Çözüm sürecinin ekonomiye olası etkilerini değerlendiren akademisyen ve uzmanlar, sürecin olumlu neticelenmesi durumunda ülkenin kredi notunun arttırılmasından, istihdamda iyileşmeye, yatırım ve ihracatta artışa kadar birçok alanda pozitif yansımalar olacağını öngördü.
Çözüm sürecinin Türkiye ve bölge ekonomisine katkısını değerlendiren Japon kredi derecelendirme kuruluşu Japan Credit Rating (JCR) Eurasia Başkanı Orhan Ökmen, çözüm sürecinin simgelediği problemin son derece karmaşık, siyasi, sosyal, ekonomik ve uluslararası dinamikleri olan çok katmanlı ve entegre bir sorun olduğunu ifade etti.
Sorunun uzun dönemde ülke içi etnik, bölgesel ve ekonomik bir sorunun yanında sınır ötesi bir aidiyet sorunu da içerdiğini ve dolayısıyla sadece Türkiye sınırları içerisine sıkıştırılmaması gerektiğini belirten Ökmen, şunları kaydetti: “Uzun süreli devam eden askeri-siyasi şiddet ve iç çatışmalar, Türkiye’nin ekonomisi, demokrasisi ve toplumsal yapısı üzerinde ağır tahribatlara yol açmıştır. İktisadi ve sosyal faaliyetlerin verimliliği düşmüş, ekonomik değer kayıpları artmış, toplumsal mutabakat zarar görmüştür. Faktör dağılımı, üretim, tüketim ve yatırım miktarları üzerinde negatif dışsallıklar devam etmektedir. Şiddet ve iç çatışmaların yarattığı güvensizlik algısı, yatırımların ve kalkınmanın en temel engelleyicisidir. Bugüne kadar şiddet doğrudan doğruya kalkınmayı ve bölgesel gelişmeyi sınırlamıştır.
Karmaşık dinamikleri ve tarihsel geçmişiyle yüzleşmeden, entegre, demokratik ve özgürlük tabanı olan geniş yelpazeli yapısal sosyal reformlar uygulanmadan sadece şiddetin durdurulması çözüm sürecinden beklenen ekonomik faydaları sınırlayacaktır. Çözüm sürecinin tam anlamıyla başarıya ulaşması halinde ise Türkiye’nin takılı kaldığı orta gelir seviyesini aşmasının ve tasarruf eksikliğini gidermesinin engelleri azalmış olacaktır. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayanlar için değil, tüm Türkiye toplumu için sosyo-ekonomik faydalar sağlayacak, bölgedeki verimsiz teşviklerin kamu mali bünyesi üzerinde yarattığı yükler hafifleyecektir. Bir bütün olarak Türkiye’nin ekonomik büyüme dinamikleri pozitif olarak etkilenecektir.”
Orhan Ökmen, sürecin tamamlanmasıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde önemli problem haline gelen işsizlik seviyesinin düşeceğini, işgücü verimliliğinin artacağını dile getirdi.
Bölgenin turizm alanlarının yerli ve yabancı turistler için bir cazibe merkezi olabilme potansiyeli taşıdığına dikkati çeken Ökmen, “Turizm, hayvancılık ve tarım ivme kazanarak bölge halkına yeni gelir ve iş alanları yaratacaktır. Tercihli kamusal yatırımların artışını takiben özel sektör yatırımları gelir dağılımındaki bölgesel eşitsizliği azaltarak bütünleşik toplumsal dokuyu güçlendirecektir. Yine Türkiye’de çözümün ve iç barışın yatırımcı güvenini artırma yönündeki girişimlerin başarılması halinde yabancı doğrudan yatırımcılar artacaktır” diye konuştu.
Ökmen, “Türkiye’nin 30 yıldır hem ekonomisine hem de iç barışına zarar veren konunun nihayetlenmesi durumunda kredi derecelendirme kuruluşları nasıl pozisyon alacak? Not artışı gündeme gelir mi? Hangi şartlarda not artışı olur?” sorunu şöyle yanıtladı: “Geçmişe göre azalmakla berber hala huzursuzluk potansiyeli barındıran şiddet ve çatışma ortamı, Türkiye’nin kredibilitesini sınırlayan politik belirsizlik alanlarında en temel sorundur. Bu belirsizliğin ortadan kaldırılması ve çözüm sürecinin başarısı, kredi notunu yukarı yönlü ivmeleyecektir.”
“Çözüm süreci, istihdam ve refaha büyük katkı sağlayacak”
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ekonomi Direktörü Sadık Ünay ise çözüm sürecinin somut bir noktaya ulaşmasıyla ortaya çıkacak ekonomik kazanımlara değindi.
Listenin başına güvenlik ve öngörülebilirlik tarafındaki gelişmeyi koymak gerektiğini anlatan Ünay, şunları kaydetti: “Çözüm sürecinin ilerlemesinin asayişte getireceği bir rahatlama olacaktır. Değişik eylemlerden, toplumsal gerginliklerden dolayı üretim süreçlerinde, dağıtımda, pazarlamada kesintiler olmayacaktır. Şu an sürekli işleyen ve Türkiye’nin genel ekonomik yapısıyla entegre bir ekosistemden bahsedemiyoruz. Yatırım ortamının iyileşmesinin, farklı bakanlıkların zaten bölgeye götürmeye başladığı teşviklerin ve fiziki olarak yapılan altyapı yatırımlarının geri dönüşleri daha hızlı alınmaya başlayacaktır.
Burada aslında birbirini destekleyen bir etki oluşacaktır. Asayişin gelişmesiyle beraber bölgeye yatırımcı ilgisi de artar. Şu ana kadar oraya gitmekte çekingen davranan yatırımcılar da oraya daha rahat gidebilir. Planlanan hızlı tren hatları, lojistik taşıma hatları var. Onlarla birlikte piyasa entegrasyonu daha da ilerleyecek. Ama bunların rahatça yürümesi için tabii ki çözüm sürecinin hızlı bir şekilde somut bir noktaya ulaşması önemli.”
Sadık Ünay, bu noktada istihdam alanında bu bölgeye yönelik özel düzenlemeler yapılabileceğini belirterek, çözüm sürecini en fazla destekleyen grupların başında işadamları ve oradaki iş çevrelerinin geldiğini, yatırım ortamının gelişmesinin istihdama ve oradaki refaha büyük katkısı olacağını vurguladı.
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu ise atılacak en ufak adımın bile hem çevre ülkeler hem de Türkiye’nin yeniden yapılanması açısından son derece önemli işaretler barındırdığını, uzlaşma ortamının Türkiye’nin hem Suriye’deki hem Irak’taki ticaret yollarını destekleyeceğini belirtti.
“BIST 100’de 120 bin puan görülebilir”
Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kerem Alkin ise çözüm sürecinin başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin ülke kredi notunun 1 veya 2 basamak yükselebileceğini, BIST 100 endeksinin 120 bin puanı görebileceğini ve faiz oranlarının yüzde 6’nın altına inebileceğini ifade etti.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından ikisinin 2012-2013 yıllarında Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke notu verdiğini anımsatan Alkin, bu durumun Türkiye’nin uluslararası finans çevrelerinde elini güçlendirdiğini dile getirdi.
Çeşitli gerekçelerle üç kredi derecelendirme kuruluşunun ve uluslararası ekonomi çevrelerinde de dillendirmekten kaçındığı en kritik konulardan birinin Türkiye’nin yaklaşık 40 yıldan bu yana gündemini meşgul etmiş olan terör meselesi olduğunu vurgulayan Alkin, “Bu süreci kısmen aşmayı başarmış İrlanda ve İspanya örnekleri dikkate alındığında her ülke, uzun zamandır toplumsal gündemini ve onun doğal bir uzantısı olarak ekonomik gündemini fazlasıyla meşgul eden terör meselesini tarihe gömüp, tamamıyla geride bırakacağı bir fırsat yakaladığında, bu çarpan etkisiyle ülke ekonomisine sebep olduğu sonuçtan en az 2-2,5 kat müspet bir sonuçla dönüyor” diye konuştu.
Kerem Alkin, Türkiye’nin doğu ve güney doğusuna kalıcı bir barış gelmesinin bölgede uzun zamandır yatırım yapmayı düşünen tekstil, hazırgiyim, orman ürünleri, inşaat malzemesi başta olmak üzere emek yoğun teknolojiyle çalışan sektörler için büyük fırsat olacağını söyledi.
Yatırımların bu coğrafyaya yönelmesi durumunda işsizlik sorunun hızla çözülmesinden sağlanacak olumlu etkinin yanı sıra bölgede istihdama yönelik teşvikler sayesinde Uzakdoğu ekonomileriyle sektörlerin rekabet edebilme imkanının sağlanacağına dikkati çeken Alkin, sözlerini şöyle tamamladı: “Çözüm süreciyle birlikte ülke kredi notunun 1-2 puan yükselmesi Türkiye’nin özel sektör ve kamu borçlanması maliyetlerini daha da azaltacak. Bunun yanı sıra Türk şirketlerinin daha da değer kazanmasına sebep olacak. Bu durum mutlaka borsada hisseleri işlem gören şirketlerin değerini çok ciddi anlamda etkileyebilir. Endeksin ortalama yüzde 25 değer kazandığına şahit olabiliriz. Rekor olarak 90 bin puanların üzerini görmüş bir endeksten söz ediyorsak, böyle bir gelişme durumunda BIST 100 endeksinin 120 bin puan ve üzerini görmesi söz konusu olabilir. Belki bu sayede bir sıfır atmak suretiyle BIST 100 endeksinin de dünyadaki diğer endekslerle daha uyumlu ve anlaşılabilir hale gelmesini sağlamış oluruz. Ülke kredi notumuzun yükselmesiyle Türkiye’ye olan güven de artacak. Bu durum enflasyonla eş değer faiz oranlarının görülebilmesini sağlayacak. Türkiye enflasyonda yüzde 5’leri görür hale gelirse o zaman çok rahat 40-50 yıldan bu yana görmediğimiz faiz oranlarını yani yüzde 6’nın altındaki oranları da görmemiz mümkün. Kaldı ki Türkiye bir süreliğine 4,75’leri bile görmeyi başarmıştı”