‘Türkiye Başkanlığındaki G20 Gündemi’ konferansında, Fed’in kararları, Yunanistan’ın durumu, Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği yol, yoksulluk ve eşitsizliğin büyümesi konuları yorumlandı.
Timothy Adams, IIF tarafından düzenlenen “Türkiye Başkanlığındaki G20 Gündemi” başlıklı konferansın açılışında, İstanbul’da olmaktan ve Türkiye Hükümeti yetkilileriyle iş birliği yapmaktan onur duyduklarını ifade etti.
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) Başkanı ve Üst Yöneticisi (CEO) Timothy Adams, finansal kriz başladığından beri özellikle finansal küreselleşmede engellerle karşılaşıldığını belirterek, finansal sistemin üzerindeki kara bulutu kaldırmak gerektiğini söyledi.
Finansal kriz başladığından beri küreselleşme konusunda, özellikle de finansal küreselleşmede engellerle karşılaşıldığını belirten Adams, “Piyasaların fragmantasyonu söz konusu. Sermaye akışında engeller var. Bütün dünyaya bakıldığında özellikle sermayenin finansal küreselleşmeden artık korktuğunu görüyoruz. Buradaki zorluk, sınır ötesi sermaye akışının küreselleşmenin tam gerçekleştiği, ekonomik büyümenin tam olduğu günlere geri dönebilmek, finansal anlamda ve büyüme anlamında başarıyı elde edebilmek. 10 yıllarca ekonomik sosyal ilerleme ve gelişme sağladığımız bir dönem de oldu. Demek ki sermaye akışı bunu sağlayabildi” değerlendirmesinde bulundu.
“Kalkınma Türkiye’nin çok iyi anladığı bir konu”
Türkiye’nin G20 dönem başkanlığının en önemli amaçlarından birinin düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini dünya ekonomisine entegre etmek ve bunun için somut adımlar atmak olduğunu belirten Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi Suzan Sabancı Dinçer, “Bu anlamda dönem başkanlığımız G20’nin gündeminde özellikle kalkınmanın altını çizecek” dedi.
“Jeopolitik riskleri daha da kötü hale getiriyoruz”
Çin Maliye Bakan Yardımcısı Zhu Guangyao, Fed’in aldığı kararların çok ciddi şekilde izlenmesi gerektiğine dikkati çekerek, “Mart ayında Fed’in faiz oranları üzerinde alacağı kararlar önemli olacak. Özellikle yılın ortasına, haziran ayına gelindiğinde Fed’in politika kararları daha da önem kazanacak” ifadelerini kullandı.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) ile Yunanistan arasındaki ilişkinin gelecek dönemde önem kazanacağına işaret eden Zhu, ABD ve Avrupa’nın para politikalarında farklı yerlere gittiğini, bunun da “kompleksli belirsizliği” beraberinde getirdiğini dile getirdi.
Zhu, petrol fiyatlarının son dönemde yarı yarıya azaldığını anımsatarak, “Kimse bunu öngörmüyordu. Bu her halükarda bu yıl için belirsizliği artırdı” şeklinde konuştu.
“Bir başka belirsizlik ise Yunanistan” diyen Zhu, kuvvetli bir Euro Bölgesi olması gerektiğine işaret ederek, mevcut soruna çok kısa sürede çözüm bulunması çağrısında bulundu.
Zhu Guangyao, Yunanistan’daki gelişmelerin, Euro Bölgesi ve küresel ekonomi üzerinde çok önemli bir etkisi olacağını aktararak, şunları kaydetti: “Euro Bölgesi deflasyon problemiyle karşı karşıya. Euro Bölgesi’nin ekonomik büyümesinin bir numaralı lokomotifi olan Almanya’da bile böyle bir deflasyon baskısı var. Büyüme yavaşlayınca deflasyon riski ortaya çıkıyor. Bu durum yalnızca Euro Bölgesi’ni ilgilendirmiyor, küresel anlamda da böyle bir baskı var. Jeopolitik belirsizlik, ekonomik ve finansal belirsizlikle bir araya gelerek bizlerin politikalarını daha zorlu hale getirdi. Sürekli yaptırımlar uygulamak yoluyla jeopolitik riskleri daha da kötü hale getiriyoruz.”
“Yoksulluk ve eşitsizlik”
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (Institute of International Finance – IIF) düzenlediği “Türkiye Başkanlığındaki G20 Gündemi” konferansının “Büyümenin Yeniden Canlandırılması, Eşitsizliğin Azaltılması (Reinvigorating Growth, Reducing Inequality)” başlıklı oturumu, BNP Paribas Başkanı Jean Lemierre moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Oturumda konuşan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, küresel krizin dünya ekonomik ortamı üzerinde çok önemli bir etki yarattığını belirterek, bugün dünyada karşılaşılan en önemli sorunların “yoksulluk ve eşitsizlik” olduğunu söyledi.
Ekonomik büyümenin artık adil bir şekilde paylaşılmadığını savunan Bali, “Zengin fakir arasındaki uçurum, OECD ülkelerinde son 30 yılın en yüksek düzeyine ulaştı. Bütün gelir ve kaynaklar çok küçük bir zengin sınıfın elinde bulunuyor. Eğer bu trend devam ederse, nüfusun yüzde 1’i, 2 yıl içinde geri kalan yüzde 99’un çok üzerinde bir gelire sahip olacak” şeklinde konuştu.
“Türkiye kesinlikle gelişmiş bir ülke”
BNP Paribas Başkanı Jean Lemierre ise eşitsizlik ve büyüme sorununun en önde gelen sorunlardan biri olduğunu belirterek, OECD verilerine göre dünyada eşitsizliğin arttığını kaydetti.
“Türkiye kesinlikle gelişmiş bir ülke artık ve daha da gelişmeye çalışan bir ülke diyebiliriz” diyen Lemierre, sürdürülebilir politikalar ve bunların nasıl uygulanacağının önemine işaret etti.
Lemierre, eşitsizliği kaldırmanın en iyi yolunun, buna erken bir aşamada hazırlanmak olduğunu belirterek, “Türkiye örneği burada çok iyi bir örnek. Merkez Bankası’nın ve yasa koyucunun buradaki liderliği gerçekten iyi sonuçlar ortaya koymuş. Erken bir aşamada hazırlanmak, bunu iyi düşünmek ve uygulamaya koymak…” ifadelerini kullandı.
“Avrupa’da hızlı büyüme olacağı beklentisine girmeyin”
UBS AG Başkanı Axel Weber ise eşitsizlik alanında bir çok araştırma yaptığını belirterek, “Büyüyen pastadan pay almak kolay ama eğer pasta büyümüyorsa, bir tarafın o pastadan aldığı pay ötekilerin aleyhine olacaktır. Dolayısıyla eşitsizlikle mücadelenin en önemli silahı büyümenin gerçekleştirilmesidir” dedi.
60-70 trilyonluk altyapı kapasitesinin 2030 yılına kadar sağlanması gerektiğini vurgulayan Weber, “Kamusal altyapı yatırımlarının büyük bir kısmını Türkiye zaten gerçekleştirdi.
Büyümenin en önemli itici gücü yatırımdır. Bunun en güçlü paydaşı da altyapı yatırımları ve buna çok daha fazla eğilmemiz gerek. Ülkeler, ekonomik büyüme için özel sektörün altyapıya eğiliminin önemini vurgulamalıdır” diye konuştu.
Weber, yasal düzenlemelerin Avrupa bankalarını zorladığını ve bu problemin düzelmediği sürece büyümenin sağlanamayacağını aktararak, şöyle devam etti: “Avrupa’da hızlı büyüme olacağına dair gerçekçi olmayan bir beklenti içine girmeyin. Geçiş süreci ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Düzenlemeler yapmamız gereken zor bir dönemdeyiz ve bu nedenle de büyümede zorlanacağız. Türkiye, burada iyi bir örnek. Türkiye’nin 2002-2003 yıllarındaki durumuna bakın, IMF kredi listesinde en son ülkeydi. Türkiye, önce kendi bahçesini düzeltti. Bugün geldiği noktada en kuvvetli gelişen ekonomilerden biri. Bunlar zamanla oluyor ve politikalarda kararlılık gerektiriyor. Uzun dönemli politikalarla sağlanıyor.”