‘Yaratıcılığı aktive etmek gerek’

0
174

BU YIL VERİLECEK 2018 FORTUNE 500 ÖDÜLLERİ kapsamında hazırlanan ödülün yaratıcısı Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu Tasarım Direktörü Erdem Akan, iş dünyasını tasarımcı gözüyle yorumladı. Akan’ın tasarım çizgisi, teoriklik ve pratiklik üzerine. Fortune 500 ödül tasarımında ise “şeffaflık ve gurur” teması öne çıkıyor.
 
Tasarım dünyasındaki yolculuğunuz nasıl başladı? Kendimi hep iş dünyasıyla ve işle  ilişkili olarak gördüm. Önem verdiğim konulardan biri teoriydi ve bu da beni üç farklı alanda okumaya ve eğitim almaya teşvik etti. Makine mühendisliği, endüstriyel tasarım ve tasarım yönetimi okudum. Ardından okuduklarımı pratikte hayata nasıl geçiririm  diye düşündüm. Çözemediğim konularda başvuru kaynağım Akademi oldu. Bilgi topladım.
Bilgiyi iş üretmek adına kullanmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Benim için tasarımda ikinci önemli konu, girişimcilik.

Ben girişimciliğimi ‘Beta Versiyonda Kalmak’ olarak tanımlıyorum. Biliyorsunuz bilgisayar programlarında tercih edilen versiyon beta versiyondur. Çünkü ilk çıkan sürüm üzerinde çalışılmış, hatalar giderilmiştir. Hayatım
da beta versiyonu gibi. Özellikle her şeyi yeniden kurgulamayı, onlardan farklı bir tarz yaratmayı seviyorum. Bunu sabırsızlık olarak değil, değişen dünyada aynı kalmamak olarak tanımlayabilirim. Sanat yolculuğu
ve hikayemi teorik ve pratik olmak üzerine kurguladım. İş yapış şeklimi değiştirip, bu girişimi olumlu hale getirdim. Bugüne kadar pek çok anonim ve limited şirket kurdum. Bu bana ne kazandırdı diye baktığımda, kendimi geliştirdiğimi ve etrafımdakilerin de daha iyi iş yapmasını sağladığımı söyleyebilirim.

Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu’ndaki çalışmalarınız ve iş süreciniz ne zaman başladı ve ekibiniz hakkında bilgi verir misiniz?
Eczacıbaşı Holding’e yedi yıl boyunca sanat danışmanı olarak hizmet verdim. Son dört senedir de Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu Tasarım Direktörü olarak görev yapıyorum. 20 kişilik bir ekibim var. Eczacıbaşı’nın tüm markaları için çalışıyoruz ama ana işimiz Yapı Ürünleri Grubu markaları olarak öne çıkıyor.
VitrA, Villeroy&Boch, Burgbad olmak üzere banyo ürünleri ve mobilyaları, seramik sağlık gereçleri, yüzey kaplama alanında ekibimle beraber tasarımlar yapıyoruz. Ekibimizde endüstriyel tasarımcılar, karo tasarımcıları, mimar, iç mimar ve grafik tasarımcılar var. VitrA çok değerli bir marka. Bugün baktığınızda dünyada iş kodlarında kendi tasarımcısı ve kendi üretimiyle
öne çıkan Türk markası sayısı çok azdır. Rusya’dan Ukrayna’ya ve İngiltere’ye uzanan geniş bir coğrafyada farklı kültür ve zevkler için VitrA başarılı tasarımlarıyla öne çıkıyor. Tasarım bir genel kültür işi. Sadece tasarımla ilgileniyorsanız, çok başarılı olamazsınız. Tasarım güzel çizim yapabilmenin çok ötesinde bir iş… İşe verdiğimiz önemi anlatmak üzere şunu söyleyebilirim ki VitrA İnovasyon Merkezi
üst üste beş kez sektörünün en başarılı Ar-Ge merkezi seçildi ve son olarak Türkiye’nin en iyi ikinci Ar-Ge merkezi oldu.
 
İlk kez bir ekonomi ve iş dünyası dergisi için ödül tasarladınız. İş dünyasına baktığınızda sizce hangi değerler öne çıkıyor?
1996 yılında iş hayatına başladım. O günlerden bugüne ciddi bir değişim var iş dünyasında.
Ama bu değişim olumlu anlamda… Temelde geçmişte, çok daha büyük olmak ve en büyük olmak önemliydi. Şimdi ise özel olmak
ve ilişki kurabilmek önemli. Büyüklük, topluluklarda güveni garanti etmiyor artık. İş dünyası da bunu fark etti. İrrasyonel değerler konuşulmaya başlandı. Yapay zeka ve teknolojiyle ilgili dünyada artık insan olma değerlerini sahiplenen şirketler daha
değerli. İkinci olarak on yıl öncesinde olmadığı kadar ‘yaratıcılık’ konuşuluyor artık.  Bu aslında herkesin sahip olduğu bir değer ama bunu aktive etmek gerek. Ben ofis programı kullanıyorsam, onlar da yaratıcılık adına her türlü çabayı göstermeli. Bir bankacının ya da bir öğretmenin de tasarımcı kadar yaratıcılığa ihtiyacı var. İş dünyası da daha fazla nasıl yaratıcı oluruz konusuna odaklanmalı. Üçüncü olarak ise ‘sembolik kodların’ değiştiğini görüyorum. Bugün kıyafetten mobilyaya
her şey tarz değiştirdi. Mesela eskiden iş dünyasında kravat takmak çok önemliydi. Olmaması düşünülemezdi, saygısızlık kabul edilirdi. Şimdi ise yöneticilerin kravatsız olması daha doğal bulunuyor…
 
Fortune 500 ödülünü tasarlarken, iş dünyasıyla ilgili hangi brief üzerinden ilerlediniz?
Tasarımı hazırlarken çalıştığım alternatiflerde, iş dünyasına özgü önemli değerleri nasıl görünür kılarız fikri hakimdi. Ödülde öne çıkan tema ‘gurur’ idi. Fortune köklü bir marka ve uzun bir süredir  var.  Bir  yere gelmiş ve haklı bir gurura sahip. Ben de bu özel duruşu ölümsüzleştiren bir tasarım düşündüm. Gelinen noktaya, özel bir nokta koymak istedim. Çok bağırmayan, gösteriş yapmayan, iş dünyasında CEO’nun ya da üst düzey yöneticinin ofisinde, masasında ya da arkasındaki rafta dururken sessiz duran bir ‘dekorasyon unsuru’ olarak düşündüm. İkinci olarak farklı sektörleri ve bu sektörlerdeki  başarılarıyla ödül alan yöneticileri düşündüm. Bu kişilerin iş kolları ve ofisleri birbirinden farklı konseptlerde. Ödül, herkesin ofisinde aynı görünmemeliydi. Her yerde farklı sergilendiğinde sessiz ve evrensel bir tasarım olarak yer almalıydı. Üç malzemenin rasyonel birleşimi ile geometrik formlardan yola çıktım. Materyal olarak ise ödülü iki parça olarak tasarladım. Alt yüzey bir metal blok üzerinde yükselirken, diğer bölüm renklendirilmiş blok olarak tasarlandı. Buna ‘Ekstrüzyon Yöntemi’ (profillerin biçimlendirilmesinde kullanılan plastik şekil verme yöntemi) diyebiliriz.

Bu yöntemle endüstriyel  standart  üzerinde ışık üreten alanı ise ‹epoksi döküm’ olarak düşündüm. İçinde Fortune 500 logosu  yer aldı. Bu alanı epoksi olarak düşünmemin sebebi ‘şeffaflığı’ anlatmasıydı. Şirketlerin en büyük değeri, şeffaflık olmalı. Tasarımın soyut açıdan ise meşale gibi algılanmasını istedim. Deneyimli şirketler, listeye giren yeni şirketlere örnek olurken, toplumu da duruşlarıyla etkilemeli diye düşündüm. Böylece geometrik formlarda bir tasarım ortaya çıktı.


 
Bu ödülü Türkiye Fortune 500 için değil de ABD’li şirketlerin ödülü olarak tasarlasaydınız nasıl bir farklılık olurdu?

Aslında burada iki farklı tartışma öne çıkıyor. Biri tasarım evrenseldir, diğeri tasarım lokaldir. Ben ikisine de inanıyorum. İki ulus arasında ilişki kurarken, değerler ve kültürler öne çıkıyor.  Amerika’da  olsaydım ne olurdu bilmiyorum ama belki de orada polyester değil de farklı bir malzeme kullanırdım. Çünkü Amerikan kültürünü ve iş dünyasını bilmiyorum. Bu tasarımı çalışırken, Türk iş dünyasını baz aldım ve 90›ların ortalarından beri çalıştığım yüzlerce şirketin yöneticilerini, kurumlarını, iş yapış şekillerini ve deneyimlerimi göz önünde bulundurdum, kendi deneyimlerimden yararlandım.