Türkiye’de İzocam ve Dalsan gibi güçlü ortaklıkları, Weber, Chryso, Vetrotech, Ecophone, SaintGobain Glass, PAM, Saint-Gobain Aşındırıcılar gibi bağlı markaları ile yakından tanıdığımız Fransa merkezli Saint-Gobain Grubu’nun, Türkiye yapılanmasına liderlik eden Saint-Gobain Türkiye CEO’su Aykut Aydoğan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
SAINT-GOBAIN, çevre bilinciyle sürdürülebilir uygulamaları önemsiyor ve sürdürülebilirlik hedeflerine uygun stratejiler geliştiriyor.
75 Ülkede faaliyet gösteren bir Grup Şirketi’nin Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke de yürüttüğü operasyonları yönetmek çok büyük bir sorumluluk. Bu süreçte odak noktalarınız nelerdir?
Odak noktamız deyince aslında bağlı olduğumuz Saint-Gobain Grubu’nun “Büyü ve Etki Et” olarak adlandırıldığı stratejik yol haritası geliyor gözümün önüne. Bu stratejik yol haritası altı adet önceliklendirmeden bahsediyor. Tabi ki en başta müşterilerimize sunduğumuz çözümleri üreten, iş yapış biçimlerimizi belirleyen çalışanlarımız ve çalışma kültürümüz geliyor. Bir iş veren olarak çalışma ortamlarımızda şeffaf ve adaletli yönetim prensiplerine bağlı kalmanın ve çalışanlarımıza adil iş şartları sağlamanın hayati olduğunu düşünüyorum. Bu tip organizasyonlarda başarı, en kıymetli sermayemiz olan insan faktörünün öneminin ve çeşitliliğinin kıymetini bilmekte yatıyor. Bu nedenle çeşitliliği ve kapsayıcılığı benimseyen çalışma ortamlarında en iyi ekipleri kurmayı önceliklendiriyoruz. Grubumuzun 2003 yılında yayınladığı ve tüm iş birimlerine nüfus eden “Davranış ve Çalışma İlkeleri” bu tutumumuzun başlıca göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Bir diğer odak noktamız da inovasyonun gücünden yararlanarak müşterilerimize özel yenilikçi çözümler üretmek diyebilirim. Bu da bizim çok önemsediğimiz önceliklerimizden bir tanesi. Hatta Grubumuzda sırf yenilikçi çözümler üretmek için çalışan, küresel olarak 8 Ar-Ge merkezi ve 3 bin 500 araştırmacı bulunuyor. Çok uluslu grup şirketi olarak, bilgi birikimimizi ve yenilikçi çözümlerimizi faaliyet gösterdiğimiz ülkelere hızlıca adapte edebiliyoruz.
Ar-Ge ekiplerinden bahsettiniz? Bu süreçte ülkelerin lokal koşulları göz önünde bulunduruluyor mu?
Küresel faaliyetlerimizin yanı sıra yerel ihtiyaçlara dayalı inovasyon stratejimiz bulunuyor çünkü her coğrafyanın kendine özgü yapısal özellikleri var ve her coğrafyada yaşayan insanların ihtiyaçları farklılık gösteriyor. Bizler bugün Türkiye’de yüksek kalitede birbirini tamamlayan sistemler üretebilen en geniş ürün yelpazesine sahip olan grubuz. Ve daha da önemlisi sistemlerimizin kullanıldığı yapılarda yaşayan insanların yaşam standartlarını gözetiyoruz. Küresel Ar-Ge merkezlerimiz de lokal ihtiyaçları da göz önünde bulundurarak bölgelerin koşullarına göre özel çözümler üretiyor. Bunların yanı sıra sürdürülebilir yapıların inşası bölgesel değil tüm dünyada ele alınması gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Sürdürülebilirlik konusunu nasıl ele alıyorsunuz?
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın yayınladığı rapora göre dünyadaki enerji tüketiminin %36’sı, karbon emisyonlarının ise %37’si binalardan ve inşaat sektöründen kaynaklanıyor. Buradan hareketle biz de ağır inşaat süreçlerine alternatif bir inşaat metodu olan hafif inşaatı öneriyoruz. İnşaat ve sanayinin karbondan arındırılması, hızlı kentleşme, doğal kaynak kısıtları gibi bugünün temel sorunlarına çözüm olabilecek bir inşaat yöntemi hafif inşaat. Hızlı inşa edilebilmesi, daha az doğal kaynağa ihtiyaç duyması,
yaşam süreci boyunca sağlayabildiği enerji verimliliği gibi birçok noktada avantaj sağlıyor. Grubumuz 2050 yılı için net sıfır karbon taahhüdü verdi ve 2030 yılı için önümüze çok iddialı hedefler koydu. Grup taahhütleri ile tam olarak uyumlu yol alıyoruz. Üretim kapasitemiz ne kadar artarsa artsın 2017 yılı baz alındığında 2030
yılında üretimden kaynaklanan su tüketimimizi %50 oranında, üretim kaynaklı karbon salımımızı %33 azaltma hedefimiz var. Bu tarihte tüm ürünlerimizin yaşam döngüsü analizi tamamlanmış olacak ve geri kazanılamayan üretim atıklarımızı %80 oranında azaltacağız.