Nakitsiz toplum hayalleri ilk kurulurken senaryo, plastik kartların paranın yerini almasıydı. Bu, paranın yıpranma ve lojistik maliyetini ortadan kaldırarak fayda sağlayacaktı. Mobil cüzdan ve uygulamalar yükselirken artık bu tezleri hatırlayan kalmadı.
Kağıt paraların hem basılması hem de lojistiğinin ne kadar maliyetli olduğunu nakitsiz toplum tartışmalarının başlangıcında derinlemesine öğrenmiştik. Ama asıl maliyet bankaların parayı ATM’lerin ve bankaların içinde tutmasından kaynaklanıyordu. Para yatıyordu ve yatan para herkese zarar veriyordu. Bu hesaplar yapılıp banka ve kredi kartlarının kullanılmasıyla yaratılacak nakitsiz toplumun bundan sağlayacağı fayda konuşulurken milyonlarca hatta milyarlarca liralık tasarruf rakamları havada uçuşuyordu.
Günümüzde bundan daha büyük rakamlardan bahsedilirken kartlar eski dünyada sahip oldukları cazibeyi çoktan kaybetmiş durumda. Nakitsiz toplum fikri ete kemiğe bürünürken tartışmaların ana ekseni ödeme uygulamaları üzerinde gerçekleşen alışverişin değerine odaklanıyor. 2022’ye gelindiğinde bu alışveriş ya da işlem tutarının 14 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu, ABD ekonomisinin büyüklüğünden bahsederken kullandığımız bir rakam olarak zihinlerde canlanıyor.
Merchant Machine’in kasım ayında sonuçlarını açıkladığı bir araştırma, kart yerine uygulama ve mobil cüzdandan bahsedilen yeni dünyada, gelişmenin önünde engel oluşturabilecek eşiğin aşıldığını gösteriyor. Araştırma 18-44 yaş arasında olup mobil cüzdan kullanmayanların yüzde 32’sinin mobil cüzdanın cazibe etkisi altına girdiğini gösterirken bu ilginin 55 yaşın üzerinde yüzde 27 olması, dalganın yükseldiğini gösteriyor. Araştırma Samsung kullanıcılarının yüzde 10’unun Samsung Pay kullanarak bir satın almayı tamamladığını gösterirken Apple Pay’de bu oran yüzde 27’ye yükseliyor.
Teknolojik yeniliklerin yaygınlaşma hızına meraklı olanlar için Apple’ın 2014’te ilk mobil ödeme uygulamasını çıkardığını ve bunu sadece bir yıl sonra Samsung’un takip ettiğini hatırlatayım. Çin, akıllı telefon kullanıcılarının yüzde 47’sinin mobil cüzdan kullanarak ödeme yapmış olduğu ülke olarak bu işte liderliği elinde tutuyor. QR kod ya da diğer adıyla kare kod kullanımı ile tamamlanan ekosistemin akıllı telefonları bir elektronik ticaret aracına çevirmesi –Çin artık dilencilerin bile boyunlarında kare kod tabelası ile dilendiği ülke olarak anılıyor- bu sıçramanın temel dinamiği. Çin’de hakim olan WeChat Pay ve Ali Pay, Çin’in gayrisafi yurtiçi hasılası da dikkate alındığında ne kadar büyük bir değer yarattıkları ortaya çıkıyor.
Avrupa’da yüzde 42 ile kullanım oranı olarak lider konumunda olan Norveç’in bu pozisyonunu Çin ile karşılaştırmak zor. Akıllı telefon kullanıcılarının sırasıyla yüzde 24’ünün ve yüzde 20’sinin ödeme uygulaması kullandığı Birleşik Krallık ve Japonya için de aynı durum söz konusu. Avustralya da yüzde 19’luk kullanım oranı ile ABD ve Singapur’un üzerinde yer alsa da aynı dipnotu düşmek gerekiyor.
Bu dipnotun nedeni, Merchant Machine araştırmasındaki kullanıcı sayılarında net bir biçimde görülüyor. 2017’de WeChat Pay’in kullanıcı sayısı 600 milyon ve Alipay’inki 400 milyon olarak verilirken bunlara en çok yaklaşabilen Paypal’ın 210 milyon kullanıcısı bulunuyor. Apple Pay’in 87 milyon kullanıcıya sahip olduğu tabloda Samsung Pay 34 milyon ve Amazon Pay 33 milyon kullanıcı ile sıralanıyor. Bunlar uygulamayı kullananların sayısına işaret eden rakamlar.
Yaşanan gelişmeler karşısında, bu rakamlar bile çarpıcılığını kısa sürede kaybedebilir. Netflix’in ilgi çekici dizisi La Casa de Papel’in ikinci sezon finalinde para arzı ile ilgili tartışma akıllarda kalacak tattaydı. Önce senaryoya bakalım: ekip darphaneyi basarak para çalmak yerine kendi parasını basmaya yönelik bir plan yapar. Hedeflenen 2,4 milyar Euro basmak ve bunu Rus kaçakçıların kullandığı 500 euro’luk banknotlar halinde değil, 50 euroluklar halinde yapmaktır. Burada gereken zaman kazanmaktır ve süper bir psikolojik satranç döner. Birçok alt teması olan diziyi burada anlatmak zor ama son bölümde soygunla ilgili eleştirilere Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) parasal genişleme sırasında yılda bastığı para miktarlarına atıfta bulunarak cevap veriliyor. O rakamlar aklımda değil ama geçen ayki ECB toplantısından sonra yapılan tartışmalarda bu rakamın 3 trilyon euro olduğu söylendi.
Onlar paranın değerini değiştirecek ve cebimizdeki paranın değerini düşürecek adımları atıyorlarsa biz niye kendi paramızı basmayalım tartışması aslında para basma ile ilgili değil. Bu aslında Bitcoin manifestosunun ana teması. Bu durumda, mobil cüzdan ile ilgili tartışmaları burada kesmek ve gözleri biraz da Fintech şirketlerinin yarattığı değişime çevirmek gerekiyor.
Bunu yaparken de biraz farklı bir bakış açısı oluşturmakta yarar var çünkü bir yandan geleneksel finans kurumlarının ezberini bozacak yeni yaklaşımlar ortaya çıkarken diğer yandan dünya genelinde farklı biçimde değerlendirildiğinde çok farklı anlamlar taşıyan gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan ilki Robinhood’un manevrasına; ikincisi ise KPMG ile H2 Ventures’un araştırmasına dayanıyor. Aksiyon ve bunun üzerinde gerçekleştiği saha bilgisi iç içe.
Bütün bunlardan daha önemlisi ise, çocukken seyrettiğim ve adını hatırlamadığım siyah beyaz filmde kendi emekli maaşını basarak devlete yük olmamaya çalışan emeklinin eğlenceli hikayesinden La Casa de Papel’de para arzı sisteminin ezberini bozan bir uygulamayı halkın da desteğini alarak kabul edilebilir hale getirmeye yönelik bir senaryoya gelmiş olmamız. Bitcoin ile başlayan ezber bozma –ya da isterseniz isyan veya çatışma deyin- günümüzde felsefesini de oluşturmaya başlamış durumda. Bu, işi sadece finansçılara bırakılmayacak kadar önemli hale getiriyor.