Karaköy’de 19. yüzyıldan kalma bir kilisede tarihi yeniden yaşamak isteyenler için keyifli bir mekan Andrea. Dışarıdan bir kafeye girer gibi adımınızı atıyorsunuz. Sonrası ise Ben Stiller’ın başrolünde oynadığı “Müzede Bir Gece” filmini aratmıyor. Filmde güneşin batışıyla her şeyin canlanmaya başladığı müzede gece bekçisi olan Stiller’ın maceraları anlatılıyor. Andrea da, mini melek heykelleri, katedrallerdeki tabloları anımsatan eserleri, İngiliz James Starley tasarımı “peni-çeyrek peni” (ön tekerleği büyük arka tekerleği küçük) bisikleti, kenarları oymalı mobilyalar ve daha pek çok tarihi obje ile yeniden canlanan bir müzeyi anımsatıyor. Kullanılan her nesne mekan sahibi Ali Alyamaç’ın kendi koleksiyonundan parçalar. Tasarım ile ilgili “Ruhun dışa vurumu” tanımını yapan Alyamaç mekana 1 milyon dolara varan bir yatırım yaptığından söylüyor.
Karaköy’de Fransız Geçidi’nin tam karşısında yer alan Andrea, geçtiğimiz aralık ayında açıldı. Mekan, tarihi bir kilise içerisinde yer alıyor. Andrea ismi kilisenin de ismi olan Aya Andrea’dan geliyor. Kilise, Çarlık döneminde Rus din adamları ve hacıların seyahatleri sırasında konaklamaları için inşa edilmiş ve renove edilerek bugünkü son halini almış. Vintage tarzının hakim olduğu Andrea’ya mimar sokulmadan yapılan tüm tasarım Alyamaç’a ait. Andrea’nın her detayı ile ilgilenen Alyamaç, bu süreçte ampul değiştirme işini dahi kimseye bırakmamış. 19 ay süren çalışmalar sonucunda Andrea’ya hayat verilmiş. Bu zaman zarfında ilginç bir sürü anı biriktiren Alyamaç, “Delişekerpaşa lakaplı demirci ustam vardı benim. Kendi öz ailesi hariç gerçek ismini kimse bilmez. Çok da sanatçı ruhlu biri. Onunla yüzlerce komik anımız var. Bu arada kendisinin 46 raporu da var. Gerçek bir deli yani. Zaten o delilik olmasa benimle kimse çalışamıyor” diyor.
Andrea’da herkes kendinden bir tarz bulabiliyor. Bunda Alyamaç’ın mekanı gezip, gördüğü ülkelerden feyz alarak dekore etmesinin payı büyük. Avrupa’yı sokak sokak gezdiğini anlatan Alyamaç’ın mimari açıdan en etkilendiği şehir ise Prag. Dededen kalma eskiye merak duygusu Alyamaç’ta hep tarihe ve tarihi nesnelere ilgi uyandırmış. Bulduğu her fırsatta İstanbul’daki mezatları gezen Alyamaç, Andrea’da binanın azınlıklardan günümüze kalmış olması sebebiyle özellikle azınlık gruplardan kalan objelere yer veriyor. Saray avizelerini andıran avizeler ve duvar çizimleri ise mekana gelenlerin özellikle fotoğrafladıkları detaylardan. Andrea’nın giriş katı kafe – bistro havasında gelen misafirleri karşılıyor. İç kısımda yer alan üstü açık avlu ise her gün öğle arasında kahvesini içmek isteyenlerin uğrak noktası haline gelmiş.
Andrea’nın üst katındaki büyük salonda 30 kişi ve küçük salonda 10 kişi olmak üzere yaklaşık 40 kişilik yemek servisi kapasitesi bulunuyor. Giriş katında ise yaklaşık 200 kişi ağırlanabiliyor. Modern yerlerden ziyade kültür kokan yerlerin artık revaçta olduğuna değinen mekanın işletmecisi ve Ali Alyamaç’ın kardeşi Cemal Alyamaç, “Burada 600 kişiyi ağırladığımız da oldu. Özel partiler de verdik. Ama yemek konusunu her akşam maksimum 40-45 kişi kapasite ile sınırlandırdık” diyor. Akşam yemekleri Andrea’nın üst katında servis ediliyor, giriş kata servis açılmıyor. Mekanda özellikle hassas olunan bir konu var ki o da ses sistemi. Andrea’da dinlediğiniz müziğin dışarıyı rahatsız etmemesi için özel perdeler bulunuyor. Müziğin yükselmeye başlaması ile perdeler de çekilmeye başlanıyor.
Andrea’da kalitenin bozulacağına inanıldığından kapasite artırımı düşünülmüyor. Butik kalıp, elit bir şekilde devam etmek öncelikli hedefler arasında yer alıyor. Ekipte yaz sezonu haricinde yaklaşık 20 kişi çalışıyor.
Mekanın retro sandalye ve masalarında ahtapot carpacio, risotto, pose somon, panna cotta gibi dünya mutfaklarından örnekler servis ediliyor. Bunun yanı sıra yeni hazırlanacak menüde Türk-Osmanlı mutfağından birkaç örneğe daha yer verilmek isteniyor. Safranlı risotto ile servis edilen dana kaburga mekanın en popüler lezzetlerinin başını çekiyor. Cemal Alyamaç, “Daha bugüne kadar beğenmeyen yok. Herkes tarifini istiyor. Onu da vermesi kolay değil” diyor. Andrea’nın müdavimleri denemeden gidilmemesi gerekenleri “Boşnak etli humus” ile “kemiksiz tavuk kanatları” olarak sıralıyor. Yöresel bir tat olan humus, boşnak eti ile güzel bir uyum yakalıyor. Tamarind ağacının çekirdekleri üzerindeki kabuktan elde edilen ekşi sosla servis edilen kemiksiz tavuk kanadı ise özellikle tavuğun kemiğiyle uğraşmak istemeyenler için ideal. Andrea’da başlangıçlar 12 ila 44 TL, ana yemekler 38 ila 80 TL ve tatlılar 16 ila 20 TL arasında fiyatlara sahip.
Mekanın şarap ve kokteyl menüsü ise zengin. Mekana özel Mardin-Midyat Süryani ev şarabı son iki aydır servis ediliyor. Eski kaşar, parmesan, isli çerkez ve rokforla çeşitlendirilen peynir tabağınızın yanına iyi bir kombin olabilir. Kokteyllerde ise çarkıfelek meyvesi ile süslü Passion Dream, Mystic Mango ve karışık baharatlı Spicy Beer öne çıkıyor. Menüdeki lezzetlere karar verilirken Türkiye’deki önemli şeflerden de destek alınıyor. Büyük şirketlerin lansmanlarını, yönetim kurulu toplantıları, iş yemeklerini yaptıkları Andrea’da konsepte uygun olmayan etkinliklere ise izin verilmiyor.
ALYAMAÇ KARDEŞLER İLE…
Hobileriniz nelerdir?
Cemal Alyamaç: Spor yapma açısından çok şanssız bir insanım. Yoğun bir tempom var. Halk dansları ile uğraştım. Gezmeyi çok seviyorum. Yeni tatları denemeyi çok seviyorum. Geçtiğimiz haziran ayında Yunanistan’a gittim. Gitme amacım ise Andrea’ya Yunan kültüründen ne katabileceğimizi keşfetmekti. Çünkü bizim yapımızın özelliklerinden bir tanesi de Rus ve Rum Ortadokslarına hizmet vermesi. Oradaki yemek ve meze kültürünü araştırdık. Mekanımızda bazı dokunuşlar yaptık. Daha da yapmaya devam edeceğiz. Sonuçta en büyük zevkimiz ve hobimiz kendi işimiz.
Bir mekan nasıl kalıcı olur?
Ali Alyamaç: Büyük işletmelerin giderleri çok fazla. Aylık 5-6 bin TL sadece enerji giderimiz var bizim. Gördüğünüz mekanın 280 metrekareye yakın bir kullanım alanı var. Tüm bu giderleri karşılayacak bekleme kapasiteniz varsa, aynı kadro ve sistemi koruyabilirseniz o zaman kalıcı olursunuz.