Türkiye yatırımcılar için cazip mi?

0
31

Dünyada ve Türkiye’de gündemin her gün değiştiği ortamda yatırımcıların getiri arayışları sürerken, bir yandan da mevcut yatırımlarının değerini korumak önemli hale geldi. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki negatif ve sıfır faiz oranları yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere yönelmesine neden oluyor. Uluslararası Finans Enstitüsü verilerine göre, gelişmekte olan ülkelere haziranda 13,3 milyar dolar olan yabancı portföy girişleri temmuz ayında 25 milyar dolara yükseldi. Temmuz ayının son haftasında ise 13,2 milyar dolarlık sermaye girişinin Ağustos 2015’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkması dikkat çekti. Bu girişlerin ağustos ayında da devam ettiği görülüyor. Analistler, yüksek getiri arayışındaki yatırımcıların risk iştahının son aylarda arttığına dikkat çekiyor.

Tabii bunda özellikle İngiltere’nin haziran ayında gerçekleştirdiği referandumda sürpriz bir şekilde Avrupa Birliği’nden ayrılma kararının çıkmasının etkisi büyük. Ticari ve sosyal hayatı etkileyecek olan Brexit’in artçı sarsıntılarının gelme ihtimali kaygıları artırıyor. Örneğin, Fransa, Avustralya ve İtalya’dan da bu yönde bir karar gelip gelmeyeceği konusu gündemde. Yani, önümüzdeki dönemde Frexit, Auxit ve Quitaly konuşulabilir. Öte yandan, Avrupa bankalarındaki sermaye yeterlilik sorunu bir diğer risk…

Diğer yandan, Çin ekonomisine yönelik yılın ilk aylarında yaşanan kriz endişeleri de unutulmuş görünüyor. Çin ekonomisine yönelik sermaye akımları gelişmekte olan ülkelere olumlu yansıyor. Gelişmekte olan ülkelerde yatırım rüzgarını olumlu yöne çeviren bir diğer gelişme de ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırımlarını daha önce açıkladığı şekilde yapmaması oldu. Hatırlanacağı gibi FED, geçtiğimiz yılın sonunda 2016 yılında dört kez faiz artırımı yapacağını açıklamıştı. Ancak, hem global ekonomilerdeki sorunlar hem de ABD verilerinin etkisiyle faiz artırımları tahminleri düşürüldü. Gelinen noktada bu yıl bir kez daha artırım yapacağı düşünülüyor. Hatta bu yılın pas geçileceği bile konuşuluyor. FED’in önümüzdeki dönemde ani ve hızlı faiz artırımları yapmayacak olmasının anlaşılması da gelişmekte olan ülkelere rahat bir nefes aldırmış durumda.
Türkiye de 15 Temmuz öncesinde gelişmekte olan ülkelerde yaşanan bu olumlu koşullardan yararlanıyordu. Gündemde ise FED ve Brexit’in artçılarının bizi nasıl etkileyeceği bulunuyordu. Merkez Bankası’nın haftalık menkul kıymet istatistiklerine bakıldığında, hisse ve borçlanma araçları piyasasında yabancı yatırımcıların 2015 yılında azalttıkları pozisyonlarını bu yıl artırma eğilimine girdiği görülüyor. 15 Temmuz sonrasında Türkiye’ye yönelik bozulan algı ve endişelerle yabancı yatırımcılar, iki haftada hisse ve tahvil piyasasında toplam 850 milyon dolarlık pozisyon azalttılar. Ancak, yabancıların ağustos ayı ile birlikte yeniden pozisyon aldıkları görülüyor. 12 Ağustos haftasında yabancılar, 186 milyon dolarlık hisse senedi, 478 milyon dolar da tahvil alımı yaptı. Yani toplamda 664 milyon dolarlık alım var. Görüldüğü gibi iki hafta gibi kısa bir sürede normalleşme başladı.
 
GÜVENLİ LİMAN ÖZELLİĞİNİ KORUYACAK ADIMLAR…
Konuyla ilgili olarak Şekerbank Başekonomisti Elif Girgin, bu denli beklenmedik ve ciddi bir olay sonrasında, olayın üzerinden bir ay dahi geçmeden 12 Ağustos haftası itibariyle sermaye akımlarının pozitife dönmesinin memnuniyet verici olduğunu söylüyor. Türkiye’nin aslında ocak sonrasında gelişmekte olan ülkelere dönük artan risk iştahından payına düşeni almakta olduğunu hatırlatan Girgin şunları söylüyor: “Hatta haziran ayında 10,6 milyar dolar sermaye girişi olmuştu. Bu seviye Türkiye’nin notunun yatırım yapılabilir ülke seviyesine yükseltilmeden önce Nisan 2013’teki 16 milyar dolardan sonraki en yüksek miktardaki sermaye girişiydi. 15 Temmuz bu sermaye akımlarına kısa bir ara verdirmiş olsa da kalkışmanın başarılı bir şekilde bastırılmasını takiben ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası’nın aldığı hızlı ve sonuç odaklı önlemlerle öngörülemez olayın negatif etkilerinin büyük ölçüde bertaraf edildiğini düşünüyoruz. Bu noktada sağlanan milli birlik ve beraberlik atmosferinin devamı ve politik arenadaki olumlu havanın özellikle yabancı yatırımcılara ifade edilmesinin büyük önem taşıdığı açık.” Bu misyonun bugüne kadar başarılı bir şekilde ifa edildiğini kaydeden Girgin, yapısal reformlara ilişkin ve yabancı yatırımcının gözünde Türkiye’nin, güvenli liman olma özelliğini koruyacak adımlarla önümüzdeki dönemde de diğer gelişen piyasalar arasında öne çıkacağına dikkati çekiyor.

Elif Girgin, önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımlarının temel belirleyicisinin FED olacağını vurguluyor. 21 Eylül FED toplantısından çıkacak karar ve onun öncesinde 26 Ağustos’ta Janet Yellen’ın Jackson Hole toplantısındaki önümüzdeki dönem para politikasına yönelik vereceği sinyaller ciddi önem taşıyor. Girgin’e göre, FED’den faiz artırımının yılsonuna kaldığına ve hatta 2017 yılına sarkabileceğine dair görüşleri destekleyen sinyallerin gelmesi ve eylül toplantısının pas geçilmesi durumunda Türkiye diğer gelişmekte olan ülkeler gibi sermaye çekmeye devam edecek.
 
KÜRESEL LİKİDİTE BOLLUĞU DEVAM EDECEK
Kapital FX Araştırma Uzmanı Enver Erkan da, Merkez Bankası’nın haftalık menkul kıymet istatistiklerine bakıldığında hisse senedi ve borçlanma araçları piyasasında yabancı yatırımcıların 2015 yılında azalttıkları pozisyonlarını bu yıl tekrar artırma eğilimine girdiklerini söylüyor. “Özellikle nisan ayı sonu ve temmuz ayının başı hisse senedi ve borçlanma araçlarındaki pozisyon artırımlarının momentum kazandığı periyotlar olarak görülebilir” diyen Erkan, temmuz ayındaki kırılma noktasının 15 Temmuz darbe girişimi olduğunu hatırlatıyor. Ancak, Türk finansal varlıklarının kısa vadede oluşan risk ve belirsizliklerden sıyrılarak yeniden küresel risk hevesine ve gelişmekte olan ülke piyasa eğilimine uyum sağladığını kaydeden Erkan, “FED ve diğer büyük merkez bankaları kaynaklı olarak bol likidite ortamının devam edecek olması gelişmekte olan ülkelere ilgiyi artırıyor. Bu bakımdan, Türkiye’nin de herhangi bir şekilde yatırım cazibesinin yitirilmediği, finansal varlıklardaki normalleşmeden anlaşılıyor” diyor.

Erkan’a göre, FED’in faizleri de düşük kalmaya devam ettiği sürece, dünyada faizlerin sıfıra yakın veya sıfırın altında olduğu bir dönemde küresel likidite bolluğu devam edecek. Böylesi bir durum gelişmekte olan ülke piyasalarına sermaye akışı bakımından olumlu bir görüntü ortaya koyuyor. Küresel faiz hadleri çok düşük seviyelerde. FED’in de faiz artırımından uzak durduğu bir noktada, yatırımlar ve sermaye her zaman daha yüksek faizin kapısını çalacak. Bu durumun gelişen piyasalar açısından önemli bir fırsat ortaya koyduğunu söyleyen Erkan, ancak 2013’e kadar olan bol para döneminde yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiği uyarısında bulunuyor. “Darbe girişimi sekteye uğratmasaydı, mevcut fiyatlar çok daha iyi seviyelerde olacaktı” diyen Erkan şöyle devam ediyor: “Kısa vadede aşağı yönlü riskler göreceli olarak temmuz ayındaki başarısız darbe girişiminden sonra biraz daha arttı. Ancak, Türkiye halen EMEA bölgesindeki emsal ekonomilere ve gelişmekte olan ülkeler içerisindeki benzer lig ekonomilerine kıyasla biraz daha iyi durumda.”
 
TÜRKİYE’DE F/K ORANLARI UCUZ KALDI
Bütün hikayenin sene başında dört faiz artırımı ile yola çıkan FED ile başladığını hatırlatan Işık FX Başanalisti Gizmen Nalbantlı ise, “Bu açıklamalardan sonra gelişmekte olan ülke para birimleri ve borsalarında ciddi para çıkışı gözlemledik. Ancak, bunu başaramayacağını anlayan FED’in güvercin açıklamalarına geri dönmesi ibreyi yeniden gelişmekte olan ülkelere çevirdi. Son bir buçuk ayda gelişmekte olan ülke tahvillerine 18 milyar dolar civarında para girişi oldu. Hisse senedi tarafında giriş ise geçtiğimiz üç yıla göre daha fazla” diyor. “Ne yazık ki biz bu süreci içeride yaşanan darbe kalkışması ve terör olayları sebebiyle verimsiz geçirdik” diyen Nalbantlı, MSCI gelişmekte olan ülke endeksinin 27 Haziran’daki dip seviyesinden bu yana yüzde 15 değer kazandığına dikkati çekiyor. Nalbantlı’ya göre, Türkiye fiyat/ kazanç (F/K) olarak diğer ülkelere göre ucuz kaldı. Tahvil tarafında da durum farklı değil. Gelişmekte olan ülkelerin 10 yıllık tahvil faizlerinde ciddi düşüler yaşandı. Özellikle Brezilya ve Rusya bunun en güzel örneği. Brezilya 10 yıllık tahvil faizi yüzde 16’lardan yüzde 11’lere, Rusya 10 yıllık tahvil faizleri ise yüzde 14’ten yüzde 8’lere geriledi. Türkiye’nin 10 yıllık tahvil faizi ise yüzde 9,79 seviyelerinde.

Nalbantlı’ya göre, yılın ikinci yarısında gelişmekte olan ülkelere para girişi yavaşlayacak. “İskontolu olmamız yatırım için bizi ön plana çıkarıyor” değerlendirmesinde bulunan Nalbantlı şöyle diyor: “Ancak içerideki riskler halen devam ediyor. Ayrıca FED’in yıl içinde yapmayı planladığı faiz artışı da gelişmekte olan ülkeler için risk taşıyor. Faiz artışı ile birlikte paranın vatanına dönmesiyle gelişmekte olan ülkelerden çıkış artabilir. Türkiye kendi klasmanındaki diğer ülkelere göre hem ekonomik hem de iskonto bakımından daha yatırım yapılabilir durumda. Yeter ki içerideki konjonktür artık değişsin.”

Her ne kadar gündem 15 Temmuz öncesine dönse ve uzmanlar yabancı yatırımlar için ibrenin Türkiye’den yana olduğuna dikkat çekse de jeopolitik riskler Demokles’in Kılıcı gibi ülke üzerinde duruyor. Haberi hazırladığımız 24 Ağustos’ta Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’nin Halep kentine bağlı Cerablus bölgesini DAEŞ’ten temizlemek için askeri harekat başlattı. Uzmanlar, bu duruma jeopolitik riskleri artıracak bir gelişme olarak bakmamak gerektiğine dikkat çekse de, bu operasyonların terör örgütünün ülke içindeki saldırılarını artırması durumunda gündem de değişebilir. Ancak son dönemde finansal piyasaların terör saldırılarına fazla tepki vermediği biliniyor. Önümüzdeki dönemde yatırımcıların kararlarını etkileyecek en önemli gelişmeler arasında FED’in adımlarının yanı sıra aralık ayında Moody’s’in not konusunda yapacağı değerlendirme olacak. Getiri yaratılamayan, global büyüme sorunlarının olduğu bir ortamda Türkiye’nin bu fırsatı kaçırmaması gerekiyor.