Kobani’deki gelişmelerin Türkiye’de bir iç güvenlik sorununa ve çözüm sürecini tehdit eden bir krize dönüşmemesi için analistlere göre, Ankara’nın PKK ile İslam Devleti’ni (İD) denk gösteren söyleminden vazgeçmesi; sürecin taraflarının sağduyu çağrısı yapması ve çözümü hızlandıracak adımlar atması gerekiyor.
İD militanlarının Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kenti Kobani’ye şiddetli saldırıları Türkiye’de yaşan Kürtleri öfkelendirirken, saldırıların protesto edildiği çeşitli kentlerde meydana gelen çatışmalarda 38 kişi hayatını kaybetti. Doğu ve Güneydoğu’da aralarında Diyarbakır’ın da olduğu bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Uluslararası Kriz Grubu’nun Türkiye temsilcisi Hugh Pope, “Sokak saldırıları düzenlenmesi, araçların yakılması kabul edilemez ve çözüm süreci için çok olumsuz. Ancak Ankara’nın PKK’yı İD ile eş gösteren bir söylem kullanması da çok olumsuz. Bu sadece Kürtleri daha da kızdırıyor” dedi.
Pope, Ankara’nın ve çözüm sürecinin diğer tarafı olan Kürtlerin de atması gereken adımları şöyle anlattı:
“Görüşmelerin yasal çerçeveye oturtulması iyi bir adım. PKK bunu kabul etmeli ve Kürt ulusal hareketi sürece daha angaje olmalı… Türkiye ise Kürt milliyetçiliği ile daha fazla güven tesis etmeye çalışmalı. Süreci daha operasyonel hale getirmeli ve kullanılan söylem değişmeli. Türkiye’nin PKK ile bir çözüm anlaşması yapmadan Suriye’deki durumla ile ilgili bir şey yapması beklenemez.”
Son günlerde artan gerilimin ardından bugün HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Diyarbakır’da düzenledikleri basın toplantısında, şiddetin tüm taraflarca derhal sonlandırılması çağrısında bulundu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu üst düzey güvenlik toplantısının ardından dün akşam yaptığı açıklamada çözüm sürecine hâlâ bağlı olduklarını ancak süreç ile kamu düzeninin birbirinin alternatifi olmadığını belirtti. Davutoğlu ayrıca Kobani’de yaşananları çözme sorumluluğunun Türkiye’nin omuzlarındaymış gibi bir kanaat oluşturulduğunu belirterek bunu eleştirdi.
Erdoğan da yaptığı yazılı açıklamada, şiddet eylemlerinin asıl hedefin çözüm sürecinin sabote edilmesi olduğunu söyledi.
Eylemlerin şiddetlenmesinde Kobani’ye dönük şiddeti giderek artan İD saldırılarının yanı sıra Kürtlerin, Kobani’nin savunulması için bir koridor açılarak bölgeye yardım gönderilmesi talebinin karşılık bulmaması da etkili oldu.
HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Kürtlerin Ankara’dan somut taleplerini ve Kürtlerin Ankara’ya neden öfkeli olduğunu anlattı:
“Biz Türkiye’den silah vermesini ya da askeri bir müdahalede bulunmasını istemiyoruz. Sadece Kürtlerin kendi silahlarının IŞİD’in kapattığı alanlar üzerinden, koridor ile kuzeyden geçirerek Kobani’ye taşınmasına Türkiye’nin imkan tanımasını istiyoruz… Eğer Kobani savunması Türkiye için gerçekten hayati ise, o zaman yapacağı tek şey budur ama bunu yapmıyor ve Cumhurbaşkanı da Kobani düştü düşecek diyerek, şehrin düştüğü müjdesini vermeye hazırlanıyor. Bunlar çelişkili davranışlar.”
Çok sayıda HDP milletvekili ve cezaevindeki Abdullah Öcalan Kobani’nin düşmesi halinde çözüm sürecinin sona ereceği uyarısında bulunurken, Ankara ise Kobani’den kaçanlara kapılarını açmakla birlikte Suriye’nin diğer bölgelerindeki saldırılara olduğu gibi Kobani’ye de Türkiye’nin herhangi bir askeri müdahalesine sıcak bakmıyor.
Ankara’nın en ciddi endişesi bu bölgeye gönderilecek silahların PKK ile bağlantılı ve bölgede etkin olan PYD’nin eline geçmesi ve ileride Türkiye’ye karşı da kullanılması.
Kürkçü ise bu koridorun açılması için Türkiye’nin PYD’yi tanıması gerekmediğini belirtirken, “Bunu yaptığı zaman Türkiye’deki durum da tamamen değişecektir ve bu çatışmalar yerini daha barışçı bir iklime bırakacaktır” dedi.
Erdoğan ve Davutoğlu, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun Suriye’de sadece hava saldırıları ile İD’yi hedef almasının yeterli olmayacağı görüşünde. Bunun geçici çözümler sağlayacağını belirten Ankara, Suriye lideri Beşar Esad’ın gidişini de içeren daha kapsamlı bir strateji olması halinde Suriye’ye bir müdahaleye sıcak bakacağı mesajını vererek Kobani’deki duruma mesafeli yaklaşıyor.
Hükümetin yapabilecekleri sınırlı
Analistlere göre, Türkiye bir yandan Kobani’de İD militanlarına karşı Kürtlerin verdiği mücadeleyi desteklemediği eleştirileri, diğer yandan da Kürt tarafını açıktan desteklemesi durumunda ise milliyetçi kesim tarafından PKK’ya yardım ettiği suçlamalarıyla 2015 seçimlerinde kan kaybetme endişesiyle sıkışıp kalmış izlenimi yaratıyor.
TEPAV analisti Nihat Ali Özcan ise Kobani meselesinin artık Türkiye’nin bir iç politika unsuru haline geldiğini belirtti ancak Ankara’nın gelecek yıl yapılacak genel seçimler öncesinde yapabileceklerinin bir sınırı olduğunu belirterek, “Kobani’ye yardım etmek demek ortalama bir Türkün zihninde PKK’ya yardım etmek demek. Hükümetin açıktan böyle bir ilişkiye girmesi kendisi için ciddi bir sorun doğurabilir” dedi.
Ankara, çözüm sürecinin yasal bir çerçeveye oturtulması için yaz aylarında bir yasa çıkarmıştı. Hükümet, PKK unsurlarının çekilmesi, silahlarını bırakması, ülkeye geri dönüşü ve topluma kazandırılması gibi adımları içeren bir yol haritası üzerinde çalışıldığını söylese de henüz atılacak somut adımlara ve takvime dair bir açıklama yapmadı.
Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi Hüseyin Yayman da son gelişmelerin hükümetin bazı Kürtleri hâlâ ikna edemediğinin bir göstergesi olduğunu belirterek, “Bundan sonra müzakere süreci pratiğine uygun olarak HDP ile AKP arasındaki arka kapı diplomasisi temasları daha yoğunlaşır, önce tansiyonun düşmesi ve daha çok iletişim kurulması bağlamında bir politika belirlenebilir” dedi ve ekledi:
“Ancak çözüm süreci uzun vadede etkilenmez. Daha önce de bu tür tansiyonu yükselten olaylar oldu ama süreç devam etti. Çünkü çözüm sürecinin sona ermesi demek umudun tükenmesi demek… 1990’lı yıllardaki gibi büyük çatışmaların olacağını sanmıyorum çünkü zamanın ruhu değişti, 90’lı yılardaki koşullar artık yok.”