TCMB’den 2017’nin son finansal istikrar raporu

0
40

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Finansal İstikrar Raporu’nda, gelişmiş ülkelerde para politikasının seyrinin, küresel jeopolitik risklerin ve Avro Bölgesi genelindeki siyasi gelişmelerin finansal sistem için olası kırılganlık unsurları arasında yer aldığı belirtilerek, “Bununla birlikte, Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye tabanı, istikrarlı aktif kalitesi ve yeterli likit varlık düzeyi sayesinde söz konusu risklere karşı dayanıklılığını sürdüreceği değerlendirilmektedir.” denildi.

TCMB tarafından Kasım 2017 dönemine ilişkin Finansal İstikrar Raporu, bankanın internet sitesinde yayımlandı.

Raporda, küresel iktisadi faaliyette gözlenen canlanmanın Mayıs 2017’deki Finansal İstikrar Raporu’ndan bu yana devam ettiği belirtildi.

Yurt içinde kamu maliyesi teşvikleri ve destekleriyle birlikte uygulanan makroihtiyati politikalar sonucu kredi büyümesinin geçmiş yıllara göre güçlü bir seyir izlediği ve iktisadi faaliyetin hız kazandığı ifade edilen raporda, açıklanan verilerin, iktisadi faaliyetteki güçlü seyrin üçüncü çeyrekte de devam ettiğine işaret ettiği vurgulandı.
Raporda, yılın üçüncü çeyreğinde, öne çekilen firma kredi talebindeki normalleşmenin ve Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletli kredilerde limitlere yaklaşılmış olmasının bir sonucu olarak kredi büyümesinin tarihsel ortalamasına yakınsadığı ve bu seviyelerde istikrar kazandığı bildirildi.

Bu çerçevede, makroihtiyati teşviklerin ve KGF kefaletli kredilerin büyümeye etkisinin kademeli olarak azalacağı ve ekonominin ana eğilimine yöneleceğinin öngörüldüğü belirtilen raporda, küresel finansal piyasalara ilişkin şu değerlendirmelere yer verildi:

“Küresel ekonomideki olumlu görünüm, risk iştahındaki artış ve gelişmiş ülke para politikalarına dair belirsizliklerin azalmasından kaynaklanan destekle olumlu seyrini sürdürmektedir. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) parasal normalleşme süreci kapsamında eylül ayında aldığı bilanço küçültme kararı, gelişmiş ülkelerde devam eden iktisadi politika belirsizliğinin azalmasına katkı sağlamıştır. Avrupa Birliği (AB) üyesi bazı ülkeler ile İngiltere’deki seçim sürecinin tamamlanması da söz konusu belirsizliğin azalmasında rol oynamıştır. İspanya’da süregelen siyasi belirsizlik ve İngiltere’nin AB’den çıkış sürecine ilişkin yol haritasının henüz netleşmemesi Avro Bölgesi kaynaklı dışsal riskleri bir miktar artırmakla birlikte, ABD ile diğer gelişmiş ülkelerin iktisadi faaliyetlerindeki canlanma ve para politikalarındaki normalleşme eğilimi küresel finansal piyasalardaki görünümü desteklemektedir. 

Gelişmiş ülke ekonomilerindeki toparlanmanın belirginleşmesiyle küresel ticaret hacmi de artış göstermiştir. Bu çerçevede, küresel finansal piyasalardaki olumlu görünümün ve getiri arayışının da katkısıyla gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye girişleri, jeopolitik gelişmelere duyarlılığını korumakla birlikte yüksek seyretmeye devam etmiştir. Ancak bu durum, Fed’in yanı sıra, diğer gelişmiş ülke merkez bankaları tarafından da ifade edilen normalleşme süreçlerinin beklentilerin tersine işlemesi durumunda sekteye uğrama riskine sahiptir. Bu riskler, Asya ve Orta Doğu başta olmak üzere jeopolitik sorunların gelişimine bağlı olarak artabilecektir.”

“Ticari kredilerdeki YP’den TL’ye geçiş devam etti”
Raporda firmaların toplam finansal borçluluğun gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranının 2017 başından itibaren yatay seyrettiği belirtildi.

Bu durumum, hem yurt içi hem de yurt dışından temin edilen yabancı para (YP) cinsi kredi stokundaki büyümenin yavaşlamasından kaynaklandığı ifade edilen raporda, YP kredilerin vadelerinde gözlenen belirgin uzamanın, kur riskini azaltıcı unsurlar arasında olduğu, YP tahsili gecikmiş alacak (TGA) oranının düşük seyrettiği bildirildi.

Raporda reel sektörün kur riskine yönelik sağlıklı bir takip ve analiz mekanizmasının kurulması için Sistemik Risk Veri Takip Modeli geliştirildiği ve bu amaçla kapsamlı bir veri seti oluşturulduğu anımsatıldı.
Yürürlükte bulunan düzenlemeler çerçevesinde hanehalkı YP cinsinden kredi kullanamamasının hanehalkını kur riskinden koruduğu vurgulanan raporda, şu ifadelere yer verildi:

“2016 yılı son çeyreğinden itibaren yurt içinde yürütülen makroihtiyati politikalar, kamu tedbir ve teşvikleri ile KGF kefaletli kredi desteğiyle kredi hacminde önemli bir artış sağlanmıştır. Bu artışta arz ve talep yönlü unsurlar etkili olmuştur. Uzayan vade ve baz etkisiyle özellikle konut ve ihtiyaç kredileri belirgin bir artış sergilerken, KGF kefaletli krediler başta olmak üzere kredi imkanları ticari kredileri destekleyici etkide bulunmuştur.
Makroihtiyati tedbirlerle desteklenen bireysel kredi kullanımının yanı sıra reel sektöre sağlanan kredi imkanları, firmaları canlanan yurt içi talebi karşılamaya, ertelenen stok artırımına ve borçların yeniden yapılandırılmasına yönlendirmiştir. Bu dönemde YP firma kredileri kur hareketleri ve zayıf seyreden makine-teçhizat yatırım talebine bağlı olarak yavaşlamıştır. Gerek kur gelişmeleri gerekse kur riskinin yönetilmesine ilişkin farkındalığın artması sonucu ticari kredilerdeki YP’den TL’ye geçiş, mevcut rapor döneminde de devam etmiştir. YP mevduatlarda bu dönemde gözlenen güçlü artış ve TL kredilerdeki ivmelenme, bankaları uluslararası piyasalardan para takası yoluyla ek TL kaynak bulmaya yöneltmiştir.”

“Bankacılık sektörünün aktif kalitesi güçlü seyretmekte”
Raporda, bankacılık sektörünün olası şoklara karşı güçlü likidite pozisyonunu koruduğu, bankaların TCMB’de Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) kapsamında bulundurduğu altın ve döviz cinsi likit varlıklarının son dönemde arttığı belirtildi.

Sektörün fon kaynaklarının önemli bir kısmının çekirdek yükümlülüklerden oluştuğu, gerek çekirdek yükümlülüklerin gerekse yurt içi diğer kaynakların yabancı kaynaklar içindeki payının artmasının derinleşen yurt içi piyasalara işaret ettiği bildirilen raporda, bankaların çekirdek dışı yükümlülük vadelerinin yüksek seviyedeki seyrinin de uluslararası piyasalarda yaşanabilecek olası şoklara karşı sektörün direncini artırdığı vurgulandı.

Raporda, son dönemde artan kredi büyümesine karşın, güçlü seyreden mevduat artışının, bankalara likidite pozisyonlarını koruyucu ek imkan sunmakta ve kredi arzını desteklemekte olduğu ifade edildi.
Böylelikle bankaların kredi ve mevduatta gözlenen hareketlere bağlı olarak önemli bir fonlama kısıtıyla karşılaşmadığı kredi büyümesini büyük ölçüde çekirdek yükümlülüklerle karşıladığı kaydedilen raporda, “Bankacılık sektörünün aktif kalitesi güçlü seyretmektedir. Kredi kanalının canlanması ve iktisadi faaliyetin hız kazanmasıyla son rapor dönemine kıyasla tahsili gecikmiş alacakların dönem içi ilaveleri ve aktiften silinenler azalarak, dönem içi tahsilatlar ise artarak aktif kalitesinin korunmasına katkı sağlamıştır. Mali destek politikalarının daha yoğun olarak uygulandığı dönemde artan KOBİ kredilerine bağlı olarak KOBİ TGA oranlarında azalma görülmüştür. TGA oranları sektörel ve para birimi bazında farklılık gösterse de, firmalar kesiminin büyüklük bakımından önemli bir kısmını temsil eden sektörlerde TGA’lar yatay seyretmiştir.” değerlendirmesi yapıldı.

“Bankacılık sektörü karlılığı güçlü seviyesini korudu”
Finansal İstikrar Raporu’nda bankacılık sektörü kârlılığının, bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren sınırlı bir gerileme göstermekle birlikte güçlü seviyesini koruduğu ifade edildi.

Bu gerilemenin esas itibarıyla 2016 yılındaki tek seferlik gelir etkisinin kaybolması ve TL kredi talebini karşılama amacıyla gerçekleştirilen para takası işlem maliyetlerinden kaynaklandığı belirtilen raporda, sektörün kârlılığının, yakın dönemde sunulan kredilerin büyük bir bölümünün KGF kefaleti altında verilmesi ve kurdaki dengelenme gibi nedenlerle yüksek seviyelerde gerçekleştiği ve bu durumun sermaye yeterlilik rasyolarında (SYR) belirgin bir artışla sonuçlandığı bildirildi.

Raporda, bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısını koruduğuna işaret edildi.
Son dönemde, sermaye benzeri borç ihraçlarında kaydedilen artış ve kârlılığın olumlu seyrinin bankaların yasal öz kaynaklarına belirgin destek sağladığı belirtilen raporda, buna ilave olarak bazı bankaların mevcut sermaye benzeri borçlarını Basel III’e uyumlu yeni ihraçlarla takas edip sermayelerini güçlendirdiğine vurgu yapıldı.
Raporda, “Risk ağırlıklı varlık kompozisyonunda önemli bir değişiklik olmamakla birlikte, düzenlemelerin getirdiği YP cinsinden varlık ve alacakların risk ağırlıklarının düzenlenmesi ve son dönem kredi büyümesinde KGF kefaletinin artan payı hesaplanan kredi riskini aşağı çekmiştir. Bu gelişmelerin sermaye yeterliği üzerindeki muhtemel katkısı, gelecek dönem sektör geneline ilave sermaye tamponu sağlayacak olmasıdır.” ifadelerine yer verildi.

Gelecek dönemde finans sektöründe kurumlar vergisi oranlarında yapılan değişikliğin ise bankacılık sektörü SYR’sine etkisinin sınırlı olmasının beklendiği kaydedilen raporda, şu görüşler paylaşıldı:

“Küresel ekonomi ve finansal piyasalardaki olumlu görünümün yanı sıra önümüzdeki döneme ilişkin riskler de gündemde yerini korumaktadır. Gelişmiş ülkelerde para politikasının seyri, küresel jeopolitik riskler ve Avro Bölgesi genelindeki siyasi gelişmeler finansal sistem için olası kırılganlık unsurları arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye tabanı, istikrarlı aktif kalitesi ve yeterli likit varlık düzeyi sayesinde söz konusu risklere karşı dayanıklılığını sürdüreceği değerlendirilmektedir.”