Kadıköy Belediyesi, Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Sabahattin Ali’yi ölümünün 67. yıldönümünde Ağaç İrfan isimli oyun ile anıyor.
Oynayan İnsan Tiyatrosu’nun sahnelediği oyun, Sabahattin Ali’nin öldürülüşünü, bir ağacın tanıklığında yola çıkarak gerçeğe düşen gölgeyi perdeye yansıtmak amacını taşıyor. Kadıköy Belediyesi oyun için şu bilgileri paylaşıyor:
İnsan hafızasının balık hafızasıyla kıyaslanamayacak denli zayıf kaldığı dünyamızda, ülkesinden kaçmak zorunda kalırken bir ağacın hafızasına yaslanmıştı yazar. Çünkü ağaç insanın sırrını taşır! Taşıdı da! Üstelik ülkemizin en kıymetli yazarlarından birisinin sır perdesi altında bırakılan cinayetinin tüm gizlerini taşıdı sahneye…
Oynayan İnsan Tiyatrosu, bu sır perdesini aralarken, tıpkı oyununun konusu olan Sabahattin Ali gibi, köklerini ülkesinin sanat geleneğine, dallarını evrensel olana uzatmayı da unutmadı. Ortaoyunu, meddah, Karagöz ile beslenip, Japon Halk Tiyatrosu’na da, Batı Gölge Tiyatrosu tekniklerine de açtı kapısını. Işığı hareketli bir kamera gibi kullanarak iki farklı sanat dalının olanaklarını aynı potada eritmekten de çekinmedi.
Oynayan İnsan Tiyatrosu Türkiye’nin gerçek anlamda ilk çağdaş gölge tiyatrosunun yetkin bir örneğini bir toplumsal bellek projesini de kapsayacak şekilde ortaya çıkartı Ağaç İrfan oyunuyla.
Sabahattin Ali Kimdir?
Yıllardır en çok okunanlar listesinde yer alan Türk edebiyatının incisi ‘Kürk Mantolu Madonna’nın da yazarı olan Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907’de Gümülcine’de doğdu. 1926 yılında İstanbul Öğretmen Okulu’nda mezun olan Ali, Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya giderek iki yıl (1928-1930) orada okudu. Yurda döndükten sonra, Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliğine atandı. Aydın ve sonra Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yaptı.
1932’de tutuklandı
1932 yılında Konya’da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk’ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklandı. Bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yattı, 1933 yılında Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuştu. Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara’ya gitti ve Millî Eğitim Bakanlığı’na başvurarak yeniden göreve alınmasını istedi. Dönemin bakanı Hikmet Bayur’un “eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini” istemesi üzerine 15 Ocak 1934 tarihinde Varlık dergisinde “Benim Aşkım” adlı şiirini yayımlayarak Atatürk’e bağlılığını göstermeye çalıştı.
Bu arada “İçimizdeki Şeytan” adlı romanı milliyetçi kesimde büyük tepki topladı. Nihal Atsız’ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açtı, dava sırasında çok sıkıntı çekti. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamadı. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alındı, 1945 yılında İstanbul’a giderek gazetecilik yapmaya başladı. Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kaldı, 1946 – 1947 yılları arası Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkardı.
Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaştı, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle “Milli Şef” İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatıldı, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açıldı. Dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yattı ve karşılaştığı baskılardan bunaldı. Ali Baba dergisinde yayımladığı “Ne Zor Şeymiş” başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: “Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi”.
Bir başka dava nedeni ile 1948’de Paşakapısı Cezaevi’nde üç ay yattı. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı, işsiz kalıp, yazacak yer bulamadı. Baskılardan uzaklaşmak için yurt dışına gitmeye karar verdi ancak kendisine pasaport verilmedi. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca da Bulgaristan’a kaçmaya karar verdi ve para karşılığı Ali Ertekin adlı bir kaçakçıyla anlaştı. Ordudan atılmış olan bir astsubay olan Ertekin, geçimini yurt dışına adam kaçırmakla sağlamakta, öte yandan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti adına ajanlık yapmaktaydı. Resmi açıklamalara göre Ertekin, “milli hislerini tahrik ettiği için” Sabahattin Ali’yi başına sopa vurarak öldürdü. Cesedin 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmasından sonra, 28 Aralık 1948’de tutuklanan Ertekin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı.
Yaptırımı 18-24 yıl olan adam öldürme suçundan, 15 Ekim 1950’de “milli hisleri tahrik” gerekçesiyle cezası indirilerek 4 yıla hüküm giydi. Ancak yazarın yakın çevresi ise Sabahattin Ali’nin Kırklareli’de Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sonucu öldüğü ve Ertekin’in paravan olarak kullanıldığını iddia etse de bu hiçbir zaman kanıtlanamadı. Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü itiraf eden ve Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.
Şiirle başladı
Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini 1926 yılında Balıkesir’de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımladı. 1926-1928 yılları arası Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazdı, bu arada öykü de yazmaya başladı, ilk öyküsü “Bir Orman Hikayesi” 30 Eylül 1930 tarihinde Resimli Ay’da yayımlandı. Toplumsal eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sundu: “Bu yazı bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazekâr ve ileri taraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz”.
Af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, 1934-1936 yılları arası özellikle Varlık dergisinde yayımladığı “Kanal”, “Kırlangıçlar”, “Arap Hayri”, “Pazarcı”, “Kağnı” gibi öyküleriyle dikkati çekti. Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırdı. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirdi ve aydınlar ile kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirdi. 1937’de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir.
Halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren “Dağlar ve Rüzgâr” (1934) adlı kitabı edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırdı. Örneğin Yaşar Nabi Nayır, Hakimiyeti Milliye’de şu övücü satırları yazdı: “Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali’nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissetirmekle beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş.” Ancak, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmedi, sadece hikâye ve roman yazdı. Ali’nin ‘Leylim Ley’, ‘Aldırma Gönül’ gibi halk dilinden yararlanarak yazdığı şiirlerse herkes tarafından biliniyor.
Sabahattin Ali, Varlık’ta Esirler adlı üç perdelik bir oyun da yazdı, ancak bu türü de bir daha denemedi.
Eserleri
Şiir
1934: Dağlar ve Rüzgâr
1937: Kurbağanın Serenadı ve Öteki Şiirler’le birlikte
Bestelenen şiirleri
“Hapishane Şarkısı V” (Aldırma Gönül – Kerem Güney, Edip Akbayram)
“Eşkiya Dünyaya” (Zülfü Livaneli)
“Leylim Ley” (Zülfü Livaneli)
“Hapishane Şarkısı I” (Göklerde Kartal Gibiydim / Nazlı Yarim – Deniz Akyürek)
“Hapishane Şarkısı II” (Bir Yürek Kaldı Avucumunda) (Grup Çağrı) [3]
“Hapishane Şarkısı III” (Geçmiyor Günler – Ahmet Kaya)
“Çocuklar Gibi” (Sezen Aksu – Mustafa Kaya)
“Kız Kaçıran” (Ahmet Kaya)
“Kara Yazı” (Ahmet Kaya)
“Melankoli” (Ali Kocatepe, Nükhet Duru)
“Eskisi Gibi” (Ben Yine Sana Vurgunum – Ali Kocatepe, Nükhet Duru)
“Dağlar” (Benim Meskenim Dağlardır – Sadık Gürbüz, Dağlardır Dağlar – Sezen Aksu)
“Göklerde Kartal Gibiydim” – Grup Çağrı, Volkan Konak
“Geçmiyor Günler” – Ahmet Kaya
Öyküleri
Değirmen (1935)
Kağnı (1936)
Hanende Melek (1937)
Ses (1937)
Kağnı – Ses (1943 – İki kitap birlikte)
Yeni Dünya (1943)
Sırça Köşk (1947)
Kamyon
Bütün Öyküleri 1 (Aralık 1997, Değirmen, Kağnı ve Ses kitapları ile birlikte)
Bir Orman Hikayesi
Oyun
Zanaatkarlar (1936)
Romanları
Kuyucaklı Yusuf (1937)
İçimizdeki Şeytan (1940)
Kürk Mantolu Madonna (1943)
Derlemeler
Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (1998)
Çakıcı’nın İlk kurşunu (2002)
Mahkemelerde (2004)
Hep Genç Kalacağım (2008)
Çevirileri
Tarihte Garip Vakalar, Max Memmerich (1941)
Antigone, Sofokles (1942)
Minna Von Barnhelm, Lessing (1943)
Üç Romantik Hikaye, H. Von Kleist – A.V. Chamisso – E.T.A. Hoffmann (1944)
Fontamara, Ignazio Silone (1944)
Gyges Ve Yüzüğü, Fr. Hebbel (1944)
Yüzbaşının Kızı, A.S. Puşkin (1944) (Erol Güney ile birlikte)
Sabahattin Ali ölüm yıldönümünde anılıyor
By Fortune Türkiye