Rekabet koşulları, dijitalleşen müşteri ve teknoloji, şirketleri hızlı bir dijital dönüşüme zorluyor. Bu hızlı dönüşümü yapabilmek için ise doğru ve yeni teknolojiler, sürdürülebilir bir dönüşüm stratejisi ve doğru bir organizasyon yapılanması gerekiyor. Geçtiğimiz ay VMware Türkiye tarafından düzenlenen Executive Exchange Toplantısı’nda dijital yolculuğun rotası çizildi. Müşteri deneyimlerinden yola çıkılarak yolculuğun aksayan, eksik yönleri belirlendi; hızlı, doğru ve etkin yol alabilmek için yeni teknoloji çözümleri ve fırsatlar üzerinde duruldu.
VMware Türkiye Ülke Müdürü Murat Mediçeler’in açılış konuşmasının ardından söz alan VMware EMEA Kurumsal Satış ve Stratejiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Arnaud Chain; navigasyon sistemleri, büyük veri, mobilite ve bulut teknolojilerinin sektörlerde yıkıcı bir etki yarattığına dikkat çekerek iş tanımlarının ve modellerinin değiştiğinden söz etti. Şirketlerin bu yıkıcı etkiye karşı geleneksel altyapılarını değiştirerek yenilikçi bir yaklaşımla ürün, servis ve organizasyonlarını dönüştürmek zorunda olduğuna değindi. Chain 2021 yılında şirketlerin yüzde 50’si nin geleneksel BT yapısında kalacağını; yüzde 20’sinin özel bulut, yüzde 30’unun da genel buluta taşınacağını aktardı.
IDC Türkiye ile birlikte düzenlenen Executive Exchange Toplantıs›’nda şirketin sistem ve altyapı çözümlerinden sorumlu araştırma müdürü Aslı Koçkal da yaptığı konuşmada dijital çağın başladığına dikkat çekerek, 2027 yılına gelindiğinde artık sahnede dijital şirketlerin olacağını söyledi. “Dönüşememiş, geleneksel şirketlerin ne yazık ki ömürleri dolacak. Dönüşüm için şirketlerin sosyal iş, mobilite, IoT, veri analitiği ve yönetimi, buluta yatırım yapmaları kritik hale geldi. Bu araçlarla şirketler teknolojiyi iş değerine dönüştürmeliler” açıklamasını yapan Koçkal, bundan böyle teknoloji ve iş birimlerinin çok yakın ve iç içe çalışması gerektiğini ifade etti.
Executive Exchange bu yıl kurumsal kullanıcıların deneyimlerini paylaştıkları zengin bir içeriğe sahipti. Dijital dönüşüm yolculuğuna çok önce başlamış olan Türkiye İş Bankası toplantıda ilk olarak deneyimlerini aktardı.
Mobilde varsanız hayatta kalabilirsiniz
Mobil teknolojilerin finans ve bankacılıkta yeni bir milat olduğunun altını çizen Yalçın Sezen, ana platform haline gelen mobilden sonraki hayata hazırlıklı olmanın önemini vurguladı.
Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Yalçın Sezen, Executive Exchange Toplantısı’nda “Dijital Dönüşüm Yolculuğu” başlıklı bir sunum yaptı. İş Bankası’nın dijitalleşme yolculuğunu detaylarıyla aktaran Sezen, bu yolculuğun bitmediğini, teknoloji ve müşteri değiştikçe devam edeceğini vurguladı. Sezen’in konuşması özetle şöyle: “Bugün tüm dünyada dijitalleşme konuşuluyor ve dönüşemeyen şirketlerin yok olacağı söyleniyor. Biz de bu farkındalığı çok önce yakalayan şirket olarak kapsamlı bir dijital dönüşüm yolculuğuna çıktık. Teknolojideki değişimler dijitalleşmeyi tetikledi ve dijital dönüşüm kaçınılmaz oldu. Yani internet, mobil uygulamalar, yapay zeka, robot teknolojileri, bulut vs. gündemimize girdi. Bu gelişmeler müşteri tarafını derinden etkiledi. Dijital ortamlarda daha çok zaman geçiren müşteriye hızlı ve inovatif çözümler sunmak kritik hale geldi. Yanı sıra mobil platform üzerinde yepyeni iş modelleri geliştiren ve kısa sürede yüksek iş hacmine ulaşan şirketler oluştu, iş yapma şekilleri değişti.
Finans piyasaları açısından bakacak olursak, otorite ve kanunlar da değişiyor. Eskiden sadece bankaların yaptığı temel bankacılık faaliyetleri, dışarıya açılmaya başlandı. Bankacılığı belirleyen çizgiler ortadan kalkıyor. Örneğin ödeme sistemleri yasası değişti ve bankalar dışında da ödemeye aracılık edebilen şirketlerin faaliyetlerinin yasal çerçevesi çizilmiş oldu. Krediler tarafında da değişiklik oldu. Örneğin bugün bazı şirketler kendi müşterisini finanse edebiliyor. Bankalar da yeni duruma uyum sağlamak için fintech, insurtech, startup ve girişimcilerle işbirliği yapmak durumunda.
YENİ TEKNOLOJİLERE BUGÜNDEN HAZIRLIK YAPMALIYIZ
Türkiye’deki trend mobil bankacılık tarafında gelişiyor. Akıllı telefonların gelişimi, mobil uygulamaların artışı ile birlikte mobil bankacılıkta da hızla artan bir kullanıcı sayısı var. Bankacılıktaki mobil hayatın gelişim eğilimi belli bir tarihten sonra çok hızlı yükseliş gösteriyor. Bankamız mobil kullanıcı sayılarına baktığımızda, 2011’de 200 bin kişi mobil bankacılığı kullanıyorken bu sayı 2014 sonunda 1,5 milyona yükseldi.
2016 sonunda da 3,6 milyona erişti. Beş yıl önce mobil bankacılıkta yılda 100 bin seviyesinde kullanıcı sayısı artarken, bugün bankamızda ayda 100 binin üzerinde net aktif yeni mobil kullanıcı ekleniyor. 31 Mart itibariyle 4 milyon aktif kullanıcı sayısına ulaştık. Bankacılığın artık ana temas noktası mobil. Bu tablo şunu gösteriyor: Mobilde varsanız hayatta kalabilirsiniz.
Mobili merkeze alarak geleceğin dünyası için de hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Mobil hayat ile birlikte ortaya çıkan yeni iş modellerindeki fırsatları görüyor, startup, fintech’ler ile işbirliği yapmanın formüllerini üretip çeşitlendiriyor, hızlı bir şekilde de hayata geçiriyoruz. Bunun için çokkanallı bir ekosistem yapısı oluşturuyoruz. Veri, herkes için olduğu kadar bizim için de çok değerli. Bu nedenle inşasına başladığımız veri merkezimizi tamamlamak üzereyiz. Organizasyon yapımızı inovasyon odaklı hale getirdik, sadece bu konuya odaklanmış ayrı bir inovasyon birimi kurduk. Yapay zeka, robot teknolojileri gibi başlıklarda da ne tür uygulamalar geliştireceğimiz konusunda ayrıca çalışmalar yürütüyoruz.’’
Verimli altyapıya geçiş dijitalleşmeyi hızlandırıyor
VMware Türkiye Ülke Müdürü Murat Mediçeler ile dijital dönüşüm sürecinde karşılaşılan sıkıntılar ve yeni teknolojilerin buna nasıl çözüm sağladığını konuştuk.
Dijital dönüşüm sürecinde teknoloji liderlerinin karşılaştığı sorunlar, sıkıntılar neler olabiliyor? Bunları gidermek için ne tür stratejiler geliştiriliyor?
İş modellerinde köklü değişimlere neden olan dijital dönüşüm aynı zamanda şirketlerin müşterileri ve çalışanlarıyla olan iletişimlerini artırmaları, marka değerlerini güçlendirmeleri için de hayati önem taşıyor. Tabii bu dönüşüm sadece teknolojik altyapı ile mümkün olmuyor, süreçlerin ve organizasyonun da dönüşmesi gerekiyor. Kurumlar bir yandan bir startup esnekliği ve hızına sahip olmalı, diğer yandan da kurumsal bir şekilde hizmet/ürün sunmalı. Bunun için şirketlerin uygulayacakları stratejilerde iki noktaya odaklanması gerek. Bunlardan ilki daralan bütçeler nedeniyle daha verimli altyapılara geçmek. Diğeri ise BT altyapılarının her zaman güvenli ve “çalışır” durumda olduğunu garanti altına almak. Bunu sağlamak için de mobil bulut teknolojilerinden, dijital çalışma alanları ve dijital altyapılardan faydalanmaları gerekiyor.
VMware, şirketlerin dijitalleşme yolculuğuna nasıl katkıda bulunuyor? VMware’in gelecek nesil dijital dönüşüm teknoloji çözümleri neler olacak?
VMware olarak şirketlere stratejilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olacak ürün ve hizmetler sunuyoruz. Kendimize ait CrossCloud Architecture’ın yanı sıra sanallaştırma çözümleri; veri merkezi, mobilite ve güvenlik çözümleriyle kurumların iş süreçlerine ve BT’ye yazılım tabanlı bir yaklaşım getirmelerine imkan tanıyoruz. VMware’in bulut altyapısı ve mobilite çözümleri hem BT sistemleri ve son kullanıcı ortamlarını fiziksel donanımlardan ayırıyor hem de yazılım tabanlı bir anlayışla kurumlara daha fazla verimlilik, çeviklik ve kontrol olanakları sunuyor.
Özellikle “Cross-Cloud” yani bulut sistemleri arası yaklaşımımız bulutta özgürlük, seçim ve kontrol imkanı sunarak işletmelerin dijital dönüşümüne yardımcı oluyor. Bu yaklaşımımız sayesinde müşterilerimiz birden çok bulut sistemini güvenli bir şekilde bağlayıp yönetirken aynı zamanda riski, maliyeti ve güvenliği de yönetebiliyor.
Yine bu bağlamda, sanal depolamanın da şirketlerin dijital dönüşümünde hayati rol oynadığını söyleyebilirim. Bu nedenle sanal depolama ailemizi nisan ayında duyurusunu yaptığımız vSAN 6.6 ile daha da güçlendirdik.
Diğer yandan “Digital Workspace” adını verdiğimiz, çalışanlara sunulan dijital çalışma ortamlarını da geliştirmeye devam ediyoruz. Örneğin, sunduğumuz çözümler ile bir çalışan dizüstü bilgisayarında çalışırken yerinden kalktığında aynı işi telefonla da halledebiliyor, işini kesintiye uğratmadan sürdürebiliyor. Bunun arka planında bir dijital altyapı var ve bu da bizi veri merkezine getiriyor. Veri merkezi konusunda, her şeyin yazılım tarafından kontrol edildiği, altyapıların yazılıma dayalı olduğu, böylece donanıma bağımlılığın ortadan kalktığı, ciddi bir esneklik ve hız kazandıran altyapılarımız ile şirketlerin dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırıyoruz.
Bulut siloları tehdidi
VMware EMEA Başkan Yardımcısı Arnaud Chain, büyük şirketlerin uygulamalarının bulut silolarına hapsolması şeklindeki yeni tehdide çözüm getirdiklerini söylüyor.
VMware EMEA Kurumsal Satış ve Stratejiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Arnaud Chain, büyük şirketlerin buluta geçerken silolara hapsolmasından kaynaklanan sorunları çözerek daha sürdürülebilir iş modellerinin kapısını açtıklarını ifade ediyor. Bu, buluta geçerken VMware’e ihtiyacı olmayacağını düşünen müşterileri yeniden şirkete çeken önemli bir dinamik.
İş dünyası günümüzde ne tür bir değişim geçiriyor?
Endüstri Devrimi’nin çeşitli endüstrilerin iş modellerini değiştirirken yeni endüstriler yarattığı dönemin bir benzerinden geçiyoruz. Dijital dönüşüm de bir dizi işletmenin iş modellerini değiştirirken yeni işletmeler için yeni fırsatlar yaratacak. Servislere bakış açısının değerlendirilme kıstasının, onu sunan şirketin değil müşterinin bakış açısı ile görüp yeniden şekillendirmek günümüzün en önemli trendi.
Ne tür yeni riskler ortaya çıkıyor? Eski şirketler için risk, var olan bir iş modelini değiştirmek şeklinde olduğu için daha ciddi. Yazılım şirketlerini ele alırsak, lisans gelirlerinden vazgeçerek müşterilerinin tercih ettiği kullandığın kadar öde modeline geçmek durumundalar. Ancak bu büyük yazılım şirketleri için büyük sorun çünkü baştan 100 birim ücret alınan işin yerini örneğin 10’luk dilimler halinde bir gelir modeli alıyor. Üstelik müşteri herhangi bir anda fişi çekip gidebilir.
VMware’de bu dönüşümü nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Biz net bir şekilde kullandığın kadar öde modeline geçerken bunu aşamalı olarak ve çok derin tartışarak yapıyoruz çünkü bizimki gibi bir şirkette bir gecede dönüşüm mümkün değil. Bulutta geliştirme kültürü bile tamamen farklı. Burada yeni versiyonlar için çok daha kısa döngüler gerekiyor. Geliştirdiğiniz yeni bir versiyonu derhal herkesin emrine amade hale getirebiliyorsunuz. Dolayısıyla her gün ya da her saat yeni bir versiyon geliştirebilirsiniz. Geleneksel yazılım şirketlerinin her altı ayda bir ara sürüm ve her iki senede bir önemli değişiklikler içeren yeni versiyon geliştirmesinden oldukça farklı bir yöntem söz konusu. Şirketin içindeki kültürde de değişim gerektiren bir süreç olduğu için uzun sürüyor.
Bütün bunlar yaşanırken bir de bulut siloları riski oluşuyor…
Şirketlerde tek bir karar verici söz konusu değil. Dolayısıyla büyük bir şirkette, özellikle daha büyüklerde her birimin kendi kâr ve zarar bütçeleri bulunuyor. Bu birimler kendi hedeflerini gerçekleştirme konusunda baskı altında oluyorlar. İçerideki bilgi teknolojisi departmanı sorunlarını çözemediğinde bir kamu bulutu çözümüne sarılıyorlar. Ancak bir diğer iş hattı aynı şeyi seçmek zorunda değil. Eminim ki, bugün büyük bir şirketin kapısından içeri girdiğinizde kimsenin hangi kamu bulutlarının kullanıldığını tam olarak bilmediği bir iş ortamı ile karşılaşacaksınız. Şirketin kendi bilgi teknolojileri departmanı nelere sahip olduğunu biliyor, iş birimleri nelere sahip olduğunu biliyor ancak bunlar konsolide edilmediği için kimse bütünü bilemiyor. Bu, bulut siloları yaratmak anlamına geliyor.
Bu geçmişteki veri siloları sorunun farklı bir biçimi, değil mi?
Bu seferki sorun daha ciddi. Rekabet ya da fiyat nedeniyle bir buluttan diğerine geçebilir veya servis performansınızı yüksek tutabilmek için iş yüklerinizi bir buluttan diğerine kaydırmak zorunda kalabilirsiniz. Biz şirketlerin bulutlar arasında geçiş esnekliğini sağlayarak bu silolara hapsolmaktan kurtulmasını sağlıyoruz. Bu yaklaşım şimdiden iyi sonuçlar verdi. Daha önce bulut dünyasında bize ihtiyaç duymayacağını düşünen birçok büyük şirketin bu çözüm nedeniyle bize geri geldiğini görüyoruz.
Merkezileşme devri
VMware Ticari Çözümler Stratejisti Elan Yanovsky, masaüstü bilgisayar gücünün dizüstü bilgisayarlarla mobilize olmasının ardından yeniden merkezileşme dönemine girdiklerini söylüyor.
VMware Ticari Çözümler Stratejisti Elan Yanovsky, masaüstüne taşınan merkezi bilgisayar gücüne dizüstü bilgisayar ile mobilite kazandırılmasının ardından gücün bulut bilişimle yeniden merkeze çekildiği bir dönüşüm yaşandığını söylüyor. Bu, büyük şirketlerin iş modellerini gözden geçirmesini gerektirecek güçte bir dalga.
Bilgisayar dünyasında nasıl bir değişim yaşanıyor?
Dizüstü bilgisayarların ortaya çıkışı, bilgisayar gücünü mobilize etmeyi hedefliyordu ve bu nedenle dizüstü bilgisayarlar, üzerinde işlem ve üretim yapılabilen bağımsız cihazlar olarak geliştirildi. Daha sonra biri çıktı ve bu bilgi işlem gücünü yeniden merkeze aldı ve sadece veri merkezine bağlanarak kullanılabilecek hale getirdi. Bu, merkezileşme ve ademi merkezileşme dalgalanmasının yeni bir aşaması oldu. Bu geçişlerin her biri, içinde bulundukları dönemler için doğru adımlar olarak kabul gördü.
Bu, şirketlerin iş modellerini nasıl etkiledi?
Şirketlerin organizasyon yapılarına bakarsanız, aynı türdeki hareketi görüyorsunuz. Kullanıcılar bir yandan bağımsız olmak istiyor, ama diğer yandan bunun gerçek maliyetini bilmedikleri için bir süre sonra bilgi teknolojileri departmanına gidip merkezi servis talep ediyorlar. Daha sonra bunun yeterli olmadığını görünce, şirketten merkezileştirilmiş çözümler istiyorlar. Şu anda yeni bir merkezileşme dalgasını yaşıyoruz.
Nesnelerin interneti (IoT) gibi alanlarda yaşanan gelişmeler bu dengeleri nasıl değiştiriyor?
IoT’ye bakarsanız, buradaki temel gereksinim veri merkezinde olanları analiz edebilecek, orada ne olduğunu anlayacak bilgi işlem gücüne sahip olmaktır. Ancak buna paralel bir ademi merkezileşme ihtiyacı da bulunuyor. Otonom bir aracı ele aldığınızda, kararların çoğunun otonom aracın kendi içinde alınması gerektiğini görürsünüz. Ancak, 20 bin kilometrede bir bakıma gitmen gerekiyor mesajı merkezden verilebilir veya yağının azaldığını tespit edip hatırlatmak uzaktan yapılması daha iyi olan işlemler. Dolayısıyla, günümüzde merkezileşme ve ademi merkezileşmeyi birlikte sunan sistemlerin oluşturulması gerekiyor. Ben nihayetinde sistemsel anlamda daha kritik konuların merkezden halledileceğini düşünüyorum. Bu süreçte daha ciddi sorunların ademi merkezileştirilmiş tarafta ortaya çıkacağını düşünüyorum. Burada siberin etkisiyle işlerin daha karışık olacağını düşünüyorum.
Bu değişim yaşanırken şirket içindeki mekanizmalar nasıl etkileniyor?
Bilgi teknolojileri konusundaki fikirlerimiz, tükettiğimiz Facebook ya da Google servisleri gibi şeylerden geliyor. Birçok bilgi teknolojisi yapısı için bu büyük bir mesele. CIO, CEO’nun karşısına çıktığında eskiden CEO, “İşteki sorunumuz bu, çözmek için ne yapmalıyız?” diye sorardı. Bugün CEO, “Facebook ya da Google’daki çözüm bu. Bunu kopyalayıp nasıl bizim sistemlerimize entegre edersin?” diye soruyor. İşler değişiyor ve müşteri bakış açısıyla baktığınızda güvenlik, entegrasyon gibi konuları atlıyorsunuz. Sadece basitliği görüp tüketmenin kolaylığının cazibesine kapılıyorsunuz. Bu yüzden ben şu mesajı vermek istiyorum: İş birimleri dışarıdan tükettikleri şeylerde, CIO’nun çözdüğü her türlü soruna açık hale geliyor. Buradaki bakış açısını değiştirmek gerekiyor.
Yok olmamak için işlerinizi, süreçlerinizi ve organizasyonunuzu dönüştürün
“Dijital Dönüşümde CIO’ların Rolü” başlıklı panelde, dijitalleşme yolculuğunda şirketlerin iş, süreç ve organizasyonlarını dönüştürmeleri gerektiği vurgulandı.
VMware Executive Exchange toplantısının son bölümünde düzenlenen panel, farklı sektörlerden CIO’ları ağırladı. Bilişim sektörünün önde gelen CIO’ları dijital dönüşümün olmazsa olmaz yönlerini aktararak kendi kurumlarındaki dijitalleşme yolculuğunu da dinleyicilerle paylaştılar. ING Bank Genel Müdür Yardımcısı Bahadır Şamlı’nın yönettiği “Dijital Dönüşümde CIO’ların Rölü” başlıklı panele konuşmacı olarak Türk Hava Yolları Genel Müdür Yardımcısı Serdar Yakut, Kibar Holding CIO’su Hakan Korkmaz, Kredi Kayıt Bürosu CIO’su Abdullah Bilgin katıldı.
Şirketlerin dijital yeni dünyada yok olmamaları için mutlaka işlerini, süreçlerini ve organizasyonlarını dönüştürmeleri gerektiğinin tartışıldığı panelde, dijitalleşmenin dönüşümden çok bir yolculuk olduğunun altı çizildi. Üstelik bu yolculuk bitmeyen, her durakta yenilenen ve gelişen, evrilen bir yolculuk olma özelliğini taşıyor. Dijital dönüşüm yolculuğunda kritik öneme sahip konuların başında verinin analizi, işlenmesi ve işe dönüştürülmesi, veri merkezlerinin dönüştürülmesi, dijital güvenliğin işin her aşamasına entegre edilmesi, Endüstri 4.0, IoT, yapay zeka, robot vb. teknolojilere yatırım yapmak, müşterinin olduğu her yerde olmak ve ona en iyi deneyimi yaşatmak, dijitalleşmeyi başarabilen insan kaynağına sahip olmak geliyor.
Panelde söz alan Hakan Korkmaz, kurum olarak B2B ağırlıklı bir yapıya sahip olduklarını ve geleceğin teknolojisi olan Endüstri 4.0’e hazırlık yaptıklarına değindi. Korkmaz bu dönüşümü yaparken sergiledikleri yaklaşımı şöyle aktardı: “Şu anda bilginin, verinin toplanması ile uğraşıyoruz. MES (Manufacturing Execution System) bizim ana konumuz. Dijital dönüşüm bizim için bir yolculuk ve de bu dönüşüm bitmeyecek. Dijital dönüşümün bizim için kritik yanı verimliliği artırmak. Ayrıca sadece dijital olmak bir şey ifade etmiyor, yıkıcı ve yenilikçi bir iş modeli ortaya çıkarma tarafı önemli. Dijitalleşme yeni işler ve yeni değerler yaratabilmeli. Biz, dijital dönüşürken buradan yeni bir işkolu çıkarabilecek miyiz, ona bakıyoruz.”
THY adına söz alan Serdar Yakut da dijital dönüşüme artık dijital yolculuk olarak baktıklarını ifade ederek bunu “gerçek hayatın dijitale taşınması” olarak yorumladıklarını ifade ediyor. Yakut, dijital yolculuklarını şöyle aktarıyor: “Bizim için dijitalleşmenin gerçek etkisi müşteri tarafında gerçekleştirdiğimiz yeni iş modelleridir. Son yıllarda iş birimleri olarak tüm odağımızı rutin işlerden çok tüm kanallardan müşteriye nasıl dokunacağımız noktasına verdik. Kurum içinde bir Müşteri Deneyimi Direktörlüğü oluşturduk. Stratejimizi, müşteriyle buluştuğumuz her noktada dijital dönüşmek olarak belirledik. Havayolu sektörü doğası gereği temelinde geleneksel sistemleri barındırıyor. Biz de öyleyiz çünkü uluslararası sektör standartlarına tabiyiz. Müşteriye dokunan yüzümüzde ise ileri teknolojiler üzerinde çalışıyoruz.
Örneğin yakında, alanda müşterimizi yüzünden tanıyan sistemlerle karşılayacağız. İnovasyona çok önem veriyoruz ve bu konuda her türlü yatırımı yapıyoruz.
Panelin bir diğer konuşmacısı Abdullah Bilgin de Kredi Kayıt Bürosu’nda yaşadıkları dijitalleşme süreçlerini şu sözlerle anlattı. “Kredi Kayıt Bürosu sektörün önde gelen dokuz bankasının ortaklığı ile kuruldu ve 1998’den bu yana kredi hizmeti veriyor. Bankalar, tüketici finansman şirketleri, leasing, faktoring ve sigorta şirketleri olmak üzere 180’e yakın üyemize verdiğimiz finansal bilgi paylaşımı hizmetini dijital dönüşüm ile birlikte geliştirdik. Artık kendi riskimizi kendimiz sorguluyor ve bireylere de direkt hizmet veriyoruz. Dijitalleşme ve altyapı bizim için çok önemliydi. Bugün bankaların cep telefonundan bireylere çok hızlı kredi verebilmeleri için o müşterinin kredibilitesini bilmesi son derece kritik. Bu bilgiyi artık bankalara çok hızlı sunabiliyoruz. Altyapı tarafında bir olağanüstü durum merkezine ihtiyacımız vardı. Bu nedenle bir veri merkezi oluşturduk. Bizim için mobil hizmet odaklı veri merkezine geçiş yapmak önemliydi. Uptime-Tier 4 ve LEED Gold yeşil bina standartlarında tasarlanmış veri merkezimizde Türk mühendislerinin tasarımı ve ürünlerini tercih ettik. Şu anda veri merkezimizden üç büyük banka hizmet alıyor.’’
YAKIN GELECEKTE İŞ VE TEKNOLOJİ BİRİMLERİ ENTEGRASYONU OLACAK
Dijital dönüşüm yolculuğunda kritik konulardan biri de insan kaynakları ve organizasyon. Hakan Korkmaz bu konudaki öngörülerini şöyle paylaştı: “Bulut teknolojilerine geçiş ile birlikte şirketlerin kendi teknoloji altyapılarını oluşturup yönetme kavramı bir süre sonra değerini kaybedecek. CIO’ların tek görevi altyapı yönetimi olmayacak ve bu rollerinin ağırlığı gittikçe azalacak. CDO kavramı da bir süre daha kalacak. Dijitalleşmeye geçişle birlikte iki sorumluluğu taşıyabilen yani BT süreçlerini iş geliştirme ve süreç iyileştirme süreçleri ile entegre edebilen CIO’lar yaşamaya devam edecek. Cihaz maliyetleri her geçen gün düştüğü için artık cihazlar değil cihazların ürettiği veri son derece değerli hale geldi. Bu veriyi analiz ederek çok farklı iş kolları ve iyileştirme imkanları yaratmak mümkün.’’
Serdar Yakut, müşteriye hızlı hizmet vermek için dijital hizmet ve servislerin kurum içinde geliştirilmesi anlayışını benimsediklerine dikkat çekerek, böylece oluşan ya da oluşabilecek herhangi bir soruna anında müdahale edebilme şansına sahip olduklarını ifade etti. Bu noktada da iş birimleriyle teknoloji birimlerinin uyumlu ve proaktif çalışmasını sağlayacak bir yapılanmaya gittiklerini sözlerine ekledi.
Daha sonra söz alan Bahadır Şamlı, insan kaynağı ve organizasyon yapısı hakkında kurumunun yaklaşımını şöyle dile getirdi: “Teknoloji birimi olarak iş birimleriyle iç içe çalışmaya başladık. Artık kurumda bir destek birimi değil öncü grubuz. Yaklaşık bir yıl önce çevik – ‘agile’ çalışma metodolojisini kurum içinde uygulamaya aldık. 41 tane agile ekibimiz var. Her kurumun kültürü, çalışan profili, beklentiler farklı olduğu için dönüşürken bir yerden kopyalama yoluna gitmedik, süreci kendimiz tamamladık. Rekabet ortamında hızlı olmak zorundayız. Eskiden yıllık, altı aylık ürün geliştirme süreçleri olurdu; onlara veda ettik. Hızlı proje üretmemiz istendiğinden, neredeyse haftalık ürün yenileme yapıyoruz.’’
Abdullah Bilgin ise dijitalleşme sürecini iyi yönetebilmek için organizasyon yapılarında proaktif bir yaklaşımı tercih ettiklerini söyleyerek son beş yılda finans sektörüne değer katan ürün adedini 60’a çıkardıklarını açıkladı. Yeni veri merkezi ile finans sektörü başta olmak üzere tüm sektörlerdeki kurumlara ana veri merkezi ve yedekleme merkezi olarak “hosting” hizmetleri sunmaya başladıklarını, ardından finans sektöründe operasyonların merkezileşerek kurumların tasarruf potansiyellerini artıracak uygulamaları veri merkezi üzerinden sunmayı planladıklarını, bulut teknolojilerinden regülasyonlar nedeniyle yeterli derecede faydalanamayan, özellikle finans kurumlarının verilerinin Türkiye sınırları içinde tutulacağı “Milli Bulut” projesine önem verdiklerini ifade eden Bilgin, böylelikle finans sektöründeki kurumların bu teknolojileri kullanmasına önayak olurken, KOBİ’lerimizin de teknolojiye erişimlerine destek olmayı hedeflediklerini vurguladı.
Konuşmacılar panelin son bölümünde dijitalleşmede güvenlik konusunun kritik önemine dikkat çekerek, güvenliğe karşı geliştirilen korunma tedbirlerinin teknolojinin gelişimine büyük darbe vurarak gelişimi yavaşlattığını, artık bu konunun sadece BT birimlerinin konusu olmadığını ve sadece cihazlara yatırım yaparak sağlanamayacağını vurguladılar. Ülkelerarası siber saldırıların artışına da değinen konuşmacılar, bu konuda henüz caydırıcı kanunların olmadığını söyleyerek ülke genelinde kurumların güvenlik konusunda birbirleriyle bilgi alışverişinde bulunmaları gerektiğini ifade ettiler. İş anlamında rekabetin sonuna kadar desteklenmesini savunurken, risklerin, özellikle de siber güvenlik risklerinin yönetiminde kurumların mutlaka sonuna kadar dayanışma ve paylaşım içinde olmalarının bu düşmana karşı tek tek değil, topyekûn savunmanın önemine değindiler.