Nazik bir ifadeyle söylemek gerekirse, ben gürültüye duyarlı birisiyim. Ergenlik yıllarımda, alt kattaki mutfaktan yatak odama ulaşan radyo programcısı Garrison Keillor’ın boğuk bas sesi beni delirtirdi; bu gibi durumlarda, ayağımı sertçe yere vurur, anne babamdan sesi kısmalarını isterdim. Şimdi ise kulak tıkaçlarıyla yatıyor ve acil durumlar için ofisimde ve el çantamda ekstra bir set daha bulunduruyorum. Metroda çok yüksek sesle konuşanlara sert sert bakan, yüksek sesle müzik dinleyen komşulara kapı altından uyarı notları bırakan ve konferans konuşması açık kalmış mikrofonu bulmak için ofiste dört dönen birisiyim. Bana kalırsa Amtrak Quiet Car’da (ABD’de hızlı trenlerde, sessizlik isteyen yolculara ayrılmış olan özel kompartıman) hayatımı geçirebilirim. Kısacası sessizlik benim bir numaralı ilacım desem abartmış sayılmam. (Bu durumda, New York’ta nasıl yaşadığımı sorabilirsiniz. Yerinde bir soru.)
Geçen yıl, yoğun bir iş temposunun ardından beş günlük bir tatile çıkmaya karar verdim; tercih ettiğim destinasyon da Karayipler’deki Turks and Caicos adalarında, sessiz, Zen öğretisine uygun lüks bir resort olan Parrot Cay by COMO’ydu. Burası uzun süredir listemdeydi ve erkek arkadaşımla buraya geldiğimde, niçin tercih ettiğimi biliyordum. Burası ada üzerinde bir yerdi ve buraya ulaşmak için önce bir sürat motoruna binmeniz ve daha sonra tropikal meyve ağaçları arasında arabayla 5 kilometrelik bir yolu kat etmeniz gerekiyordu; vardıktan sonra bile zar zor birilerini görebiliyordunuz. (Üstelik biz yüksek sezonda, mayıs ayında seyahat ettik.) Parrot Cay’de plaj, yoga, meditasyon dersleri dışında yapılacak fazla bir şey yok ve günlerimiz de basit, sessiz ve New York’taki günlük hayhuydan uzaktı. Hatta gecelerimiz bile sessiz ve sakindi çünkü “şehre gitme” baskısı yoktu; şehre ulaşmak için deniz motoruyla 40 dakikalık bir yol gitmek gerekiyordu. Tüm bunlar da zamanın başka herhangi bir yere kıyasla çok daha yavaş geçmesine neden oldu. Son gecemizde odamıza teşekkür hediyesi olarak bir çift tişört geldi; tişörtlerin üzerinde sezon için resort’un sloganı yer alıyordu: “Sessizlik yeni lüks”. Bu yazı beni kalbimden yakaladı. Otel ve ben artık bir bütündük.
Ancak bu sessizlik olgusu sadece benle ya da Parrot Cay’le ilgili bir durum değil. Lüks seyahatin en son trendi salt deniz yosunuyla spa’yı içermiyor. Lüks resortlardan iş seyahati zincirlerine kadar tüm oteller gürültüsüz alanlar, üç bölmeli pencereler, ses geçirmez duvarlar ve iğne yere düşse duyulabilecek sessizlikte mekanlar sunuyorlar.
Bunların bir bölümü, Zen bahçeleri ve meditasyon odaları gibi sunumlarla dünyayı kasıp kavuran “zihnini dinlendirme” trendiyle ilgili. Aynı zamanda, elektronik aygıtlarımızdan kopma arzumuzda da kök bulan bir eğilim; nitekim gittikçe daha fazla sayıda otel bir tür “dijital detoks” paketi sunuyor. Öte yandan, çok sayıda destinasyon artık sessizliği gittikçe yaygınlık kazanan ruhsal bir mesajın bir parçası olarak değil, kendi başına bir özellik olarak tanımlıyor.
Bunun en çarpıcı örneği ise, Beverly Hills otelinin gürültü azaltamaya özel bir önem veren üç yıllık bir restorasyonu bitirme aşamasında olması; otelde artık odalar arasındaki duvarlar çift katmanlı, halının altında ekstra dolgu, aşağıya sarkıp gürültü transferini azaltan kapı kilitleri ve belli bir ses düzeyini geçmeyecek şekilde programlanmış televizyonlar var.
İngiltere, Hampshire’da lüks bir tatil yeri olan Chewton Glen’de misafirler ormanın kıyısındaki ağaç evlerde kalabiliyor; kapılarda, personelin ses çıkarmadan oda servisini yapabileceği gizli bir bölme var. Fairmont Vancouver Airport Hotel otel zincirinin ilk “Sessiz Alanı”nı sunuyor; bu kat özel olarak, uzun uçuşlardan ya da aktarmalardan gelen yolcular için tasarlanmış. Gürültüden arınmış bölge olarak ilan edilen alanda, odaların üç bölmeli, ses geçirmeyen pencereleri var; ayrıca katta sabah 8.00 ile akşam 8.00 saatleri arasında her tür oda servisi, kat görevlisinin iş görmesi, bellboy vs yasak.
Bu trend pek çok açıdan anlamlı. Gürültüyle ilgili şikayetler genellikle otel müşterilerine yönelik memnuniyet anketlerinde üst sıralarda yer alıyor; ayrıca sanal alem de bizi yedi gün -24 saat esir almış durumda; yani hepimizin biraz sakince oturup, soluklanmaya ihtiyacı var. Ayrıca şunu kabul edelim ki, dünya çekilmez hale geldi. Favori restoranında yemek yerken tam yan masada yüksek sesle konuşan bir grup yeniyetmeden ya da havaalanında kulaklıkla cep telefonundan yüksek sesle, adeta konferans veriyormuş gibi bağıra çağıra konuşan adamdan kim kaçmak istemez ki?
Dünyanın en sakin alanlarından biri olan, yukarıda adı geçen Amtrak Quiet Car da, bütün bir vagonun sessiz olmasını isteyen bir grup yolcunun talebiyle gündeme gelmişti. Bu sistem o kadar tuttu ki, Amtrak bunu kısa sürede yaygınlaştırdı ve Quiet Car halen demiryolu yolcuları arasında adeta kült bir statüye sahip.
Como Hotels and Resorts’un bölgesel direktörü Crawford Sherman “sessizlik yeni lüks” sloganının bir müşteriden geldiğini söylüyor. Bu cümlenin bölgenin cazibesine önemli bir katkıda bulunduğunu da kabul ediyor. Sessizlik şirkete ait mekanların büyük bir bölümünde rol oynuyor; Sherman hatta Bali’deki COMO Shambala Estate’te “dağ sessizliği” olarak adlandırdığı sessizlikle daha çok “okyanus sessizliği” olarak tanımladığı Parrot Cay’in sükuneti arasında bir ayrım da yapıyor.
Parrot Cay’deki tatilimden aylar sonra Connecticut, Washington’da bir başka sessiz kaçış yeri olan, 30 oda ve bir spa’dan oluşan the Mayflower Grace adlı otelde kaldım. (Washington şimdiye kadar gördüğüm en sessiz yerlerden biri; eğer dünyada gürültüden arınmış bir topluluk merkezi olsaydı herhalde burası olurdu.) Mayflower’da sessizlik kendi başına pazarlanmıyor ama buraya gidip, stresten uzak olmak isteyen New Yorklular için başlıca çekim alanı; spa’sındaki rahatlama odası gerçek anlamda bir mabet sayılır; ayrıca uzun uzun düşünerek yürüyüşler yapmak için bir labirent ve bir Shakespeare bahçesi de mevcut.
Otelin pazarlama sorumlusu Allison Kline gürültüyle ilgili resmi bir politika olmadığını ancak gelen misafirlerin çevreye uyum sağladığını kaydediyor; spa kuşkusuz sessizliği teşvik ediyor ancak samimi bir pub ve piyano bar olan Tap Room’da tabii ki böyle bir ortam yok. Kline, “İnsanlar doğal olarak Tap Room’da yüksek sesle konuşacaklar” diyor.
Nitekim annem ve ben orada bir gece bir kutlama yemeğine katılıp, insanlarla sohbet ettik. Sessizlik altın tabii ki ancak iyi, eski tarz bir barda sohbetle sükuneti dengelemenin de pek bir zararı da yok.
Sessizliğin sesi
PARROT CAY BY COMO
350 dolar ve üzeri
comohotels.com/parrotcay
MAYFLOWER GRACE
400 dolar ve üzeri
gracehotels.com/mayflower
BEVERLY HILLS HOTEL
445 dolar ve üzeri
Beverlyhillshotel.com
FAIRMONT VANCOUVER AIRPORT
300 dolar ve üzeri
fairmont.com
CHEWTON GLEN
970 dolar ve üzeri
chewtonglen.com