Vadelerin kısalması küçükler için risk

0
97

Türkiye’de ortalama 120 güne çıkan ödeme vadeleri son dönemde jeopolitik risklerin etkisiyle 80-90 güne gerilemiş durumda. Dünyada ise ortalama ödeme vadeleri 64 günde bulunuyor. Bu dönemde vadeleri yönetmenin önemli olduğuna dikkati çeken Euler Hermes Türkiye CEO’su Özlem Özüner, “Vadelerdeki gerileme ödeyenler açısından da sıkışma anlamına gelebilir. Bankacılık sektörü de ödeme yapanları desteklemezse bu küçük oyuncular için risk demektir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Euler Hermes’in hazırladığı ekonomik görünüm raporunda, tahsilat zorluğunun şirketin faaliyet gösterdiği 44 ülkenin 22’sinde yüksek seviyede olduğu görülüyor. Türkiye ise tahsilatın en zor olduğu ilk 20 ülke arasında 19’uncu sırada yer alıyor. Raporda, global iflasların 2009 yılından bu yana ilk kez bu yıl yüzde 1 artış kaydedeceğine dikkat çekiliyor. Türkiye’de de şirket iflaslarının yüzde 8 artışla 16 bin şirketi bulması öngörülüyor. Bir başka deyişle, bu yıl Türkiye’nin ticari gündeminin ilk sıralarında şirket iflasları bulunuyor. Şirketler tarafından suistimal edilen iflas erteleme OHAL boyunca yasaklanmıştı. Uygulama kalıcı hale getiriliyor. Bu nedenle Türkiye’deki iflas sayısının öngörülenden daha az olması bekleniyor.

Özüner’e göre, Avrupa ekonomilerindeki iyileşme Türkiye’nin canlanmasına yardımcı olacak. Ayrıca, düşük petrol fiyatlarının yerel talebi desteklemesi ve bankacılık sektörünün iyi durumda olması Türkiye açısından da olumlu işaretler. Ticari alacak sigortasının bu yılki değerlendirmesini yapan Özlem Özüner sorularımızı yanıtladı.
 
Bu yılın ilk sekiz ayı ticari alacak sigortası sektörü için nasıl geçti?
Primlerde küçülme var. Hasarlı bir yıl oldu sektör için. O yüzden bu yıl alacak sigortası sektörünün büyümesinin yüzde 15-20’lerin üzerine çıkmayacağını, yüzde 15 civarında kalacağını düşünüyoruz. Geçtiğimiz yıl sektör yüzde 35 büyümüştü. Öte yandan, ertelenen talepler nedeniyle bu yılın son çeyreğinde bir hareketlenme bekliyorum.
 
Euler Hermes Türkiye’de ne kadarlık bir risk taşıyor?
Euler Hermes, 2015 yılında 2,6 milyar euro konsolide ciro açıkladı ve 2015 sonu verilerine göre, grubun dünya çapında sigortaladığı ticari işlem hacmi toplam 890 milyar euro değerinde. Sektördeki tüm oyuncuların 50-60 bin firmanın riskini taşıdığını söyleyebiliriz. Sektördeki poliçe sayısı yaklaşık bin 500 civarında. Euler Hermes’in Türkiye’de yerleşik alıcılar üzerinde taşıdığı teminat tutarı ise 6 milyar euro’ya yakın. Üzerinde limit taşıdığımız alıcı sayısı ise 15 bini buluyor.
 
Türkiye’de en fazla risk taşıyan sektörler hangisi?
Türkiye’de, dünyadaki risk algısına paralel bir görünüm olmakla birlikte diğer bazı gelişmekte olan ülkelerin de içinde olduğu grupta ayrışmalar göze çarpıyor. Örneğin, kimya sektörü büyük oranda ithalata bağımlı bir sektör olması nedeniyle kurdaki değişimlerden çok çabuk etkileniyor ve TL’nin değer kaybı ya da hızlı dalgalanmalar firmaların nakit akışını bozduğundan özellikle KOBİ ile alt ve orta ticari sınıflandırmada yer alan özkaynak tabanı zayıf firmalarda derin etkiler bırakabiliyor. Söz konusu durumun ödeme alışkanlıklarına etki ederek adeta domino etkisi ile sektörün döngüsünde yer alan alt-sektörlerle beraber diğer sektörleri de etkilediği görülüyor.
Yine perakende sektöründe Türkiye’ye özgü girişimci doygunluğu ve fiyat odaklı rekabet kâr marjlarını derinden etkiliyor. Hane halkına etki eden kur hareketleri ve bunun sonucunda tüketim alışkanlarında yaşanan görece ufak düşüşler bile olumsuz etkiyi artırarak perakende sektöründeki birçok firmanın ödemelerini zamanında yapamamasına yol açıyor. Öte yandan, genelde dolar üzerinden yapılan kira kontratları kur artışı yaşandığında zaten kâr marjları baskılanan sektör oyuncularının giderlerini olumsuz yönde etkiliyor ve nakit akışının bozulmasına neden oluyor. Bu durum gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında ülkemizde örneğin elektronik, hızlı tüketim malları ve tekstil gibi bazı sektörlerdeki perakende oyuncu sayısının iç talebi karşılamanın da ötesinde fazla geldiği görülüyor. Bu, geçmişte gelişmiş ülkelerde yaşandığı gibi hali hazırda yaşanan konsolidasyonların da artarak devam edeceği yönündeki öngörüleri destekliyor. Özellikle iflas erteleme uygulamasını düzenleyen yeni kanunların bu konudaki sıkıntıları azaltacağı düşünülmekle beraber birçok sektörde sermaye yetersizliği, yüksek borçlanma, yüksek net döviz pozisyonu açığı ve düşük kâr marjları ile faaliyet gösterme gibi yapısal sıkıntılar da bulunduğundan kısa ve orta vadede iflas ve iflas ertelemelerle karşılıksız çek oranlarının iyileşme göstermesi beklenmiyor.
 
Avrupa ülkelerine ihracatı artırmak bir çıkış kapısı olabilir ancak orada da sorunlar tam olarak çözülmüş değil. Örneğin, Brexit ve olası artçı sarsıntılarından bahsediliyor. Bunların etkisi ne olur?
Brexit referandumunun ardından giderek daha fazla belirsizlikle karşı karşıya kalan ekonomik ortamda büyümeyi desteklemek için İngiltere Merkez Bankası politika faizini 25 baz puan azaltarak yüzde 0,25’e çekti. Ayrıca, alınan diğer kararlar arasında varlık alımı programını 60 milyar sterlinlik genişletmek ve ağustos başında yürürlüğe alınan 10 milyar sterlinlik yeni özel sektör tahvil alımı planı yer aldı. Bunun sonucunda sterlinin dominant olduğu özel sektör tahvillerine yönelik iştah yenilendi. Söz konusu tahviller, iki haftada son üç yılki en güçlü ihracat aktivitesini kaydederken, kazançlar yüzde 2,06 ile rekor seviyede düştü. Bu sırada haziranda yüzde 0,5 seviyesinde olan tüketici enflasyonu temmuzda yıllık yüzde 0,6 seviyesine ulaştı.
Üreticiler tarafına bakıldığında ise sterlindeki değer kaybının üretici fiyatlarının temmuzda yüzde 4,3 ile önemli seviyede artmasına neden olduğu görülüyor. Diğer yandan, fabrika fiyatlarındaki artışın yalnızca yıllık yüzde 0,3 seviyesinde artması ile daha yüksek ithalat fiyatları şirketler tarafından tamamen emilmiş oldu. Brexit referandumu sonrasında sterlinin değer kaybı şimdilik sadece yüksek enflasyona dönüşmüş görünüyor. Bu konuyla ilgili gelişmelerin Türkiye’ye etkisini değerlendirdiğimizde ise Birleşik Krallık ve AB arasında Serbest Ticaret Anlaşması yapılması durumunda bu modelin Türkiye için de geçerli olması ihtimalini göz önünde bulundurarak sürecin Türkiye’ye olumlu yansımasını beklediğimizi söyleyebiliriz.
 
Diğer yandan ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırımı gündemde…
FED’in temmuz ayındaki toplantısının notlarında ekonomiye yönelik olumlu yorumlar yer aldı. Hane harcamalarının “güçlü bir şekilde büyüdüğü” belirtildi. Ancak bazı üyelerin, politika hedeflerine yönelik adım atılması için daha fazla veri beklemekle ilgili olumlu tepki vermesi ile FED, faiz oranlarını artırmak konusunda acele eder gibi görünmüyor. Faiz artırımının aralık ayında yapılması mümkün.
 
Ekonomiye jeopolitik risklerin etkisi nedir?
Türkiye özelinde baktığımızda, son olayların ödeme vadelerini öne çektiğini görüyoruz. Türkiye’de ödeme vadeleri normalde 80-90 günün üzerinde seyrediyor. Ancak son zamanlarda herkes parasını daha erken almak istiyor. Alacaklarını garanti altına almak için, şirketlerin müşteriyi iyi tanıma yönünde daha fazla uğraşmaları gereken bir dönemdeyiz.
 
Ekonomik büyüme ilişkin beklentiniz nedir? En önemli risk olarak neyi görüyorsunuz?
Türkiye’nin GSYH büyümesine yönelik tahminimiz 2016 için yüzde 3,6 seviyesinde. Ancak, 2017 yılında daha yavaş bir büyüme oranı bekliyoruz. Toparlanma yılı olacaktır. Politik risk yüksek. Kurumların işler hale getirilmesi gerekiyor. Önümüzdeki dönemde Moody’s’in Türkiye’ye ilişkin bir not değerlendirmesi var. Türkiye’nin yatırım yapılabilir not seviyesini koruması çok önemli. Öte yandan, makro ekonomik faktörler Türkiye’ye yardımcı oluyor. Reformlarla bu ortama destek verilebilirse yurtdışı piyasalardan olumlu ayrışabiliriz.
 
Dünya ekonomisine ilişkin öngörüleriniz nedir?
Global büyümen 2016’da büyük durgunluktan bu yana ilk kez en düşük seviyeye inecek. Değerlendirmelerimize göre global ticaret, 2016’da hacim olarak artarken 430 milyar dolarlık değer kaybına uğrayacak. Global likidite artışta ve nakit fazlası oluşuyor. Şirketlerin elinde 2016’nın başında 7 trilyon dolar nakit olduğu görülüyor ve bu da toplam varlıkların ortalama yüzde 15’ine tekabül ediyor. Global ödeme vadelerinin 2016’da ortalama 64 gün ile istikrarlı seyretmesini ancak, her dört şirketten birinin ödemesini 90 günden sonra almasını bekliyoruz. Tahsilat zorluğu, faaliyet gösterdiğimiz 44 ülkeden 22’sinde ciddi veya çok yüksek seviyede. Türkiye, tahsilatın en zor olduğu ilk 20 ülke arasında 19’uncu sırada yer alıyor. Gelişmekte olan ülkelerin ağırlıkta olduğu Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika’da son çeyrekte çok sayıda sektörün görünümü bozulurken Batı Avrupa yavaş da olsa büyümeye devam ediyor. Küresel sektör görünümünde risk seviyesi en az olan sektörler ise ilaç, tarımsal gıda, kimya, otomotiv ve otomotiv yedek parçaları ile bilgi teknoloji hizmetleri olarak dikkat çekiyor. Metal, tekstil, enerji, makine ve ekipman ile inşaat sektörleri ise sırası ile en riskli sektörler arasında yer alıyor.
 
Türkiye’de alacak sigortası yapan ihracatçı oranı nedir?
Yüzde 10’u bulmuyor. Yurtdışında birçok ülkede ise ihracatçıların yüzde 100’ü alacak sigortası yaptırıyor. Hazırladığımız raporlarla ihracatçılara yol gösterici olmak istiyoruz. Örneğin, “Fas’ta mevzuat değişti, kumaş alımına geçtiler” diyoruz; “Kumaşçıların bu ülkeye ilgi göstermesi gerekir.” Aynı şekilde gıdada Çin, Romanya, Slovakya ve Polonya’yı öneriyoruz. Avrupa’nın toparlandığı bir dönemde buraya ihracatımızı artırmamız lazım. Anadolu illerinde konferanslarla alacak sigortasıyla ihracat yapmanın avantajlarını anlatıyoruz ama yeterince ilgi gösterilmiyor. Alacak sigortasının bilinirliğini artırmamız gerekiyor. Buna rağmen başarı örneklerimiz var. Bir makarna firması bizim sayemizde Afrika pazarına açıldı. Şimdi Avrupa’dan daha fazla Afrika’ya satış gerçekleştiriyor. Yine Balparmak’ı örnek verebiliriz. Bizim sayemizde dünyanın en büyük bal üreticisi Çin’e ihracata başladı. İhracatçılarımız istediği ülkeye bizden limit isteyerek mal satabilir.