Securitas güvenlikte yeni film çekiyor

0
139

Kağıthane’deki SecurItas Uzaktan İzleme Merkezi’nde Securitas Türkiye Ülke Başkanı Murat Kösereisoğlu ile kahve ve kurabiyelerin eşliğinde konuştuğumuz şeyler, Matrix filmini aratmayacak tadda. Ancak zaman zaman Person of Interest gibi boyutlara da sıçrıyoruz. Ancak bu sıçramalar sırasında gerçeküstü yorumlara kaçınca Kösereisoğlu, anında kırmızı hapı yutturup insanı gerçek dünyaya döndürüyor. İnsanlı güvenlik ile teknolojiyi bir araya getiren entegre çözümler ile güvenliği yeniden şekillendiren şirketin Türkiye başkanı ile bulunduğumuz yer için yeni dünyanın kalbi demek yanlış olmaz.

Duvardaki televizyon ekranları ile bağlanılan noktalardan gelen termal ve optik kamera görüntüleri güvenliğin yeni dünyasını ilk andan itibaren anlamayı kolaylaştırıyor. Birinci kırmızı hap… Çünkü bu ekranlar, kısa süreli olarak bir olayın takibinde kullanılsa da sadece ziyaret eden müşterilere yapılan işi ayrıntılı olarak anlatmaya hizmet ediyor. Asıl iş, gelen alarmların operatörlerin önüne düşmesi ile bilgisayar başında gerçekleşiyor.

Kösereisoğlu, “Eskiden ve hatta haberleşme analogken alarm merkezleri bile alarmlar izlenirdi. Alarm analog sinyaller gönderiyordu ve alıcılar gelen üç dört tane harf ya da sayının kodunu çözüp 1234 yazıyorsa ekrana bunu yaz, 5678 yazıyorsa bunu yaz diyordu. Dünyada 1960-70’lerde; Türkiye’de 80’lerin sonu 90’ların başında böyle bir dönemle başladı bu alarm işleri” diyor. “Person of Interest’te ki diyebilir miyiz?” sorusuna direkt bir “Diyemeyiz. Sonradan oluyor onlar. Bizimki onun taş devri zamanı” diyor. Güncel dizi heyecanı bir anda yerini Taş Devri çizgi filminin yer aldığı çocukluk günlerine bırakıyor. Ancak bu, yaşanan değişimin büyüklüğünü anlamak açısından daha iyi. Hikayeler, bu dönüşümün son yıllarda ne kadar hızlandığını anlamaya da yardımcı oluyor.   

Kösereisoğlu, “12-13 sene önce alarm merkezine girdiğimde oradaki çocuklar SONAR operatörü gibiydi. Gelen sinyale bakıp, 1234’ün Ahmet Bey’in yatak odasındaki hareket dedektörü olduğunu anlıyordu ve bu alarmlardan hareketi okuyordu. Yatak odasından sonra salondan sinyal aldı; sonra sinyalin sabote edildiği sinyali geldi. O artık bir SONAR operatörü gibi öğrenmiş. Rakamlara bakıp diyordu ki ‘Bak, adam arka odaya girdi, arka odadan salona geçti, şimdi şeyi kırıyor.’ Adamın nerede olduğunu sadece sinyallerden okudu… Bir şey görmeden gelen sinyalleri tecrübesiyle yorumlayıp hırsızın bütün hareketini takip etti. Benim gözümün önünde jandarmayı gönderdik. Dedi ki, ‘siz bekleyin, siren çalmayın, sessiz yaklaşın, ben size ne zaman gireceğinizi söyleyeceğim.’ Adam arkaya geçtiği zaman ön kapıdan soktu jandarmayı. Çok aşırı deneyimli bir SONAR operatörü sayesinde iş yürüdü. Ama devir değişti artık. Bunları belirli oranda cihazların yapması ve bizim bunları belirli oranda yapıp bize son dokunuşları bırakması gerekiyor” sözleriyle değişimi anlatıyor.

Bu yeni kurgu, Uzaktan İzleme Merkezleri’nin yapısındaki değişim kadar taşıdığı önemin artmasıyla da dikkat çekiyor. Projenin büyüklüğüne göre farklı kurgular söz konusu olurken endüstriyel tesisler, alışveriş merkezlerine ve benzeri büyük tesislerde izleme merkezinin yerinde kurulduğu kurgular da yapılıyor olsa da, daha küçük çaplı projelerde hizmet, İstanbul’da ve Ankara’da yer alan ve birbirinin yedeği olarak eş zamanlı çalışan Uzaktan İzleme Merkezleri aracılığıyla veriliyor. İşleyiş ise temelde aynı: çok yer kendi kendine çalışıyor ve olağandışı bir durum makineler tarafından merkeze iletiliyor. Burada birbirinin üzerinde çalışan yazılım katmanları sayesinde operatör, en sonunda damıtılmış olan çok basit bir şeyle karşılaşıyor. Kösereisoğlu, “Pilotların artık uçağı çok basit indiriyor olması gibi. Eski pilotluk kalmadı maalesef ama üzerinde oturduğu o güzel cihazlar onu neredeyse tekerlekleri koyacak hale getiriyor. Bir sürü sistem ona yardım ediyor; pilotlar neredeyse sadece monitör ediyorlar. Son küçük dokunuşlarını yapıyorlar. Tabii ki biz uçak kullanmıyoruz, öyle demeyeyim ama benzer teknolojik altyapılar kullanıyoruz açıkçası” şeklinde konuşuyor.

Akıllı video analiz yazılımları, güvenlik ihlallerini anında görüntülemeyi sağlarken geriye dönük izlemelerin yapılan kameralar, yerini yeni nesil kamera ve sistemlere bıraktı. Akıllı kameralar adeta insan gözü gibi tehlikeyi algılayarak ilgili görüntüyü anında operatörün önüne getiriyor ve aksiyon alınmasını sağlıyor. Böylece hareketsiz duran bir paketi, dolaşan şüpheli birini ya da girilmez alan olarak belirlenen yere izinsiz yaklaşanları kameralar aracılığıyla fark etmek mümkün oluyor. Bu elbette insanlı güvenliğin yerini teknoloji alacak anlamına gelmiyor. Tehlikeyi kamera algılasa da alarmın doğruluğunu onaylayacak ve gerekli aksiyona karar verecek kişi hâlâ insan.
Kösereisoğlu, “Temelde bir sürü sensör olan bu sistemleri sadece hırsızlık için düşünmeyin. İlaç dolabının içindeki ısıdan tutun bir arazideki ısı farklılığının tespit edilmesine; garajın girişindeki bariyerin sizi görüp üzerinize kapanmamasına ve aynı teknoloji ile aracınızla bir araziye girdiğinizde araziye bir aracın girdiğinin algılanmasına; veya tel örgülerin üzerindeki kablolarla üzerine bir insanın ya da belirli bir ağırlığın geldiğinin tespit edilmesine kadar farklı işler yapan bir sürü sensör var” diyor.

Bu sensörlerle insanı birleştirmedeki başarıya odaklanan Securitas, büyüklüğü 12 milyar lira civarında olan ve bu yıl yüzde 10-12 gibi bir büyüme sergilemesi beklenen Türkiye güvenlik sektöründe 280 bin civarı özel güvenlik görevlisi ile yer alan bin 200 şirket arasında farklılaşmak için bu teknoloji oyununa odaklanmış durumda. Bu doğrultuda geçen yıl teknoloji ve insana yaklaşık 8 milyon lira yatırım yapan Securitas Türkiye, 2018’de de bu yatırımlarını sürdürecek. Securitas Türkiye, bu şekilde teknolojiye ve insan kaynağına yaptığı yatırımla 2018’de yüzde 21’lik bir ciro büyümesi ile 650 milyon lira civarında ciro hedefliyor. 2016 gerçekleştirdiği yüzde 19’luk büyüme sonucunda ulaştığı 452,2 milyon lira ciro ile 369’uncu sırada yer aldı. Securitas Türkiye 2006’da 28 ilde 2 bin 500 çalışanı ile çıktığı yola şu anda 74 ilde, 2091 hizmet noktasında 12 bin çalışanıyla devam ediyor. Bu, tamamen organik büyüme ile gelinen nokta.

SecurItas’ın büyümesini sürdürmesi sektöründe ve teknoloji tarafında yaşanan değişimi kavramasına bağlı. Alınan sinyallere göre harekete geçme işi değişmese de, iş bunların yorumlanmasına kayarken Kösereisoğlu’nun değişimin anahtar sözcükleri üzerinde daha fazla durması gerekiyor. Bunlardan ilki, işlemci gücü: İşlemciler bir yandan küçülürken diğer yandan işlem güçleri artıyor. İkincisi band genişliği: Burada yaşanan genişleme ve ucuzlama, veri aktarım kanallarını yeniden şekillendiriyor. Diğer yandan aktarılacak verinin kodlanarak sıkıştırılması sayesinde daha büyük miktarda veriyi aktarmak mümkün oluyor.

Kösereisoğlu, “Evvelden bir yerden bir yere görüntü aktaramazken bu sayede biz ciddi miktarda görüntü aktarabiliyoruz. Hepimiz cep telefonumuzla WhatsApp’tan günde gelen üç dört komik videoyu seyredip eğleniyoruz. Artık o kadar maliyetli de değil. Bu bizim işimize de yansımaya başladı. Özellikle video teknolojileri ile kameralar şimdi küçük birer bilgisayar haline geldi. Biz bir yere artık bir kamera asmıyoruz, bir bilgisayar koyuyoruz. İçinde hafızası var, yazılımı var, IP altyapısı sayesinde adresi var. Bu sayede merkezden yönetilmeleri mümkün oluyor. Üzerinde çalışan yazılım sayesinde ona ne yapacağını söyleyebiliyoruz” diyor.
Bu kurgunun önemli bir bileşeni de, nesnelerin interneti dünyasından alışık olduğumuz objeler ya da nesneler. Kösereisoğlu, “Objeler atıyoruz bir yerlere. O orada kendi başına çalışıyor. Ona diyoruz ki, ‘Sen git çalış. Rahatsız olursan, hapşırırsan, nezle olursan bize haber ver; seninle ilgileneceğiz. Yoksa onu unutuyoruz orada. Aylar boyu o kendi başına çalışıyor. Ne zaman bizim söylediğimizle karşılaşırsa buraya dönüyor. Bunlardan şu anda bizim elimizde yüzlerce var. Bu objeler bir şey algıladığında, ‘Ben bunu gördüm. Sen de bunu bilmek istiyordun herhalde. Bak bakalım, senin istediğin şey mi?’ diye bize dönüyorlar. Dolayısıyla kamera teknolojileri de değişti. Kamera eskiden geçmişi görmek içindi. Şimdi ise ileriye dönük aslında engelleyici de bir özelliği var” diyor.

İstanbul ve Ankara’daki merkezler bu Uzaktan Video İzleme (Remote Video Surveillance-RVS) işinin kalbinin attığı yer. Gelişmiş teknoloji kullanımı, daha az çalışanla operasyonun sürdürülmesine olanak tanırken çalışanların uzun süre şirkette kalmasına da katkıda bulunuyor. Çağrı merkezi tarzında çalışan alarm merkezlerinde genellikle 60-70 kişi görmek normal karşılanırken İstanbul’daki merkezde öğleden sonra iki sıralarında altı kişi vardı. Aynı saatlerde Ankara bacağında da dört beş kişi vardı. Kösereisoğlu, “Toplamda 10 kişi çalışırken X bir alarm merkezinde belki 60-70 kişi çalışıyor. Biz burada doğru adamları doğru sistemleri yönetmek için kullanıyoruz. Biz toplam 30-32 personelle çalışıyoruz ve ortalama 6,5 yıl gibi bir çalışma süremiz var. Normalde 1-1,5 yılda çağrı merkezi ya da alarm merkezindeki personel kaçar gider. Deneyimin değeri yüksektir ve o deneyimi tutamaz kimse” diyor.

Securitas’ta bu birikim, konvansiyonel alarm işlerinin yanı sıra güvenli araç izleme ve coğrafi çit gibi uygulamaları da içeriyor. Araç takipte, araçların güvenli ve kurallara uygun sürüşünün denetlenmesi kadar içindeki malın korunması da önem taşıyor. Sigara ve marker gibi kritik malları taşıyan kamyonlar söz konusu olduğunda başka ayrıntılar da önem kazanıyor. Altta yer alan dijital harita ise belirlenen kurallara uyulup uyulmadığını denetleme konusunda kritik öneme sahip. Kösereisoğlu, “Mesela bir sigara dağıtım aracına, ‘Depodan çıkacaksın. Dağıtım bölgen burası… Bu yolu izleyerek buraya gireceksin, bunun içinde kalacaksın sonra akşam çıkıp geri buraya gireceksin’ diyoruz. Bunun dışına çıkarsa bu araba yoldan çıktı diye buraya sinyal geliyor. Araba ile irtibat kuruyoruz. Arabanın içinde kamera var, dinleme var; sürücünün elinde alarmı var. Soyuluyor mu, kaçırılıyor mu, bunları izleyebiliyoruz” şeklinde konuşuyor.

Bir diğer kategoride madenlerde ve elektrik santrallerinde kullanılan büyük kamyonlar var. Madendeki bir
kamyonun içeride 30 ile ve benzin almaya giderken dışarıda 50 ile gitmesi gerektiği belirlenmişse, bu da takip ediliyor ve sürücü uyarıyor. G sensörleri sayesinde kamyonun direksiyonunu çok sert kıran sürücünün de tespit esilerek uyarılması mümkün oluyor. Kösereisoğlu, “Kimi zaman sürüş, kimi zaman aracın içindeki mal kritik olabiliyor. Yarım konteyner iPhone çalınsa çok para. Aşırı vergiye tabi olan şeylerde, kaçırıldığında ya da ele geçirildiğinde ciddi para edebilmesi ve –sigara, içki ya da marker gibi- yüksek vergiye tabi mallarda malı çaldırdın diye devletten ceza yenilmesi korumanın değerini artırıyor. Bir bidon marker’ın çalınması, tankerlerce akaryakıtın legalize edilebilmesi anlamına geliyor” diyor.  

Bütün bunların yapılabilmesi için üst düzeyde entegrasyon yeteneği gerekiyor. İçeride ise bu entegre sistemi yönetmek için ileri uzmanlık şart. Kösereisoğlu, “Bu yüzden arkadaşların kendi içlerinde çok daha iyi bildikleri konular var. Çok lazım olursa bugün muhallebiyi biz de yaparız ama bir ocakçı için bunu ömür boyu yapmak çok mümkün değil. Hepsinin kendine göre incelikleri var. O kadar sofistike demeyeceğim ama neticede bir dizi yazılım ve elektroniği kullanmak için de bir miktar deneyime ihtiyacınız var” şeklinde konuşuyor.
Yeterli sayıda insanla operasyonu yürütebilmek bu sayede mümkün oluyor. 14 bin aboneye hizmet veren Securitas Türkiye’nin 32 RVS projesinde 570 kamera bulunuyor. Bu kadar kamera ve akıllı sistemlerden veri alınması, 14 bin aboneliğin yükünün ikiyle üçle çarpılması anlamına geliyor. Güvenlik görevlileri sistem üzerinde kayıtlı, çöp kovasını kontrol etme türünden 70 bine yakın iş yapıyorlar. Bunlardaki aksamalar da merkezden takip ediliyor.

Şu anda daha büyük ölçüde iş yükünü teknoloji ile azaltma ve yüksek performans elde etmeye dayanan iş modeli, 2020 sonrasında verinin ilişkilendirilmesine ve bunun üzerinden sonuç çıkarmaya odaklanacak. Kösereisoğlu, “RVS’ten bahsettim ama bundan bir sonraki aşama olan 2020 sonrasındaki vizyonumuzda bu iş dataya dönüşecek. Birçok değişik datanın korelasyonunu elde ederek şu anda ne olduğunu değil de olasılıklara göre yarın ne olacağını söylemeye çalışacağız. Şu anda bunun üzerinde çalışıyoruz. Çok da zor değil. Meteoroloji bize yarın ciddi sağanak var diyorsa bunu muhtemel elektrik kesintisine bağlayabiliyoruz. Muhtemel elektrik kesintisi ile karanlık var. Bizim elimizdeki istatistikler, elektrik kesildikçe şu alanda hırsızlık oluyor, diyor. Siz bana yağmur yağacak dediğiniz anda, ben oradan yarın artık 15 tane fazla hırsızlık olabileceğini kestirebilecek hale geliyorum. Değişik açık verilerin birbiriyle ilişkilendirilerek sonuç çıkarılması önem kazanıyor” şeklinde konuşuyor.

Bu da bir tür entegrasyon ve her entegrasyon bir denge kurmayı hedefliyor. Bunun en güzel örneklerinden biri, termal ve optik kameraların birlikte kullanılması. Termal kameralar optiğe göre daha doğru şeyler söylüyor ve daha az alarm yaratıyor ama siyah beyaz ve eski televizyonlar gibi gösteriyor. Kösereisoğlu, buradaki dengeyi “Termal doğruyu söyleyecek, optik bize ne olduğunu anlatacak” diye ifade ediyor. Ancak bu denge bile hayatın akışı içinde nihai bir çözüm olmaktan uzak. Kameralar takıldıktan sonra “gümbür gümbür geçen kamyonlar” alarmların çalışmasına neden olabiliyor. Baharda ağaçlar çiçek açınca, bütün görüş bozuluyor ve bahçıvanları harekete geçirip ağaçları budamak gerekiyor. Birden bire geçici bir şantiye kurulması ve aydınlatmaların koyulması, güvenlik sistemini kör edebiliyor. Bu yüzden güvenlik sisteminin sürekli yaşatılması gerekiyor.
Kösereisoğlu, “Burada bütün projelerde operatörlerin yönlendirmesiyle ilerliyoruz. Yoksa satışı yapan çok güzel satıyor; kuran çok güzel kuruyor ama hizmetin devamlılığı nasıl sağlanacak. Operatör de ağzı yanacağı için biliyor oradaki alarmları. Nasıl kurması gerektiğini, kameranın açısını, yönlendirmeyi, hatta “vidaları iyice sıktınız mı?” sorusuna kadar gidiyor. Ve onaylamazsa da o proje başlamıyor” diyor.

Projeler sürerken artan deneyim, daha etkin politikaların belirlenmesine de yardımcı oluyor. 2006’da bir müşterinin alarmı ötünce merkezden aranması çok hoşuna gidiyor. Bir süre sonra benzer şekilde alarm oluşup arama yapıldığında “bir şey yok, arkadaşıma gösteriyorum” yanıtını alıyorlar. Bu birikim anonslar konusunda dikkatli olmayı getiriyor. Buna benzer onlarca ve hatta yüzlerce ayrıntı söz konusu.

Deneyim, Securitas’ın bundan sonraki stratejisinin belirlenmesinde de önemli yer tutuyor. Global Securitas’ın Malmö’de açtığı deneyim merkezi, bu yaklaşımın önemli bir göstergesi. Malmö’deki üniversitede yer alan teknoparklarda yazılımcı ve donanımcıların yaptığı geliştirmeler, Securitas’ı yakın çalışıp birşeyleri beraber geliştirmek için buradaki ekosistemin içine çekmiş. Kösereisoğlu, “Otomobil geliştirirken motoru, frenleri, koltuğu, farları başka yerlerden alıp bir araya getiriyorsunuz. Bunun için yakın çalışıp birlikte hareket etme gayreti var. O ekosistem denen şeyi yaratmanız gerekiyor ki etrafınızda bir bütünü ortaya çıkarabilesiniz. Yani o araba için geçerli olan bizde de hizmet için geçerli” şeklinde konuşuyor.

Eskiden yüksek bütçelerle geliştirildiği için sadece askeri tesislerde kullanılması mümkün olan teknolojilerin ve ürünlerin ticarileşmiş olması bu stratejinin başarısı için iyi bir zemin sağlıyor. Termal kameralar askeri teknolojiyken bugün ticari uygulamalarda kullanılıyor. Securitas Türkiye’nin kullandığı Avigilon HD kameralar, eskiden uydu teknolojisiyken bugün ticari uygulamaları bulunuyor. Otomobille bağlantı kurulursa, Formula 1 etkisi burada da görülmeye başlamış durumda.   

Kösereisoğlu, “Bizim işler evriliyor, değişiyor ve daha da değişecek. Bizim yeni düzenlerimizi kurmamızın üzerinden birkaç sene geçti. Bu işin dataya dönüşeceğini düşünüyorum. Biz şimdi bunu ilkel yöntemle yapıyoruz. Tahmin ettiğimizden hep daha hızlı şeyler oluyor. Onun için bizim de güvenlik endüstrisi olarak o yolda olup bu değişimin içinde etkin olmamız gerekiyor” dedikten sonra bir endişesini dile getirmeden de duramıyor:
“Uber çıkmış da hiç taksisi yok; Airbnb çıkmış bir tane oteli yok; Yemeksepeti çıkmış bir tane lokantası yok; Çiceksepeti çıkmış bir tane çiçekçisi yok. Hep böyle örnekler gösterdiklerinde bunların B2C örnekler olduğunu söyleyip ‘Bizde olmaz ya. Biz B2C değiliz ki bize ne?’ diyordum; pek oralı değildim. Şu anda hâlâ hayalimde yok ama hiç bilmediğimiz yerden bir şey gelebilir diye düşünmeden de edemiyorum.”

Kösereisoğlu, bağlanabilme ve mobilitenin ortaya acayip şeyler çıkarabildiğinin farkında. Securitas’ın son dönemde geliştirdiği bir uygulama, şirketin de bu değişimi kucaklamaya hazır olduğunu gösteriyor. Uygulama, gönüllüleri akredite oldukları bir ağ üzerinde bir araya getirmeye dayanıyor. Birisi sıkıştığında –çantası çalındığında, düşüp yaralandığında ya da yardıma ihtiyacı olan bir duruma düştüğünde- uygulamanın etkinleştirilmesi ile çevrede sekiz-10 vatandaşın yardıma koşacağı bir kurgu söz konusu oluyor. Polislik bir durum olmayan vakalar için geçerli olan bu uygulamayı bizdeki “tutun ucundan” muhabbetine benzeten Kösereisoğlu, bunun ciddi miktarda güvenlik ve yardım işini çözeceğini düşünüyor. Bu düşünüş, Securitas’ın yeni dünyada var olması ve yerini koruması için çok önemli bir koz. Bundan daha fazla ne yapılabileceğini ancak Matrix filmindeki Morpheus düşünebilir.