Küresel ekonomik görünümü analiz eden birçok rapora göre; küresel ticaretteki toparlanmayı destekleyen gelişmeler devam ediyor. Ancak, Uluslararası Para Fonu (IMF), 2025 global ekonomik büyüme tahmini yüzde 3,3’ten yüzde 3.2’ye düşürdü. Uzmanlar, bu yılı global ekonomik ve siyasi dengelerde önemli değişimlerin yaşanabileceği bir yıl olarak değerlendiriyorlar. – Ersan Taylan
Küresel ekonomik büyüme zayıfta olsa istikrarlı kalmaya devam edeceği görülüyor. Peki, geçtiğimiz yılda neler yaşandı? 2025’te Türkiye ve küresel ekonomilerde neler bekleniyor? Bu ve benzeri konularda merak edilen soruları uzman ekonomistler ve iş dünyasının temsilcilerine yönelttik. Prof. Dr. Ege Yazgan, Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Revo Capital CEO’su ve Kurucu Ortağı Cenk Bayrakdar, Akbank Genel Müdürü Kaan Gür, Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Engin Aksoy, ING Türkiye Genel Müdürü Alper Gökgöz ve Yaşar Holding İcra Başkanı Dr. Mehmet Aktaş Türkiye ve dünya ekonomileri hakkında önemli tespitlerde bulundular. İşte ayrıntılar…
Önümüzdeki yıl Türkiye ekonomisiyle ilgili beklentileriniz nelerdir?
Ege Yazgan: Enflasyonun düşüş trendine gireceği açık. Ancak 2025 yıl sonu itibariyle enflasyon Merkez bankasının beklentisinin yukarısında, en düşük 30’lar veya büyük olasılıkla üzerinde gerçekleşecek. Diğer bu düşüşe paralel olarak büyüme de oldukça düşük bir yerde 2 veya en iyi ihtimalle de 3’e yaklaşacak. Dolayısıyla 2025 yılı ne büyüme ne de enflasyon açısından tatmin edici bir ekonomik görünüm sergilemeyecek. 2025 sonu için hedeflenen faiz 30. Ancak bunun da bu koşullarda gerçekleşmesi mümkün olmayacak, çünkü enflasyondaki yavaş düşüş buna izin vermeyecek. Faiz’in gerçekleşen enflasyonun altına düşmesi gibi bir olasılığı biraz zor görüyorum. Ancak siyasetin gidişi 2026 yılında bir erken seçimi gerektirecek olursa, enflasyonu yeniden arttırmak pahasına para politikası bu yöne kayabilir. Her hâlükârda düşük büyümeli bir 2025, her ne kadar büyüme yılın ikinci yarısında hızlanacak da olsa, 2026 yılı için para politikasının gevşemesi yönündeki baskıları arttıracaktır. Döviz cephesinde sakin bir yıl olacağının beklentisi içerisindeyim, ancak yılın ikinci yarısında döviz kurlarında, TL’nin değer kaybı anlamında, bir hareketlenme görmemiz mümkün. Ancak bunun bir sıçrama biçiminde olacağını düşünmüyorum. Büyük olasılıkla 2024 yılı sonunda fazla verecek olan cari denge, pozitif seyrini 2025 yılının başında ve belki de yılın ortasına kadar sürdürebilir. Yılın ikinci yarısında ekonomik aktivitenin hareketlenmesi ile birlikte, cari dengenin yeniden açığa dönmesi yüksek olasılık. Ama bu açıkların sert bir döviz kuru hareketine yol açması düşük olasılık. 2025 yılı bütünü açısından TL’nin enflasyona paralel bir değer kaybının olacağı kanaatindeyim.
Türkiye ve global ekonomilerdeki beklentilere dair öngörüleriniz nelerdir?
Mehmet Aktaş: ABD Başkanlık seçimleri sonrası tüm dünya için jeopolitik değişimlerin beklendiği bir döneme giriyoruz. Bölgemizde yaşanan çatışma ve krizlerin 2025’te sona ermesi hem toplumsal hem de ekonomik olarak çok önemli. Hem Ukrayna-Rusya hem de Ortadoğu’da çözüme ulaşılması Türkiye için önemli bir talep artışı ve ekonomik fırsat da yaratacaktır. Türkiye ekonomisinde dezenflasyon sürecinin sonuçlarının enflasyon rakamlarına yansıyacağını, 2025’te büyümenin de bir önceki yıla göre daha yüksek olacağını beklemekteyiz. Düşen enflasyon ve faiz oranları sanayinin büyümesine doğrudan pozitif etki edecek, hane halkının alım gücünün artması da büyümeye önemli katkı sağlayacaktır. 2025’te daha öngörülebilir ekonomi ve büyümenin yaşanacağı bir yıl olmasını bekliyoruz.
2025 global ekonomik beklentileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erhan Aslanoğlu: 2025 yılında küresel ekonomi bu yıla benzer %3 civarı bir büyüme gösterecek gibi görünüyor. Bununla birlikte, ABD, Hindistan, Suudi Arabistan gibi büyümesi hızlananların, AB, Çin, Brezilya gibi büyümesi yavaşlayanların olduğu, bölgesel ve ülkesel ayrışmaların daha fazlalaştığı bir yıl olma olasılığı yüksek görünüyor. Arz yönlü şoklar olmadıkça küresel enflasyon düşme eğilimini koruyacak, gelişmiş ülkeler %2,5 civarında bir enflasyonla yılı kapatır kanaatindeyiz. Fakat ayrışmanın burada da olması, ABD enflasyonun %3’ün üzerinde, AB enflasyon ise %2’nin altında olma olasılığı yüksek görünüyor. Buna bağlı olarak da Fed’in faiz indirimlerinin belki hiç olamayacağı, doların güçlü seyredeceği bir yıl bekliyoruz. Özellikle yılın başında jeopolitik nedenlerle risk algısının yüksek olma olasılığı güvenli liman arayışıyla ABD varlıklarını ve ABD dolarını yatırımcı açısından öncelikli tercih olarak tutacak görünüyor. Hammadde fiyatları ve ortalamada hisse senedi piyasaları da baskı altında kalabilir diye düşünüyoruz. Jeopolitik gelişmelerin gidişatına bağlı olarak yılın ikinci yarısında risk iştahı bir miktar daha artabilir emtialar ve hisse senedi piyasaları daha pozitif bir görünüme yönelebilir.
2024 ekonomik gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaan Gür: “2024 yılında makro dengelerdeki iyileşmeyle birlikte ülke risk primi gerilerken, TCMB rezervlerinde belirgin bir iyileşme kaydedildi. 2024 yılındaki ekonomik gelişmeleri değerlendirdiğimizde, finansal koşullardaki sıkılığın etkisiyle Türkiye ekonomisinin yılın ikinci çeyreğiyle birlikte yavaşlama eğilimine girdiğini görüyoruz. Gayri safi yurt içi hasıla ikinci ve üçüncü çeyreklerde sınırlı bir daralma kaydederken, ekonomik aktivitedeki soğumayla birlikte enflasyon üzerindeki talep yönlü baskıların hafiflediğini söyleyebiliriz. Talepteki dengelenme ve maliyetlerdeki ılımlı seyre rağmen enflasyondaki iyileşme arzu edilenin gerisinde kalsa da yıllık enflasyonun Mayıs 2024’te zirve yaptıktan sonra baz etkileriyle belirgin bir düşüş kaydettiği görülüyor. Türk lirasındaki güçlü reel değerlenmeye rağmen, kredi büyüme tavanlarıyla sağlanan sıkı makro ihtiyati duruşun cari denge ve dış finansman ihtiyacında önemli bir iyileşme sağladığını söylemek mümkün. Makro dengelerdeki iyileşme, döviz kurlarındaki istikrar ve ülke risk primindeki düşüş bir taraftan yabancı sermaye girişlerini desteklerken diğer taraftan yurt içi yerleşiklerin lira tercihini güçlendiriyor. Nitekim TCMB rezervleri de Nisan ayından bu yana çarpıcı bir artış eğilimi sergiliyor. Son dönemde enflasyon eğiliminde gözlenen iyileşme, para politikasında enflasyondaki düşüşe eşlik eden, temkinli ve ölçülü bir faiz indirim sürecini destekliyor. Buna rağmen önümüzdeki dönemde sıkı parasal duruşun korunacağı, maliye politikasının da enflasyonla mücadeleye daha fazla destek vereceği bir yıl bizi bekliyor.
2025’te büyüme potansiyeli gördüğünüz alanlar hangileridir?
Cenk Bayrakdar: 2024’te yapay zeka birçok sektörde ivme kazanırken, henüz yolun başında olduğumuzu unutmamak gerek. Bu durum, önümüzdeki yıllarda yapay zekanın belirli sektörlere odaklanarak daha fazla değer yaratacağı anlamına geliyor. 2025 ve sonrasında “Verticalization of AI” yaklaşımıyla seçili dikeylerde katma değerin artması, süreçlerin hızlanması ve yeni ürünlerin ortaya çıkması bekleniyor. Bu alanlar arasında sağlık teknolojileri, bulut yönetimi, siber güvenlik ve fintech öne çıkıyor. Yapay zeka, bu dikeylerde yalnızca inovasyonu teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda verimliliği artırıyor, maliyetleri düşürüyor ve müşteri deneyimini iyileştiriyor. Yapay zekanın en büyük etkiyi sağlık sektöründe yaratacağına inanıyorum. Sağlık, çoğu ülkede yavaş işleyen, idari yükü yüksek ve dijital dönüşümde geride kalmış bir alan. Yapay zeka ise teşhis, tedavi planlaması, ilaç keşfi, hasta takibi ve uzaktan izleme gibi kritik noktalarda fark yaratabilir. Nitekim 2024 itibarıyla yapay zeka sayesinde sağlıkta yıllık 150 milyar doların üzerinde tasarruf sağlanacağı öngörülüyor. Portföy şirketimiz Massive Bio, bu dönüşümün çarpıcı bir örneği. Massive Bio, kanser hastalarını en uygun klinik denemelere yapay zeka yardımıyla yönlendirerek hastaların tedavi şansını artırırken, klinik araştırmaları daha verimli hale getiriyor. Geliştirilen sistem, bilgisayarlı görme (CV) ve doğal dil işleme (NLP) teknolojileriyle tıbbi kayıtlardan 180 parametreyi çıkarıp analiz ediyor; 140 binden fazla hastayı 14 binden fazla aktif klinik deneyle otomatik olarak eşleştiriyor. Küresel ölçekte, klinik denemelerin %86’sının yeterli hasta bulamadığı için sonlandığı ve bu durumun ilaç şirketlerine günde 8 milyon dolara varan ek maliyet yarattığı biliniyor. 20 milyar dolarlık hasta-klinik deney eşleştirme pazarı, Massive Bio gibi yapay zeka çözümleri sayesinde ilaç keşfini hızlandırabilir, onay sürelerini kısaltabilir ve hem şirketler hem de hastalar için büyük kazanımlar sağlayabilir.
2025 yılı öngörülerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Alper Gökgöz: Jeopolitik ve politik gelişmelerin dünya ekonomisi üzerindeki etkilerinin belirgin hale geleceği dinamik bir döneme giriyoruz. Donald Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte vergi indirimleri, göç kontrolleri ve üretimi ABD’ye yönlendirmeye yönelik ithalat vergileri gibi konuların öncelikler olması bekleniyor. Seçimlerinden ardından Fed, faiz oranlarını daha önce düşünüldüğü kadar hızlı düşürmek zorunda kalmayabileceğine dair açıklamalarla öne çıktı. Seçim belirsizliğinin ortadan kalkmasının bazı işletmeleri yatırım yapmaya teşvik etmesiyle kısa vadede biraz daha güçlü bir büyüme beklentisi ve gümrük vergilerinin enflasyona neden olabileceği dikkat çekici noktalar olarak öne çıkıyor. ING olarak Aralık ayında bir faiz indirimi ile Ocak ayında bir duraklama beklemekle birlikte, bunun tam tersinin de olmasının ihtimal dahilinde kaldığını değerlendiriyoruz. Avro Bölgesi’nde ise enflasyon, olumsuz baz etkileri nedeniyle son dönemde yeniden yükseliyor. Enflasyon eğilimi hala aşağı yönlü olsa da, artan gıda fiyatları gibi bazı faktörler görünümü daha oynak hale getirecek. Bu da Avrupa Merkez Bankası’nı kademeli bir gevşeme yolunda tutabilir.
2025 global ekonomik beklentileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Engin Aksoy: 2024 yılında küresel düzeyde enflasyonla olan mücadele yumuşak inişle sağlandı. 2025 yılında merkez bankalarının para politikasındaki gevşemeyi dengeli bir şekilde sürdürmesi fiyat istikrarının korunması ve büyüme açısından kritik öneme sahip. Küresel düzeydeki birçok seçimin sonuçlanmasının ardından, 2025 için siyasi belirsizlikler azaldı. Ancak, özellikle, seçimlerden galip çıkan yönetimlerin korumacı politikalar benimseme eğilimi, küresel ticaretin ve ekonomik toparlanmanın önünde bir engel olabilir. ABD gibi büyük ekonomilerde bu eğilimin güçlenmesi, ticaret hacmini ve uluslararası iş birliğini sınırlayabilir. Diğer taraftan, Çin ekonomisi, açıklanan teşvik paketlerine rağmen beklenen toparlanmayı sağlayamadı. Japonya’nın yıllardır uyguladığı gevşek para politikasından kademeli bir çıkış sürecine girmesi bekleniyor. 2025 yılında jeopolitik bazı gerginliklerin çözülme ihtimali küresel ekonomiye olumlu katkı sağlarken, yeni jeopolitik sorunların gündeme gelmesi riski de her zaman mevcut. Küresel büyüme uzun dönem ortalamasının çok gerisinde. Bu durum, AB özelinde Draghi raporuyla ortaya konduğu gibi yenilik kapasitesindeki ve verimlilikteki düşük performanstan kaynaklanmakta. ABD ekonomisi bu noktada teknoloji alanındaki öncülüğü ile bir miktar farklılık göstermekte. Ancak, salgın dönemi sonunda özellikle artan kamu borcu nedeniyle maliye politikasında yeterli alanın olmamasına rekabet gücünü artırmak için gerekli yapısal reformları hataya geçirmeyi zorlaştırabilir.
2025’te küresel piyasaların odak noktalarının neler olacağını gözlemliyorsunuz?
Ege Yazgan: 2025 yılında küresel piyasaların odak noktasını Trump sonrası ABD’nin izleyeceği ekonomi politikaları belirleyecek gibi görünüyor. Trump yönetiminin dış ticaret konusunda özellikle Çin’e karşı korumacı önlemler uygulayacağı kesin. Ancak bunun boyutlarının ne olacağını zaman içerisinde göreceğiz. Her hâlükârda bu korumacı politikaların karşılıklı olacağı, diğer ülkelere de yayılacağı göz önünde tutularsa dünya dış ticaretinde bir daralma olacağı açık. Bu durum başta ABD olmak üzere tüm dünya için artan enflasyon anlamına gelecektir. Diğer yandan Trump yönetiminin uygulayacağı genişleyici maliye politikaları (vergi indirimleri, artan kamu harcamaları) da enflasyonist baskıyı, ABD için, arttıracaktır. Dolayısıyla ABD’de başlayan faiz indirimi sürecinin de sekteye uğraması büyük olasılık. FED’in önümüzdeki toplantılarında faiz indirimlerini yapmakta zorlanacağını düşünüyorum. Bu sürecin sonunda Çin’de büyümenin düşmeye devam etmesi, zaten başlamış olan desflasyonist baskının sürmesi büyük olasılık. Bu durumun, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için iki ana sonucu olabilir. Birincisi artan enflasyona bağlı olarak faiz oranları yüksek kalacağı için dış finansman konusunda zorlanabilirler. Türkiye’de şu anda, enflasyon ve faiz oranı çok yüksek olduğu için, TL’de enflasyonun altında değer kaybettiği için, ilk planda bu durumdan etkilenmeyecektir. Ancak düşen faizlerle beraber cazibesi düşen “carry trade”, orta vadede zayıflayan sermaye akımlarıyla da birleşince, TL’nin değer kaybının hızlanmasına neden olabilir. İkinci nokta ise enerji fiyatları ile ilgili. Çin büyüklüğünde bir ekonominin düşük büyümesi dünya çapında enerji fiyatlarının da düşük seyretmesi anlamına gelecektir. Bu ise, Türkiye gibi enerji ithalatçısı gelişmekte olan ülkeler için olumlu bir gelişme olacaktır.
Önümüzdeki yıl Türkiye ekonomisi ile ilgili beklentileri nasıl yorumluyorsunuz?
Erhan Aslanoğlu: 2025 yılında Türkiye ekonomisinin enflasyonda inişi, büyümede yavaşlamayı daha fazla hissettiği bir yılı yaşama olasılığı yüksek görünüyor. Normal koşullarda büyümede daha fazla yavaşlama beklememize rağmen enflasyonla mücadelenin güçlü gitmeme ihtimali nedeniyle büyümenin %2,5-3 aralığında kalma olasılığı yüksek görünüyor. İstihdam kaybının ve işsizlik artışının daha fazla hissedildiği bir yıl olma olasılığının da arttığı kanaatindeyiz. Özellikle yılın ilk yarısında büyümede yaşanacak zorlanmaların reel sektöre yönelik ve özellikle ihracatın artışına yönelik bazı adımları, kur politikası dahil ekonomi yönetiminin atma olasılığı bulunuyor.
2024’te küresel girişim yatırımları ne kadarlık bir hacme ulaştı?
Cenk Bayrakdar: Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi, 2020’ye kadar nispeten sınırlı ve istikrarlı bir büyüme sergilerken, 2021 itibarıyla yıllık yatırım hacminde 1 milyar dolar eşiğini aştı. 2021 ve 2022’de 1,7 milyar dolarlık, 2023’te ise 1 milyar dolarlık yatırım çeken ekosistemimiz, on yılda 10 kattan fazla büyüyerek uluslararası ölçekte dikkat çeken bir konuma geldi. 2024’te de yatırım hacminin 1 milyar doların üzerinde gerçekleşmesi ve 2023’ün üzerinde bir performans sergilemesi bekleniyor. Küresel ölçekte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin yıllık 1 milyar doları aşan yatırım hacmi, toplam küresel girişim sermayesi yatırımları içinde henüz sınırlı bir paya sahip. Örneğin, 2021’de küresel girişim sermayesi yatırımları yaklaşık 580 milyar dolar seviyesindeyken Türkiye’nin payı yalnızca %0,3 civarındaydı. 2024 yılında küresel hacmin 200 milyar dolara ulaşması öngörülürken, Türkiye’nin payının %0,5’e yükselmesi, Türkiye’nin hâlâ küçük olmakla birlikte küresel yatırım pastasından payını istikrarlı bir şekilde artırdığını ve potansiyelini her geçen yıl daha fazla ortaya koyduğunu gösteriyor.
2025’te şirketlerin en çok ihtiyaç duyduğu alanlar neler olabilir?
Alper Gökgöz: 2025’te şirketlerin en çok ihtiyaç duyacağı alanlar arasında dijitalleşme ve sürdürülebilirlik ön planda olacak. Özellikle ticari şirketler ve KOBİ’ler için dijitalleşme artık bir zorunluluk. Biz de ING olarak, esnek ve dijital çözümlerimizle işletmelerin finansal süreçlerini etkin bir şekilde yönetmelerini, zamandan tasarruf ederek rekabet avantajı elde etmelerine katkı sağlamayı hedefliyoruz. ING KOBİ Dijital ile şubeye gitmeden masrafsız ve dijital bankacılık hizmetleri sunuyor, KOBİ Turuncu Hesap ile işletmelere mevduatlarını günlük yüksek faizle değerlendirme imkanı sağlıyoruz. 2025’te sürdürülebilirlik de şirketler için öncelikli gündem maddelerinden biri olacak. ING Grubu olarak sürdürülebilir finansman alanında Türkiye’de aksiyon liderlerinden biri olarak konumlanıyoruz ve global uzmanlığımızı ülkemize aktararak müşterilerimize sürdürülebilirlik yolculuklarında destek oluyoruz.
2025 yılı enflasyon beklentileriniz nelerdir?
Erhan Aslanoğlu: 2025 yılının ilk iki ayında bekletilen fiyat ayarlamaları ve vergilerin etkisiyle enflasyonun görece yüksek geleceğini ve beklentileri olumsuz etkileyeceğini düşünüyoruz. Takip eden aylarda yavaşlama olsa da Merkez Bankası’nın yıllık % 21 enflasyon beklentisinin oldukça üzerinde bir yerlerde dengelenme olacağına yönelik beklentiler muhtemelen artacaktır. Gıda’nın sürpriz yapıp yapmamasına bağlı olarak enflasyonun %30 lara mı yoksa % 40’lara mı daha yakın olacağı belli olur diye düşünüyoruz. Bunu görebilmek için de yılın ilk 8-9 ayını tamamlamamız gerekecek. Yıl sonu TÜFE tahminimiz %37-38 civarında. Risklerin yukarı yönlü olduğu da belirtmek istiyoruz.
Bankacılık sektörü nasıl bir yılı geride bıraktı?
Kaan Gür: 2024, kredi büyümesi, fonlama maliyetleri ve kârlılık açısından bankacılık sektörü için beklediğimiz gibi zorlu bir dönem oldu, ancak sektör olarak başarılı bir sınav verdik. Makrofinansal dengesizliklerin ve risklerin azaltıldığı bu geçiş sürecinin getirdiği maliyetleri iyi yöneterek sermaye gücümüzü ve bilanço sağlamlığımızı koruduk. Enflasyondaki düşüş eğiliminin devamıyla birlikte sektör için en zor dönemin geride kaldığını ve önümüzdeki dönemde fonlama maliyetlerinde beklediğimiz iyileşmeyle bilançoların kademeli olarak rahatlayacağını düşünüyoruz.
2025 Türkiye ekonomisiyle ilgili beklentileri nasıl yorumluyorsunuz?
Engin Aksoy: 2024, Türkiye için enflasyonla mücadelede yılı olarak öne çıktı. Sıkı para politikası duruşu, maliye politikasında bazı gelir artırıcı düzenlemeler ve tasarruf tedbirleriyle desteklendi. Bunlara etkisini orta vadede daha belirgin bir şekilde göreceğimiz küresel ve yerel asgari kurumlar vergisi eşlik etti. Ekonomide dengelenme belirginleşti ve 2024’ün üçüncü çeyreğinde sınırlı da olsa teknik resesyon yaşandı. Talep kaynaklı baskıların zayıflaması, düşük emtia fiyatları yanında TL’nin istikrar kazanması enflasyon görünümünde iyileşmeyi sağladı. Ancak, beklenti kanalındaki iyileşmenin yavaş gerçekleşmesiyle enflasyonda beklenen ilave düşüş 2025 yılına sarktı. 2025 yılında beklentimiz, Orta Vadeli Program (OVP)’de ortaya konulan mevcut politika çerçevesinin korunması ve yeni tedbirlerle desteklenmesi yönünde. Bu politika çerçevesiyle birlikte, enflasyonda düşüşün devamı ve büyümenin ılımlı düzeyde seyretmesini öngörüyoruz. 2025 yılının ilk yarısının, mevcut koşullarda daha zorlu geçmesini, ikinci yarıda ise enflasyonda düşüşün belirginleşmesiyle makroekonomik görünümün daha olumlu bir seyir izlemesini bekliyoruz. Bu süreçte, yapısal reformların hayata geçirilmesi ve beklenti yönetiminin güçlendirilmesi enflasyonla mücadelede ve ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği açısından kritik bir role sahip.
Grubunuzun büyüme planları doğrultusunda nasıl bir yol haritası hazırladınız?
Mehmet Aktaş: Her alanda yaşanan hızlı değişim tüm sektörleri olduğu gibi bizim faaliyet alanlarımızı ve iş modellerimizi de doğrudan etkiliyor. Bu doğrultuda, stratejik büyüme planlarımızı günümüzün yeni iş modellerine ve geleceğin taleplerine göre şekillendiriyoruz. Kültürel dönüşüm projemiz ile, güçlü insan kaynağı yaratmayı ve Yaşar Topluluğu’nun geleceği için bugünden doğru adımları atmayı hedefliyoruz. Dünyada ve Türkiye’de dijitalleşmenin ve teknolojinin etkisiyle üretim, satın alma, satış kanallarının değiştiğine, birçok sektörde üretim ve hizmetin dijitaldeki gelişmelerle çeşitlendiğine şahit oluyoruz. Tüm bunlar, stratejilerimizi ve hedeflere ulaşmamızda iş yapış şekillerimizi değiştiriyor. Dijitalleşme, sadece üretim değil tüm süreçlerimizde daha etkin ve verimli çalışmayı mümkün kılıyor. Yaşar Topluluğu olarak sürdürülebilir karlılık merkezinde tüm süreçlerimizde verimlilikle büyüme hedefindeyiz. Dijitalleşmeyi ve teknolojiyi süreçlerimize daha fazla entegre ederek ekonomik, sosyal ve toplumsal anlamda sürdürülebilirlik temelli iş modellerini benimsemeye devam edeceğiz. Her zaman en güçlü olduğumuz alanlardan olan ve yeni iş modelleri yaratılmasını destekleyen Ar-Ge ve inovasyon, rekabetçi gücümüz olmaya devam edecek.
Türkiye ekonomisi 2025 yılı beklentileriniz nelerdir?
Alper Gökgöz: Geçtiğimiz bir yılı aşan sürede uygulanan politikaların, ekonomik görünüme dair riskleri azaltma konusunda olumlu etkileri oldu. Bu çerçevede YP varlıklardan TL varlıklara geçiş, rezerv birikimi, dış dengede kaydedilen iyileşme ve enflasyon tarafında geçtiğimiz aylarda belirginleşen düşüş eğilimi dikkat çekiyor. Büyüme tarafına bakıldığında ise; yıllık büyüme üçüncü çeyrekte ivme kaybederken, sıkı parasal ve finansal koşullar büyüme iç talep, dolayısıyla büyüme kompozisyonunu etkilemeye devam ediyor. Merkez Bankası’nın son açıklamaları, kademeli bir faiz indirim döngüsüne yaklaştığımızı ve Aralık’ta faiz artırımına gidilmesinin bir olasılık olduğunu ortaya koyuyor. Faiz indirimlerine rağmen sıkı parasal duruşun devam edeceğini düşünüyor ve bu yıl GSYH büyümesini yüzde 2.8 gelecek yıl için ise yüzde 2.6 olarak öngörüyoruz.
Size göre katma değeri yüksek sektörlere yönelim nasıl sağlanmalı?
Engin Aksoy: Buna cevap vermeden önce küresel Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) akışları ve Türkiye’nin pozisyonu hakkında kısa bilgi vermek isterim. Dünya genelinde UDY girişlerinin 2023 yılında 1,3 trilyon düzeyinde kaldığını, 2024 yılında durağan bir seyir izlediğini ve bunun 2025 yılında da devam edeceğini söyleyebiliriz. Türkiye’ye baktığımızda ise, 2024 yılının ilk on ayında ülkemize 8,5 milyar dolarlık UDY girişi gerçekleştiğini görüyoruz. Ülkemizin küresel UDY akımlarından yüzde 1,5 pay alma hedefi bulunuyor. Fakat mevcut durumumuz potansiyelimizin ve hedefimizin halen gerisinde olduğumuzu gösteriyor. Özellikle çevremizdeki savaşlarla birlikte, ticaret ve yatırım ilişkileri içinde ana ortağımız olan AB ve ABD‘de gerçekleşen seçimlerle gelecek politika değişikliklerinin ve artan korumacı önlemlerin etkilerinin olması beklenmekte. Uluslararası rekabet ortamının daha da zorlaştığı bu ortamda, Türkiye’nin rekabet gücünü artırması yönünde Türkiye’nin stratejik konumundan faydalanarak küresel tedarik zincirlerine entegrasyonunu artırması ve ikiz dönüşüm sürecini hızlandırması daha da önem taşıyor. YASED olarak, Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak ve katma değerli yatırımları çekmek üzere, önceliklendirdiğimiz bu alanlarda somut adımlar atılması için kamuyla istişare halinde çalışıyoruz. Özellikle iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesini hedefleyen yapısal reformların yanı sıra Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) çalışmalarında yer alan eylemlerin etkin bir şekilde hayata geçirilmesini önemli görüyoruz. Keza CEO’larımız arasında gerçekleştirdiğimiz YASED PULSE Anketimizin sonuçlarına göre, Türkiye’nin düzenleyici çerçeve ve risk göstergelerindeki zorlukları stratejik olarak ele alarak rekabet gücünü artırabileceğini tespit ediyoruz. Bu anketimizin 2025 yılı tahminlerini önümüzdeki günlerde paylaşıyor olacağız. Bu kapsamda, özellikle mevzuat hazırlama süreçlerindeki istişare süreçlerinin güçlendirilmesini önemsiyoruz. Bununla birlikte, kişisel verilerin yurtdışına aktarımı gibi temel konularda yakaladığımız ivmenin AB Genel Veri Koruma Tüzüğü’ne uyum çalışması ile geliştirilmesini, İklim Kanunu ile ulusal Emisyon Ticaret Sisteminin AB ile uyumlu bir şekilde kurulmasını, esnek çalışma uygulamalarının yaygınlaşmasını, fiber altyapısı ve 5G başta olmak üzere dijital altyapının geliştirilmesini önemli buluyor ve bu yönde çalışmalarımızı yoğunlaştırıyoruz. Aynı şekilde, OVP’de yer alan gerek makroekonomik istikrar gerekse de sanayinin dönüşümü açısından yapısal reform gündeminin kararlılıkla ve hızla hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyor ve bu yöndeki çalışmalara uluslararası bilgi ve deneyimlerimizi katarak katkı sağlıyoruz.
2025’te hangi alanlara odaklanmayı planlıyorsunuz?
Alper Gökgöz: Üstün müşteri değeri yaratmayı ve sürdürülebilirliği işimizin merkezine almayı stratejik önceliklerimiz olarak konumluyoruz. Bu kapsamda 2024 yılına baktığımızda, dijitalleşme ve sürdürülebilirlik odağında başarılı sonuçlar elde ettiğimiz bir yıl geçirdik. 2024 üçüncü çeyreğinde sektör ortalamasının üzerinde büyüme rakamlarına ulaştık. Bireysel TL mevduatlarda yine sektörün üstünde bir büyüme gerçekleştirdik. Bu büyümenin büyük bir kısmı da amiral gemimiz olan Turuncu Hesap’la birlikte geldi, geçen yılın sonuna göre Turuncu Hesap hacmimizi 2 katına çıkardık. Sürdürülebilirlik açısından ise, ING Grubu tarafından Türk firmaları ve finansal kuruluşlar için koordinasyonu sağlanan ya da aracılık edilen sürdürülebilir finansman hacimleri 2023’te yaklaşık 4 kat arttı, 5 milyar euroyu aşan finansman sağlanmasına destek verildi. 2024 yılında ise, şu ana kadar 3,8 milyar euro hacme ulaşıldı. 2025 yılında da Türkiye’nin en sevilen dijital bankası olma hedefimize sağlam adımlarla ilerleyeceğiz. Müşterilerimize üstün değer sunmak, sürdürülebilirliği işimizin merkezine almak, eşsiz çalışan deneyimi ve güçlü finansal performansla fark yaratmak önümüzdeki dönemdeki önceliklerimiz olacak.
Yeni dönem için belirlediğiniz temel stratejiniz nedir?
Mehmet Aktaş: Geleceğimiz için önemli ve potansiyeli yüksek sektörlerde faaliyet gösteriyoruz. Var olduğumuz sektörlerde derinlemesine büyümeye, yeni pazarları da portföyümüze ekleyerek marka ve ürünlerimizi yeni tüketicilerle buluşturmaya devam edeceğiz. Verimlilik odağında, şirketlerimizi ileriye götürecek dönüşümleri yaparak büyümeyi sürdüreceğiz. Verimlilik sadece üretimi değil tüm süreçleri ve iş modelini kapsıyor. 2023’te başladığımız ve yakın zamanda bir bölümünü aktif kullanmaya başladığımız; Topluluğumuzun dijital dönüşüm projesi olan “Proje Feniks”, verimlilik stratejimizin önemli bir parçası olacak. Proje Feniks ile üretim alt yapılarında değişim ve dönüşümü sağlayacak, daha etkin veri yönetimi ile verimliliği de artıracağız. Değer zincirimizin tüm bileşenlerinde verimliliği gözeterek tedarikten tüketiciye kadar tüm süreçlerimizde daha az kaynakla daha fazla değer üretmeye devam edeceğiz. Otomasyon ve modernizasyon yatırımlarımız da stratejimizi destekleyecek. Tüm paydaşlarımızı daha iyi bir yaşama ulaştırmada rehberimiz olan sürdürülebilirlik anlayışımız kapsamında yeşil dönüşüm ve özellikle yenilenebilir enerji yatırımlarımıza 2025 ve sonrasında da devam edeceğiz. Dijitalleşme, inovasyon, sürdürülebilirlik ve insan, 2025 yılında da odağımızda olacak. Sektörlerimizdeki dönüşümü proaktif olarak yönetecek, tüketici ve müşterilerimizi iyi anlayarak, tedarik zincirimizi iyi yöneterek, yapay zeka destekli projeleri artırarak, hızlı, esnek ve çevik hareket ederek büyüyeceğiz. 2025 finansal açıdan nakit yönetimi, piyasa risklerinin yakından takibi, risk yönetimi, verimlilik, sürdürülebilir karlılık ve çalışma sermayesinin etkin yönetimi öncelikli konularımız arasında yer almayı sürdürecek.