Her ne kadar Türkler ve Ermenilerin arasındaki tarihi ilişkinin siyah ve beyaz gibi olduğu düşünülse de, Erivan’da yaşayan bir ailenin hikayesi hayatların ve konuşulan dilin bu topraklarda halkları nasıl birbirine bağladığını gösteriyor.
2007’de öldürülen Türkiye Ermenisi gazeteci Hrant Dink’in söylediği gibi: “İki yakın halk, iki uzak komşu.
Bu “uzak komşu”lardan biri de 1920’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde olduğu ve Ermenistan’ın Sovyetler Birliği’nin bir parçası olduğu sene Atina’da doğan Hovhannes Avagyan.
Bugün Ermenistan’da yaşayan Hovhannes Türkiye’ye hiç ayak basmadı ancak iki torunu başta olmak üzere ailesi akıcı bir Türkçe konuşuyor.
Büyükbabası Ankaralı, büyükannesi ise Afyonlu olan Avagyanların hikayesi Osmanlılar döneminde Hovhannes daha doğmadan başlıyor.
Büyükbaba Agop o dönemde Osmanlı ordusunda ekmekçi olarak çalışır ve Gelibolu savaşına katılır.
Agop’un iki oğlu Melkon, 12, Rupen, 14 yaşındayken anneleri bir hastalık nedeniyle kaybeder ve aile bölünür.
1915 Ermeni tehcirinde iki kardeş önce İstanbul’a gelir ve daha sonra Yunanistan’da ABD destekli bir yetimhaneye yerleşirler.
Hovhannes’in babası askerden terhis olduğunda ise çocuklarını aramaya başlar ve Ermeni kiliselerine gönderdiği mektuplardan birinden çocuklarının Yunanistan’da olduğunu öğrenir.
Agop, iki kardeşi Yunanistan’da ayakkabı boyacılığı yaparken bulur.
Tekrar biraraya geldiklerinde Melkon 17, Ruben ise 19 yaşındadır. Yeniden birleşen aile Atina’da binlerce diğer Ermeni ile birlikte bir çadır kentte yaşamaya başlar.
Ruben, Uşaklı bir Ermeni kızla evlenir ve Fransa’ya yerleşir.
Melkon ise gelecekte eşi olacak olan Ermeni kızı ile ki o da Selanik’te kaldığı çadır kentten Atina’ya ziyaret için gelmiştir, tanışır.
Zamanla Atina’da küçük bir arsa da alan aile kendilerine kerpiçten bir ev yaparlar.
1945’de Sovyetler Birliği’nden Yunanistan’da yaşayan Ermenilerleri Ermenistan’a taşınmayı konuşmak için yetkililerin gelmesine kadar aynı evde bakkallık ve fırıncılık yaparak birlikte yaşarlar.
İlk başta Ermenistan’a gitmek istemezler. Avagyan ailesi, Ermenistan’da yeni bir hayat için yola çıkan ilk iki gemiye binmezler ancak Atina’daki Ermeni nüfusun yavaş yavaş azalması, onların da bakkal müşterilerinin azalmasına neden olur.
Devamlı müşterileri kaybetmek işlerini kötü yönde etkiler.
“Dükkanımızın tabelasında isim yazıldığı için –Agop Avagyan- Yunanlılar bizden alışveriş yapmak istemediler,” diyor Hovhannes Yerevan’daki evinde konuşurken.
1947’de aile 2 bin 700 yolcuyla beraber Ermenistan’a doğru yola çıkar. Avagyan ailesinin de içinde olduğu bu üçüncü grup İstanbul Boğazı’ndan da geçerek Ermenistan’da yeni bir hayata ve belirsiz bir hayata doğru yola çıkarlar.
Hovhannes o dönemi şöyle hatırlıyor: “Istanbul’da yaşayan Ermeniler biz Boğazdan çekerden beyaz çarşaflarla bizi selamlıyorlardı.”
Aile bugün de yaşadıkları Ermenistan’ın başkenti Erivan’a gelir; Hovhannes otobüs şoförlüğü yaparken, babası da bakkalını tekrar kurar.
Hovhannes eşine bakarak Stalin dönemindeki yaşam için şu yorumda bulunuyor: “Şimdi sizinle açık açık konuşuyorum ama o zaman eşimle bile konuşamazdım.”
Hovhannes eşi Pertshuhi Krepekyan’la –bugün 83 yaşında- 1955’de evlenir.
Ailesi Adanalı olan Pertshuhi de Türkçe konuşuyor ve Ermenistan’a Lübnan üzerinden gelmiş.
“Eve” gelmek Avagyan ailesi için pek de hayal ettikleri gibi olmaz: “Babam her zaman doğduğu topraklara geri dönmek istedi,” diye anlatıyor Hovhannes. “Ama Sovyetler döneminde bu çok zordu.”
Ev içinde Türkçe konuşmaya devam ederler. Bu nedenle de hem Hovhannes hem de Pertshuhi Anadolu aksanıyla akıcı bir Türkçe konuşuyorlar.
Ailenin Ermenistan’daki ilk yılları kolay geçmez; yeni gelenlerdir ve Ermenice “ahpar-arkadaş” denir onlara. Hovhannes’in Erivan doğumlu 24 yaşındaki torunu ise bu ifadenin yerlilerle sonradan gelenleri ayıran “ayrımcı” bir ifade olduğuna inanıyor.
Anadolu’dan gelmek farklı bir kültür olduğu kadar farklı bir de mutfağa sahip olmak anlamına geliyor.
“Zeytin yemek bile farklıymış yerliler için o dönemde Ermenistan’da olmadığı için,” diyor torun Pertshuhi.
Ailenin hiçbir ferdi Türkiye’de yaşamamasına rağmen, torunları hem büyükbaba ve büyükannelerini dinleyerek hem de Türkiye TV kanallarını izleyerek Türkçe öğrenirler.
“Türk Tv programlarını ve çizgi filmleri hatırlamadığım zamanlardan beri izliyorum, belki altı yaşımdan beri,” diyor aynı zamanda Türkçe çevirmen olarak çalışan Perthuhi.
Babaannesiyle aynı ismi taşıyan Perthuhi şöyle diyor: “Türkiye hakkında oraya hiç gelmeden bir fikir yürütmek zor, hele sadece televizyon izleyerek… Ama tanıdığım insanlara dayanarak şunu söyleyebilirim; oradaki insanlar çok sıcakkanlı ve misafirperverler, aynı Ermeniler gibi.”
Pertshuhi Türkiye-Ermenistan ilişkileri için de şöyle konuşuyor: “Bir uzlaşma yolunun bulunmasını, halkların birbirini tanımasını, kapıların açılıp birlik ve beraberlik içinde huzurlu bir yaşam sürmeyi ümit ediyorum.”
Avagyan ailesinin hiçbir ferdi hiçbir zaman Türkiye’de bulunmadı ama konuşma tarzlarından, yeme-içme kültürlerine hatta Hovhannes’in torunuyla olan ilişkisine kadar- eve geç kaldığı için azarlar, Anadolular.
Hovhannes’in dediği gibi: “Biz Türkiyeliyiz, ben onu unutmam, oturmamız kalkmamız aynı.”
Bu arada Hovhannes’in en fazla özlediği ise tahin helvası…