Yeşile dair şehir efsaneleri ve gerçekler

By Fortune Türkiye

Yeşil ve çevreye dair her gün yeni bir argüman ortaya çıkıyor. Polemiklerin sonu bir türlü gelmiyor. Yeşile dair doğru bilinen bazı yanlışları ve gerçekleri derledik… 

Hayatımızı tehdit eden riskler artıkça, her alanda çevre bilinci daha fazla gelişiyor. Öyle ki hem tüketiciler hem de şirketler hızla çevreci olma konusunda adımlar atıyor. Bireyler, organik beslenmeyi, tüketim alışkanlıklarını kontrol etmeyi, yaşam standartlarında kaliteyi artırmayı ön plana çıkarırken şirketler de çevreciliği büyüme stratejilerinin bir parçası haline getiriyor. Şirketler yeni ürünlerinin her alanında ekonomik değer yaratmakla birlikte ekolojik değer de yaratmaya çalışıyor. Ancak neyin gerçek neyin yanlış bir mit olduğu tartışılır durumda. İşte yeşile dair şehir efsaneleri ve gerçekler…

ÜRÜN

MİT: Plastik poşetler yerine kağıt torbalar daha çevreci.
GERÇEK: Uzun zamandır plastik poşetlerin çevreye zarar verdiğini düşünülsek de rakamlar aslında gerçeğin daha farklı olduğunu ortaya koyuyor. Üretim aşamasında plastik poşetler için, kağıt torbalara göre daha az enerji ve su harcanıyor. Bin adet kağıt torba üretimi için 3 bin 785 litre; bin adet plastik poşet için 30 litre su tüketiliyor. Kağıt torbaların üretimi için dünya ormanlarının yüzde 1,3’ü kesiliyorken, plastik poşetlerin üretiminde ağaçlar kesilmediğinden ekosistem korunmuş oluyor. Ayrıca plastik poşetler daha hafif olduğundan ve kağıt torbalara göre daha az yer kapladığından taşıma esnasında daha az enerji harcanıyor. Kağıt torbaların taşınmasında harcanan enerji plastik poşetlerde harcanan enerjinin beş katı kadar. Elbette bütün bunlar plastik poşetlerin yarattığı atık sorununu ortadan kaldırmıyor.
 
MİT: Yeşil ve çevreci ürünler kullanılarak çevre ve insan sağlığı korunmuş olur.
GERÇEK: Çevre uzmanları yeşil ve çevreci ürünler kullanılarak sadece ürünlerin yan etkilerinin ortadan kalkmayacağını, zararlarının indirgenmiş olacağını söylüyor. Ürünlerde ve yan ürünlerde, tehlikeli, zararlı ve zehirli madde değişimi az olacak şekilde tasarlandığında çevre ve insan sağlığına zararlar sadece azalıyor. Hatta bazı maddelerin, ürünlerin içeriklerinde olması tamamen yasaklanmış ve bu yasalarla belirtilmiştir. Böylece çevreye olan olumsuz etkiler azaltılmış ve yok edilmeye çalışılmıştır.
 
MİT: Ürünleri paketlerken kullanılan malzemenin çevreci olması yeterlidir.
GERÇEK: Tüketim sektöründe ürünleri paketlerken kullanılan malzemenin içeriğinin çevreci olmasının yeşil tedarik zinciri açısından yeterli olduğu biliniyor. Ancak aslında ürün paketlerinin sadece hammaddeleri değil, paketlerin büyüklükleri ve boyutları da önemli. Paketleme özellikleri de yeşil tedarik zinciri yönetiminin performansını etkiler. Çevreye duyarlı bir şekilde paketleme faaliyetini yerine getirmek için, paketlerin boyutlarına, şekline, çevre dostu malzemelerin kullanılmasına dikkat edilmelidir. Paketlemenin geri dönüşümlü olacak şekilde tasarlanması firmanın ekonomik performansını da olumlu etkiler.
 
MİT: Çevre dostu koruma vaatli kampanyalar her zaman tüketicinin ürün tercihlerini olumlu etkiler.

PRATİK ÜRÜNLER ÇEVREYLE NE KADAR BARIŞIK?
Hayatımızı kolaylaştıran ya da sağlıklı olduğunu düşünerek tükettiğimiz bazı ürünler aslında pek de çevre dostu değil.
 
ANTİBAKTERİYEL SABUN VE JELLER
Son yıllarda salgın hastalıkların artmasının etkisiyle de marketlerden sıkça aldığımız antibakteriyel sabunların içeriğinde triklosan maddesi bulunuyor. Bu madde elimizdeki faydalı bakterileri de öldürerek cilt florasının yanısıra kas ve iskelet sistemini bozuyor. Hem insan hem de çevre sağlığı açısından son derece zararlı olan bu madde, mikrobun bulaşmasını önlemek veya azaltmak için antibakteriyel sabunlar, diş macunları, deodorantlar, ağız gargaraları, tıraş losyonları, kozmetikler ve benzeri daha birçok ürüne katılıyor. Yapılan araştırmalar trikslosanın su ile birlikte aktıktan sonra etkisini halen devam ettirdiğini gösteriyor. Bu etkinin nihayetinde çevreye karışarak su eko-sistemlerinde alg ve yaban hayatın bozulmasına yol açtığı biliniyor.
 
TEK KULLANIMLIK BEBEK BEZLERİ
Tek kullanımlık bebek bezleri nüfus artışına paralel olarak büyük oranda atık miktarına sebep oluyor. Yapılan araştırmalar her bebeğin yaklaşık 6000 tek kullanımlık bez tükettiğini ve bunun 2 ton atık anlamına geldiğini gösteriyor. Bebek bezlerinin fonksiyonlarını iyi hale getirmek amacıyla emicilik üzerine yapılan çeşitli çalışmalar ise bezlerin sentetik yapıda olmasını ve doğada parçalanmalarını daha da zorlaştırıyor. Parçalanma süreci ise 500-800 yıl arasında değişim gösteriyor. Bu durum tek kullanımlık bebek bezlerinin sebep olduğu çevre kirliliğinin doğaya dolayısıyla küresel ısınmaya etkisini ilk sıralara taşıyor. Ayrıca kullan-at bezlerin üretimi için her yıl yedi milyondan fazla ağaç kesiliyor. İngiliz Landbank Danışmanlık tarafından yapılan araştırmaya göre, tek kullanımlık bezler için yıkanabilir bezlerin üretimine kıyasla 3,5 kat daha fazla enerji harcanıyor ve 90 kat daha az geri dönüşümü olan kaynaklar tüketiliyor.
 
POŞET BİTKİSEL ÇAYLAR
Türkiye’de 2014 yılında 900 milyon poşet çay tüketildi. 2015 yılı için ise bu sayının 975 milyona ulaşılması bekleniyor. Peki, gerçekte de sağlıklı olalım derken poşet çayları tüketmekle ne kadar iyi yapıyoruz ve acaba çevreye zarar veriyor muyuz? Poşet çay alırken önceliğimiz poşet çayın malzeme niteliğine önem vermek olmalı. Gözenekli poşet polimer lifli ya da elyaf bir yapıya sahip olmaması ve üzerinde metal zımba kullanılmamış olması çok önemli. Aksi takdirde başta karaciğer, böbrek olmak üzere vücuttaki değişik organ ve dokuların yapısı olumsuz etkileniyor. Metal zımba ise normal sürenin üzerinde sıcak suda beklediğinde “ağır metal iyonu maruziyeti” ortaya çıkarak, vücutta metal birikimine ve dolayısıyla karaciğer, beyin ve akciğerde çeşitli hastalıklara yol açıyor. Ayrıca bilindiği üzere plastik maddeler, yani sentetik-polimerik kimyasallar, doğada parçalanması, yok olması en uzun süre alan sentetikler arasındadır. Konuyla ilgili Which? Gardening’in raporuna göre, bilindik çay üreticilerinin bazıları tarafından üretilen poşet çayların yaklaşık sadece yüzde 75’i toprakta çözülebiliyor. 

 

GERÇEK: Çevreyi koruma vaadi içeren tanıtım kampanyalarında tüketiciye gönderilen mesajlar tutumun şekillenmesinde önemli bir yer arz ediyor. Fakat bu mesajlar inandırıcı çok önemli. Tutumun olumlu yönde etkilenmesi ise, tüketicileri çevre dostu markaları tercih etmeye yönlendiriyor ve onları çevre dostu markalara diğer markalara nazaran daha fazla fiyat ödemeye ikna edebiliyor. Samimi olarak algılanmayan mesajlar, tüketicide şüphe uyandırıyor ve dolayısıyla tüketicinin markaya yönelik tutumunda beklenen etki oluşmuyor. Nitekim çevreye duyarlı davranmadıkları halde çevre dostu reklamlar yapan markalar tüketicilerde reklamlara ve çevre dostu ürünlere/markalara karşı güvensizlik oluşturuyor.
 
MİT: Kağıt bardak plastik bardağa göre daha çevreci.
GERÇEK: Birçoğumuz kağıt bardakların plastik bardaklara kıyasla daha çevreci ve sağlıklı olduğu düşünüyoruz. Ancak bazı kağıt bardakların iç yüzeyinin plastikle kaplı olduğunu ve geri dönüştürülemediğini bilmiyoruz. Karbon emisyonları konusunda çalışmaları ile bilinen Global Carbon Clear, seramik kupalarla tek kullanımlık kâğıt ve plastik bardakların çevreye etkisini araştırdı. Araştırmaya göre üretimden tüketime ve geri dönüşüme kadarki tüm süreçte ortaya çıkan karbon emisyonu değerlendirildiğinde, kağıt bardakların çevreyi daha fazla kirlettiği ortaya çıkıyor. 2 bin adet kağıt bardağın kullanımı sonucu bin 100 kilogram karbon gazı salımı olurken, 2 bin adet plastik bardak için bu rakam sadece 430 kilogram. Ayrıca plastik bardaklar geri dönüştürülebilirken iç plastik olan kağıt bardaklar geri kazanılamıyor.
 
ENERJİ

MİT: Hidroelektrik santrallerin (HES) çevreye etkisi yok denecek kadar azdır.
GERÇEK: Hidroelektrik santrallerin yapım ve işletim sürecinin insan ve doğa üzerinde son derece önemli etkileri olabiliyor. İşte HES’lerle çevreye verdiğimiz tahribatlarla ilgili WWF’nin hazırladığı çalışmadan birkaç madde:
 * Elektrik üretimi için HES’lerin inşaatı dik yamaçların tahribine, ayrıca inşaat sırasında yapılan ağaç kesimleri, erozyona ya da erozyon oluşma riskinin artışına yol açıyor.
 * Bazı HES projelerinde su, nehirden uzunluğu kilometreleri bulan açık iletim kanalları ya da borular aracılığıyla alınıyor. Ancak bu kanallar ve borular yaban hayatının geçişini engelleyen büyüklükte yapılar olduğundan yaban hayvanları günlük avlanma, beslenme ya da su ihtiyaçlarını karşılamak için kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalıyor.
* Üretilen enerjiyi taşıyacak iletim hatlarının kurulması için ormanlık alanlarda tıraşlama yapılırken orman alanları tahrip ediliyor.
* İnşaat sırasında patlatılan dinamit, hava ve toprak kirliliğine yol açıyor. Çıkan ses, yaban hayvanlarını korkutmakla kalmayıp, gebe hayvanlarda da düşüklere neden oluyor.
* Nehirler, yer altı sularını besler. Ancak HES işletimi nedeniyle yer altı suyu miktarı düşüyor. Bu durumdan nehir civarındaki bitki örtüsü ve yaşamı etkilenebiliyor.
* HES’lerin su alma (regülatör) yapılarındaki açıklıklardan daha küçük olan sucul canlılar, örneğin bazı balıklar, regülatörlere girerek, türbinlerde parçalanabiliyor.
 
MİT: Nükleer santraller çevre ve insan sağlığı açısından bir tehlike teşkil etmiyor.
GERÇEK: Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak ortaya çıkan plütonyum üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcı element. Plütonyumun doğada kalma ömrü ise 250 yıl. Açığa çıkan bir diğer radyoaktif madde olan stronsiyum, kan kanserine yol açıyor ve yağış yoluyla önce bitkilere oradan da hayvanların sütüne karışarak insanlara bulaşıyor. Stronsiyumun ömrü ise 280 yıl. Nükleer parçalanma çok kısa sürede çok fazla enerjinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Çok fazla enerji çok fazla derecelerde sıcaklık anlamına geliyor, dolayısıyla santraller daima soğutulmak zorunda. Nükleer santrallerdeki soğutma işlemi için akarsu veya denizlerdeki alınan sulardan faydalanılıyor. Soğutma işlemi için kullanılan su, dışarı verildiğinde yüksek orandaki ısı o bölgedeki canlılarının ölmesine sebep oluyor.
 
MİT: Masa üstü bilgisayarları kullanırken ekran koruyucu tercih edersek enerji tasarrufu yaparız.
GERÇEK: Ekran koruyucular da enerji tüketir ve ekran koruyucu devreye girdiğinde ekranınız açık kalmaya devam eder. Bilgisayarınız uyku modundayken nispeten az enerji tüketmesine karşın mola verdiğinizde ekranınızı kapatmak, hatta bilgisayarınızı tamamen kapatmak enerji israfını önlemenin en etkili yoludur.
 
MİT: Güneş panelleri bulutlu günlerde elektrik üretmez.
GERÇEK: Güneş panelleri parlak güneş ışığında daha randımanlı çalışmasına karşın bulutlu günlerde dahi dağılan ışıktan enerji biriktirmeye devam eder. Ancak elbette kış aylarına oranla aydınlık saatlerin daha uzun olduğu yaz aylarında verimlilikleri artar.
 
MİT: Sıcak bölgelerde ısı yalıtımı yapılmasına gerek yoktur.
GERÇEK: Isı yalıtımı kışın ısınmak, yazın serinlemek için harcanan enerji ve yakıttan tasarruf sağlar. Bir binanın soğutulması için harcanan enerji, ısıtılması için harcanan enerjiden daha fazladır. Bu yüzden sıcak iklim bölgelerinde, soğuk iklim bölgelerine kıyasla ısı yalıtım ihtiyacı daha fazladır.
 
İKLİM

MİT: Sera gazının üretim aşamasında ortaya çıkışı sınırlandırılırsa bu konudaki sıkıntı çözülür.
GERÇEK: Sera gazı sadece ortaya çıkışı sırasında değil, hayatın akışı içerisinde de sınırlandırılabilir. Sera gazı emisyonlarının kontrolünde uygulanan en etkin yaklaşımlardan biri de ulaştırma politikalarının düzenlenmesi sonucu ulaşım taleplerinin yönetimi ve kontrolüdür. Şehir planlaması ve bununla bütünleşik olarak toplu taşımacılık payının artırılması, demiryolu ve denizyolu gibi kişi başına sera gazı emisyonu düşük olan ulaşım yöntemlerine yönelinmesi, seyahat gereksinimlerinin düzenlenmesi ve azaltılması, karayolu ulaşımında araç doluluk oranlarının artırılması da etkin önlemler arasında bulunmaktadır. Karayolu ulaşımında ayrıca yakıt tüketimi açısından elverişli olan hızların sağlanabileceği şekilde trafik akımının düzenlenmesi, trafik sıkışıklıklarının giderilmesi, maksimum hızların sınırlandırılması da alınabilecek önlemler arsında yer almakta.
 
MİT: Teknoloji geliştikçe ulaştırma sektöründe sera gazı tüketimi azalacak.
GERÇEK:
Teknolojinin gelişmesi ile sera gazı tüketimi için önlemlerin alınması ve ulaştırma sektöründe sera gazı tüketiminin azalması bekleniyor. Fakat araştırmalar farklı sonuçları ortaya koyuyor. V. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi: Çevre Bilim ve Teknoloji Küreselleşmenin Yansımaları, Bildiriler Kitabı’na göre ulaştırmada dünya ölçeğindeki hızlı motorlaşma, düşük fiyatlı sıvı fosil yakıtların varlığı ve daha büyük ve daha güçlü araçlara olan istemin yol açtığı gerekli sabit yakıt ekonomisi düzeylerindeki son eğilimler, vb. tüm gelişmeler ve değişiklikler, yakın gelecekte ulaştırmadan kaynaklanan sera gazı salımlarının düzenli olarak artacağını gösteriyor.
 
MİT: Hidrojen, yakıt hücreleri için en temiz ve en verimli yakıt seçimidir.
GERÇEK: Hidrojen, yakıt hücreleri için en temiz ve en verimli yakıt seçimidir, ancak hidrojen altyapısı ve araç üzerinde depolama koşulları henüz teknik ve ekonomik olanaklar sunmuyor. Gazolin, metanol ya da etanol olası alternatifler arasında. Öte yandan, hidrojen kullanan orta boyutlu yakıt hücreli yolcu arabalarının tam olarak uygulanabilmesi için, maliyetlerin önemli bir düzeyde azalması gerekiyor.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...