Türkiye’de bir alandaki ihmalin boyutunu fark etmek için çoğu kez toplu ölümlerle sonuçlanan olaylar yaşanması gelenek oldu. Eylül ayı başında 36 katlı binanın 32’nci katından zemine çakılan şantiye asansörü, bina içinde ve inşaatlarda kullanılan asansörlerin ne sıklıkta kontrol edildiğini ve kontrol sonrası kurallara ne kadar uyulduğunu gündeme getirdi.
Burada öncelikle bir ayrımı ya da tanımı yapmak gerekiyor. Bahsi geçen olayda, inşaat vinci ya da cephe asansörü diye de bilinen makine, hem mekanizma hem de yönetmeliği açısından bina içinde kullanılanlardan farklı. “Bu iş ekipmanı Sanayi Bakanlığı’nın çıkardığı asansörlerin bakım işletme yönetmeliği kapsamında değil. Makine emniyet yönetmeliği kapsamında ve aynı zamanda iş ekipmanlarının sağlıklı kullanım ve denetimi yönetmeliklerine tabi” diyen Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Sekreteri Cenk Cihangir, inşaat vincinin bir kaldırma ekipmanı olarak genel sınıflandırmaya girdiğini, senede dört kere periyodik kontrolü olduğunu söylüyor. 2012 yılı ocak ayında çıkan yönetmelikte yazan ise, inşaatta risk analizi yaparak sürenin iş güvenliği mühendisi ile birlikte belirlenmesi. Dolayısıyla bakım ve denetim periyodu ile ilgili bir açıklık yok.
Sektörde Otis Asansör, Schindler, Kone, ThyssenKrupp, Mitsubishi gibi sayıca çok fazla olmayan fakat prestijli projelerin neredeyse tamamını alan şirketler bulunuyor. Lokal firmalar bu projelerde müteahhitten istedikleri ilgiyi göremeyebiliyorlar. “Sektördeki çok uluslu şirketlerin pazar payı yüzde 20-25 civarında” diyen Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Sefa Targıt, yılda yapılan 20 binden fazla asansör montajından 4 bininin yabancı markalı olduğunu söylüyor.
Türkiye’de yaklaşık 350 bin adet asansör bulunuyor. “Bunların 150 bini CE işareti taşıyor; yani AB standartlarında üretim yapılan asansörler. Geriye kalan 200 binin hangi standarda göre üretildiği pek bilinmiyor“ diyen Cenk Cihangir, bu nedenle günde yaklaşık 10 milyon insanın güvenli olduğu tartışmalı asansörlere binmeye devam ettiğini ekliyor. Asansör parçalarının çoğu, özellikle güvenlik ekipmanlarını ilgilendiren parçalar, yurtdışından geliyor. Buton, gösterge, kabin içindeki TV gibi görsel kısımlar ise Türkiye’de yaptırılıyor ya da buradan temin ediliyor.
Asansörlerin güvenliğinin sağlanmasında, bakım, kontrol ve denetleme şeklinde üç ayrı süreç var. Bakımı, inşaat firması gibi, kullananın yapması gerekiyor. Kontrolün de yine firma içinde oluşturulmuş iş güvenliği mekanizmaları tarafından yapılması gerekiyor ve nihayet bu kontrollerin yapıldığını bir otorite; devlet denetliyor. Bunun bir periyodu yok. Rastgele zamanlarda olabiliyor. Türkiye’de asansörlerin kontrolünü yapabilen Türk Akreditasyon Kurumu’ndan (TÜRKAK) A tipi muayene kuruluşu akreditasyonunu alan ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları gibi yaklaşık 100’e yakın firma var. Cihangir; “2012 yılı ocak ayında yürürlüğe giren, Sanayi Bakanlığı’nın çıkardığı bakım işletme yönetmeliği kapsamında senede en az bir kere asansörlerin kontrolü yapılması gerek” diyor. “Türkiye’deki faal asansörlerin kontrolleri yapılmıyordu. Otomobillerin gidip senede bir-iki kez TÜVTÜRK’de denetlenmesi örneği gibi” diyen Targıt ekliyor: “Bu kontroller 2012 yılında yapılmaya başlandı. Asansörler yıllar içinde denetim ve kontrolsüz çalışır haldeydi. Ve tüm eksikler ortaya çıktı. Burada esas mesela; asansörün işlevini yerine getirecek donanımının çalışır vaziyette olduğunun, sürekliliğinin sağlanmasıdır. Yani bakımının yapılması.”
Bakanlık, denetim yetkisini yerel yönetimlere devretmiş durumda. Her ilçe belediyesi kendi sınırları içindeki asansörleri denetletmek için bir A tipi muayene kuruluşuyla protokol yapıyor. Kuruluş da o ilçe sınırları içindeki asansörlerin periyodik kontrollerini yapıyor; hazırladığı raporu apartman yöneticilerine ve bir nüshasını da belediyelere gönderiyor. Apartman yöneticisi, belediyenin protokol yaptığı kontrol firmalarına asansörü denetletmek ve denetim sonrası oluşabilecek eksiklikleri gidermek zorunda. Başka bir ifade ile sorumluluk onun. Ayrıca arıza olsa da olmasa da bir bakım firmasıyla anlaşıp ayda bir kere de asansörlerin bakımını yaptırması gerekiyor. Koşullar uygunsa yeşil etiket, uygun etiketi veriliyor. Eğer asansöre kırmızı etiket yapıştırıldıysa, o andan itibaren asansörün kapatılması gerekiyor. Burada kapatma (mühürleme) yetkisi belediyeye ait. “Ama belediyeler bunu çok sık hayata geçirmiyor” diyen Cihangir, protokol imzaladıktan sonra belediyelerin o asansörlerin kontrol edilip edilmediğini sorgulaması gerektiğini söylüyor. Belediyeler asansör kaydını da yani asansörün hangi apartmanda olup olmadığını da bilmiyorlar. Bununla ilgili kayıt çok az.
“Kırmızı etiket orayı mühürlemek demektir aslında. Kırmızı etiketli asansör çalıştırılmaya devam eder ve bir kaza meydana gelirse sorumluluk apartman yöneticisinin” diyen Targıt şöyle devam ediyor: “Belediyenin herhangi bir sorumluluğu yok. Sorumluluğu oraya tembihte bulunmaktan ibaret.”
2012 yılında kontrole başlandığında asansörlerin yüzde 93’e yakını kırmızı etiketliydi. Devam eden kontrol kurallarıyla bu oran aşağı çekiliyor. “Sıkı kontrol kurallarına göre yapılan gözden geçirmede asansörlerin yüzde 64’ünün kırmızı etiketle sembolleneceği tespit edildi” diyen Targıt, 2012-2014 yılı başı döneminde 350 bine yakın asansörden 150 bininin kontrolden geçtiğini ve Sanayi Bakanlığı’nın verdiği orana göre; Türkiye’de kullanılması sakıncalı asansörlerin yüzde 64 oranında olduğunu anlatıyor. Bu eksiklikler de giderilmeye çalışılıyor. Bir yandan da binaya gelip kontrolleri yapmadan giden “çantacı”lar var; Targıt’ın deyimiyle; “kağıt üzerinde yapılan kontroller”… Apartman yöneticisi bir sözleşme alıyor; fakat hayata geçmiş bir işlem söz konusu değil. Yıllık ortalama 200-400 lira arasında değişen kontrol giderlerini biraz daha düşürme çabasının sorunlardan biri olduğu söyleniyor. Genel emniyet kültürünün geliştirilmesi gereği, yalnızca asansör kullanan vatandaşlar düzeyinde değil yerel yönetimler düzeyinde de açık.
Sorunun bir diğer ucu, taşeronlaşmaya da değiyor. Montaj aşamasında, çoğu firma kendi ekibi yerine işi taşerona devrediyor. “Mesai” kavramı olmayan bu kişi ya da şirketler, ödemeyi en hızlı şekilde alabilmek için ortalama çalışma saatlerinin çok üzerinde bir tempoyla çalışarak, hem kendileri hem de işin sağlıklı işleyişi açısından risk yaratıyor. Bütün bu sorunlara bakıldığında, asansör güvenliği konusunda alınması gereken daha çok fazla yol olduğu ortaya çıkıyor.
Asansör fobisi olanlar haklı mı?
By Fortune Türkiye