Karaciğere yayılan kolon kanserinde, sağlam dokulara zarar vermeden ışın yayan “kürecikler” ile tümörün yok edildiği tedavi, hem hastanın yaşam süresini uzatıyor hem de kemoterapi uygulanamayan hastalarda bile fayda sağlıyor.
Kolon kanserinde karaciğer metastazı olan son evredeki hastalarda kullanılan “seçici iç radyasyon tedavisinin (SIRT)” bilimselliğinin kanıtlanmasıyla, ilk evre hastalar için de umut doğdu.
Dünyada 10 Türkiye’de ise 7 yıldır, cerrahi müdahale veya kemoterapi sonrası uygulanan ve 530 hasta üzerinde denenen yöntem, “SIRFLOX” adı verilen çalışmayla Chicago’daki Amerikan Ulusal Kanser Kongresi’nde (ASCO) açıklandı.
Araştırma sonuçlarında, kemoterapiye göre çok daha az yan etkisi olan yöntemin, tümör hedefli olduğu için karaciğerin sağlıklı dokusuna zarar vermediği ortaya çıktı. Böylece, daha önce bilimselliği tam kanıtlanmadığı için sadece hastalığın son evresinde başvurulan SIRT tedavisi, hastalara başlangıç tedavisi kapsamında da uygulanabilecek.
SIRFLOX çalışmasının baş araştırmacılarından Avustralya Melbourne Hastanesi Danışman Onkolog Hekimi Doç. Dr. Peter Gibbs, İstanbul’da düzenlenen toplantıda araştırmanın sonuçlarını Türk hekimleri ile de paylaştı.
Gibbs, yaptığı açıklamada, bağırsaklar karaciğere damarlar vasıtasıyla doğrudan bağlı bulunduğu için kolon kanserinin en sık yayıldığı organın karaciğer olduğunu söyledi. Kanser yayılmaya başladığında “ikincil” ya da “metastatik kolorektal kanser” olarak adlandırıldığını anlatan Gibbs, bağırsak kanseri teşhisi konulanların yaklaşık yüzde 20’sinin hastalığının karaciğere de yayıldığını bildirdi.
Gibbs, karaciğer tümörlerinin ameliyatla alınmasının bağırsağa yayılmış tümörleri bulunanlarda tek gerçekçi tedavi olduğunu ancak hastaların yalnızca yüzde 20’sinin bunun için gerekli koşulları taşıdığını dile getirdi.
– “70 merkezde yüzlerce doktor görev aldı”
Araştırmanın dünyada 70 merkezde ve yüzlerce doktor tarafından yapıldığını dile getiren Gibbs, çalışmanın büyüklüğüne dikkati çekti.
Gibbs, çalışmayı 530 hasta üzerinde kemoterapi sonuçlarıyla karşılaştırmalı gerçekleştirdiklerini belirterek, “Bu yeni tedaviyle daha fazla hasta tedavi olabilecek çünkü daha önce hastalığın son aşamalarında kullanılıyordu. Şimdi ise ilk aşamalarında yapılırsa daha etkili olacak” dedi.
Yöntemle ilgili de bilgi veren Gibbs, “SIR-Spheres Y-90 reçine mikrosferleri” adı verilen maddenin hastanın karaciğere giden damarına verildiğini söyledi.
Gibbs, “Bu yolla sadece tümörlü bölgeye radyasyon yayan kürecikler bırakılıyor, genel olarak vücut radyasyonun kötü etkilerinden etkilenmiyor. Çok yüksek dozda radyoterapi tedavi aracı olarak bugüne kadar çok rahat kullanılamıyordu. Bu yöntem bize bu kapıyı araladı” diye konuştu.
Söz konusu tedavinin her yaş grubu hastada uygulandığına dikkati çeken Gibbs, “Kemoterapi gören hastaların yan etkilerini tolere edebilmesi için oldukça genç ve dayanıklı olması lazım ama bu tedavide hasta 90 yaşında olsa da tedavinin yan etkilerini iyi bir şekilde tolere edebilir. Çünkü kemoterapiye göre bir doz veriliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Uygulama sırasında hastanın sadece iğne yapılırken hissettiğine benzer bir acı duyduğunu ifade eden Gibbs, çok az kişide çeşitli mide rahatsızlıkları ortaya çıktığını başka bir yan etkisinin bulunmadığını söyledi.
-“Türkiye’de her yıl yaklaşık 500 kişi karaciğer kanserinden tedavi görüyor”
Türkiye’de yapılan uygulamaları da değerlendiren Gibbs, şöyle konuştu:
“Türkiye’de her yıl yaklaşık 500 kişi karaciğer kanserinden tedavi görüyor. Bu rakam her yıl artıyor. Bu tedavi kolon kanserinin karaciğere metastazının tedavisi için atılan büyük bir adımdır. Bunun içinde yer almak kanser tedavisinde ilerleme sağlamak bütün dünyayı dolaşıp bunu konuşmak çok önemli bir fırsat ve mutluluk verici benim için. İnsanlara iyi bir hikaye anlatmak çok heyecan verici.”
Bu çalışmanın karaciğere sıçrayan diğer kanserlere de yardımcı olabileceğini aktaran Gibbs, “Daha o kanserlere yönelik çalışmalarımız yok ama fayda sağlayabilecek bilgilere sahibiz” dedi.
Kanser tedavisinde ilerleme kaydedildiğini belirten Gibbs, şunları kaydetti:
“Son yıllarda sadece kemoterapi yöntemlerine dayalı değil, hedeflenen tümör üzerinde yoğunlaşan biyolojik tedavi yöntemleri üzerinde de çalışıyoruz. Kanserin ileri safhalarında olan hastalar üzerinde ilerleme kaydetmek için mücadele ediyoruz. Bu araştırma bu yönde büyük bir adımdır. Kemoterapide çok düşük oranda hastanın tümörü tamamen yok oluyor. Bizim son 5 yıldır yaptığımız araştırmalarda birkaç hastada tümör tamamen yok edildi. Bu da sevindirici bir gelişmedir.”
– “Erken evre hastalar için umut verici”
Çalışmaya dahil olan bilim adamlarından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Cüneyt Türkmen de tedaviyi 2008 yılından beri uyguladıklarını belirtti.
Türkiye’nin bu tedaviyi yıllık 500’e yakın hastayla uygulayan ülkelerden biri olduğunu vurgulayan Türkmen, “Bugüne kadar mevcut yayınlar ve literatürler daha çok kanserin son evresinde bu tedaviyi kullanmaya izin veriyordu. Daha erken çalışmalar tamamlanmadığı için elimizde yeterli bilimsel kanıt yoktu. Bu çalışma ilk kez bize daha erken evrelerde uygulanmasının hastaların yaşam süresini uzatabileceği yönünde önemli ipuçları verdi” ifadelerini kullandı.
Bu tedavinin girişimsel radyoloji ile nükleer tıbbın birlikte uyguladığı bir yöntem olduğunu aktaran Türkmen, şunları söyledi:
“Bu tedavide hastanın katater yoluyla karaciğeri besleyen arterine ulaşıp tümörün beslendiği arterden bu küreleri bırakıyoruz. Bu kürelerin içeriğinde radyoaktif madde emdirilmiş özel bir madde var. O bölgede bir ışınlama yapıyor. Konvensiyonel radyoterapide ise dışarıdan ışınları gönderiyoruz ama o ışınlar kanser dokusuna ulaşıncaya kadar birçok sağlıklı dokuyu da ışınlıyor. Bu nedenle de çok sınırlı miktarda radyasyon kullanabiliyoruz. Bu tedavide farklı olarak sadece kanser dokusunu hedeflediğimiz için çok yüksek ve etkin dozlara ulaşmamız mümkün oluyor.”
Tedaviyi alacak hastaların ilgili hekimlerden oluşan tümör konseylerince değerlendirilmesinin önemli olduğunu ifade eden Türkmen, “Hasta isteğine bırakılmış, hastanın tercihiyle yapılan bir tedavi değil şu aşamada. Bundan sonrası için SIRFLOX çalışmasında olduğu gibi kanıtlar çoğalacak olursa bunun tedavi rehberlerine girmesiyle daha standart olarak uygulanması mümkün olacak” şeklinde konuştu.
Vücudun anatomik yapısında ve özellikle damarlarda kişiden kişiye farklılıklar olabileceğini belirten Türkmen, hastaya verilen mikro kürelerin hedefteki tümör dışında vücudun herhangi bir yerine taşınma ihtimaline karşı önce etkisiz bir maddeyle tedavinin simülasyonunu yaptıklarını anlattı. Türkmen, herhangi bir sorun çıkmadığı takdirde, bir hafta sonra gerçek tedaviyi uyguladıklarını söyledi.
Bu hastalığın yaygınlığına bağlı olarak da doz ayarlaması yaptıklarını belirten Türkmen, tümör tek bir yerdeyse tek doz uygulamanın yeterli olabileceğini sözlerine ekledi.
– “Hastalar tam şifa şansına ulaşıyorlar”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Erdem Göker de tedavinin erken dönemde kullanılmasıyla bu tümörleri tedavi etme yolunun açıldığını ifade ederek şu bilgileri aktardı:
“Karaciğere yönelik tedavilerin sistemik dediğimiz kemoterapiyle kullanımıyla hastaların sağ kalma oranının arttığı gösterilmiş durumda. Yani bu tedaviyi baştan kullanırsak hastalar daha uzun yaşıyorlar. Daha çok tam şifa şansına ulaşıyorlar. Bugün için elimizde bir veri ve kanıt var. Bu uygulamanın yapıldığı hastalar daha uzun süre yaşadılar. Bu bizim için çok önemli bir kanıt ve kullanımı hızla artacaktır.”
Özellikle kolon kanseri ve karaciğer metastazlı hastalarda bundan birkaç yıl önce sağ kalım beklentileri 3 yıl iken bugün 5 yıldan uzun olduğunu, hatta tam şifa şansı yakalanabildiğine dikkati çeken Göker, “Dolayısıyla bu çalışma bizim için çok önemli” dedi.