DÜNYADA DRONE’LAR ARASI it dalaşı başlamak üzere. 2016 yılının kasım ayıydı ve DJI olarak bilinen Da-Jiang Innovations Science and Technology (Da-Jiang İnovasyon Bilim ve Teknoloji) öldürücü yeni ürününü pazara çıkarmaya hazırlanıyordu: Mavic Pro. Yalnızca 453 gram ağırlığındaki Mavic bir okul çantasına sığacak kadar kompakt ve 6 bin 400 km.’lik bir menzile sahip; içerdiği kamera da yüzlerce metre yüksekten son derece net 4k video çekimi yapabilecek kapasitede. Mavic bin doların altında bir fiyata sahip olsa da, kamerayı stabil hale getirecek sofistike yan bağlantılara ve bunları kişiler üzerine zoomlayarak onları izleyecek, yerlerini ve aynı zamanda havadaki engelleri saptayacak ve şarjı bitmeden otomatik olarak fırlatılma noktasına dönmesini sağlayacak ileri teknoloji yazılıma sahip.
DJI’deki yöneticiler çok önemli bir ürün geliştirdiklerinin bilincindeydiler. Ama acaba satabilecekler miydi? DJI’nin Çin’de bile pek fazla bilinirliği yok ve Mavic de ana akım tüketiciler için ilk üründü. Dahası, DJI benzer aygıtlarla pazara akan bir dolu ABD’li ve Avrupalı rakiple de mücadele etmek zorundaydı; bunlar arasında 22 yıllık Fransız elektronik imalatçısı Parrot, Kickstarter için 15 milyon dolar toplayan Silikon Vadisi startup’ı Lily Robotics ve taşınabilir aksiyon kameraları üreticisi GoPro vardı. Bu koşullarda DJI’nin teknolojisi Batı’nın en iyileriyle nasıl mücadele edecekti.
Bu yarış başa baş bile değildi.
DJI Başkanı Roger Luo bir kazananla ve de devasa bir üretim zorluğuyla karşı karşıya olduklarını hemen anladıklarını söylüyor. Mavic’in üretimini izleyen ilk üç gün DJI’nin aldığı sipariş miktarı bütün bir ayki satış tahmininden çok daha fazlaydı.
Bu arada, Batı’daki drone rakipleri ise birer birer dökülmeye başlamıştı. Aralarında ilk havluyu atan, ocak ayında drone bölümündeki çalışanları işten çıkardığını bildiren Parrot oldu. Ardından Lily, 34 milyon doların üzerinde ön sipariş almasına rağmen bütün nakdinin tükendiğini ve tek bir birim bile sevk etmeden kapıya kilit vuracağını bildirdi. Asıl sürpriz GoPro’ydu. Kaliforniya, San Mateo’daki şirket 10 milyonu aşkın “giyilebilir” kamera satarak markasını oluşturdu. CEO Nick Woodman Karma adlı çok fazla pazarlanan drone sayesinde GoPro’nun kâra geçeceğini iddia etmişti. Ancak Karma beklentileri karşılayamadı; Çinli rakibinden daha ağır ve daha yavaştı ve de saptama-sakınma kapasitesine sahip değildi. Ancak asıl tehlikeli olan, ilk Karma’ların enerji kaybına uğrayıp, gökten düşme eğilimiydi. Bunun üzerine GoPro mevcut drone’ları piyasadan toplamak zorunda kaldı ve şubat ayında yeniden lanse etti. Ancak o süre zarfında DJI çoktan uçuşa geçmişti.
Günümüze büyük bir hızla gelen DJI ticari drone pazarının yüzde 70’inden fazlasını kontrol ediyor ve global araştırma kuruluşu Interact Analysis’e göre, geçen yıl 1,3 milyar dolar olan bu kategori 2022 yılında 15 milyar dolara çıkabilir. Accel Partners ve Sequoia Capital’in girişim sermayeleriyle DJI 10 milyar dolarlık bir değerlemeye ulaştı. Şirket mali bilgilerini açıklamıyor ancak analistlerin tahminlerine göre satışlar bu yıl 1,5 milyar doları aşacak ve kâr da 500 milyon dolara yakın olacak.
DJI pek çok elektronik endüstri analisti tarafından “tüketici drone’larının Apple’ı” olarak tanımlanıyor. Ancak bu benzetme yanıltıcı olabilir. Ürünlerinin “Kaliforniya’da tasarlandığını, Çin’de monte edildiğini” gururla söyleyen Apple’dan farklı olarak, DJI ürünleri rotor, verici, pil ve diğer ilintili parçaların tedariğinde eşsiz olan ülkenin güneyindeki Shenzhen kentinde tasarlanıyor ve imal ediliyor.
DJI’NİN BAŞARISI GLOBAL ekonominin en önemli dönüşümlerinden birine ışık tutuyor: Yüz yıl boyunca yabancı ülkelerin boyunduruğunda yaşayan, Mao Zedung’un otuz yıllık yönetimi süresince dünyadan soyutlanan ve otuz yıl da Deng Xiaoping’in başlattığı “açılma ve reform”una tanık olan Çin, dünyanın en büyük inovasyon ve teknolojik gelişim merkezlerinden biri olarak tarihsel bir konuma kavuşuyor.
Çok değil daha birkaç yıl öncesine kadar Çin’den bir yenilikçi olarak bahsedilmesi, Batılı iş dünyası ve hükümet çevrelerinin dudak bükmesine yol açacaktı. Ülke büyük ölçüde taklit ve korsan ürün cenneti olarak küçümseniyor ya da en iyi ihtimalle, fabrikalarının ucuz işgücü ve yabancı teknolojinin sancılı birlikteliğine bağımlı olduğu verimli bir üretim platformu olarak görülüyordu.
Oysa Çin’deki iş dünyası bugün artık, geçen yıl dünyada başka herhangi bir şirketten çok daha fazla patent başvurusunda bulunan Huawei Technologies’in kurucusu Ren Zhegfei gibi inovasyon tutkunu yöneticiler tarafından yönlendiriliyor. Keza, 900 milyon mobil kullanıcısının sohbet etmesini, alışveriş ve ödeme yapmasını, oyun oynamasını ya da herhangi başka bir faaliyette bulunmasını sağlayan akıllı telefon uygulaması Tencent’in WeChat’ini geliştiren ekibin başındaki Allen Zheng de aynı kategoride. Pekin merkezli arama motoru şirketi olan ve 2018 yılında Çin’de otonom araçları satışa çıkarma sözü veren Baidu’nun CEO’su Robin Li’yi de unutmayalım tabii ki.
Bunların başarıları yenilikçi faaliyetlerin de artmasını sağlıyor. Ülkenin iki büyük internet şirketi olan Alibaba Group ve Tencent Holdings e-ticaret, mobil ödeme, sosyal medya ve online oyun pazarlarında dünyaya önderlik ediyorlar. Hem onlar hem de diğer Çinli teknoloji devleri yeni işlere yoğun bir şekilde yatırım yaparak, Çin’in girişim sermayesi yatırımları için göz kamaştırıcı bir pazara dönüşmesine yardımcı oluyorlar. Bu girişimler de Çin’in devasa ve gittikçe büyüyen pazarının yanı sıra tedarikçiler, lojistik uzmanları ve imalatçılardan oluşan benzersiz ekosisteminden yararlanıyorlar. Sonuç: Çin dünya klasmanında ürünler ortaya koyan, kendi teknolojilerini ve küresel ekonominin şimdiye kadar tanık olmadığı ölçek ve hızda yeni iş modellerini geliştiren yeni kuşak girişimciler ortaya çıkarıyor. Sinovation Ventures CEO’su ve Google China’nın eski başkanı Kai-Fu Lee, “taklit çağı artık bizim için kapanmıştır” diyor. “O noktadan çok çok uzağız.”
Çin 2014 ila 2016 yılları arasında 77 milyar dolar girişim sermayesi çekti; oysa bu rakam daha önceki iki yılda yalnızca 12 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Çin halen sanal gerçeklik, otonom araçlar, 3D baskı, drone’lar ve yapay zeka dahil dijital teknolojilerde girişim sermayesi açısından dünyanın ilk üç pazarı arasında yer alıyor. McKinsey&Co’ya göre, dünyada 1 milyar doların üzerinde değere sahip startup’lar olan “tek boynuzlu”ların yaklaşık üçte biri Çin’de bulunuyor; bir başka ifadeyle, bu oran bu tür şirketlerin küresel değerinin yüzde 43’üne denk düşüyor.
Çin’in en başarılı teknoloji şirketlerinden bazılarına yatırım yapan Hong Kong merkezli girişim sermayesi fonu Asia All-Stars Investment’ın direktörü Richard Ji, “Çin ve ABD dünyanın gerçek anlamdaki teknoloji süper güçleri” diyor. “Diğer ekonomilerden hiçbiri yanlarına bile yaklaşmış değil.”
ÇİN’İN YÜKSELEN YENİLİKÇİ sınıfı pek çok avantajdan yararlanıyor. Bunlardan biri, yeni ürünler ve hizmetler yüz milyonlarca insana ulaşırken, güçlü bir verimliliğin itici gücü olan Çin pazarının devasa ölçeği. Öte yandan, Çinli tüketiciler yeni teknolojilere adapte olma konusunda oldukça hevesliler ve girişimciler de köhnemiş bir sistemden söz edilemeyecek, gelişmekte olan bir pazarda faaliyet gösteriyorlar. Çinliler online alışveriş ve dijital ödemelere hemen adapte oldular; bunun nedeni kısmen, geleneksel fiziki mağazalarda alışveriş gibi geçmişten gelen alışkanlıklarının pek olmamasıydı.
Çin 2015 yılında e-ticarette ABD’yi geçip dünyanın en büyük pazarı oldu. Bu yıl da, veri araştırma kuruluşu eMarketer’a göre, online satışların 1,1 trilyon dolara çıkması bekleniyor. McKinsey Çin’in tek başına dünyadaki e-ticaretin hemen hemen yarısını karşıladığına dikkat çekiyor; oysa bu oran on yıl önce yüzde 1’in de altındaydı. Goldman Sachs Çin’de online perakende satışların gelecek dört yılda, senede ortalama yüzde 23 oranında büyüyerek, 1,7 trilyon dolara çıkmasını bekliyor.
Hükümetin özel sektöre karışması Çin’in genel büyümesi açısından olumsuz bir durum olsa da, pek çok durumda, yasal düzenlemelerdeki esneklik ya da lakaytlık da diyebileceğimiz yaklaşım inovasyonu teşvik etti. Online oyun şirketi olan Tencent dijital ödemeleri kolaylaştıran QR kodlarını kullanan bir uygulamayı denediğinde, e-ticaret şirketi Alibaba kendi online ödeme sistemi Alipay’i ve daha sonra da, AliPay kullanıcıları için online yatırım fonu olan Yu’e Bao’yu geliştirdiğinde, Çinli yetkililer tüm bu girişimlere fazla karışmamayı tercih ettiler. Sonuç olarak da, kâğıt paranın yaratıldığı topraklar olan Çin şimdi artık hızla nakit paradan uzaklaşıyor. Yu’e Buo ise bir yıldan daha kısa bir sürede tüm dünyada bir numaralı yatırım fonu oldu.
Son bir avantaj ise Çin’in mahremiyet ve antitröst kurallarına yönelik ilgisizliği. Hükümet, Çinli teknoloji devlerinin yalnızca çok sayıda tüketiciden veri toplayıp, analiz etmesine izin vermekle kalmayıp daha da öteye giderek bir şekilde, şirketlerin müşterilerinin hayatlarının her dakikasını, nerede yaşadıklarını, nereden alışveriş yaptıklarını, ne tür müzikler dinlediklerini, kimlerle sosyalleştiklerini ve nasıl bir sağlık bakımı aldıklarını vs tüm ayrıntılarıyla bilmelerine göz yumuyor.
Face ID teknolojisine sahip Apple’ın iPhone X’inden çok önce, Alibaba’nın finans hizmetleri kuruluşu olan Ant Financial 450 milyon kullanıcısının selfie çekerek online portföylerine bağlanabilmelerini sağladı. İnternet devi Baidu, China Construction Bank ve taksi gibi ticari araçlar dışında ulaştırma hizmeti veren Chuxing şirketi, çalışanları ve aynı zamanda müşterileri tespit etmek için teknolojiyi kullanıyor. Ve ayrıca, müşterilere online ödeme karneleri, fatura ve kredi kartlarını ne derece düzenli ödedikleri gibi kriterler üzerinden “mali güvenilirlik” notu veren “Sesame Credit” sisteminin kullanımını da düzenli olarak uzatıyor. Sıralama hatta akrabaların puanlarını da hesaba katıyor.
Ancak şimdiye kadar Çinli müşteriler, kişiselleştirilmiş teknolojiler yaşamlarını kolaylaştırdığı sürece, mahremiyetlerine müdahil olunmasından pek de rahatsız olmuş gözükmüyorlar.
GİRİŞİM SERMAYESİ ÇİN’e akmayı sürdürürken, başka bir yoldan da akmaya başlıyor. Ülkenin teknoloji devlerinin küresel ihtirasları var. Ve de birbirleriyle olan mücadelelerini de girişim sermayesi yatırımları şeklinde, gittikçe artan şekilde deniz aşırı ülkelere taşıyorlar. Örneğin, Alibaba’nın ABD’deki yatırımları Snap’i, Lyft’i ve Floridalı artırılmış gerçeklik startup’ı Magic Leap’i kapsıyor. Alibaba geçen yıl, Güneydoğu Asya’nın en büyük e-ticaret şirket olan Singapur merkezli Lazada’da çoğunluk hissesini satın almak için 1 milyar dolar harcadı. Bu arada, Ant Financial Hindistan’ın en büyük araba paylaşım girişimi olan PyTM’de hisse sahibi ve Kore, Tayland, Filipinler ve Endonezya’daki fintech şirketlerine de hissedar oldu.
Alibaba geçen ay yaptığı açıklamada, bu stratejik yatırımlara ilaveten, global araştırma ve geliştirme becerilerini güçlendirmek için gelecek üç yıl boyunca 15 milyar dolar harcamayı planladığını ve San Mateo, Wash, Bellevue, Moskova, Tel Aviv ve Singapur sahil yedi lokasyonda derin araştırmalar için laboratuvarlar kuracağını açıkladı.
Rakibi Tencent ise Snap, Tesla ve Hintli mesaj aplikasyonu Hike Messenger’da hisse aldı. Geçen yıl Tencent Finlandiyalı Supercell’in kontrolünü ele geçirmek için 8,6 milyar dolar harcadı ve böylece online oyunlarda dünyanın bir numaralı tedarikçisi konumunu pekiştirdi. Güneydoğu Asya’da ise şirket, bölgenin en değerli startup’ı olan online oyun, alışveriş ve mobil ödeme portalı Sea’ye ve Endonezya’daki en büyük araba paylaşım sitesi olan Go-Jek’e yatırım yaptı.
Bu arada, Alibaba ve Tencent 2017 yılında Washington, San Francisco, Japonya’da yer alan Nagoya, Singapur ve Sydney gibi yurtdışındaki bir dizi şehirde lanse edilen bisiklet paylaşım şirketlerine yatırım yapmak için birbirleriyle yarış halindeler. (Bu arada, Şanghay’da Tencent’in desteklediği bisiklet paylaşım startup’ı Mobike ve Alibaba’nın finanse ettiği Ofo’dan alınıp terk edilmiş bisikletler o kadar büyük bir sayıya ulaştı ki, yetkililer binlercesine bu yılın başında el koydu.) Ancak iki rakip araba paylaşımı için güç birliği yaptı. Her ikisi de Didi Chuxing’e yatırım yapıyor; Didi Chuxing Avrupa, Hindistan, Güneydoğu Asya, Ortadoğu ve Afrika’daki bisiklet paylaşım girişimlerinde hisseye sahip.
Kaliforniyalı girişim sermayesi kuruluşu Andreessen Horowitz’in ortağı Connie Chan, “Çinli teknoloji şirketleri dünya çapında yayılmaya kararlı ve bu kararlılıkları da gittikçe artıyor” diyor. Connie Chan’a göre, şirketler gelecek yıllarda Çin’de ister iş yapsınlar ister yapmasınlar “hepsinin de bir Çin stratejisine sahip olması” gerekecek.
ÖTE YANDAN, ÇİN’İN İNOVASYONDAKİ gelişimi her ne kadar göz alıcı olsa da, kuşkuyla yaklaşanlar ülkenin eksiklerini uzun bir liste halinde sıralamaktan kaçınmıyor. Buna göre, dünyanın bir numaralı çip öğütücüsü olan Çin 1970’lerden beri yerli bir yarıiletken endüstrisi oluşturmanın peşinde olsa da hâlâ ürettiğinin on katı çip ithal ediyor. Ülkenin ilaç üreticileri hâlâ Batılı rakiplerinin fersah fersah gerisinde. Boeing ve Airbus’taki yöneticiler ise, Çin’in ticari bir uçak üretmedeki üçüncü girişimi çerçevesinde mayıs ayında C919’u ortaya koyan devlete ait Commercial Aircraft Corporation of China’dan (COMAC) doğabilecek rekabetten pek de kaygı duydukları söylenemez.
Çin’in inovasyonuyla ilgili 2015 yılında ayrıntılı bir değerlendirme raporu hazırlayan McKinsey Global Institute dört inovasyon kategorisi belirledi: Tüketicinin başı çektiği (e-ticaret, mobil ödeme ya da online finans hizmetleri gibi), imalatın başı çektiği (tüketici elektroniği ya da otomobil üretimi), mühendisliğin başı çektiği (yüksek hızlı trenlerin yapımı gibi) ve araştırmanın başı çektiği (örneğin, yarı iletken üretimindeki dönüm noktaları ya da ilaç geliştirme). Rapordaki sonuç şuydu: Çin şimdiden ilk iki kategoride küresel inovasyon lideri ve diğer ikisinde de dünya lideri olma “potansiyeline sahip”.
Bu karışık görüş büyük ölçüde doğru. Pekin yönetimi ekonominin en korkutucu segmentlerinde- yarı iletken, ilaç, ticari uçak ya da yüksek hızlı tren- devletçi, hantal bir yaklaşım benimserken, bu tavır inovasyonu beslemekten çok engelledi.
Örneğin, yarıiletkenleri ele alalım. Pekin yönetimi ulusal güvenlik ve Çin teknoloji endüstrisinin başarısı açısından yaşamsal gördüğü yerli çipin gelişimini teşvik etmek amacıyla son kırk yılda milyarlar harcadı. Çin’in dünya çapındaki wafer üretim kapasitesi 2000 yılında hemen hemen sıfırken geçen yıl yüzde 14’e yükseldi. Ancak Çin’in çip üretim becerisi endüstrinin orta ve alt segmentlerine yoğunlaştı. Çin ham petrolün ardından ülkenin ikinci büyük kategorisi olan çip ithalatı için yaklaşık 200 milyar dolar harcadı.
Çin’in son yıllardaki en güçlü lideri olan Devlet Başkanı Xi Jinping Çin’in yarı iletken endüstrisinde sıçrama yaratacak bir gelişimi başlatması için müthiş çaba harcıyor. 2014 yılında duyurulan bir plan doğrultusunda, hükümet Çin’in çip tüketimindeki yerli üretim payını 2020 yılında yüzde 50’ye çıkarma hedefi koydu ve Çinli şirketlerin 2030 yılında küresel endüstri liderleriyle başarılı bir şekilde rekabet edebileceklerini taahhüt etti. Bu amaca ulaşmak amacıyla Pekin yönetimi çip üreticilerine aktarılmak üzere 2025 yılına kadar kamu ve özel fonlara 150 milyar dolar kanalize edecek.
Washington’da, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar alarm zillerini çalıyorlar. Ticaret Bakanı Wilbur Ross Çin’in çip programını “ürkütücü” olarak tanımladı. Bilim ve teknolojiyle ilgili başkanlık konseyi de, ABD’nin Çin’in bol keseden dağıttığı teşviklere “güçlü bir şekilde” karşılık vermesi gerektiğini belirtti. Çin şimdilik “robot yoğunluğu”nda geride kalmış durumda. Uluslararası Robot Federasyonu’na göre, Çin’de 2016 yılında 10 bin imalat işçisi başına yalnızca 68 robot varken, bu rakam Güney Kore’de 631, Almanya’da 309, Japonya’da 303 ve ABD’de 189. Çin 2013 yılından beri dünyanın en büyük robot alıcısı. Geçen yıl yaklaşık 87 bin robot satın aldı; bu rakam da küresel ekonominin bütününde satılan 294 bin robotun yaklaşık üçte birine denk düşüyor. Çinli planlamacılar endüstriyel robot sayısını 2020 yılına kadar 10 bin çalışanda 100’e çıkarmayı hedefliyorlar. Bu arada, Xi Jinping Çin’de “robot devrimi” çağrısında bulundu.
Aynı zamanda, yapay zekâ da bir öncelik. Çin hükümeti temmuz ayında, 2030 yılına kadar küresel lider olmayı ve 150 milyar dolar değerinde bir endüstri geliştirmeyi hedefleyen bir plan ortaya koydu. Girişim sermayesi fonlarındaki milyarlar şimdiden Çinli yapay zeka startup’larına akıyor.
Bu gelecek vaat eden genç şirketlerden biri olan Toutiao, 2012 yılında 34 yaşındaki eski Microsoft çalışanı tarafından lanse edilen haber derleyicisi. Toutaio’nun ana şirketi olan Beijing ByteDance Technology, Sequoia Capital ve diğerlerinden 1 milyar doları aşkın bir sermaye elde etti ve 2 milyar dolar daha almayı hedefliyor; bu rakamı elde etmesi halinde, şirketin değeri 20 milyar dolara ulaşacak. (Kasım ayında da, ABD’li playback video uygulaması Musical.ly’ı 800 milyon dolara satın almayı kabul etti, Toutiao 4 bin medya şirketinden oluşan ağının ürettiği kısa yazı ve videolarının kişiselleştirilmiş haber beslemelerini yaratmak üzere yapay zekayı kullandı. Analistler içerik-tavsiye teknolojisinin dünyadaki en sofistikelerden biri olduğunu söylüyorlar.
Toutiao yakında pazarda Silikon Vadisi’ndeki rakipleriyle başa baş gidebilir. Eğer öyleyse, DJI’yi hatırlayın ve Çinli şirkete karşı bahse girerken iki kere düşünün.
Teknolojide büyük sıçrama
Başkan Xi Jinping Çin’de “robot devrimi” çağrısında bulundu ve ülke hem kamu hem de özel sektör düzeyinde, gelişmiş yarı iletkenden yapay zekaya kadar her şeyi geliştirmek üzere ARGE’ye devasa miktarda yatırım yapıyor. Bu arada, Çinli şirketler şimdiden dijital ödemelerde dünyada lider konumundalar.