Global hukuk bürosu Quinn Emanuel, yapay zekanın hukuk alanındaki etkilerine dair İstanbul’da bir panel düzenledi. Türkiye’nin uluslararası hukuk sahnesinde yer aldığı panele Quinn Emanuel`in yönetici ve kurucu ortağı John B. Quinn, firmanın Londra ofisinden ortaklar Richard East ile Melis Acuner katılım sağladı.
Dünya çapında ticari uyuşmazlıklar alanında uzmanlaşmış 35 ofisi bulunan Quinn Emanuel, İstanbul’un uluslararası iş dünyasındaki önemi ve hızla büyüyen teknoloji sektörü nedeniyle panelini İstanbul’da düzenlemeye karar verdi. Bu karara ilişkin açıklamalarda bulunan John B. Quinn, “Türkiye, Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kesişim noktasında yer alan stratejik bir pazar olarak öne çıkıyor ve küresel anlamda en dinamik ekonomilerden biri. 85 milyondan fazla nüfusu, büyüyen orta sınıfı ve teknolojiye hâkim genç iş gücüyle Türkiye, ekonomik büyüme ve yatırım için kilit bir oyuncu konumunda” dedi.
Quinn Emanuel’in düzenlediği paneli, Türkiye’deki iş birliği, ortaklıklar ve büyüme potansiyelinin giderek arttığının simgesi olduğunu belirten John B. Quinn şu açıklamada bulundu: “Türkiye’yi Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya pazarlarına açılan kritik bir kapı olarak görüyorum. Panelimizi, daha güçlü bağlar kurmanın ve Türkiye’deki faaliyetlerimizin tüm paydaşlar için sürdürülebilir, uzun vadeli başarıya katkıda bulunmasının önemli bir parçası olarak değerlendiriyoruz.”
İstanbul’da bir ofis açmayı düşünmeyen Quinn Emanuel, Türkiye hukuki pazarında yerleşik yerel firmalarla stratejik ortaklıklar aracılığıyla etkin olma taahhüdünde bulunuyor. John B. Quinn, “Bu strateji, küresel genişleme konusunda düşünceli ve müşteri odaklı bir yaklaşımı yansıtıyor,” diyor. Quinn Emanuel, rekabet oluşturmak yerine karmaşık ve sınır ötesi hukuki sorunlarda—özellikle uluslararası tahkim, enerji, altyapı ve ticari ihtilaflar alanlarında—iş birliği yaparak Türk hukuk firmalarının sağladığı yerel uzmanlık ve düzenleyici bilgi birikiminden faydalanıyor.
Quinn Emanuel’in Türkiye’nin enerji ve inşaat sektörlerindeki milyar dolarlık ticari ihtilaflarda sık sık yer almasının ötesinde, John B. Quinn, ülkenin büyüyen teknoloji sektörünü gelecekteki önemli hukuki sorunların merkezi olarak görüyor ve bu alanda hukuk bürosunun benzersiz bir nitelik taşıdığını belirtiyor. Yapay zeka, blok zinciri ve dijital varlıklar ile veri gizliliği gibi teknolojiyle ilgili ihtilaflarda geniş deneyime sahip olan büro, Quinn’in “eşsiz bir başarı kaydı” olarak tanımladığı yüksek teknoloji patent davalarında da önemli bir geçmişe sahip olmasının yanın sıra “dünyanın en değerli fikri mülkiyetine sahip şirketler için düzenli olarak çalışıyor.
John B. Quinn, uzmanlığından yararlanarak, Türkiye’deki artan sayıda yapay zeka, finans teknolojileri ve yazılım geliştirme alanındaki girişimlerin, küresel hukuk firmalarına olan kritik ihtiyacı yansıttığını vurguluyor: “Patent, marka ve tasarım tescili ile yerel ve uluslararası düzenleyici standartlara uyum sağlama konusunda uluslararası hukuki uzmanlık son derece önemlidir. Ayrıca, bu tür girişimlere daha fazla yabancı yatırım ve risk sermayesi çekilmesiyle birlikte, küresel hukuk firmaları sınır ötesi birleşme ve devralma işlemleri ile ortak girişimler konusunda danışmanlık yapma açısından iyi bir konumda. Bu süreç, detaylı inceleme, düzenleyici onaylar ve rekabet hukuku ile ilgili meseleleri kapsıyor. Son olarak, uluslararası ihtilaf deneyimine sahip firmalar, sınır ötesi ticari faaliyetlerden kaynaklanan uyuşmazlıklara destek olmak için kritik bir rol oynayacak.”
Diğer yandan, Quinn, Türkiye’de iş yapmayı amaçlayan yabancı teknoloji şirketlerinin, yerel firmalarla ilişkiler kurmak veya ortak girişimlerde bulunmak için karmaşık bir onay sürecini yönetirken, uyum sağlamaları açısından yasal düzenleyici ortamı ve yasaları anlamalarının da eşit derecede önemli olduğunu paylaşıyor.
Quinn’in paneldeki konuşmasında yapay zeka konusunun Türkiye’nin hukuk sistemi içinde potansiyel zorluklarını beraberinde getirdiğini belirtti: “Burada, fikri mülkiyet hakları esas olarak 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ve Türkiye’nin Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) ile TRIPS Anlaşması kapsamındaki taahhütleri çerçevesinde düzenleniyor. Ancak bu mevzuat, yapay zeka ile ilgili olarak özel olarak tasarlanmamıştır, bu da her bir gelecekteki hukuki zorluğun emsal oluşturma açısından kritik bir rol oynayacağı anlamına geliyor.”
Quinn, yapay zeka sistemlerinin içerik veya buluş üretmesi durumunda mülkiyetin tanımlanmasında bir zorluğun ortaya çıkacağını öngörüyor: “Geleneksel olarak, Türk mahkemeleri bir yazar veya yatırımcıyı geçerli olan ‘gerçek kişi’ veya ‘tüzel kişi’ kavramlarıyla anlar. Bu, yapay zeka tarafından bağımsız olarak oluşturulan eserlerin mülkiyetini atfetmekle çelişiyor. Bu sorunun özel olarak ele alınabilmesi için Türk fikri mülkiyet yasalarının değiştirilmesi gerekebilir.”
Yapay zeka destekli sistemler açısından sorumlulukla ilgili olarak, Quinn, yapay zeka sistemlerinin yer aldığı durumlarda kusur ve zarar nedenini belirlemenin zorlaşabileceğine inanıyor. John, “Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı) haksız fiil hukuku ve sözleşmesel sorumluluğu düzenleyen hükümleri uyarınca, sorumluluk genellikle AI sisteminin üreticisine veya işletmecisine atfedilir. Ancak karmaşık ve otonom bir sistem söz konusu olduğunda bu kural yeterli olmayabilir. Sorumluluğu daha kapsamlı bir şekilde ele alacak yasaların getirilmesi gerekebilir, ancak bu, yapay zeka destekli sistemlerin nasıl kullanıldığının ve nasıl gelişeceğinin değerlendirilmesini gerektirecektir.”
Quinn, Avrupa Birliği’nin yapay zeka tabanlı sistemlere uygulanabilir risk temelli bir düzenleyici çerçeve oluşturmayı amaçlayan yeni Yapay Zeka Yasası’nın, Türkiye’nin gelecekteki yapay zeka mevzuatında etkili olabileceğini belirtiyor. Quinn, “Türkiye bir AB üyesi olmasa da, gümrük birliği aracılığıyla ve bazı AB standartları ile düzenlemelerine uyum sağlamasıyla güçlü bir ekonomik ilişkiye sahiptir, “Uyum ve uygunluğu sağlamak amacıyla Türk yasaları genellikle AB yasalarının dikkate alınarak belirlenmektedir. Ayrıca, AB Yapay Zeka Yasası’na tabi taraflarla iş yapan Türk işletmeleri, yapay zeka kullanım şekillerini doğrudan etkileyecektir; zira Yasa’nın ihlali, yaptırımlara yol açabilir.”
AB Yapay Zeka Yasası, yapay zeka sistemlerini kullanan işletmeler için şeffaflık, risk değerlendirmeleri ve belirli yüksek riskli yapay zeka uygulamalarının yasaklanması gibi sıkı uyum yükümlülükleri getiriyor. Bu durum, Avrupa pazarlarıyla etkileşimde girmek isteyen Türk işletmeleri için uyumu zorunlu hale getiriyor. Quinn, bunun, özellikle yapay zekanın en yaygın olarak kullanıldığı finans, üretim ve sağlık gibi sektörlerdeki şirketlerin iş uygulamalarını etkileyeceğini öngörüyor.
Quinn, “AB Yapay Zeka Yasası, Türkiye’yi yapay zekayı özel olarak ele alan yeni mevzuatlar benimsemeye yönlendirebilir. Benzer düzenleyici standartların benimsenmesi, Türk işletmeleri ile AB pazarı arasında daha akıcı etkileşimler sağlamayı mümkün kılabilir.”
Türkiye’de yapay zekanın geleceğine dair henüz somut adımlar atılmamış olsa da, Quinn Emanuel gibi firmaların bu alandaki ilgisi, karmaşık teknolojiyi kullanan işletmelerin gelişmeye devam etmesiyle yüksek riskli uluslararası ihtilaflar ve yeni hukuki zorlukların meydana gelme olasılığını gösteriyor.