Özilhan: ‘Anadolu’yu dünyaya, dünyayı Anadolu’ya bağlıyoruz’

0
50

Beş yıldızlı otelin toplantı odasının önü oldukça hareketli. Otel, Türkiye’nin yurtdışında en fazla yatırımı bulunan şirketlerindenAnadolu Grubu’na ev sahipliği yapıyor. Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Grup kültürünün içinden yetişen yöneticileriyle sabah 8:00’de başlayan ve aralıksız süren bir toplantıyı yönetiyor. Araştırma yapan, bilimsel verilerle hareket eden ve global arenada Türkiye’nin girişimcilik sınırlarını genişleten Özilhan, bu toplantıların ardından yerel ve global stratejilerine her zamankinden daha fazla ilham verici detaylar ekliyor her seferinde…
Özilhan, vizyoner ve odağını ortaklık kültürü üzerine geliştirmiş, Türk iş dünyasının önemli ve aydın isimlerinden biri. Fortune için Grubun stratejik noktalarında görevli üst düzey yöneticileriyle gündeme dair önemli stratejileri ve bilgileri paylaşıyor.
Son dönemde odaklandığı ana konu, Amazon ve Alibaba gibi inovatif iş yapış şekilleriyle hızlı yükseliş yakalayan şirketler… Böyle şirketlerin Türkiye’de önemli iş fikirleri ve projeleri tetikleyeceğini düşünüyor. Tarım, en önemli diğer konusu. Öyle ki, “Anadolu Etap şirketimiz özelinde 30 bin dönüm bahçemiz, 5 milyon ağacımız var. Hele meyveler çiçek açıp ürün almaya başladığınızda daha da gururlanıyorsunuz” diyor. İngilizce ve Fransızca kitaplar okumayı seviyor. Odasında renk renk biblolar, fotoğraflar, kitaplar arasında yaşıyor. En büyük ilham kaynağı, “Babam İzzet Özilhan ve Kamil Yazıcı” diyor ve ekliyor: “Anadolu Grubu’nun temelleri 1950 yılında, Anadolu insanına hep daha iyisini sunma hedefiyle kurucularımız ve Onursal Başkanlarımız Kamil Yazıcı ve babam İzzet Özilhan tarafından atıldı. Temel değerlerimiz olan insana ve topluma yatırım, Anadolu topraklarında kazandıklarımızı, yine bu toprakların ve insanımızın gelişimi için harcamak, onlarla paylaşmak, bizlere onlardan kalan bir mirastır. İçinde yetiştiğimiz kültürel mirastan aldığımız motivasyonla, faaliyette bulunduğumuz tüm coğrafyalarda bir taraftan operasyonlarımız ile değer yaratmaya çalışırken, sosyal ve toplumsal içerikli projelerimizle topluma ve insana fayda sağlamaya çalışıyoruz.”
Devleşen Grubun gelecek dönem stratejilerini Tuncay Özilhan’dan dinledik.
 
Güncel konjonktürde iniş çıkışlara ve global rekabet ortamına baktığımızda sizce Türkiye’nin  orta ve uzun vadede stratejiler anlamında neler yapması veya nerelere odaklanması gerekiyor? Tecrübeleriniz ışığında neler söylersiniz? 
Bir kere her şeyin temelinde doğru yönetim yatıyor. Diyelim ki bir bakkal dükkânınız var ve eğer bu dükkânı iyi yönetebiliyorsanız başarılı olursunuz. Ekibinizle birlikte işinizi iyi yönetirseniz gelişirsiniz ve büyürsünüz. Aynı şey ülkeler için de geçerli. Bir ülke insan kaynakları konusunda güçlüyse, eğitime ehemmiyet veriyorsa haliyle gelişir. Kısaca işin temelinde doğru yönetim, doğru İK ve iyi eğitim yatıyor. Bunlar göz ardı edilemeyecek temel yapılar. Onun için de Türkiye’nin bu konulara önem vermesi gerek. Dünyanın trendine ayak uyduracak projeleri yönetmeye yeterli olacak insanları yetiştirmemiz lazım. En önemli konunun eğitim olduğunu düşünüyorum. Konuya global dünya diye başladık. Son dönemde politik konjonktürde dünya genelinde yaşanan sorunlara rağmen dünyanın global yapısının devam edeceğini söylemek mümkün. İnişli, çıkışlı sektörler olabilir ki bu da çok normal. Globalleşmeyle ilgili ortaya çıkacak her türlü gelişmenin katkısına inanıyorum. Dünya çok çabuk değişiyor. Yeni iş yapma şekilleri o kadar hızlı değişiyor ki birçok şirket sistemden düşüyor. Ve hiç adını sanını duymadığımız şirketler ise büyük başarıya gidiyor.
Günümüzde büyümenin ve hayatta kalmanın anahtarı inovasyon. İnovasyon konusunda orta ve uzun vadeli oluşturulacak yol haritaları, şirketlerin küresel ekonomide varlıklarını sürdürmesinde belirleyici olacaktır. Türk şirketleri, büyümelerini hızlandırmak ve son derece rekabetçi olan yabancı pazarlarda varlığını büyütmek ve sürdürebilmek için dijital ve analitik yeteneklerini geliştirme konusunda yatırım yapmalı. Müşteri odaklılık; hayatta kalmak ve büyümeyi sürdürmek için en önemli stratejilerden biri olarak öne çıkıyor. Değişimi destekleyen, müşterisini odağına alan ve iş süreçlerini buna göre yeniden tasarlayan şirketlerin büyümeyi sürdürülebilir hale getirebileceğine inanıyorum.
Son dönemde hızlı yükselen şirketlerden biri de Amazon oldu. Dünyada iş yapma şeklini değiştirdi trilyon dolarlık şirket oldu ve nihayetinde Türkiye’ye geldi. Eminim Amazon gibi birçok şirket de iş yapma biçimini değiştirecektir. Ayak uyduramayan şirketler de geriye düşecektir. Aynı şekilde Alibaba.com da Çin’den çıktı ve dünyaya yayıldı. Dağıtım sistemlerini dışarıya yönlendirdi. Global ve dünya ölçeğinde olunca da maliyetleri düştü. Lojistik imkanlar daha hızlı gelişiyor. Tüketiciye de çok iyi fokus oldular. Bugün bir saat içinde 12 saat içinde 24 saat içinde tüketicinin aldığı ürünü kapısının önüne kadar ulaştırıyorlar. Üretimler ona göre planlanıyor ve gelişiyor. Teknoloji ve gelişmekte olan yüksek teknolojiler giderek hayal gibi görünen her şeyi geliştirecek. 
 
Burada araya girmek isterim müsaadenizle, peki bu gelişme hızı sizi de endişelendirmiyor mu? 17 yılda bir şirket trilyonluk şirket haline gelebiliyor. Bu sizi korkutuyor mu?
Hem korkutuyor hem sevindiriyor. Ayak uydurursak bu hıza ilerleyeceğiz, uyduramazsak düşeceğiz. O yüzden takip etmek ve takip edilen haline gelebilmek önemli. O yarışa girebilmek önemli. Çünkü bizim de büyük bir platformumuz var biz de benzer inovatif çalışmalar geliştiriyoruz ve büyütüyoruz. Şirketlerimizin alt yapısını geliştiriyoruz ve yoğun çalışıyoruz. Birçok alanda rekabet edebiliriz.
 
Bahsettiğiniz gelişmelere ayak uydurabilmek adına kısa süre önce karar alarak hayata geçirdiğiniz Anadolu Grubu kurucu şirketlerinin birleşmesi sanırım gündeminizdeki önemli konulardan biriydi. Bu sinerjiden beklentileriniz ve gelecek planlarınız neler? 
Çok uzun zamandan beri yaptığımız en iyi iş diyebilirim. Geleceğimizi ve Grubumuzun sürdürülebilirliğini garanti altına alabilmek en büyük hedefimizdi. İki aile iki kurucu ortak 1950’lerde işe başlamışlar ve şirketi belli bir noktaya getirmişler. Bu noktaya gelmek çok zor oldu elbette. Büyük bir gayret, dinamizm, risk ve daha birçok şeyi içinde barındıran bir süreçti. Bütün bu hedefte bir noktaya gelmiş olan işleri sürdürüp ileriye götürebilmek önemli. İkinci, üçüncü nesillere ulaştık. Dördüncü, beşinci nesillere ve daha ötesine geçebilmek ana hedefimiz. 100 sene evvel de sanırım Amerika’da da aile şirketleri bu konuyu halledebilmek için pek çok çalışma yaptılar. Ardından büyük yapılara geçtiler. Aile şirketleri parçalanıyor ilk nesillerden sonra. Şirketlerin hisseleri alınıp satılıyor. O ivme bir şekilde devam ettirilemiyor. Bizim birleşmemizin temelinde de bu amaç yatıyor. 7-8 senedir bu konunun üzerinde çalışıyoruz. Babamla Kamil Bey ortak oldu. Babamı kaybettikten sonra ilk nesillerden Kamil Bey ve ben kaldım. Arkadan gelen kalabalık nesilden önce, bunu ikimizin yapması gerekiyordu. Grubumuz şu anda yaşayacak kurumsal bir yapıya kavuştu. Temennim, birçok büyük grubun da gelecek nesilleri garanti altına alacak şekilde işlerini parçalanmadan yönetebilecekleri oluşumlara kavuşturabilmeleri. Kurucular hayattayken bunu gerçekleştirmek ve gelecek nesillere sağlam yapı teslim etmek çok önemli. 
 
Güçlü ortaklıklarınız var ve onlarla aranızdaki iletişimi, iş ilişkisini nasıl yönetiyorsunuz? 
Bu konuda şunu söyleyebilirim. Kuruluşumuzun bize verdiği bir ortaklık kültürü var. Bu işin temelinde bu yatıyor. Ortaklığın temelinde de birbirlerine güven var, hak, hukuk, şeffaflık var. Anadolu Grubu her konuda şeffaf ve bunu ortakları için de çok önemsiyor. Kimsenin  kafasında saklı gizli birşey yok. Bir defa sürdürülebilir ortaklığın temelinde de bu yatıyor. 50-60 sene daha bu ortaklıkların sürmesi için geliştirdiğimiz bir yapı. Baktığınızda büyük kurumsal ortaklarımız var. Coca-Cola lisanslı şişelemesini yaptığımız ortağımız. Birada dünyanın en büyüğü AB InBev ile ortağız. Faber-Castell ile kalem konusunda ortağız. Otomotivde Isuzu ve KIA, traktör üretimi için biraraya geldiğimiz Landini, McDonald’s… Bu tarzda kurumsal ve güçlü ortaklarımız var. Bu kurucularımızla beraber geliştirdiğimiz strateji. Her detayı yönetim kurulu üyelerine kadar paylaşırız. Aynı masa etrafındayız. Bize her türlü soruyu sorarlar, cevaplarız. Biz de onların tecrübelerinden yararlanırız. Ayrıca bütün işlerimiz halka açık. Biz ilk defa şirketi halka açılan Gruplardan biriyiz. Bu müthiş bir disiplin gerektiriyor. Hakkını hukukunu koruma sorumluluğu getiriyor. Bir de sermaye piyasası kurulu, bağımsız üyeler gibi mecburiyetleri Türk iş dünyasına getirmeden önce bizim yönetim kurullarımızda bağımsız üyelerimiz vardı. Halen halka açık olmayan şirketlerimiz ve bağımsız yönetim kurulu üyelerimiz var. Bu ortaklık kültürü ve yapısı çok önemli. Bir iş yaptığımız zaman hem yabancılar hem Türkler bu işin katkılarını biliyorlar. Biz de buna zarar gelmemesi için çok çalışıyoruz.
 
Anadolu Grubu özellikle “hızlı tüketim ürünleri” alanına fokuslanan bir şirket. Bu alanların dışında örneğin yenilenebilir enerjiler gibi Türkiye’nin önünü de açacak alanlarda herhangi bir yatırımınız olacak mı? Gündeminizde yeni sektörler ve yatırım kararları var mı? 
Şirket olarak bazı işlere girip çıktık zamanında. Bunların bazıları kültürümüze uymadı, bazısı  uydu. Mesela enerji de, bizim ortaklık geliştirerek başladığımız bir iş. Gürcistan’da Paravani denilen bölgede önemli su kaynakları var. 100 megavatlık bir iş yaptık şimdi başka projede çalışıyoruz. Şu anda Paravani ve Aslancık’taki enerji işlerimiz sürüyor. Bu işleri büyütme yönünde şu an bir planımız yok. Mesela bir ara zeytinyağı işine girmiştik. Onda da aslında bizim uzmanlık alanımızdı devam edebilirdik ama iş küçüktü ve büyümüyordu. Sonra dünyaca ünlü tahıl ve ayçiçek yağı üreten bir şirket geldi ve işi ona sattık. Tüketici kredisi üzerine bir denememiz oldu sonra onu sattık. Gelecekte ne olur bilemem ama şu aşamada çok fazla yeni bir sektöre girme isteğimiz yok. Elimizdeki işleri büyütüp rekabete hazırlayacağız. Mesela; Migros bizim için çok önemli. 2030 civarında mağazamız var. Şu aşamada yeni bir sektöre girmektense elimizdeki işleri geliştirmeyi daha uygun buluyoruz. Otomotiv de Isuzu çok hızlı gelişiyor, ihracatta çok önemli işler yapıyor. Şu an Hanover de uluslararası bir fuarda pek çok alanda yeni, inovatif ürünlerini sergiliyor. Bunların dışında en önemli işlerimizden biri de Garenta araç kiralama şirketimiz. Müthiş bir iş. Çok iyi şeyler yapıyor ekip olarak. Uzun ve kısa dönem kiralamadan sonra artık günlük ve hatta saatlik kiralamaya da  başladılar. Arabayı bir noktadan alıp başka bir noktaya bırakıyorsunuz. Mesela ‘İkinciyeni.com’ ile binlerce arabanın  satıldığı bir dijital platformu yönetiyoruz. Aracın fotoğrafını siteye  koyuyorlar ve araba satışı yapılıyor. Bu iş dijitalde çok gelişiyor. Şu anda bu dönüşümleri gerçekleştiriyoruz. Moov by Garenta diye yeni lansmanını yaptığımız yepyeni bir dijital işimiz var. Bunun gibi irili ufaklı ve henüz görünmeyen çok işimiz var ve bu alanları geliştirmeyi düşünüyoruz. 
 
Az önce bahsettiğiniz işlerle ilgili olarak en çok Rusya’daki işleriniz merak ediliyor. Krizle beraber Rusya gibi bir pazarda nasıl bir süreç yaşadınız? Bira pazarındaki gücünüz nasıl etkilendi?
Rusya’ya 1980-81 yıllarında gittim ilk kez. İhracat şirketimiz vardı ve ihracat gayesiyle gitmiştim. Tekstil ürünleri gibi birçok şey sattık o zamanki adıyla Sovyetler Birliği’ne. O dönemde Sovyetler Birliği ile iş yapan çok azdı. Her zaman derdim ki; imkanlar yaratılsa bu ülkede çok potansiyel var. O dönem tekstil dışında Lada arabalarla bir diğer işe giriştik. Ardından ülkedeki bira fabrikaları için malt satmaya başladık. 30 bin ton malt sattık. Gezdiğim bira fabrikaları çok eskiydi. Moskova çok sıkıydı bazı konularda. Mesela; bir anlaşma yapacaksanız ana işiniz başka bir şehirde olsa da Moskova’da anlaşma yapardınız. Böyle böyle ortaklık da gelişti. Bazı kontaklarımız oluştu.
Yeni şirketler aldık, sorunlar da oldu ama mücadele ettik. Dünyanın ikinci büyük oyuncusu SABMiller ile ortaklık yaptık. Pazar payımızı artırdık. SAB’ı daha sonra AB InBev aldı. Sonra Warren Buffet’ın da ortak olduğu bir grupla bir araya geldik. Rusya’daki işleri birleştirelim dedik. Yüzde 50 -50 ortağız. Şu anda yüzde 28 pazar payımız var. Büyüyoruz, güçlü yapıdayız. Rusya’da yüzde 50- 50 ortak olduğumuz 15 fabrikamız var. 12 bira fabrikası ve 3 malt fabrikası. Bu Rusya tecrübesine Faber-Castell’i ekledik. Yine yüzde 50-50 şirket kurduk. Rusya tecrübesi önemli işleri kazandırdı bize. Kısa süre sonra iki dönem başkanlığını yaptığım Türk- Rus iş ilişkileri başkanı oldum. Dönem dönem krizler yaşandı. O süre geçti ve gerçekten de ilişkiler rayına oturdu. Rusya elbette yasaklar koydu ve yavaş yavaş kaldırmaya başladı. Ama bu işten büyükler çok fazla etkilenmedi diyebilirim. İki ülkenin de birbirine ihtiyacı var ve şimdi de ilişkiler iyi. 
 
 Çok ciddi bir kitleyi istihdam ediyorsunuz. Kadın yöneticiler konusunda en çok kadın yöneticiye sahip şirketsiniz. İnsan kaynakları konusundaki süreçlerinizden bahseder misiniz? 
1950 yılından bu yana ülkemizde ve faaliyette bulunduğumuz coğrafyalarda yaptığımız yatırımlar sayesinde, 220 binden fazla kişiye iş imkanı sunduk. 2018 yılı itibarıyla 55 binden fazla kişiye doğrudan istihdam sunuyoruz. Dolaylı istihdamı da kattığımızda bu rakam 80 bin kişiyi aşıyor.
Kadın istihdamı konusuna gelince bu konu bizim için çok önemli. Babam ve Kamil Bey “Şirketimizde yüzde 30 kadın çalışan olacak’ diye talimat vermişti yıl 1980’lerdi… Onların görüş ve vizyonu çok önemli. O zamandan beri kadın çalışan yönetici, kadın YK üyesi konularına ilgi gösteriyoruz. En çok kadın yöneticisi olan şirketiz. Adel’de Evrim Hizaler var. Efestur’un başında Nedret Aydemir, Anadolu Sağlık Merkezi’nin başında Türkan Özilhan var. Çok da başarılılar. Tüm şirketlerimizde orta kademelerde de kadın yöneticilerimiz var. ve çok iyiler. Kadın yöneticiler kuruma bağlı çalışıyor ve müthiş katkı sağlıyorlar.
 
Aradan geçen bu sürede iş yaşamınızda keşkeleriniz oldu mu? Pişmanlıklarınız var mı? Geç kaldığınızı düşündüğünüz şeyler oldu mu?
Vallahi hiç zaman yetmiyor bana, 72 yaşına geldim, hanım yeter diyor ama işin verdiği büyük bir haz var. Yeni fabrika kurma, yeni ürünler çıkarma bunlar beni heyecanlandırıyor. Türkiye’nin toplam vergi gelirleri içindeki payımız yüzde 1,2 seviyesinde. Halka açık şirketlerimizin piyasa değerleri toplamı Borsa İstanbul’un yaklaşık yüzde 5’ini oluşturuyor. Anadolu Etap şirketimiz özelinde 30 bin dönüm bahçemiz,
5 milyon ağacımız var. Hele meyveler çiçek açıp ürün almaya başladığınızda daha da gururlanıyorsunuz. 
Bu yıl 40 bin ton, gelecek sene 80 bin ton meyve alacağız. 250 bin ton meyveyi sıkıyoruz. Bahçelerimizi görünce keyifleniyorum. Bütün bunlardan sonra keşkem var mı diye sorduğunuzda yok ama keşke daha fazla üretebilseydim diyorum. Daha çok fabrika kurabilseydim diyorum. Ülkemizin gelişmesi, istihdamın ve ihracatın artması, üretimin artması, yeni teknolojilerin gelmesi ile olacak. Bundan sonra bütün kaynakların üretim ve teknolojiye yönlendirilmesi gerekiyor.