Rio Olimpiyatları’nda yarım saniye rekoru

0
32

Citius, altius, fortius… Türkçede “Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü” anlamına gelen bu slogan olimpiyat oyunlarının etkileyici ve değişmez sloganını oluşturuyor. O zaman “Tutkunu Yaşa” sloganı nereden çıktı?
Bu yıl Brezilya’da gerçekleşen Rio 2016 Olimpiyat Oyunları’na ait olan bu slogan, olimpiyatların da -diğer birçok “şey” gibi- tüketim maddesi haline geldiğine ve burada hızlı hareket eden tüketim maddeleri (FMCG) kurallarının işlediğine işaret ediyor. Pistlerde, salonlarda ve sokaklarda ter döken sporcular için hâlâ daha hızlı olmak, daha yükseğe çıkmak ve daha güçlü olduğunu göstermek önem taşıyor. Ancak olimpiyat ruhu artık, olimpiyatı izleyenleri de dikkate alan başka sloganları da kucaklamak zorunda kalıyor.

Bu, Atos’un Rio’daki her bir olayın yarım saniyeden kısa sürede dünyaya yayılmasına olanak tanıyan teknolojisini de diğer rekortmenler kadar etkileyici hale getiriyor. Belki de daha etkileyici bir noktaya taşıyor. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin gelirinin yayın ve sponsorluklardan gelen bölümlerinin sırasıyla yüzde 47 ve 45’lik payları ile yüzde 92’lik toplama ulaşırken bilet satışları ve lisanslamaların sadece yüzde 8’de kalması, bu değerlendirmenin “duygusal” boyutunu oluşturuyor.

Atos’un yanısıra Coca-Cola, Atos, Bridgestone, Dow, GE, McDonald’s, Omega, Panasonic, P&G, Samsung ve Visa’nın içinde yer aldığı 11 oyuncudan oluşan global sponsorlar listesi, 11,5 milyar dolar maliyeti olan Rio Olimpiyatları için sponsor başına 1 milyar dolar veya üzerinde harcama anlamına geliyor. Bu rakam, Fortune 500 Türkiye’de ilk 50’de yer almayı garanti eden bir ciroya karşılık düşen harcama anlamına geliyor.
Ancak Atos tarafında asıl heyecan bu rakamlardan kaynaklanmıyor. Sosyal medyanın rolü sportif etkinlikler başta olmak bu türden her olayla artarken, Rio’da rekor hızda yayılan veri daha da önemli hale geliyor. Spor karşılaşmaları televizyonun yanında kullanılan ikinci ekranı -akıllı telefon ya da tablet- işgal ederken olimpiyat oyunları, tıpkı futbol turnuvalarında olduğu gibi bu etkiyi uzun süre ayakta tutmayı sağlıyor.
Bu durum, reklamcılık da veri ile ilgili birçok şey gibi gerçek zamanlı olma özelliği kazanırken müthiş kritik bir hale geliyor. Sosyal medyada yaratılacak etki ile birlikte düşünüldüğünde 0,5 saniyelik skor heyecan verici! Bu, hem çevrimiçi ortamda hem de geleneksel iletişim araçlarında her zamankinden daha hızlı bir şekilde gerçekleşen bir paylaşım anlamına geliyor. 

Atos Türkiye İcra Kurulu Başkanı ve CEO’su Ahmet Doğan’ın, bu alandaki 14 yıllık deneyimlerine dayanarak konuya baktığında yükselen hız kadar gelişen ekosistemin de dikkat çektiğini söylüyor.

Doğan, “200’ün üzerinde ülkeyi ilgilendiren Rio’daki oyunları Büyük Veri çözümleri ile gazetecilere, atletlere ve 4 milyar TV izleyicisine sadece 0,5 saniyelik sürede aktardık. Seyirciler oyunları televizyonun yanı sıra mobil cihazlar, sosyal medya ve internet kanallarından da kesintisiz olarak takip edebildi. Tek bir ekrandan izleyicilere, canlı spor etkinliklerinin sonuçlarını, istatistikleri, sporcuların biyografileri ve sosyal medya diyaloglarını sunabildik. Hatta yorumcu bilgi sistemi de kurduk” diyor.

Atos’un ekosistem tarafı da, sporculara, seyircilere, organizatörlere, basına, televizyon izleyicilerine ve internet kullanıcılarına güvenli teknoloji hizmetleri sunmak amacıyla tüm teknoloji ortaklarının ve tedarikçilerinin katkılarını birleştirmek ve yönetmek ifadesi ile tanımlanıyor. Bu ekosisteme gelecek yıllarda başkalarının katılıp katılmayacağı konusunda şimdiden yorum yapmak kolay değil.

Dünyaya 250 sunucu, 80 farklı sistem ve uygulamayla aktarılan Rio 2016, dünyanın her yanında toplam 8 milyar cihaza ulaştı. Mobil ve dijital olarak en “bağlı” olimpiyat olan Rio 2016, olimpiyat tarihinde ilk kez tüm uygulamaların buluta taşınmasına da sahne oldu.

Dijital tüketimin gerçek anlamda hayat bulduğu Rio 2016 Olimpiyat Oyunları’nın bulut kullanımı ile dijitallik anlamında bir kademe daha yukarı çıkması, o geleneksel soruyu da yeniden gündeme getirdi: Bulut güvenli mi?
Atos, bulut geçişini değerlendiren CXO’ların içini rahatlatan yeni bir vaka örneğini oluşturmuş durumda. Sportif etkinliklerin doğası gereği “güvenlik ve hata konusunda sıfır tolerans” sloganıyla hareket eden Atos, sadece buluta yönelik olanları değil, fiziksel dünyadaki ile ilgili olarak da üst düzey bir sınavdan geçmeyi başardı. Rio Olimpiyatları’nın öncesinde organizasyonun iletişim, medya, spor ve güvenlik sistemleri ile ilgili tüm teknolojik altyapısı, Olimpiyat Oyunları Organizasyon Kurulu ve diğer teknoloji ortaklarıyla işbirliği içinde Atos tarafından 200 bin saatlik bir testten geçirildi. Bu süreçte sel, internet bağlantısı kopmaları, elektrik kesintileri, yarışma takviminde yapılacak değişiklikler ve güvenlik saldırıları gibi yaklaşık bin farklı felaket senaryosu test edildi.
Rio’da ebedi güvenlik iksiri keşfedildi mi sorusuna olumlu yanıt vermek ise pek mümkün değil. 2012 Londra Olimpiyatları’nda 200 olan saniyedeki güvenlik vakası sayısı dört yıllık aranın ardından Rio’da ikiye katlanmış şekilde 400 olarak karşımıza çıktı.

Bu rakamın, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 2014 yılına kadar bilgi altyapısının sorumluluğunu verdiği Atos’un 2018 Peyong Chang Kış Oyunları, 2020 Tokyo Oyunları, 2022, 2024 Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’ndaki skorları ile karşılaştırılması muhtemelen yükselen bir grafiği karşımıza çıkaracak.
Olimpiyatların bulutla ilgili olarak verdiği daha önemli bir ders ise, bulut işinin sadece güvenlik değil, bir operasyonel süreklilik ve sürdürülebilirlik meselesiyle ilgili olması.

2010 Vancouver Kış Olimpiyat Oyunları’nda, ilk çevrimiçi gönüllü platformunu geliştiren Atos bu teknoloji ile 100 farklı ülkeden 50 binden fazla uygulamayı işleyerek, temel olarak kağıt kullanımını ve ilişkili sera gazı salımını azaltmaya katkıda bulundu.

Londra 2012 Olimpiyatları’nda haber kanallarına, internet sitelerine ve intranet ağına sunulan tüm veri beslemelerini tek bir çözümde birleştirip, daha sürdürülebilir ve verimli bir hizmet sağlayan Atos, BT altyapısını çevresel olarak daha verimli tasarlayarak, elektrik kullanımını yüzde 30’a varan oranlarda azalttı