Şimşek: Halkbank’ın arkasındayız

0
30

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Küresel olarak baktığımızda, küresel şirketlerin yönettiği fonlar, fon yönetimi anlamında küresel milli gelirin yüzde 95’ini aşmış durumda, yüzde 100’üne doğru gidiyor. Türkiye’de ise yüzde 6 civarında.” dedi.

İstanbul Portföy’ün toplantısına katılan Şimşek, fon yönetim sektörünün Türkiye’deki ve dünyadaki büyüklüğüne ve girdilerine ilişkin bilgi verdi. Varlık yönetiminin sermaye piyasalarında katma değer zincirinin en üst noktalarında bulunduğuna işaret eden Şimşek, en iyi işin bu segmente yapıldığını, en fazla katma değerin varlık yönetiminde yürütüldüğünü söyledi.

Türkiye’de sermaye piyasaları ve fon yönetim işinin hala erken aşamada olduğu yorumunu yapan Şimşek, şunları kaydetti:

“İddialı hedeflerimiz var ama biraz hızlanmamız gerekiyor. Küresel olarak baktığımızda, küresel şirketlerin yönettiği fonlar, fon yönetimi anlamında küresel milli gelirin yüzde 95’ini aşmış durumda, yüzde 100’üne doğru gidiyor. Türkiye’de ise yüzde 6 civarında. Dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda resim çok daha iyi. ABD’de yüzde 190 civarında bu rakam, Avrupa Birliği’nde (AB) bir bütün olarak, bölge olarak yüzde 124 civarı, Asya Pasifik’te yüzde 100 civarı.

Dolayısıyla bizim daha bu sektörde katedeceğimiz çok ciddi mesafe var. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, örneğin Macaristan’da bile yüzde 25 civarında. Türkiye bu sektöre insan kaynağı anlamında, farkındalık anlamında yatırım yapmalı. Aslında kaynak var.  Yaklaşık 2,1 trilyon liralık bir finansal kaynak var. Ama bu kaynağın önemli bir kısmı, aslında düşük getirili alanlarda değerlendiriliyor, daha profesyonel bir şekilde yönetilirse inanıyorum ki çok daha yüksek bir katma değer üretilir.”

Fon yönetim sektörünün Türkiye’de aşağı yukarı, irili ufaklı 400 firmadan oluştuğunu aktaran Şimşek, bu rakamın oldukça düşük olduğunu, ABD’de fon yöneten 9 bin 800 firma, Lüksemburg’da yaklaşık 14 bin firma bulunduğunu dile getirdi.

Şimşek, portföy yöneten şirket olarak bakıldığında Türkiye’de 50 firma bulunduğuna dikkati çekerek, sermaye piyasalarında varlık yöneten şirketler olarak 400 firmanın çok düşük bir rakam olduğuna, hacmin de çok düşük seviyede bulunduğuna vurgu yaptı.

“Sermaye piyasalarının serin olması, çok kritik bir değişken”
Başbakan Yardımcısı Şimşek, devlet ve hükümetin doğru politikaları geliştirmesi, doğru uygulamaları hayata geçirmesi halinde sektörün büyük potansiyel barındırdığını belirterek, “Bu sektörün geleceği çok parlak, potansiyel büyük. ABD’yi ABD yapan birkaç faktör var. Bunlardan biri sermaye piyasalarının derinliği.” dedi.
Sermaye piyasalarının derinliğinin çok kritik bir değişken olduğunu dile getiren Şimşek, konuşmasına şöyle devam etti:

“Kalıcı yüksek refah artışını sağlamada belirleyici faktörlerden biri sermaye piyasalarının derinliği. Bir diğer faktör, iş gücü piyasalarının esnek olması, bir diğeri kurumların kalitesi, bir diğeri girişimcilik ekosistemi ki bu sermaye piyasalarının derinliği ile de yakından ilgili. Az önce İstanbul Portföy High Tech start up’lara fon sağlamayı düşündüklerini ve bunun  için bir fon kurduklarını söylediler, bu çok önemli bir alan. Biz de Hazine olarak fonların fonunu kurduk. Avrupa Yatırım Fonu’na da, KOBİ AŞ’ye de ciddi bir kaynak aktardık, bu kaynaklarla Türkiye’de gelecek vadeden şirketlere yatırım yapsınlar diye.

Dolayısıyla aslında biz Türkiye’de de bu ekosistemi yavaş yavaş oluşturuyoruz fakat arzuladığımız yerde değiliz. Her şeyden önce enflasyonun tek haneye inmesi lazım. Bu çok kritik bir değişken. Hem büyümenin daha da hızlanması açısından hem de sermaye piyasalarının gelişmesi açısından fiyat istikrarı kritiktir. Enflasyonun yüzde 1-3 aralığına kalıcı şekilde indirilmesi bence çok kritik bir değişken olur.”

Vergi reformu ve vergi politikalarının önemine değinen Şimşek, özellikle gayrimenkul kazançlarının vergilendirilmesinin kaynak yönetimini farklı boyutlara taşıyacağını, var olan varlıklarının menkulleştirilmesinin de önemli bir faktör olduğunu söyledi.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, sermaye piyasalarında Türkiye’yi küresel finans sıralamasında ilk 30’a sokmayı hedeflediklerini belirterek, “İstanbul’u da küresel finans merkezleri arasında ilk 25’te görmek istiyoruz. Bu hedeflere doğru son yıllarda bir miktar ilerleme oldu. Bir eylem planımız var, bu eylem planımızda 7 ayrı kategoride 104 eylem söz konusu. Bunun üçte birine yakın kısmını gerçekleştirdik, önümüzdeki dönemde bunu hızlandırmamız lazım.” diye konuştu.

“Halkbank’ın arkasındayız”
Şimşek,  Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın ABD’de tutuklanması ile ilgili soruya “Halkbank hâlâ devlet kontrolünde olan bir banka. Dolayısıyla biz devlet olarak bankamızın arkasındayız. Halkbank’ın hiçbir işleminin küresel normlara aykırı olmadığını düşünüyorum” yanıtını verdi.

BES rakamları
BES’de gelinen son rakamları paylaşan Şimşek, şu bilgileri verdi:

“31 Mart itibariyle BES fonlarında 65 milyar liranın üzerinde bir fon büyüklüğü, 6,8 milyon katılımcı söz konusu. Bireysel emeklilikte otomatik katılım yeni başladı, henüz erken aşamadayız ama yine 31 Mart itibariyle yaklaşık 700 bin katılımcı söz konusu, toplanan kaynak 128 milyon lira civarında. 2019 yılında öngörümüz katılımcı sayısının en az 14-15 milyon civarında olacağı yönünde.

BES’te oto katılımı getirdik ama aleyhte o kadar çok dedikodu çıkartıldı, halbuki yaptığımız düzenleme ortada ama maalesef bazı çevreler her konuda olduğu gibi bu konuda da milletin kafasını bulandırmak için bir çaba içerisine girdi. Her şeye rağmen bu sektörün, küresel trendlerle paralel olarak Türkiye’de çok hızlı şekilde gelişeceğine inanıyorum. Gelişmesi için de iyileştirmeye devam edeceğiz.”

Uzun vadede sektör ve ekonomi için en belirleyici unsurlardan birinin makro finansal istikrar olduğunu dile getiren Şimşek, 90’lı yılların makro arka planıyla fon yönetiminin gelişmeyeceğine işaret edere, bugünkü makro finansal arka planla sınırlı gelişme yaşanmasına rağmen önemli bir gelişme kaydedildiğini anlattı.
Şimşek, şimdi bu arka planın daha da iyileştirilmesi gerektiğine dikkati çekerek, bu nedenle bir yandan fiyat istikrarı, bir yandan da ciddi reform çabasının gerekli olduğunu vurgulayarak 16 Nisan’da gerçekleştirilecek referanduma atıfta bulundu. 

“Pazar günü Cumhuriyet tarihinin en önemli reformu oylanacak” diyen Şimşek, Türkiye’de geçmiş dönemde hükümet kurulma performansına ilişkin katılımcılara bilgi verdi. 
 
“Türkiye’de parlamenter sistemin çok ciddi yapısal sorunları var”
Başbakan Yardımcısı Şimşek, Türkiye’de parlamenter sistemin çok ciddi yapısal sorunları olduğuna dikkati çekerek, bu sorunlar nedeniyle 94 yılda 65 hükümetle karşı karşıya kalınabildiğine işaret etti.
Türkiye’ye benzer ülkelere ya da gelişmiş ülkelere bakıldığında yönetimde istikrarın sağlandığının görüleceğine vurgu yapan Şimşek, şunları kaydetti:

“Gelişmiş ülkelere bakarsanız, fon yönetiminde olduğu gibi ABD bu konuda da oldukça sağlam bir sisteme sahip. 4 Temmuz 1776’da ABD özgürlüğünü kazanıyor ve sonrasında bir geçiş süreci var ama Başkanlık sistemi itibariyle bakarsanız 228 yılda sadece 45 değişik Başkan gelmiş. 45’inci Başkan göreve yeni başladı. Kore gelişmekte olan ülkeler arasında en başarılı ülke. Kore bu kalkınma yarışına başladığında Türkiye’nin kişi başı milli geliri Kore’nin iki katıydı.

Bugün Kore’nin kişi başı milli geliri, bizim üç kattan fazla artmış olan kişi başı milli gelirimize rağmen bizim 2,9 katımıza çıkmış durumda. Kore bizden 6 kat daha fazla performans göstermiş. Bir sürü sanayi stratejisi var ama yönetim de burada çok belirleyici. Türkiye 16-17 aylık hükümetlerle bu işi götürmeye çalışırken, gelişmiş ya da gelişmekte olan başarılı ülkeler 4’er, 5’er yıllık hükümetlerle yönetilmiş, bu çok önemli.”

“İki başlılık çok ciddi bir sorun”
Türkiye’deki parlamenter sistemin yönetimde istikrarı sağlayamadığını anımsatan, Anayasa değişikliğinin bu yüzden gerekli olduğunu belirten Şimşek, istikrarın sağlandığı dönemlerde Türkiye’nin her açıdan başarılı olduğunu anlattı. 

Şimşek, halkın doğrudan doğruya hükümetin başını seçtiği, 5 yıl kesintisiz yönetimin istikrarı sağlayacağına dikkati çekti.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, anayasa değişikliğinin içeriğine ve nedenlerine ilişkin şunları kaydetti:
“Birincisi bu anayasa değişikliğinde, milletin doğrudan seçeceği cumhurbaşkanı 5 yıl kesintisiz ülkeyi yönetir. İkincisi, bu mevcut yapı önümüzdeki süreçte çok daha istikrarsızlığa gebe bir yapı. Bugün cumhurbaşkanı istediği zaman bakanlar kuruluna başkanlık yapar, bakanlar kurulu ülkeyi kararnamelerle yönetir, bütün kararnameler cumhurbaşkanı onayına, bütün atamalar cumhurbaşkanının onayına tabiidir. Cumhurbaşkanı hükümet kurma yetkisinin verilmesine, hükümetin onaylanmasına kadar bütün süreçlerde çok kritik rol ve yetkiye sahip.”

Darbe dönemlerinde halka güven olmadığı için cumhurbaşkanına önemli ve kritik yetkiler verildiğini anlatan Şimşek, bugün aynı partiden olan cumhurbaşkanı, aynı partinin Meclis’te çoğunluk olmasından dolayı aslında bir sorun olmadığını, değişikliğin bugünle değil gelecek on yıllar ve yüzyıllar için gerekli olduğunu söyledi.
Başbakan Yardımcısı Şimşek, “İki başlılık çok ciddi bir sorun. Şu an belki hissetmiyorsunuz ama ülke yönetiminde çok ciddi bir darboğaz, önemli bir yapısal sorun ve sürdürülebilir bir durum değil. Mutlaka düzeltilmesi lazım. Vesayet sisteminin de Türkiye’ye çok ciddi maliyeti olmuş. Dayatmacı yaklaşım Türkiye’ye çok zaman kaybettirmiş. Bu Anayasa değişikliği aslında parlamenter sistemin Türkiye’deki uygulaması ile var olan yapısal sorunlarını gidermeye yönelik. O nedenle çok kritik bir yapısal reform. Bir siyasi dizayn, bir siyasi tasarım değil. Önümüzdeki dönemde çok ciddi darboğazlara dönüşecek bir yapıyı düzeltme çabası.” ifadelerini kullandı.