Tarım ve hayvancılık milli mesele

0
213

Hacıince Şirketler Grubu’nun 60 yıl önce bir kasap dükkânında başlayan hikayesi, Antalya ve Konya’daki besi çiftliklerinden küresel markalara et satışıyla sürüyor. Bugün grup bünyesinde Hacıince markasıyla taze ve dondurulmuş et, şarküteri ürünleri Carrefour, Metro gibi zincir marketlerin yanı sıra otel ve restoranlarda kullanılıyor. McDonald’s’a da köfte yapıyor. Hacıince Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hacıince, ailenin üçüncü kuşak yöneticisi. Babası ve amcası, dedesinin kasap dükkânını büyüterek bugünkü şirketin temellerini atar. Bu şirketin her biriminde çalışan Ahmet Hacıince aynı zamanda eğitimine de devam eder. 1992 yılında Akdeniz’in ilk entegre et tesisi Al-Et Alanya’nın kurulmasında ailesine destek olur. Bölgedeki otellere ve restoranlara et satışı yapan şirketin fast-food zincirlerine hizmet vermeye başlaması şirketin Alanya dışında da büyüme ihtiyacını getirir. Diğer yandan, Alanya’nın sanayiye uygun olmaması, çevrede hep turizm tesislerinin olması Hacıince’yi lojistik anlamında avantajlı Konya’ya yöneltir. Böylece, 2004 ve 2005 yıllarında hem Antalya hem de Konya’da toplamda 25 bin baş canlı kapasiteli iki çiftlik satın alınır. Önceleri çiftlikteki hayvanlar kesim için Alanya’daki fabrikaya götürülüyor, oradan da dağıtımı yapılıyordu. Ancak, çiftlik büyüdükçe Konya’da da bir kesim fabrikası ihtiyacı doğar. 2015 yılında Konya Kaşınhanı mevkiinde Hacıince Konya Entegre Et Tesisleri kurulur. Ahmet Hacıince, “Bugün Konya’da çiftlik ayağında üç kategoride bu işi yapıyoruz. Bir tanesi normal bildiğimiz klasik hayvan besiciliği. Burada ırk yönetimi yapıyoruz. Bir de kendi içerisinde bir süt çiftliğimiz var. Ayrıca içinde bir de yem fabrikası bulunuyor. Kesim fabrikamız ise daha ihtisaslaşmış. Sadece çiğ et değil, pişirilmeye hazır ürün de var. Günlük 100 tonluk eti parçalama kapasitesine sahip bir tesis. Her marketin ‘kendi çiftliğim olsun’ hayali olduğu için bizim gibi marka etler için yeni müşteri bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Antalya’da süt çiftliğimiz, Alanya’da besi çiftliğimiz var. Beyşehir’dekinin içerisinde üç tane sistemin kendi arasında yaşatabilen çiftliğimiz var” diyor. Konya’daki besi çiftliğinin canlı hayvan kapasitesi 27 bin 500, Antalya Serik’teki çiftliğin kapasitesi 5 bin, Alanya’daki ise 2 bin civarında. Konya’daki et kesim fabrikası ise günlük 100 ton büyükbaş hayvan parçalama kapasitesinin yanı sıra saatte 2.5 ton hamburger köftesi yapma kapasitesine sahip. Diğer yandan, Antalya’daki çiftlikte 800 süt ineğiyle hizmet veriyor. 
 
KAVİSLİ KORİDORDAN KESİMHANEYE…
Bu arada, Konya’daki fabrikada hayvanlar kesimhaneye kavisli bir koridordan giriyorlar. Hacıince, “Hayvan kesimhaneye girdiğinde kan kokusunu alıyor ve oradan kaçmak istiyor. Ancak, bizim kavisli yaptığımız koridorda kaçabileceğini sanıyor. Böylece, korkudan kasılmıyor. Kesim öncesi korkudan kasılan hayvanın eti sert olur” diyor.
Konya’daki çiftlikçe yaklaşık 10 yıldır mera hayvancılığı yaptıklarını vurgulayan Hacıince, Türkiye’de mera hayvancılığı dendiğinde akla küçükbaş hayvanların geldiğini hatırlatıyor. Kendilerinin ise büyükbaş hayvanlar ile bu işi yaptıklarını belirtiyor. Çiftlikte ayrıca ırk üretimi ve melezleme de yaptıklarını anlatan Hacıince, “Mera hayvancılığında çok yol kat ettik. İlk yıllarda meradaki süre dört ayı geçmiyordu. Bugün 220 günlere geldik. O bölgeyi yaşayarak, mera kurallarına göre oynayarak mera hayvancılığı yapıyoruz” diyor. Tabi bu o kadar da kolay olmuyor. Köylülerin “Elimizden alırsınız” diyerek, meraları işletmelere kullandırmak istemediğini söyleyen Hacıince, “Mera devletin ama köylü şirketlere kullandırmak istemiyor. Bu milli bir servettir. Boş bırakılmamalı ve hayvanlara kullandırmalıyız. Tarım ve hayvancılığın milli bir mesele olarak görülmesi gerekiyor” diyerek meraların önemini vurguluyor. Çünkü, mera hayvancılığı bu iyi yapan şirketler için önemli bir maliyet avantajı sağlıyor.
Besi hayvancılığının sürdürülebilirliğinin yem fiyatlarından dolayı dövize endeksli olduğu için Türkiye’de çok zahmetli olduğuna dikkati çeken Ahmet Hacıince, “Çiftliklerimizde sabit 5 binin altına düşmeyen bir kapasitemiz var. Senelik 4.500 buzağı oluyor. Bunları yurtdışından almaya kalksanız tanesini bin euro’ya alacaksanız. O para Türkiye’de kalıyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
 
‘HAYALİM İTHAL EDİLEN PEYNİRLERİ ÜRETMEK’
Ahmet Hacıince önümüzdeki dönem için en büyük hayalinin Türkiye’ye ithal edilen peynirlerini üretmek olduğunu söylüyor. “Yurtdışından ithal edilen peynir çeşitlerini üretmek için Türkiye’de zorlanılan süt çeşitleri bizde var” diyen Hacıince, çiftliklerinde Fransız ırkı ineklerden mandaya, keçiden koyuna kadar her türlü hayvanın bulunduğunu kaydediyor. Konya Beyşehir’deki bu çiftlikte sütleri mandıralara sattıklarını belirten Ahmet Hacıince, “2.5 milyon metrekarelik bir arazide çiftliğimiz. Kendi içinde üç-dört çiftliği barındırabilecek bir yapısı var. Sütü şu anda satıyoruz. Ama bu sütlerle kaliteli peynirler üretilebilir. Yeni yatırımımız buna yönelik olacak” diyor. “Ne zaman başlayacaksınız?” sorusuna ise ekonomideki gidişata yatırımın tarihine karar verecekleri yanıtını veriyor. 
 
YENİ YATIRIMLAR YOLDA…
Konya’ya önümüzdeki dönemde yeni bir çiftlik daha yapacaklarını, bunun için bir araziyi toplulaştırdıklarını anlatan Ahmet Hacıince, “Bu çiftliğin tam otomasyonlu bir besi çiftliği olmasını planlıyoruz. Hayvanın besiye girdiği gün kesim günü belli olacak. Çiftliğin kapasitesinin ilk etapta 10 bin baş olmasını planlıyoruz” diyor. Diğer yandan, Doğru Anadolu Bölgesi’ne de bu işi taşımak istediklerini anlatıyor. Farklı bir coğrafya olması ve o bölgeye uygun hayvanlarla daha yüksek verim alabileceklerini kaydeden Hacıince, o bölgede Limuzin inek ırkı ile hayvancılık yapmayı planladıklarını söylüyor. 
Tarımsal ürünler konusunda bir yatırımları olup olmayacağı sorusuna ise Hacıince, babasının “Çıraklığını yapmadığın işin patronluğunu yapma” sözünü hatırlatarak, bilmedikleri işlere girmeyeceklerini kaydediyor. “Bir işi bilip bilmediğimizle ilgili de o işte geçmişimizin 10 yıl olması gerekiyor. Bu konu aile anayasamızda da var. Yapacağımız işler yine bu meslekle ilgili şeyler olur” diyor. 
 
ET FİYATLARI DÜŞER Mİ?
Aynı zamanda Ulusal Kırmızı Et Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı da olan Ahmet Hacıince’ye et fiyatlarını da soruyoruz. “Bir malın üretimi artmadan fiyatı düşmez” diyen Hacıince, fiyatların neden pahalı olduğuna bakmak gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de et fiyatları pahalı diyoruz ama yapılan yatırımlara baktığımızda pahalı değil. Bir de fiyatların kaderini dolara teslim etmişiz. Kırmızı etin kaderini dolar belirliyor. Fiyatları düşürmek için öncelikle bundan kurtulmalıyız. O da daha çok iç üretimle dönmekle olur. Hükümet hayvancılık sektörüne Cumhuriyet tarihinin en büyük desteklerini veriyor. Ama bizim bu işin önemini, gıdanın sürdürülebilirliğini anlatabileceğimiz gençler maalesef üretimden kaçmaya başladı. Köyde sosyal hayat yok diyerek şehirlere göç ediyor gençler. Ancak, şehirde kazandığı para ile hayalini kurduğu sosyal hayatı yaşayamıyor. Gençlerin köyde yaşamama isteksizliğini anlamamız gerekiyor. Yani, et üretimiyle ilgilenecek kişi sayısı az. İkincisi Türkiye’nin doğal bir zenginliği olan meraları siyasi iradenin eline bırakmışız. Bugün meraların gerçek anlamdaki hayvan otlatmada kullanım alanları çok az. Et fiyatlarını düşürmek için bunlara çözüm bulmalı.”
Türkiye’de mera hayvancılığının yaygınlaşması gerektiğini vurgulayan Hacıince, mera alanlarının gittikçe küçüldüğünü hatırlatıyor. 1976 yılında 21 milyon hektar olan mera alanı toplamı bugün 11 milyon hektara kadar düşmüş. Kullanılan meraların bir kısmı orman statüsüne geçmiş, bir kısmı yerel halkla mahkemelik. Yani, kalan 11 milyon hektarın büyük kısmı da kullanılmıyor. Bazı köylerde köylülerin “Elimizden alırsınız” diyerek, meraları işletmelere kullandırmak istemediklerini söyleyen Hacıince, “Meranın tapusu devletin ama köylü şirketlere kullandırmak istemiyor. Kullanılmayan yerde ‘Merayı bana kiralayın’ dediğimizde, ‘olmaz elimizden alırsınız’ diyorlar. ‘Hayvan verelim sen kullan merayı’ diyoruz, ‘köyde genç kalmadı’ diyor. Hayvan otlamadığı için otlar kuruyunca bu alanlarda yangınlar çıkıyor. Bu bir milli servettir. Hayvan yemi ithal ediliyor. Biz bu doğal zenginliklerimizi kullanmadığımız sürece fiyatlar ucuzlamaz” diyor.
Mera sorununa çözüm için bir Meracılık Genel Müdürlüğü kurulması önerisinde bulunan Ahmet Hacıince, “İthal ettiğimiz bütün gıda ve yem gibi ürünlerin üretimiyle ilgili destek politikaları geliştirilmesi lazım. Yani, desteklerde ihtisaslaşmalı. Şu anda herşeye destek veriliyor. Ama işini iyi yapanın bir ayrıcalığı yok. Bir de desteklerin insanların yaşadığı coğrafyada ikame ettirilmesine yönelik olması gerekiyor” diyor.
Bugün yemlerin yüzde 70’inin ithal olduğunu hatırlatan Hacıince, “Dövizle alınan bu ürünlerin Türkiye’de temininin sağlanması gerekiyor. Türkiye kendi kendine yeten bir ülkedir diyorduk. Bundan gittikçe uzaklaşıyoruz” diyor. Ahmet Hacıince, tarım ve hayvancılığın bir milli mesele olduğuna dikkati çekiyor.
 
‘ELEMAN BULMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUZ’
Hacıince Şirketler Grubu olarak yem ithalatını minimize ettiklerini ve böylece döviz maliyetinden kurtulduklarını belirten Ahmet Hacıince, “Ama çok zorlanıyoruz. Çiftçilerle anlaşmalar yapıyoruz. Biz çiftliğin 20 kilometre çevresinde 25 bin ton civarında yemi temin edebiliyoruz. Bu aşamaya 10 yılda gelebildik. Yaklaşık 120 sözleşmeli çiftçimiz var şu anda bize yem üretiyor. Konya’da mısır ve arpa ağırlıklı üretim yaptırırken, Antalya Bölgesi’nde pamuk küspesi alıyoruz. Çiftçiyi ekeceği ürün konusunda ikna etmemiz zor oluyor. Yılların verdiği alışkanlıkla farklı ürün ekmek istemiyorlar. Bunun sahada bir devlet politikasıyla çiftçilerimize anlatılması gerekiyor. Bu özel sektörün tek başına yapabileceği bir şey değil” diyor.
Grup olarak 500’e yakın çalışanları bulunduğunu belirten Hacıince, eleman bulmakta zorluk çektiklerini söylüyor. Konya’da olduğu gibi Anadolu’nun birçok yerinde Suriyeli ve Afganların çalıştığı görülüyor.
“Üretimin artmasıyla ihracat yapmak istiyor musunuz?” sorusuna Hacıince, “Talep var. Ama fiyatların yüksekliğinden dolayı ihracat yapamadık. Örneğin, Rusya helal et almak istedi. Ama veremedik. Aynı şekilde Azerbaycan McDonald’s’ta fiyat nedeniyle gönderemedik” diyor. İhracat yapmayı tabi ki istediklerini de ekliyor. Babasının 1974 yılında Mersin Limanı’ndan Beyrut’a dana gönderdiğini hatırlatan Ahmet Hacıince, 2010 yılında Macaristan’dan ithalat yaptığını kaydediyor. “Türkiye’nin hayvan ihracatı yapması lazım” diyen Hacıince, geçmişte bir Ürdün firmasına canlı hayvan satarlarken, bugün o firmanın Türkiye’ye satış yaptığına dikkati çekiyor. “Hızlı hareket edip bu durumu değiştirmeliyiz. Türkiye’nin artık tarım ve hayvancılık gerçeğini görüp bunu bir mesele haline getirmesi gerekiyor” diyor. 
Ahmet Hacınce, yaptığı işe gönül vermiş bir işadamı. Şu anda kardeşiyle birlikte çiftlikleri yönetiyor. Ancak, babası da hâlâ çalışıyor. Alanya’daki kasap dükkanları da kapatılmamış, faaliyet göstermeye devam ediyor. Geçen yıl 175 milyon TL ciro elde eden Hacıince Şirketler Grubu, bu yıl cirosunu yüzde 25 artırmayı öngörüyor.