Merkez Bankası enflasyon tahminlerini yükseltti

0
69

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, “Enflasyonun, 2017 sonunda orta noktası yüzde 8 olmak üzere yüzde 6,6 ile yüzde 9,4, 2018 sonunda ise orta noktası yüzde 6 olmak üzere yüzde 4,2 ile yüzde 7,8 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz.” dedi. 

Çetinkaya, “Enflasyon Raporu 2017-I”in tanıtımı amacıyla düzenlenen toplantıda, bir önceki rapora göre yapılan güncellemeleri anlattı.

Başkan Çetinkaya, “Enflasyonu düşürmeye odaklı ve sıkı bir para politika duruşu altında, enflasyonun orta vadede yüzde 5’lik hedefe kademeli olarak yakınsayacağını tahmin ediyoruz. Bu çerçevede, 2017 yılında yüzde 8 olarak gerçekleşeceğini 2018 yılında ise yüzde 6’ya geriledikten sonra 2019 yılında yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağını öngörüyoruz.” ifadelerini kullandı. 

Enflasyonun yüzde 70 olasılıkla 2017 sonunda orta noktası yüzde 8 olmak üzere yüzde 6,6 ile yüzde 9,4 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini aktaran Çetinkaya, 2018 sonunda ise enflasyonun orta noktası yüzde 6 olmak üzere yüzde 4,2 ile yüzde 7,8 aralığında gerçekleşeceğini öngördüklerini belirtti. 

Çetinkaya, Merkez Bankası olarak, fiyat istikrarı temel amaçları doğrultusunda ellerindeki bütün araçları kullanmaya devam edeceklerini belirterek, “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümüne bağlı olacak.” dedi.

Çetinkaya, yılın birinci Enflasyon Raporu’nun açıklandığı bilgilendirme toplantısında, raporda ana bölümlere ilave 8 konuya yer verdiklerini dile getirdi. 

Bu çalışmalarda güncel konulara ilişkin analizler yer aldığının altını çizen Çetinkaya, raporda son dönem küresel belirsizliklerin artış nedenleri ve gelişmekte olan ülkelere olası yansımalarını irdeleyen, TÜFE ve alt grupları üzerinde döviz kuru ve ithalat fiyatları geçişkenliğini detaylı fiyat endekslerini kullanarak analiz eden ve 2016 sonu enflasyon tahminlerini değerlendiren bölümler olduğunu söyledi. 

Çetinkaya, bunlara ilave olarak Türkiye için hesaplanmış iktisadi belirsizlik göstergesini tanıtan alternatif göstergelerle çıktı açığına bakan, reel dış ticaret açığı ile kredi büyümesi bağlantısını mercek altın alan ve Türkiye’de kamu harcama çarpanının iş çevrimlerine duyarlılığını analiz eden çalışmaların da raporda yer aldığına dikkati çekti. 

Geçen sene kasımda gerçekleşen ABD seçimleri sonrasında küresel ekonomiye ilişkin belirsizliklerin artarak devam ettiğine işaret eden Çetinkaya, “ABD’de destekleyici maliye politikası ile büyümenin ivme kazanacağı ve Fed’in para politikasını öngörülenden daha hızlı sıkılaştıracağı beklentileri güçlendi. Bu gelişmelere bağlı olarak yılın son çeyreğinde gelişmiş ülke faiz oranlarında artışlar yaşandı. ABD doları değer kazandı. Söz konusu gelişmeler kasım ayından itibaren sermaye akımlarının gelişmiş ülkelere yönelmesine yol açtı.” diye konuştu. 
Yurtiçi iktisadi görünümde de küresel piyasalarda yaşanan oynaklığın yanı sıra jeopolitik gelişmeler ve belirsizliklerin 2016’nın dördüncü çeyreğinde yurt içi finansal piyasalarda dalgalı bir seyir izlenmesine neden olduğunu belirten Çetinkaya, Türkiye’nin döviz kuru ve piyasa faizlerinde diğer gelişmekte olan ülkelerden olumsuz ayrıştığını bildirdi. Bu dönemde diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’den de portföy çıkışları yaşandığını hatırlatan Çetinkaya, tahvil piyasasındaki çıkışların hisse senedi piyasasına göre daha belirgin olduğunu vurguladı.

Çetinkaya, finansal sistemi destekleyici makro ihtiyati politikalar, TCMB olarak aldıkları likidite tedbirlerinin gecikmeli etkileri ve kamu teşvikleri sayesinde son aylarda kredi kullanımında toparlanma eğiliminin gözlendiğinin altını çizerek, 2016’nın son çeyreğinde tüketici kredileri ve TL cinsinden ticari kredilerdeki canlanmanın da etkisi ile kredi büyümesindeki ılımlı artışın devam ettiğini, ayrıca işletmelere yönelik kamu kredi destekleri sayesinde bankaların KOBİ’lere kredi kullanımlarını artırırken kredi faizlerinin de düşme eğilimi gösterdiğini ifade etti. 

2016 sonunda tüketici enflasyonunun, Türk lirasındaki değer kaybı, vergi ayarlamaları ve gıda fiyatlarındaki kısmi yükselişin etkisi ile yüzde 8,53 olduğunu anımsatan Çetinkaya, “İktisadi faaliyet yılın üçüncü çeyreğinde ekim enflasyon raporunda çizdiğimiz görünüme uyumlu olarak dönemlik bazda daralırken mevcut göstergeler dördüncü çeyrekte ana eğilimde ılımlı bir toparlanmaya işaret etmekte. İç talep göreli olarak daha zayıf seyrediyor. Ancak Avrupa Birliği ülkelerinin talebindeki artışın ihracat üzerindeki olumlu etkisi sürüyor. Alınan destekleyici teşvik ve tedbirlerin katkısı ile iktisadi faaliyetteki ılımlı toparlanma eğiliminin devam etmesini bekliyoruz. Cari denge tarafında ise emtia fiyatlarının olumlu etkisini önümüzdeki dönemlerde kademeli olarak azalacağını ancak net mal ihracatındaki toparlanma ile iyileşmenin devam edeceğini değerlendiriyoruz. ” ifadesini kullandı. 

“Fiyat istikrarı temel amacımız doğrultusunda bütün araçları kullanmaya devam edeceğiz”
Çetinkaya, 2016’da enflasyon görünümüne karşı sıkı, döviz likiditesinde dengeleyici ve finansal istikrarı destekleyici politika duruşunu koruduklarını dile getirerek, 2016 mart ve eylül ayları arasında sadeleşme sürecine devam ettiklerine dikkati çekti. 

Çetinkaya, bu doğrultuda koridorun üst bandını ölçülü ve dengeli azalttıklarını, ekim ayına gelindiğinde toplam talepteki yavaşlama çekirdek enflasyondaki kademeli düşüşü desteklemekle birlikte döviz kuru ve diğer maliyet unsurlarındaki gelişmelerin enflasyon görünümündeki iyileşmeyi sınırladığını, para politikasındaki temkinli duruşun korunmasını gerektirdiğini söyledi.

Ekimde politika faiz oranlarını sabit tuttuklarını hatırlatan Çetinkaya, kasımda ise döviz kuru hareketlerinin enflasyon hareketlerini ve fiyatlama davranışlarını bozmasını engellemek amacıyla bir miktar parasal sıkılaştırma gerçekleştirerek marjinal fonlama faizini 25 baz puan, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını ise 50 baz puan yükselttiklerini vurguladı. 

Aralıkta faiz oranlarında değişiklik yapmadıklarına dikkati çeken Çetinkaya, şöyle konuştu:

“2016’da yaşanan birçok önemli şoka rağmen sadeleşme yönündeki adımlarımıza yıl boyunca devam ettik. Bu adımlar para politikasında her iki yönde de gerçekleşti. Yılın ilk yarısında faiz koridorunun üst bandında indirimler gerçekleştirilirken kasımda 2008’den bu yana ilk kez konvansiyonel sıkılaştırma adımı attık. 2017 ocakta ise makro çerçeve ve iktisadi temeller değişmediği halde döviz piyasasında gözlenen aşırı hareketlilik karşısında dinamik ve farklı likidite araçlarını içeren bir sıkılaştırma çerçevesini uygulamaya koyduk. Sade bir politika çerçevesi aktarım mekanizmasının etkinliğini artırırken bu tip dinamik tepkileri dışlamamaktadır. Bu çerçevede 12 Ocak 2017’den bu yana 1 hafta vadeli repo ihalelerine ara verdik. 16 Ocak’tan itibaren marjinal fonlamanın da sınırlandırılmasının etkisiyle gerekli görülen günlerde sistemin fonlama ihtiyacının bir kısmını geç likidite penceresi borç verme faiz oranından karşılamaktayız. Söz konusu uygulamalarımızın etkisiyle ağırlıklı ortalama fonlama faizimizde ve BIST bankalararası gecelik repo faizinde belirgin bir artış gözlendi. Ayrıca Türk lirası ve döviz likiditesi yönetimindeki esnekliği ve araç çeşitliliğini artırmak amacıyla 17 Ocak’ta Türk Lirası Depoları Karşılığı Döviz Depoları piyasasını açtık. 24 Ocak’ta Para Politikası Kurulu toplantısında ise döviz kurlarında gözlenen aşırı hareketliliğin etkisiyle enflasyon görünümünde oluşabilecek bozulmayı sınırlamak amacıyla parasal sıkılaştırmanın güçlendirilmesine karar verdik. Bu çerçevede, marjinal fonlama faizini 75 baz puan artırarak yüzde 9,25’e, geç likidite penceresi borç verme faiz oranını ise 100 baz puan artırarak yüzde 11’e yükselttik.”

Çetinkaya, uyguladıkları politikaların piyasalara yansımalarını yakından takip ettiklerinin altını çizerek, getiri eğrisinin küresel, jeopolitik ve yurt içi belirsizliklerdeki artışa ve enflasyon beklentilerindeki yükselişe bağlı olarak geçen rapor dönemine göre tüm vadelerde yukarı doğru kaymakla birlikte uyguladıkları parasal sıkılaştırmanın etkisiyle son dönemde yataylaştığını söyledi. 

Merkez Bankası olarak, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda ellerindeki bütün araçları kullanmaya devam edeceklerini belirten Çetinkaya, “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümüne bağlı olacak. Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlardaki gelişmeleri yakından izleyerek ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapabileceğiz. Ayrıca döviz piyasasında iktisadi temellerle uyumlu olmayan sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmesi halinde likidite araçları ile gerekli tedbirleri alacağız.” değerlendirmesinde bulundu. 

Çetinkaya, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s’un (S&P) Türkiye’nin kredi notuna yönelik kararına ilişkin, “Aceleci bir karar olduğu kanaatindeyiz.” dedi.

Çetinkaya, yılın birinci Enflasyon Raporu’nun açıklandığı bilgilendirme toplantısında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Özel sektörün döviz borcunu yönetmesi noktasında Merkez Bankasının üstleneceği rolün ne olacağı şeklindeki bir soruyu yanıtlayan Çetinkaya, 2016’nın iç ve dış çeşitli şokların yaşandığı bir yıl olduğunu ifade etti.
Bu süreçte oynaklığın arttığı bir dönemin yaşandığını belirten Çetinkaya, “Merkez Bankası olarak makro ve mikro analizlerle oynaklığın sebebini, varsa piyasalarda istikrarı bozucu unsurları tespit etmeye çalışıp, bunların fiyat istikrarı başta olmak üzere makro ekonomik dengelere etkilerini analiz edip, uygun ve dinamik politika çerçevesi oluşturmaya çalışırız. Böyle yapmaya da devam ediyor olacağız. Bu anlamda Merkez Bankası, finansal piyasalar açısından, kendi hedefleri doğrultusunda elindeki tüm araçları dinamik ve etkin bir bileşimle kullanmaya devam edecek.” diye konuştu.

Özel sektörün döviz borçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çetinkaya, “Reel sektörün döviz kur riskinin, olası aşırı oynaklık dönemleri dahil, daha iyi yönetebilmesi konusunda nasıl bir çerçeve oluşturulabilir, hangi ürünler ve piyasaların daha etkin çalışması daha iyi olur, bu konudaki çalışmalar devam ediyor. Merkez Bankası olarak sahip olduğumuz bilgi seti, elimizdeki teknik kapasiteyle oraya katkı sağlıyoruz. Finansal İstikrar Komitesinin bu yöndeki çalışmalarının, önümüzdeki dönemde kamuoyuna da daha detaylı paylaşılacak bir noktaya geleceğini tahmin ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

“İlave sıkılaştırma da masada”
Çetinkaya, “Ocak ayındaki Para Politikası Kurulunda (PPK) neden politika faizi artışı yerine likidite adımlarını tercih ettiniz?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Para politikası dediğimiz zaman, öncelikle ilk soru para politikasının duruşudur. Halihazırda para politikamızın duruşu sıkı. Son kurul toplantımızın sonrasında belirttiğimiz gibi, gerekirse ilave sıkılaştırma da masada. Para politikasının duruşu açısından en önemli göstergelerden birisi kısa vadeli piyasa faizleri. Getiri eğrisinin önemli ölçüde yatay hale gelmiş olması, para politikasındaki sıkılaşmayı da diğer faktörlerle birlikte bu dönemde açıkça gösteriyor.” 

“Teorik yaklaşımımızda değişim söz konusu değil”
PPK’nın sade ve öngörülebilir bir politika çerçevesini tercih ettiğine dikkati çeken Çetinkaya, bu konuda teorik yaklaşımlarında herhangi bir değişimin söz konusu olmadığını söyledi.

Sade bir para politikası çerçevesinin, finansal aktarım mekanizmasının etkinliğini artırdığı görüşüne sahip olduklarını belirten Çetinkaya, bu görüşü koruduklarına dikkati çekti. Çetinkaya, “Nitekim 2016’da çok sayıda şok yaşandı. Brexit, piyasa oynaklıkları, darbe girişimi, reyting kararları, Amerikan seçimleri ve sonrasındaki oynaklıklar… Bunların her birine tek tek baktığımızda, bunlar ciddi şoklar. Biz bu şoklara rağmen genel eğilimimizi değiştirmedik. Sadeleşmede de her iki yönde de adım atabildiğimizi gösterdik.” diye konuştu.
Geçen yıl boyunca sadeleşmedeki birçok hedeflerinin gerçekleştiğini gördüklerini ifade eden Çetinkaya, “Ocak ayında farklı bir görünümle karşı karşıya kaldık. Yaşananlar tüm piyasalara yayılan bir oynaklıktan ziyade, özellikle döviz piyasasında gözlenen bir dengesizliği ve hatta bazı piyasalarda referans fiyatların ortadan kalkmaya başladığına işaret ediyor. Yani makro çerçeve ve iktisadi temeller değişmediği halde kurlarda gözlenen bir aşırı hareketlilik, tarihsel olarak aşırı volatilite ve sağlıklı bir fiyat oluşumu görülmeye başlandı. Dolayısıyla sadece fiyat istikrarı değil, finansal istikrarı da tehdit edebilecek bir riskle karşı karşıya kaldık.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu duruma karşılık PPK olarak sorunların kaynağına odaklı parasal sıkılaştırmayı, likidite araçlarıyla destekleyerek hayata geçirdiklerini anlatan Çetinkaya, bu çerçevede amaçlarının istikrarlı bir patikaya gelebilmek olduğunun altını çizdi. Çetinkaya, “Sonuç aldık mı? Kararlar, finansal aktarım mekanizmasının yapısı gereği, muhtelif faktörlerle şekillenir. Etkileri biraz zaman alır. Ancak bu kısa zamanda bile olumlu etki ve sinyalleri görmeye başladığımızı söyleyebilirim.” dedi.

Risk primlerinde azalış gözlendiğinde, oynaklıklar azaldığında ve diğer unsurlar gerçekleştiğinde gelecek dönemde sadeleşmenin kendileri için tercih olarak bulunduğunu dile getiren Çetinkaya, “Ancak yapılacak adımlar bugün itibarıyla görünür vade için, enflasyon beklentilerinde kalıcı biçimde ve ciddi bir iyileşme görülmediği sürece sıkılaşmanın devam edeceğine işaret ediyor. Ayrıca piyasalarda oluşabilecek aşırı oynaklıklara da ihtiyaç olduğunda elimizdeki tüm araçlarla tepki vermeye devam ediyor olacağız.” diye konuştu.

“S&P’nin değerlendirmelerine katıldığımızı söyleyemem”
Çetinkaya, “Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Piyasadaki dalgalanmalar ne zaman sona erecek?” şeklindeki soru üzerine, şunları kaydetti:
“Raporlarını çok detaylı bir biçimde inceliyoruz. Öncesi ve sonrasında reyting şirketleri ile diğer ilgili kamu otoriterinde olduğu gibi Merkez Bankası da temasta. Görüşmeleri yapıyor, kendi değerlendirmelerimizi sunuyoruz. 

Özellikle S&P’nin raporunda Merkez Bankasının para politikası kararları ve çerçevesine atıflar bulunduğunu biliyoruz. Bu değerlendirmelere katıldığımızı söyleyemem. Bu tür kararlar verilmeden önce, şokun niteliğinin iyi ayrıştırılması, ana trendlerin bir süre izlenmesi ve politika tedbirlerinin olası etkilerinin, teknik bir analizle değerlendirilmesi gerekir. Özellikle S&P’nin raporunu okuduğumuzda ve zamanlamayı dikkate aldığımızda, biz bu üçünün de yapılmadığını görüyoruz. Bu yönüyle aceleci bir karar olduğu kanaatindeyiz. Ancak elbette her kuruluşun kendi metodolojileri ve değerlendirme çerçeveleri vardır. Bize düşen nereden gelirse gelsin, bütün eleştirileri kendi süzgecimizden geçirerek, bu önerileri dikkate almak ve olması gereken yere oturtmak.
Merkez Bankası olarak doğru zamanda doğru kararları, doğru önlemleri aldığımızı düşünüyoruz. Aldığımız kararların sorunun temeline odaklı, içinde bulunduğumuz şartları gözeten, etkili ve güçlü tedbir setinden oluştuğunu düşünüyoruz. Etkiler zaman içinde daha net olarak görünecektir.”

Bankanın likidite araçlarının kullanımının geçici olup olmadığının sorulması üzerine Çetinkaya, piyasalarda öncelikle istikrarın oluşması, aşırı volatilitenin ortadan kalkması, piyasa fiyatlama mekanizmalarının sağlıklı bir patikaya ulaşabilmesi için atılan adımları ihtiyaç duyulduğu sürece devam ettirecekleri söyledi.
Merkez Bankasının son dönemde kullandığı bu anlamdaki tüm araçların, belli bir sürede kullanılmaya devam edeceğini anlatan Çetinkaya, “Burada hem para politikasının sıkı duruşunu koymak durumundayız, gelişmelere göre ilave sıkılaştırmaya ihtiyacı olabilir, hem de piyasada dengesizliklerin yönetilmesi ve istikrarın sağlanması gerekiyor. Bu anlamda bu çerçevenin belirli bir süre devam edeceğini beklememiz gerekir. Süreç, mevcut çerçevede devam edecek.” şeklinde konuştu.

Bu yılın ilk yarısında enflasyonun çift hanelere çıkması beklentisi olup olmadığının sorulması üzerine, bu yıl için enflasyon görünümüne bakıldığında yukarı yönlü risklerin yüksek olduğunu ifade ettiğini anımsatan Çetinkaya, temel unsurlardan birinin gıda fiyatlarındaki baz etkisi olduğunu söyledi.

Bunun dışında döviz kuru ve ithalatta yaşanan artışlar, özellikle petrol fiyatlarının etkili olduğuna işaret eden Çetinkaya, Türk lirası-döviz kuru gelişmelerinin, enflasyon geçişkenliğine etkilerini de gözleyeceklerini belirtti. Çetinkaya, “Riskler yukarı yönlü ancak burada kritik nokta para politikasının gereken tepkiyi veriyor olması. Biz sıkı duruşun beklentileri çıpalamak açısından etkili olacağını düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Geçen yılın örnek bir yıl olduğunu, Türkiye’de manşet enflasyon gelişmelerinin büyük bir dalgalanma sergilediğini anlatan Çetinkaya, 2016 ocak ayında enflasyonun yüzde 9,6 olduğunu ve çift hane riskinden bahsedildiğini hatırlattı.

Geçen yıl nisanda enflasyonun yüzde 6,6’ya gerilediğini, yıl içinde dalgalandığını, aralıkta yüzde 8,53’e ulaştığını anımsatan Çetinkaya, “Burada bizim yaklaşımımız, enflasyonda elbet manşet enflasyon gelişmeleri ve beklentiler çok önemli, çift hane elbette önemli bir risk, buna karşı mutlaka elimizdeki tüm araçları kullanacağız. Dalgalanmaları dikkate alacağız ama bir yandan da orta vadeli beklentilere, orta vadeli tahminlere de odaklanmayı unutmamak lazım. Bütün risk senaryolarını dikkate aldığımızda yılı yüzde 8 seviyesinde kapatmayı umuyoruz.” şeklinde konuştu.

Çetinkaya, baz etkileri ortadan kalktıkça enflasyonun orta vadeli görünümüne uyumlu bir seyir izlemesini bekleyebileceklerini belirterek, “Kuşkusuz sıkı para politikası duruşumuz da beklentiler kanalıyla enflasyondaki düşüşü destekliyor olacak.” görüşüne yer verdi.

“Atılan adımların bugün itibarıyla yeterli olduğunu düşünüyoruz”
ABD’deki faizlerle ilgili Merkez Bankasının bir baz senaryosunun olup olmadığının sorulması üzerine de Çetinkaya, burada temel olarak muhtelif senaryoları ve gelişmeleri dikkate alacaklarını ifade ederek, şu anki patikanın çok belirgin olmadığını kaydetti. Çetinkaya, “Gelişmiş ülke para politikaları zaten son yıllarda gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye finansal piyasalar üzerindeki etkileri dikkate alarak, her türlü senaryoya hazırlıklı olarak, elimizdeki araçları kullanmaya devam edeceğiz. Bizim açımızdan etkileri ve piyasaya yansımaları önemli olacak.” şeklinde konuştu.

Bankanın geç likidite penceresi, çoklu faiz yapısı gibi adımlarının piyasa tarafından geçici tedbirler olarak görüldüğü belirtilerek, “Bu politikalarla enflasyon beklentilerinin yönetebileceğini düşünüyor musunuz?”  şeklindeki soru üzerine Çetinkaya, “Bunların biz beklentileri yönetmek açısından bugün itibarıyla yeterli olduğunu düşünüyoruz ancak sıkı duruş korunacak, ihtiyaç olursa ilave adımlar da atılabilir.” değerlendirmesinde bulundu.

Mart ayına kadar çift haneli TÜFE beklentisi bulunduğunun belirtilmesi üzerine de Çetinkaya, “Mart sonuna kadar bir dalgalanma söz konusu. Yıl içerisinde dalgalı bir seyir izleyeceğiz. Elbette temel amacımız burada beklentilerin bozulmaması ve manşet enflasyonun da olabildiğince kontrol altında olması.” dedi.
Çetinkaya, Para Politikası Kurulunun (PPK) toplantı sayısının azaltılmasına ilişkin bir soru üzerine, bunun iktisadi birimlerin ana eğilimlere ve mevcut para politikası duruşuna odaklanmasını kolaylaştırıcı bir unsur olduğunu düşündüklerini kaydetti.

Bunun genel stratejileriyle ve dünyadaki genel trendlerle de uyumlu olduğunu dile getiren Çetinkaya, toplantı sayısının azaltılmasının kısa vadeli oynaklıklar yerine orta vadeli görünümü esas alacak bir yaklaşımı ve iletişimin güçlendirilmesine katkı sağlayacağını vurguladı.

Çetinkaya, söz konusu kararın bankanın vereceği dinamik tepkiler ve politika kararları açısından olumsuz bir etkisi olmadığını düşündüklerini ifade etti.

“Türkiye ekonomisinin önemli özelliği hızlı ve kuvvetli toparlanmalar göstermesi”
Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri sonrası Türkiye’nin ne kadar süre içinde yatırım yapılabilir seviyeye kavuşacağının sorulması üzerine Çetinkaya, burada her kuruluşun farklı değerlendirme ve kriter setlerinin bulunduğunu söyledi. Çetinkaya, şöyle devam etti:

“Biz bu raporları incelediğimizde Türkiye ekonomisine yönelik büyüme senaryoları dahil olmak üzere, yapısal unsurlara yapılan muhtelif atıflar görüyoruz. Bunların tamamında biz önümüzdeki dönem için ülkemizin pozitif bir performans sergileyeceğine inanıyoruz. Türkiye’de iktisadi faaliyet dönem dönem yaşanan iç ve dış şoklarla birlikte zaman zaman dalgalanmalar gösterdi ama Türkiye ekonomisinin önemli özelliği hızlı ve kuvvetli toparlanmalar gösterebiliyor olması. Sadece 2016 yılını bile dikkate aldığınızda Türkiye ekonomisinin ne kadar güçlü ve dayanıklı olduğunu belirtmek mümkün. Elbette mesele buradaki temelleri daha sağlamlaştırabilmek, yapısal alanda atılacak adımları hızlandırabilmek. Bunların tamamının makro dengeler açısından mevcut iyileşme sürecini hızlandıracağını düşünüyorum. Bunun bir yansıması da elbette reyting kararlarıyla da önümüzdeki dönem umarız olumlu gelişmeler olacaktır.”

Faiz politikasına ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Faiz sebep enflasyon sonuç, sadece politika faizinin kalmasını savunuyorum” ifadelerini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Çetinkaya, faiz politikasıyla ilgili öncelikle bakılması gereken şeyin duruş olduğunu söyledi. Çetinkaya, “Bunun dışında uygulama çerçevesine dair bizim yaklaşımımız, PPK’nın yaklaşımını özetlemeye çalıştım, bu çerçevede devam ediyor olacağız.” şeklinde konuştu.

Çetinkaya, ”Orta vadede yüzde 5 enflasyon hedefinin, Türkiye için kalıcı ölçüde erişilebilir ve Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeli ile makro dengelerine de ciddi katkı sağlayacak bir hedef olduğu görüşümüzü koruyoruz.” dedi.

Çetinkaya, döviz kurundaki artışın ardından aldıkları tedbirlerin ne kadar etkili olduğunun sorulması üzerine, dalgalı kur rejiminin orta-uzun vadede dengelenmeyi sağlayabilecek bir model olduğunu söyledi. Merkez Bankasının kurdaki seviye yerine bunların etkilerini dikkate aldığını belirten Çetinkaya, “Bu anlamda aldığımız çok sayıda tedbir var. Hem enflasyonda beklentileri çıpalayabilecek hem döviz likiditesini piyasada destekleyebilecek… Bir yandan da finansal istikrarı destekleyebilir. Burada geniş bir politika seti ile elimizdeki tüm araçları kullandık. O anlamda Merkez Bankasının etkin ve dinamik bir duruş sergilediğini düşünüyorum.” diye konuştu.

Merkez Bankasının bağımsızlığına ilişkin bir soru üzerine Çetinkaya, “Bu sadece TCMB için değil. Genel olarak merkez bankaları ile ilgili yapılan bağımsızlık tartışmalarında ben meseleye şöyle bakıyorum; Merkez Bankası kendisine verilmiş yasal çerçevede görevini yerine getirirken, elindeki tüm araçları etkin ve dinamik bir bileşimle kullanıyor. 2016 yılı boyunca aldığımız kararlar, attığımız adımlar, ocak ayında verdiğimiz politika tepkisi dahil bunların tamamı Merkez Bankasının hem finansal istikrar ve fiyat istikrarı açısından etkin bir yönetim modeli sergilediğini hem de elindeki tüm araçları etkin bir bileşimle kullandığını gösteriyor. Burada temel husus aktarım mekanizması ile piyasadaki etkilerinin gözlenmesi, sonuçlarının zaman içerisinde alınıyor, bu arada iyi bir iletişimle anlatılıyor olması. Biz bunları yapmaya devam edeceğiz. Bunlar görüldükçe bu konudaki tartışmalar da zaman içerisinde ortadan kalkacaktır.” ifadelerini kullandı.

Çetinkaya, özel sektörün döviz borcuna dikkati çeken sorular üzerine de bu konuda hem finansal istikrar raporunda hem de blog sayfasında yapılmış çalışmalar olduğunu kaydetti. 

Kendilerinin Türkiye ekonomisi açısından döviz borcunun nasıl gerçekleştiği, nerede yoğunlaştığı, bunun vade fiyatlama gibi tüm bileşenlerini, firmalar kesimi açısından bakıldığında doğal ve finansal hedgeleri dikkate alarak bu riskin net olarak resmini çekmek, gelişimini yakından takip etmek çabası içerisinde olduklarını anlatan Çetinkaya, şöyle devam etti:

“Bu kapsamda risk çerçevesinin ne olduğuna dair bugüne kadar iletişim yaptık. Kısa vadede özel sektörün borcunun dengeli olmasını… Ancak tüm aktörler buna Merkez Bankası dahil, olabilecek tüm senaryoları dikkate alarak mevcut risk yönetim çerçevesini iyileştirmeye çalışırlar ki Finansal İstikrar Komitesi’nin gündeminde olan şey de budur. Tahmin ediyorum, önümüzdeki dönemde bu konuda daha detaylı iletişimler de yapılıyor olacak.”
Çetinkaya, Merkez Bankasının uyguladığı politika çerçevesinin bir tercih olduğunu belirterek, bunun para ve likidite politikası kararları ile birleştiğinde muhtelif ödünleşimlerin de dikkate alınmasıyla şekillendiğini kaydederek, “Bu anlamda öncelikle verdiğimiz duruş mesajı ile sonrasında uygulama çerçevemizde, biz tutarlı ve istikrarlı bir yolda ilerlediğimizi düşünüyoruz. Elde edilen sonuçlarla birlikte piyasanın da bu yönde algısı oluşacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

“Merkez Bankası gereken adımları atıyor”
Çetinkaya, uygulanan faiz oranları ile ilgili sorular üzerine de halihazırda dinamik bir biçimde hem likidite dağılımını yönetmeye çalıştıklarını hem de piyasalarda referans faiz oranlarının oluşması için adımlar attıklarını söyledi.

İlk günden itibaren bu etkilerin görüldüğünü ve piyasa tarafından doğru okunmaya başlandığını gördüklerini anlatan Çetinkaya, “Zaman içerisinde bu uygulamalar daha da net anlaşılıyor olacak. Herhangi bir oran verici gösterge faiz tanımlamasında bulunmuyoruz, bu dinamik bir çerçeve olarak devam edecek. Önceliğimiz, piyasalardaki istikrarın oluşması ve fiyat istikrarı açısından sıkı duruşun korunması. Ayrıca piyasalarda gözlenebilecek aşırı oynaklıklara karşı da hazır ve temkinli olmak durumundayız.” ifadelerini kullandı.
Merkez Bankasının Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesine karşı verdiği tepkiler ve son yıllarda enflasyon hedefini tutturamamasına ilişkin soru üzerine de Çetinkaya, “Merkez Bankası temel hedefi olan fiyat istikrarına hem o hedefe ulaşılmasını yüzde 5, hem de bu hedefin kalıcı olarak ulaşıldığının tüm aktörler tarafından geniş bir kesimde kabul görmesini ister. Politikalarımız bu çerçevede gerçekleşiyor.” dedi.
Çetinkaya, Türkiye’de Merkez Bankasının bu anlamda kararlı duruşunun yanı sıra enflasyonun geldiği noktada, yapısal unsurların da etkileri dikkate alınarak diğer tüm paydaşlarla ortak hareket edilmesinde fayda olduğunu dile getirdi. 

Çetinkaya, şunları kaydetti:

“Biz orta vadede yüzde 5 enflasyon hedefinin, Türkiye için kalıcı ölçüde erişilebilir ve Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeli ile makro dengelerine de ciddi katkı sağlayacak bir hedef olduğu görüşümüzü koruyoruz. Bu yönde devam edeceğiz.

Attığımız adımlarla ilgili olarak ödünleşimleri dikkate alıyoruz. Bu yönüyle bakıldığında geçtiğimiz yıl finansal koşullardaki sıkılığı azaltıcı adımlar attık. Merkez Bankası ağırlıklı ortalama fonlama faizi ile piyasa faizleri arasındaki farkı tarihsel düşük seviyelere getirdik. Kasım ayına geldiğimizde konvansiyonel bir sıkılaştırma adımı attık. Bu yönde de adım atılabileceğini gösterdik. Burada mesele bütün ödünleşimleri dikkate alarak piyasalara etkileri odaklı, doğru soruna, doğru zamanda ve etkin tepki veren bir çerçevenin oluşturulması. Bu anlamda, biz Para Politikası Kurulu olarak, Merkez Bankasının sıkılaştırma dahil tüm adımları, 2016 yılından bu yana zamanı ve uygun bir bileşimle attığı kanaatindeyiz. Elbette sonuçları gördükçe, ilave dinamik tepkiler verilmesi gerekirse bunu da yapabiliriz.”