McKinsey & Company, enerji sektörünün geleceğine ilişkin öngörülerini ortaya koyduğu Küresel Enerji Perspektifi 2022 Raporu’na göre; küresel ölçekte petrole olan talebin, önümüzdeki on yıl içinde, muhtemelen de 2025’ten önce, zirveyi göreceği, ardından düşüşe geçeceği tahmin ediliyor.
Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, enerji sektörünün geleceğine ilişkin öngörülerini ortaya koyduğu Küresel Enerji Perspektifi (Global Energy Perspective) 2022 raporunu yayınladı. 146 ülkeden verilerin yer aldığı rapor, 55 sektör ve 70’ten fazla enerji ürünü üzerinde yapılan detaylı incelemenin sonuçlarını sunuyor.
BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BELİRSİZLİKLER
McKinsey & Company’nin çalışmasına göre; küresel ölçekte petrole olan talebin, önümüzdeki on yıl içinde, muhtemelen de 2025’ten önce, zirveyi göreceği, ardından düşüşe geçeceği tahmin ediliyor ve enerji dönüşümü hız kazanmayı sürdürüyor. Küresel enerji piyasalarının benzeri görülmemiş bir belirsizlikle karşı karşıya olduğu bir dönem içinde olduğu belirtilen raporda, bununla birlikte, düşük karbonlu enerji sistemlerine geçişin güçlü ve uzun vadeli bir trend olarak öne çıktığına dikkat çekiliyor. Birleşmiş Milletler tarafından Kasım 2021’de gerçekleştirilen İklim Değişikliği Konferansı’na (COP26) öncülük eden ve küresel emisyonların yüzde 89›undan fazlasına neden olan toplam 64 ülkenin, önümüzdeki yıllarda net sıfır karbon emisyonuna ulaşma sözü verdiğinin hatırlatıldığı raporda McKinsey uzmanları, dönüşümün hızlanması gerektiğine vurgu yapıyor.
DÖNÜŞÜMÜN DETAYLARI
Enerji sektöründe hızlı bir dönüşüm yaşandığını belirten McKinsey & Company Ortağı Eren Çetinkaya, “Düzenli olarak her yıl hazırladığımız Küresel Enerji Perspektifi Raporumuz da bu dönüşümü tüm detaylarıyla ortaya koyuyor. Çalışmalarımıza göre; küresel ekonomideki hızlı büyüme ve iki milyarı bulan nüfus artışına rağmen, 2050 yılına kadar nihai enerji tüketimindeki yükseliş yüzde 14 civarında olacak. Enerji tüketimindeki bu tablo karşısında elektriğin toplam enerji tüketimi içerisindeki payı bugünkü oranı olan yüzde 20’den 2050’de yüzde 40’a çıkarken, yenilenebilir kaynakların elektrik üretimi içerisindeki payı 2030’a kadar yüzde 50’yi ve 2050’ye kadar da yüzde 85’i bulacak. Buna ek olarak sürdürülebilir yakıtlara olan talebin önümüzdeki 20 yılda 3 katına çıkmasını bekliyoruz. Bu çerçevede, hidrojen, özellikle 2030 sonrası nihai enerji tüketiminde önemli bir yere sahip olacak. Buna ek olarak sentetik yakıtlar gibi sürdürülebilir yakıt alternatiflerine 2025 yılına kadar 40 ila 50 milyar dolar arası yatırım yapılacağını öngörüyoruz. Bütün bunlara rağmen, bu hızla, küresel ısınmayı +1,5°C ile sınırlı tutma hedefini yakalayamıyoruz. Bu hedefi yakalayabilmek için daha kararlı ve hızlı olunması gerekiyor” diyor.
KÜRESEL ISINMA
Küresel Enerji Perspektifi 2022 Raporu’nda ele alınan senaryoya bağlı olarak toplam fosil yakıt talebinin 2030’dan önce zirveye ulaşmasının yanı sıra küresel enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların payının önümüzdeki 15 yıl içinde iki katına çıkması öngörülüyor. Raporun öne çıkan sonuçlarından biri olarak da mevcut hükümet taahhütleri, hazırlanan yasal düzenlemeler ve teknolojide yaşanan gelişmelere rağmen, küresel ısınmanın 2100 yılına kadar +1,7°C’yi aşabileceği ve +1,5°C’lik hedefe ulaşmanın giderek daha zor hale geleceği tahmin ediliyor.
TEMEL BULGULAR
McKinsey uzmanları, Küresel Enerji Perspektifi 2022 Raporu’nda; doğal gaza, petrole, kömüre, hidrojene ve sürdürülebilir yakıtlara ilişkin değerlendirmelerinin yanı sıra enerji sektörünün; karbon yakalama, kullanım ve depolama (carbon capture, utilization and storage-CCUS) teknolojilerine ilişkin görüşlerini de sunuyor.
Bu yılki raporun temel bulguları şunları içeriyor: Küresel enerji pazarında, karbon emisyonu düşük çözümlere yönelik trend güçlenerek ilerliyor. Özellikle hidrojen ve hidrojen bazlı yakıtların pazar paylarının artmasının beklendiği belirtiliyor. Bu artışın Avrupa’da daha hızlı olması ve bunun çevre ülkeler için fırsatlar yaratabileceği ortaya konuyor.
Karbon yakalama, kullanım ve depolama (CCUS) faaliyetlerinin, günümüzde LNG pazarlarının sahip olduğu yatırım fırsatlarını da aşacağı tahmin ediliyor. Bu yatırımlar sonucunda CCUS faaliyetlerinin karbon emisyonları üzerindeki etkilerinin de 2050 yılına kadar 100 kata kadar büyüme potansiyeli bulunuyor.
Gelecekteki enerji yatırımlarının neredeyse tamamı yenilenebilir enerji tarafına ve atmosferdeki karbonu toplama teknolojilerine yönlenecek.
Hükümetlerin ve şirketlerin şu ana kadar açıklanmış net sıfır hedeflerine ulaşmaları, 2050 yılına kadar elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların payının yüzde 85’in üzerine çıkması ve elektrikli araçlar ile atmosferdeki karbonu toplama teknolojilerinin hızla gelişmesi durumunda bile, küresel ısınmanın 2050 yılına kadar +1.7°C›yi geçeceği tahmin ediliyor.