Metaverse’de Değerlenecek Olan Arsa Değil, Deneyim

By Fortune Türkiye

Metaverse üzerinde yer almak, ilerde yüzlerce farklı alternatifi çıkacak platformlardan arsa almak değil. Metaverse’de yer almak bu dünyanın mümkün kıldığı gerçek üstü deneyimlerin sınırlarını aramaktan, zihinde yarattığı duyguları keşfetmekten, ideal etkileşimleri kurgulamaktan geçiyor. LEVENT DAŞKIRAN

Gece 3’e dogru elimdeki işi bırakmış internette gezerken, John Carmack’ın Twitter mesajı düştü önüme. “Beat Saber için sunucu açtım, isteyen gelsin beraber oynayalım” yazıyordu.

Beat Saber elinizde kılıçla üzerinize yağan küpleri doğradığınız, sanal gerçekliğin en popüler oyunu. ID Software’in kurucularından John Carmack da Teksas’da yaşayan, Castle of Wolfenstein, Doom ve Quake gibi üç boyutlu oyunların atalarını ortaya koymuş efsane bir isim. Mesajı görünce hadi bir şansımı deneyeyim dedim. Yanımda duran sanal gerçeklik gözlüğünü taktım, Beat Saber’i çalıştırıp sunucu adresini girdim ve kendimi içerde buldum.

Odada Carmack dahil beş kişi, üç boyutlu dünyada kendi avatarlarımıza bürünmüş birbirimize bakıyoruz. Carmack ile aramızdaki mesafe beş metre var ya da yok. Bana dönüp el salladı, ben de ona salladım. Ardından oyun başladı. Karşımızdan küp yağıyor biz kesiyoruz. Birkaç el sonra benim onların liginde olmadığım ortaya çıktı. Skorlar arasında 50 bine 600 bin gibi uçurumlar oluşunca müsaade isteyip koltuğunun altına tavla tahtası tutturulmuş gibi boynu bükük odadan ayrıldım.

15 dakika kadar sonra gözlüğü çıkardığımda neredeyse odamda olduğumu unutmuşum. Biraz önce bilgisayar dünyasının efsanelerinden birinin yanında kılıç sallarken, şimdi soluk beyaz bir ışığın altında camın önündeki perdeye bakıp biraz önce yaşadığım deneyimin zihnimde bıraktığı etkiye şaşırıyordum. Görsel ve işitsel duyularıma tamamen hakim olan bir dünyayla çevrelenmiş benliğim, Carmack’ın avatarını doğrudan Carmack’ın yerine koymuştu. Görüntüsünün karikatürize olmasının, sanal bir dünyanın içinde bulunmamızın hiçbir önemi yok gibiydi. Zihnim “Carmack ile yan yana durdun, ona el salladın o da sana el salladı” diyordu.

Sanal gerçekliği ilk deneyimlediğimde iki pencere arasına gerilmiş tahtanın üzerinde yürürken aşağı düştüğümde yere yuvarlandığım gün geldi aklıma. O da en az bunun kadar gerçekti.

BAMBAŞKA BIR DÜNYAYA ADIM ATMAK
Sanal gerçekliği neredeyse çıktığı ilk günden beri her fırsatta deneyimleyen biri olarak, bu kavramı merkezine alan metaverse hakkında yazılıp çizilenleri ve yapılanları iyi kötü takip ediyorum. Çoğunda da şu hisse kapılıyorum: “Bunlar acaba sanal gerçekliği hiç deneyimlemediler mi?”

Metaverse, özünde genç neslin neredeyse tamamen terk ettiği, ağırlıklı olarak üst yaş grubunun bayramlaşma ve politik tartışma platformuna dönüşen Facebook’un Ready Player One kitabıyla çizilen vizyona doğru yol almak için ortaya koyduğu bir stratejinin ürünü.

Olay Facebook’un sanal gerçeklik şirketi Oculus’u satın almasıyla başladı ama yapılan strateji değişikliği sanki Oculus Facebook’u satın almış gibi bir izlenim oluşturuyor.

Şahsen yüz milyarlarca dolar piyasa değerine sahip bir şirketin bu alana ciddi biçimde eğilmesini olumlu bir adım olarak görüyorum. Tıpkı akıllı telefonlarda olduğu gibi davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı değiştirme potansiyeli olan bu teknolojinin ciddi bir finansal altyapıyla desteklenmesi, nispeten yavaş gelişen bu alanın hızlanması adına büyük önem taşıyor. Sonuçlarını da net biçimde görüyoruz. Daha birkaç yıl önce bin dolara yakın para verdiğiniz, sanal ortamda sizi takip edebilmesi için evin dört bir yanını kızılötesi alıcılarla donattığınız, ensenizden uzanan beş metrelik kablosuyla bilgisayara bağlamak zorunda kaldığınız sanal gerçeklik gözlükleri, tüm bilgi işlem altyapısını kendi içinde barındıran, dahili kamera sistemiyle sanal gerçeklikteki pozisyonunuzu takip edebilen, 300 dolara satılan aygıtlara dönüştü. Üst uç bir cep telefonunun fiyatı bin dolara yaklaşırken, böyle bir cihazı 300 dolara nasıl satabildiklerine gerçekten hayret ediyorum.

Ama iş hep farklı yönden algılandı. Facebook’un adını Meta olarak değiştirmesi ve bu yeni kavramı merkezine alması dünyada geniş bir heyecan yarattı. Platformlar kuruldu, arsalar parsellendi. Vaktinde 1 dolara Bitcoin almadığı için tüh vah diye gezenler kendini metaverse vizyonunun bir parçası olarak tanıtan, bundan 5 yıl sonra var olacağı meçhul ucuz Sims kopyası platformlarda kimsenin uğramayacağı mağazalar açmaya başladı. “Metaverse üzerinde avatar yapacaksınız, tablo yapıp sanal duvarınıza asacaksınız” diye milyonlarca dolarlık NFT el değiştirdi.

Oysa bu kavram için henüz yolun çok başındayız. Kendi özelleşmiş donanımına ihtiyaç duyması ve ergonomik sorunları nedeniyle geniş çaplı adaptasyonunun önünde büyük engeller var. Bu tarayıcınızda web sitesi açıp veya telefonunuza uygulama indirip mail adresinizi girerek kullanmaya başlayacağınız bir şey değil. Yarım kiloluk başlığı gözünüzün önüne yapıştırmak zorunda kalmanızdan, optik görüş açısının dar olmasından, gözünüzün önündeki görüntü hareket ederken vücudunuzun yerinde sabit kalmasının neden olduğu baş dönmesi ve bulantı hissinden bahsediyorum. Üstelik insanları metaverse üzerinde sosyalleştirecek baskın platformun hangisi olacağı da meçhul, büyük ihtimalle bu platform henüz doğmadı bile.

SANAL GERÇEKLIĞIN YOL AYRIMI
Sanal gerçeklikte önemli bir ayrımın eşiğindeyiz. Çoğu geliştirici bu platformda üç boyutlu bilgisayar oyunlarına benzer şekilde hareket edeceğimiz, benzer arayüzleri kullanacağımız varsayımıyla hareket ediyor. Oysa bu platformu tamamen farklı bir şekilde ele almaya ihtiyaç var. Bir zamanlar Nintendo Wii’nin yaptığı gibi yepyeni etkileşimler keşfetmek gerekiyor.

İçlerinden bazıları bu konuda harika işler ortaya koyuyor ve doğru yapılan işlerle karşılaştığınızda ağzınız açık kalıyor. Hareketli bir Quill animasyonun ortasında durmak, evrenin bilinen en büyük yıldızlarından VY Canis Majoris’in etrafında tur atmak, sınırsız fırça ve renk seçeneklerine sahip bir paleti elinizde tutup etrafınızda dönerek 360 derece resim çizmek, Darth Vader ile kılıç tokuştururken normal bir insana göre aslında ne kadar iri olduğunun farkına varmak, yengeç nebulasının ortasına yerleştirdiğiniz sinema perdesinde film izlemek yazıyla veya sözle anlatılabilecek şeyler değil.

Ama bence işi en ilginç kısmı yazının başında örneğini verdiğim gibi zihnin bu platformla olan etkileşimini keşfetmekte, beynin bunu nasıl kodladığını anlamakta yatıyor. Bu dünyaya girdiğinizde ister istemez gerçek bir dünyanın uzantısı gibi görmeye başlıyorsunuz. “İşte bu” diyeceğiniz o tık noktalarını arıyorsunuz. Gerçek dünyada olduğu gibi kişisel alanınızı savunmaya başlıyorsunuz, birinin yanınıza sebepsizce yaklaşmasından tedirgin oluyorsunuz.

Metaverse üzerinde yer almak, ilerde yüzlerce farklı alternatifi çıkacak platformlardan arsa almak değil. Metaverse’de yer almak bu dünyanın mümkün kıldığı gerçek üstü deneyimlerin sınırlarını aramaktan, zihinde yarattığı duyguları keşfetmekten, ideal etkileşimleri kurgulamaktan geçiyor.

Bu alanda internetin ilk keşfedildiği döneme yakın bir yerdeyiz. Henüz çoğu kişi ne olduğunun farkında değil, teknolojik açıdan kavramın geniş kalabalıklara hitap edecek olgunluğa ulaşmasına hayli yolumuz var. Ama bu alanda ortaya koyulan bilgi birikimi gelecekte çok değerli olacak.

Daha yolun başındayız ve keşfedilecek pek çok şey bizi bekliyor.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...