Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Osmanlı Arşivi Sitesi’nde “100. Yılında Dünya Savaşının Belgeleri” konulu Dünya Arşiv Yöneticileri Kongre ve Sergisi’nin açılışında, serginin ve düzenlenen sempozyumun hayırlı olması temennisinde bulundu.
Programı düzenleyen Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü yetkililerini de kutlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Osmanlı arşivimiz Kağıthane’deki bu modern binaya, hassasiyetimizin hakikaten bir gereği neticesinde taşındıktan sonra çok daha kaliteli hizmet vermeye başladı. Fakat bazı gerçekleri burada tespit etmekte fayda görüyorum. Biliyorsunuz bu binayı dahi tenkit edenler oldu. Kim ne derse desin buraya atalarımızın mirasına yaraşır, tarihimize yakışan bir arşiv binası inşa ettiğimize inanıyorum. Osmanlı Devleti’nin hakimiyet ve etki sınırları içinde bugün 64 ayrı devlet, bağımsız ülke bulunuyor. Bu 64 ülkenin her birinin bir şekilde Osmanlı arşivlerine işi düşüyor.”
“Alacağımız çok önemli dersler var”
Erdoğan, nesiller boyunca bu ülkenin ve bu milletin tarihinin 1923’te başladığının dikte edildiğini belirterek, “Zihinler bu şekilde sınırlandırıldı. Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulmuş olabilir ama bizim köklerimiz çok derinlere iniyor. Türkiye Cumhuriyeti, bizim ilk değil son devletimizdir, burayı bir defa bizim kabullenmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı forsunda sembolik olarak yerini almış olan devletlerimizin geçmişi 2 bin 200 yıldan fazladır. Bu 2 bin 200 yıllık geçmişten ders çıkarmamız, ibret almamız gereken pek çok örnek, pek çok hadise vardır” diye konuştu.
En somut örnek olarak 1. Dünya Savaşı’ndan alınacak çok önemli derslerin bulunduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Son 200 yıllık tarihimizin en büyük zaferi Çanakkale ise en önemli utançlardan biri de Balkan bozgunudur. Çanakkale kadar Balkan bozgununun da almamız gereken dersleri kapsadığını burada özellikle hatırlatmak isterim. Yine tarihimizin önemli sayfalarından biri olan, 100. yılını idrak ettiğimiz Sarıkamış felaketinden de ibret almamız gerekiyor. Tarihi bugünden okumak, tarihi yapan aktörleri bugünden yargılayıp, mahkum etmek elbette kolaydır. Bakıyorsunuz bugün birileri ‘yedi düvele karşı savaştık’ cümlesine istihza ile yaklaşıyor, kendilerince alay ediyorlar. Aynı şekilde ‘biz yenilmedik, Almanlar yenildiği için yenik sayıldık’ tespitini de küçümsüyorlar.”
‘Osmanlı, Çanakkale’de kuklaydı’ diyecek kadar şuurunu kaybeden, Çanakkale’nin ifade ettiği anlamdan bihaber olanların da bulunduğunu anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Burada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Birinci Dünya Savaşı, onca yokluğa, onca imkansızlığa rağmen ordularımızın azimle, inançla çarpıştığı, çok önemli zaferler elde ettiği tarihimizin önemli sayfalarından biridir. Kendini bilmezlerin, tarihini küçümsemeyi adet haline getirmiş, ahde vefadan, milli gururdan nasibini almamışların eleştirileri bu başarıyı asla gölgeleyemez. Gölgeleseydi zaten bugün biz buralarda olamayacaktır. Biz Birinci Dünya Savaşı’nda gerçekten yedi düvele karşı savaştık. Çanakkale’yle birlikte Kafkasya’dan Galiçya’ya, Sina’dan Irak’a kadar pek çok cephede askerlerimiz kahramanca çarpıştı, bayrağımızı kahramanca dalgalandırdı.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale ile birlikte gururla anılması gereken bir diğer zaferin de Kut’ül Ammare olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Halil Paşa komutasındaki ordumuz, Kut’ül Ammare’de 13 İngiliz generalini ve 481 subayını biliyorsunuz esir aldı. Trablusgarp’ta bin kişilik askeri birliğimiz oradaki sivil halkla birlikte 100 bin kişilik bir orduyu kahramanca durdurdu. Sarıkamış felaketinden sonra toparlanan birliklerimiz, Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’yla Bakü ve tüm bölgeyi düşmandan kurtardı. Bu milletin Birinci Dünya Savaşı’nda 3 kıta, 7 iklimde verdiği mücadelede gerçekten şanlı bir direniş, şanlı bir mücadele var, ibretlerle dolu bir tablo var. Yahya Kemal, o günlerin ruhunu şu dizeleriyle hatırlatıyor, yine hatırlatmak zorundayım. Şiirlerde zaman zaman hakikaten tercümede sıkıntılar olabilir. ‘Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yarabbi. Senin uğrunda ölen ordu budur Yarabbi. Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, galip et çünkü bu son ordusudur İslam’ın’. Hamdolsun İslam’ın son ordusu Çanakkale’den Kut’ül Ammare’ye kadar her yerde üzerine düşeni yapmış, milletimizin şerefini yükseltmiştir.”
“Birinci Dünya Savaşı’nın aslında hala sona sona ermiş değil”
Birinci Dünya Savaşı’nın bir diğer adının da “Birinci Paylaşım Savaşı” olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Meseleye bu açıdan baktığımızda sadece dün değil, bugünü, içinde bulunduğumuz dönemin olaylarını da daha doğru bir şekilde değerlendirebiliriz. Bugün Suriye’de, Irak’ta, Libya’da aslında ne olduğunu ancak geçmişe bakarak anlayabiliriz. Milletimiz o gün de üzerine düşeni yapmıştır bugün de yapıyor. Biz kaderin üzerinde bir kader olduğu inancıyla mücadelemize devam edeceğiz. Bu milletin fedakarlıklarının da mazlum İslam aleminin feryadının da eninde sonunda karşılığını bulacağına inanıyorum” diye konuştu.
“Bugün çok net biçimde görüyoruz ki Birinci Dünya Savaşı’nın aslında hala sona sona ermiş değil. Birinci Dünya Savaşı’nın açtığı uzun parantez hala kapanmış değil” diyen Erdoğan, savaşın bu coğrafyadaki halkların arasına koyulan bariyerlerle, kalpleri, gönülleri, ruhları birbirinden ayırmayı hedeflediğini, bölgede ne kadar sorun varsa, ne kadar kavga varsa, akan ne kadar kan varsa hepsinin gerisinde Birinci Dünya Savaşı’yla tesis edilen düzenin gölgesi olduğunu ifade etti.
Savaşın sonunda imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’nın sadece huzursuzluk, kargaşa, acı, gözyaşı ve zulüm getirdiğini, bölgede ve dünyada bu dönemde kurulan kaosa dayalı düzenin hala işlemeye devam ettiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu anlaşma neticesinde belirlenen sınırlar, etnik, dini, mezhep temelli ayrılıkları sona erdirmek için değil, tam tersine büyütmek için çizilmişti. Dönemin hatıratlarına, belgelerine baktığınızda bu niyeti tüm açıklığıyla görmeniz mümkündür. Bakınız, Ortadoğu’da hala süren fitnelerin en önemli kaynaklarından olan İngiliz ajanı Lawrence ne diyor? ‘Bu savaş, Türklerin askeri gücüne değil, zihinlerine ve kalplerine karşı verilen bir savaştır’ diyor. İşte Lawrence bu. Bize karşı savaşanlar, zihnimiz ve kalbimiz oralardan sökülmeden kendi düzenlerini kuramayacaklarını biliyorlardı. 2000’li yıllarda Türkiye yeniden tarihiyle, medeniyetiyle, kalbiyle bölgede varlık göstermeye başlayınca yine aynı oyun sahneye kondu. Biz Ortadoğu’ya Balkanlar’a, Kafkasya’ya, Kuzey Afrika’ya asla onlar gibi bakmadık, bakmıyoruz, bakmak gibi de bir derdimiz yok. Bu coğrafyalar kesinlikle üzerinde her türlü oyunun oynanabileceği satranç tahtaları değildir. Bunu böyle görmemiz lazım. Biz buralara, buralardaki insanlara kardeş nazarıyla, en kötü ihtimalle bir dost nazarıyla baktık, kardeşin kardeşe yapacağı ne varsa onu gerçekleştirmenin çabası içinde olduk. Kanı kanla, zulmü zulümle örtmeye çalışanlara karşı biz kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden aldığımız güçle çalışmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz.”
“Ey Ermeni diasporası…”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin 2015 yılını şanlı mücadelelerin, zaferlerin 100’üncü yıl dönümü olarak kutlarken, birilerinin bu yılı “Türkiye karşıtlığının, Türkiye düşmanlığının bayrağı haline” dönüştürmeyi istediğini söyledi.
Ermeni iddialarına değinen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Ermeni diasporası, dünyanın her yerinde soykırım iddialarına dayalı kampanyalarla Türkiye düşmanlığını geniş toplum kesimlerine aşılamaya çalışıyor. Dikkatinizi çekiyorum, bu kampanyaların amacı tarihin bir döneminde Ermenilerin yaşadığı acıları canlı tutmaktan ziyade doğrudan ülkemize ve milletimize düşmanlık yapmaktır. Biz en başından beri aynı ilkeli, tutarlı ve samimi duruşu sergiliyoruz. Ne diyoruz? Dediğimiz şudur: Tarihin her döneminde olduğu gibi bu büyük savaş yıllarında da yaşanmış acılar, trajediler olabilir. Bundan sadece Ermeniler etkilenmiş değildir. Balkanlarda, Kafkasya’da tarihin en büyük Müslüman katliamları bu dönemde yaşanmıştır. Anadolu’da Ermenilerin gördüğü zarar kadar Ermenilerden zarar gören yüz binlerce Müslüman vardır. Bunlar belgelerde kayıtlıdır. Bu mesele günlük siyasete hele hele uluslararası politikaya alet edilecek bir mesele değildir.”
Konuşmasında Ermeni diasporası ve Ermenistan yönetimine seslenen Erdoğan, şöyle ifadeleri kullandı:
“Ben hep seslendim. Bugün de sesleniyorum, yarın da sesleneceğim. Ey Ermeni diasporası, ey Ermenistan yönetimi, gelin, buyurun bizim arşivlerimiz… Belgeler burada. Bizim şu anda yüz binlerce, milyonu aşmış tasnifi yapılmış belgemiz var. Senin ne kadar belgen var? Çıkar belgelerini. Tarihçileri görevlendirelim, arşivcilerimizi görevlendirelim, siyaset bilimcilerini görevlendirelim, hatta hatta arkeologları, hukukçuları görevlendirelim. Gelsinler, bu belgeler üzerinde çalışsınlar, her şey ortada. Gerçeği burada arayalım. Ülkeleri dolaşıp, oralara biraz da şöyle para yedirmek suretiyle, oralarda lobiler oluşturmak suretiyle, ahlaki olmayan yollara tevessül etmek suretiyle Türkiye’nin aleyhine yapacağınız kampanyalardan bir şey kazanamazsınız. Bu konuda hepimize lazım olan gerçeğe, başka ülkelerin meclislerinde, senatolarında Türkiye aleyhine kararlar çıkartarak, medyalarında yazılar yazdırtılarak, programlar yaptırılarak ulaşılamaz. Bunun nasıl yapıldığını biz çok iyi biliyoruz. Bu kampanyaların nasıl sürdürüldüğünü çok iyi biliyoruz. Gerçeğin aranacağı yer işte bu arşivlerdir ama biz bugüne kadar bu çağrımızın karşılığını bulamadık. ‘Üçüncü ülkelere gidelim, oralarda da çalışmalar yapalım’… Olumlu bir cevap yok. Gerekirse biz Ordumuzun dahi bu noktada arşivlerini açmaya hazır olduğumuzu söyledik ama hiçbirine olumlu bir cevap alamadık. Tarihçilerimizden, bilim adamlarımızdan oluşan ortak bir komisyonu kuralım, onlar burada, diğer ülkelerdeki arşivlerde çalışsın, tüm belgeleri, bilgileri toplasın ve sonuçta gerçek fotoğrafı ortaya koysun.”
“Amaç gerçeği bulmak değil”
Bu konudaki tekliflerinin ısrarla görmezden gelindiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amaç gerçeği bulmak değil, oluşturulan algı üzerinden Türkiye’ye saldırmak, zarar vermek, başka bir şey yok. Hiç kimse kusura bakmasın, bizim bu konuda kimseye veremeyecek bir hesabımız yoktur. Biz sadece kendi milletimizin son 100-150 yıllık yaşadığı acıların peşine düşsek, Ermeni iddialarından katbekat daha fazla söyleyecek sözümüz, soracak hesabımız çıkar. Bakın bunu da açıkça söylüyorum” diye konuştu.
Erdoğan, “Ben, bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak tarih ve arşiv araştırmaları konusunda çok daha fazla çalışma yapılması arzumu burada bir kez daha ifade ediyorum. Bu konuda yürütülecek projelere bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da destek olmayı sürdüreceğim” dedi.