MOBESE’ci Proline Katar’ın kapısını açtı

0
104

Proline, Türkiye’de adı polis teşkilatının kamera sistemi MOBESE ile birlikte anılan bir teknoloji şirketiydi. İşlerinin yüzde 90’a yakını kamu ile olan ve özel sektöre yaptığı işler çok sınırlı kalan Proline, bugün Katar’da proje yapan bir sistem entegratörü kimliğini elde etmiş durumda. Düşük katma değerli kutu satışı işlerini yazılım odaklı bir strateji ile yeniden ele alan şirket yüzde 50’nin üzerindeki daralmasının ardından yaralarını sarmakla kalmayıp, daha yüksek katma değerli bir işle 2008 krizinin öncesindeki büyüklüğüne ulaşmış durumda. Şirketin bunu sağlamasında, yeni iş stratejisi ile yeni CEO bağlantısı dikkat çekici ancak burada bir yumurta-tavuk ilişkisi var. Bu, CEO tarafı biraz daha ağır basan bir ilişki.
 
Proline’ın PWC kökenli CEO’su Mehmet Doğanyiğit, burada bağımsız dış denetimin ardından uzunca süre uğraştığı süreç iyileştirme ve inceleme ile uğraşırken sanki bu yeni pozisyon için eğitim alıyor gibi görünüyor. E-ticaret, sistem kurulumu, sistemlerin gözden geçirilmesi ve süreç odaklı işlerde kazandığı uzmanlık, Doğanyiğit’in yeni konumunda hem teknoloji hem iş boyutu ile şirkete vizyon kazandırmasını sağlıyor. PWC’deki son dört-beş senesinde risk yönetimi, kurumsal yönetişim ve aile şirketlerinin kurumsallaşması gibi işler üzerinde çalışan Doğanyiğit, bu şekilde kişisel sistem entegrasyonunu da tamamlıyor.
 
Bu geçmişe sahip olunca, Doğanyiğit’in 2011 başında Proline’daki görevine başladığında ilk işinin durum değerlendirmesi olması şaşırtıcı değil. Ancak teknoloji kökeninden gelmeyen biri için, kutu satışı (box moving) işinden yazılıma odaklanan bir iş modeline geçilmesi kararını almak için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu cesur ve objektif karar, daha çok kamuya çalışılan ve katma değeri düşük bir sistem entegrasyonu işi yapan Proline açısından önemli değişimin başlangıcını oluşturuyor.
 
Stratejinin gözden geçirilmesi, saha operasyonu, müşteri ve satış tarafı ile oturmuş olan sistem entegratörü kimliğinin korunması kararı ile sonuçlanıyor. Ancak bunun üstüne Türkiye ve bölgede faaliyet gösteren bir teknoloji şirketi olma hedefi oturtuluyor. Bu basit görünen bir vizyon ifadesi ancak Proline’ın kendisini yeniden şekillendirmesini sağlayan sağlam bir temel. Bir sonraki basit cümle “Teknoloji şirketi olacaksak ürünlerimiz olmalı” şeklinde. Bunun sonucu Ar-Ge’nin kurulması oluyor. Şirketin bu basit cümleleri ve adım adım gerçekleştirdiği dönüşüm, iş sonuçları konusunda bir kartopu etkisi yaratıyor.
 
2011’deki bu kararın bir yıl sonrasında şirketin İstanbul merkezi, bugün itibariyle 50’den fazla mühendise sahip bir Ar-Ge merkezine dönüşüyor. Şirketin mühendis sayısı ciddi oranda artarken çalışanların yüzde 85’inin değiştiği bir süreç gerçekleşiyor. Öğrenim düzeyi ciddi biçimde artıyor. Kadrodaki değişimin büyüklüğü dikkate alındığında, bunun sancısız bir süreç olduğunu söylemek zor. Ancak sancının ardından doğum da geliyor. Katar’ı başlatıp Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çeşitli projelere teklifler veren şirket, bölgesel bir teknoloji şirketi olma yönünde ilerliyor. Proline, Suudi Arabistan’daki bir ihalenin son aşamasına kalmış durumda. Rakipleri arasında global dev Tata ve yerel operatör Mobily’nin bulunması, Proline’ın bölgesel oyuncu olarak konumlanma konusunda başarılı olduğunun işareti. Yapılacak iş ise, Suudi Arabistan’ın çok işlevsel olmayan elektronik kimlik kartının bir bulut platformu kurularak işlevselleştirilmesi projesinde biyometri tabanlı kimlik doğrulamayı da içeren bölüm. 100 milyon dolarlık bu iş tek başına, şirketin zamanında yazılım temelli şirkete dönüşmeden önceki cirosunun birkaç katı. Ağırlıkla kent güvenlik sistemi şeklindeki projeler için Pakistan, Fas ve Ürdün’de takipte olması, yeni şirketin hedeflediği coğrafyanın genişliğini ortaya koyuyor.
 
Proline’ın Katar’dan başlayarak yurtdışına açılma adımları, şirketin kendi iş yapış biçiminde gerçekleştirdiği değişimin etkilerini yansıtıyor. Fiberoptik kablo çekmek, direk dikmek ve kamerayı yerleştirmekten ibaret olan MOBESE işinde 2011’den sonra sistemin merkezindeki yazılımları da kendisi üretmeye başlayan Proline, bu tarihten sonra yaşadığı değişimi o kadar ciddiye alıyor ki, Bursa’da aldığı MOBESE işinde var olan sistemi değiştiren bir çözüm oluşturuyor.
 
Doğanyiğit, “Var olan sistemi attık ve iş sürerken buna paralel olarak kendi sistemimizi hayata geçirdik. Bütün sistemlerin merkezi kontrolüne odaklanan çözümümüz ev saha operasyonundaki deneyimimiz sayesinde Katar’ı aldık. Biz eğer kendi sistemimizi geliştirip ona geçmeseydik ve hâlâ dışarıdan almaya devam etseydik, Katar’da hiç şansımız yoktu” diyor.
 
Katar’da Londra’nın güvenlik sistemini yapan İngiliz ve Paris’inkini yapan Fransız şirketi ile yarışarak işi alan Proline’ın CEO’su, “Bazı şeyleri daha iyi anlattığımızı sanıyorum. Örneğin biz en son Hakkari’yi yapmıştık” diyor. Batı’daki Bursa’nın MOBESE’si de kendi özellikleri ile çok zor kategorisinde bir yapı. Diğer MOBESE’lerden daha karmaşık bir şartname ile çıkılan Bursa MOBESE ihalesi, çok sayıda sistemin bir arada çalıştığı zorlu bir sınav olmasına karşın, sonunda ‘Her işte bir hayır vardır’ sözünü haklı çıkarıyor. Doğanyiğit, “Bursa’daki sistemin karmaşıklığı Katar’dan gelen arkadaşları ikna etti” diyor.
 
İyi bir yerel ortak bulup eşit ortaklık yapısı kurdukları projeyi, ağırlığını Türkiye’den gidenlerin oluşturduğu karma bir ekiple yöneten Proline, Ürdün, Mısır ve Lübnan’dan gelenlerin de içinde olduğu bir ekibe liderlik ederek farklı bir deneyimi de yaşıyor. İçindeki herkesin İngilizce konuştuğu ekibin yarısı Arapça da konuşuyor. Türkiye’den gidenler de Arapça öğreniyor. Teknik elemanlardan oluşan ekip dönemsel olarak 25-30 kişiye çıkmasına karşın 13-14 kişinin yerleşik durumda bulunduğu Katar ekibi, hem projenin hem bulundukları ülkenin gereklerini yerine getiriyor.
Doğanyiğit, “Orada yaşadıkları için o ülkenin dilini öğrenmek zorundalar; başka türlü zorluk yaşayabilirler” diyor. Şirketin kendisi de adım attığı bu yeni coğrafyalarda yaşamanın gereklerini yerine getirmek için, önümüzdeki dönem için büyüme stratejisini de ayrıntılı olarak dizayn etmiş durumda.
 
Güvenli şehirler, şirketin genişlemek için odaklanmayı planladığı konseptlerden biri. Kent güvenliği ve buradan kentler arası entegrasyonla yayılan güvenlik sistemleri, kamera sistemlerinin kurulmasından video analiz yazılımlarının ve çatı yazılımlarının uyarlanmasına kadar geniş bir yelpazedeki bir dizi fazı içeriyor. Kurumlar ve şirketlerin bu alanda yaşadığı en önemli sorun, farklı kentlere yayılmış farklı marka ve modeldeki kameraların entegre bir yapı altında çalıştırılması ve merkezden izleme yapılmasında yaşanan sorunlar bu alandaki en önemli konulardan biri. İnternet IP üzerinden çalışan kameralara erişmek mümkün olsa da, video yönetim sistemine ve kayıt ortamına erişmek farklı markalarda sorunlu bir operasyon. Bu sıkıntıyı adreslemek için geliştirilen çözümlerden birini modelleyerek geliştirdiği akıllı şehir yönetim platformu ile, kameralar ve giriş kontrol sistemlerini entegre eden Proline bu şekilde, gerçekleşen bir ihlale karşı harekete geçilmesini sağlayan entegre bir çözümü sunuyor. Bütün sistemin güvenliğini merkezileştirebilmesi, Proline’ın buradaki rekabet gücünü oluşturuyor.
 
İkinci odaklanma alanı kimlik, pasaport ve biyometriyi kapsıyor. Daha önce Bolu’da gerçekleştirilen pilot projede yer alan ve Kıbrıs’taki elektronik kimlik projesini tamamlayan Proline, biyometri alanında da sağlık sektöründeki dört şirketten biri.
 
Parmak damar izi tanıyarak hasta kimliğini belirleme alanında oluşturduğu çözümle NEC, Morpho ve Hitachi ile rekabet eden Proline açısından bu örnek, yaşanan değişimi çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Japonya’dan sensörü alarak cihazı kendisi üreten Proline, veri güvenliğini sağlayan ve alınan başvuruyu bu kayıtla eşleyen yazılımı da kendisi yapıyor. Cihaz üretimi tarafı MOBESE işinden farklı görünmüyor ancak şirket Bilişim Zirvesi 2014’te biyometri doğrulama cihazı dalında en iyi tasarım ödülünü alacak noktaya ulaşmış durumda ancak yazılım tarafı buradaki asıl belirleyici gelişme alanı. Yazılım alanına odaklanması, şirketi, kimlik-pasaport-biyometri alanında Türkiye’de çalışan tek şirket konumunda tutuyor. Proline’daki büyük değişim açıkça görülse de şirket, geçmişten tamamen kopmuş değil: Türkiye’nin yarısındaki MOBESE işini de yapmayı sürdürüyor.
 
Ancak şirket daha önce yüzde 90 kamuya çalışırken, 2014’ün altıncı ayı itibariyle yüzde 88 oranında özel sektöre iş yapan bir yapıya bürünmüş durumda. Şirketin dönüşümünde yazılıma odaklanma, Ar-Ge’yi oluşturma ve ürün ortaya çıkarma kadar idari tarafta yapılanların da rolü büyük. Doğanyiğit’in göreve gelmesinin ardından yaptığı ilk işler arasında yer alan “mali kontrol ve raporlama” ile “iç denetim” bölümlerinin oluşturulması, bu tür bir büyüme için bir şirketin sadece teknoloji tarafının değil, yönetim tarafının da sağlam temellere oturtulmasının gereğine işaret eden bir ders oluşturuyor. Bunlardan ilki süreçleri kontrol ederken diğeri adı üstünde denetim yapıyor. İç denetim bölümünün daha sonra yönetim kuruluna bağlanması ile Doğanyiğit de bu denetlenme yelpazesinin altına girmiş.
 
Doğanyiğit, “Bu yapılar olunca ben de kendimi daha rahat hissediyorum çünkü biliyorum ki benim yaptığım iş de denetleniyor” diyor. Bu rahatlık, CEO’nun şirketin içinde dolaşıp neler olup bittiğine bakmasına ve bir arkadaş gibi süreçlere dahil olmasına izin veriyor. Ne de olsa her şey sürekli kontrol altında.