Merck’ten rakiplerine ‘çözüm ortaklığı’ hizmeti

0
111

ALMAN İLAÇ VE KİMYA şirketi Merck dünyada 350. yılını, Türkiye’de ise 20. yılını kutluyor. Ancak her ne kadar bu köklü şirket ilaç üretimiyle özdeşleşmiş olsa da aslında çok daha kapsamlı bir üretime sahip; şöyle ki, sağlık hizmetleri, yaşam bilimleri ve performans materyalleri alanlarındaki faaliyetleriyle günlük yaşamımızın her alanına dokunan bir yapı söz konusu. Şirkette ilaç üretimi yüzde 45-46’lık bir payla birinci sırada; bunu yüzde 40’lık payıyla biyoloji ve ilaç üretimi alanlarına yönelik teknolojileri sunan yaşam bilimleri izliyor. Üçüncüsü ise, yenilikçi materyaller ve spesifik kimyasalların üretimine yönelik performans materyalleri bölümü (cep telefonlarının sıvı kristal ekranları, kozmetikte, gıdada kullanılan spesifik kimyasal maddeler…)
Merck, 350 yıllık bir aile şirketi ancak yönetim profesyonellerde. Bir eczaneden yola çıkıp, sağlık ve kimya alanında bir deve dönüşmenin ve 350 yıl güçlü bir şekilde ayakta kalabilmenin sırrı tabii ki, değişime ayak uydurabilmek. Bu arada ufak bir not:

Araştırmalara göre, dünya genelinde büyük şirketlerin çoğu aile geleneğine sahip (Fortune 500 globalde yer alan şirketlerin yarıya yakını aile şirketi) ve bu şirketlerin büyük bir bölümü Avrupa’da yer alıyor. Avrupa’da da, Almanya 94 aile şirketiyle başı çekiyor. Almanya’nın küresel ekonominin lokomotif gücü olmasında, kökleri yüzyıllar öncesine dayanan ve çağın gereklerine göre yenilikçi olmuş bu kategorideki şirketlerin önemli bir rolü olduğu görülüyor.

2017 yılını globalde 16 milyar euro civarı bir satış geliriyle kapatan Merck dünyada 50 bini aşkın, Türkiye’de ise 200’ün üzerinde çalışana sahip; Merck ilaçları dışında, yerli şirketlere ilaç üretimi  için gereken kimyasalları da sağlıyor ve asıl önemlisi, sektördeki firmalara yani bir anlamda rakiplerine, proses danışmanlığı hizmeti sunuyor, A’dan Z’ye tüm süreçte çözüm ortağı oluyor. Buna somut bir örnek vermek gerekirse, Afrika’da iş yapmak isteyen Türk ilaç firmalarına ihale sürecine hazırlanmalarında danışmanlık hizmeti veren Merck sayesinde, bir Türk firması ihaleyi kazanıyor. (Firma isminin verilmesini istemediği için Merck yetkilileri bu konuda açıklama yapamıyorlar.)

Merck’in Türkiye’deki faaliyetleri arasında bir diğer önemli başlık ise, 2015 yılında Turgut İlaç’la imzaladığı biyoteknoloji ilaç alanındaki işbirliği anlaşması.
Bu anlaşmaya göre, Turgut İlaç biyobenzer üretim tesisi kurmak için Merck’ten destek hizmeti alıyor. İlk aşamada, biyoteknolojik ürünlerin proseslerinin geliştirilmesi ve cGMP (ilaçta iyi üretim uygulaması) koşullarında üretimler Merck Yaşam Bilimleri
bölümünün tesislerinde gerçekleştiriliyor. Turgut İlaç’ın daha sonra bu üretimi ülkeye transfer etmesi amacıyla gerekli altyapı, tesis kurulumu, Ar-Ge ve personel eğitimi için de Merck’ten danışmanlık hizmeti alması öngörülüyor.
Merck Türkiye Genel Müdürü Şehram Zayer, Merck’in faaliyetleri ve Türkiye’deki konumuyla ilgili olarak Fortune Türkiye’nin sorularını yanıtladı:
 
Merck geniş bir yelpazede üretim yapan bir şirket. İlaçta özellikle ön plana çıkan, iddialı olduğu bir alan var mı?
Her şeyden önce, 2018 yılı Merck için çok önemli. Dünyada 350. yılımızı kutluyoruz. Merck 350 yıl önce bir eczaneden yola çıktı. Bir eczaneden başlayıp, 15 milyar euro’yu aşkın ciroya ulaşan bir yapıdan söz ediyoruz. Baktığımız zaman dünyada 350 yıllık tarihi olan çok az şirket var. Türkiye de özel bir yıl bizim  için çünkü burada da 20. yılımızı kutluyoruz. Onun için çok heyecanlıyız. Bu arada, gelecek 350 yılın da temelini atmamız lazım. Bu ikisi güzel denk geldi. Merck bulunduğu tüm kategorilerde pazar lideri olan bir şirket. Pazar liderliğinden daha da önemlisi hep öncü tedaviler sağlıyoruz. Amacımız hastaların karşılanmamış tedavi ihtiyaçları için Ar-Ge’yle yeni tedaviler geliştirmek.
Onun için faaliyet gösterdiğimiz tüm ilaç kategorilerinde en iyi, karşılanmamış çözümleri sunmaya çalışıyoruz Bizim tedavi alanlarından bahsetmek gerekirse, MS alanında uzun yıllara dayanan bir deneyimimiz var. MS dışında onkoloji alanında yeni nesil tedaviler için ciddi çalışmalarımız var. Fertilitede pazar lideriyiz. Çocuklarda büyüme eksikliği, tiroid gibi genel tıbbi alanlarda da çözüm sunmaya çalışıyoruz.
 
Son zamanlarda kişiye/hastaya (hasta grubuna) özel tedavi geliştirilmesi gündemde. Özellikle onkoloji alanındaki bu tedaviler henüz geliştirme aşamasında, çalışmalar devam ediyor. İlaç dünyasındaki bu yeni yönelimde Merck’in konumu nedir?
Evet, artık teknolojinin gelişmesiyle kişiye özel tedaviler ön plana çıkmaya başladı. Örneğin, Merck’in onkolojideki bir ilacı bir hasta grubunda çok iyi sonuçlar veriyor. Bu yüzden önce bir test yapılıyor ve o testte pozitif olan hastalar tedavi seçeneğine dahil ediliyor. Bu çok iyi bir şey. Çünkü doğru hastaya doğru  ilaç gidiyor. Onkoloji, ilaç firmalarının en
çok çalıştığı alan. Burada amaç vücudun kendi savunma mekanizmalarını harekete geçirerek bir savunma sağlamak. Merck bu konuda öncü firmalardan biri. Şu anda payplaynımızda böyle bir ilacımız var. Bu ilacı bugüne kadar tedavisi mümkün olmayan bir tedavi grubunda hastalara sunduk (tedavisi şimdiye kadar hemen hemen mümkün olmayan küçük hücreli kanser adıyla da bilinen
merkel hücreli karsinomun tedavisine yönelik bir ilaç). Batı’da uygulanmaya başladı, Türkiye’de de ruhsat için bakanlığa başvurduk; hızlı bir şekilde tamamlanmasını bekliyoruz. Türkiye’de ruhsat süreci zaman alıyor
ama inovatif bir ilacınız olduğu zaman bazı öncelikler tanınıyor. Süreç daha hızlı ilerliyor. Bu  konuda  son iki, üç yıldır bakanlığın süreci hızlandırmasından memnunuz. Burada önemli olan hastaya olan katkınızı anlatabilmeniz. Onkolojide pek çok endikasyonda çalışılıyor ve bununla ilgili klinik çalışmaların büyük bir bölümü de Türkiye’de gerçekleştiriliyor. Neden?
Çünkü en çok hasta alan üniteler Türkiye’de çıktı. Bu da Türkiye için çok önemli bir yatırımın önünü açıyor. Merck de Türkiye’ye ciddi bir klinik çalışma yatırımı yapıyor.
 
Bu klinik çalışma ne şekilde ilerliyor?
Şu anda başka tedavi seçeneği olmayan hasta gönüllü olarak tedavinin denenmesini istiyor. Tabii doktorun da bu aşamada bazı kriterleri var; bu hasta çalışmaya uygun mu değil mi diye belirliyor.
 
Bu tür yeni tedaviler umut verici, olumlu ama bir yandan da bunların geliştirilmesi ciddi bir maliyet gerektiriyor. Dolayısıyla hastaların bu ilaçlara erişimi, bunların sosyal güvenlik kapsamına alınması yüksek rakamlardan dolayı sıkıntı yaratabilir mi?
Şunu paylaşmak isterim. Türkiye’nin iyi bir sosyal güvenlik sistemi var. Şöyle bakmak lazım: Bir de tedavi edilememenin maliyeti vardır. Hastayı tedavi ettiğinizde, iş hayatının içindedir, ailesiyle beraberdir. Yaratacağınız değer önemli.
 
Merck 350 yıllık bir şirket. Türkiye’de ise 20 yıllık bir geçmişi var. Türkiye Merck’in yapısında ne anlam ifade ediyor?
Biz şirket politikamız gereği, (Türkiye’yle ilgili) rakam açıklayamıyoruz. Ama şunu paylaşabilirim: Merck bulunduğu tüm tedavi alanlarında öncü firmadır.
Yaklaşık 227 kişilik bir firmayız. Türkiye Merck’e ne ifade ediyor diye bakacak olursak, Türkiye’nin nüfusu ve potansiyelini hepimiz biliyoruz. Olayın bir rakamsal boyutu var. Klinik çalışma boyutu var. Bir de ülkeye katkı açısından insan boyutu var. Merck’in İstanbul kuruluşundan şimdiye kadar yurtdışına 20 kişi atandı. Artık çok global bir şirketiz. Bir pozisyon açıldığında, ilan ediliyor ve dünyanın herhangi bir yerinden başvuran olabiliyor. Bizden de pek çok başvuran olabiliyor. Bazıları İstanbul bazlı da olabiliyor. Skype  gibi iletişim olanakları sayesinde yönetici çalışana fiziki olarak yanına gelmesine gerek olmadığını, ayda bir kere yan yana gelmenin yeterli olacağını da söyleyebiliyor.
Türk yöneticilere yurtdışı kapılarını açma konusunda ciddi bir çalışmamız var ve bu konuda da başarılıyız diyebilirim.
Global rakamlara bakınca, 2017 yılını 15,3 milyar euro’yla kapattık. Oysa üç, dört yıl önce, 2014 ve 2015’lerde ciromuz 5 milyar euro’nun altındaydı. Yani ciroyu üçe katladık.

Bunun sırrı nedir?
Bunun sırrı 350 yıldan geliyor. 350 yıldır sürekli gelişiyor ve inovasyona, değişime ayak uydurduğumuz için bu başarıyı yakalayabiliyoruz. Şöyle bir sırrı var: Son on iki, on üç yılda 50 milyar euro’ya yakın şirket birleşmeleri ve satın almaları yaşadık. 2006’da Serono satın alındı. 2010’da yaşam bilimleri bölümünde Millipore satın alındı. Bu sırada 2012’de küçük çaplı  bir satın alma sayılabilecek, AZ Electronic Materials satın alındı. 2014’te de Sigma Aldrich’in alımı gerçekleşti. Burada ciddi bir portföyü etkin yönetme  söz konusu. Örneğin, jenerik bölümümüz vardı, onu da sattık. Değişime, günümüze ayak uydurarak portföyü optimize ettik.
 
Bu arada, Merck tüketici sağlığı birimini ise P&G’ye sattı. Yine aynı şekilde, bir başka ilaç şirketi Novartis de bu birimini yakın zamanda Glaxo’ya sattı. Bu satış trendini global ilaç devlerinin daha sofistike, ileri teknolojili ürünlere odaklanma stratejisi olarak değerlendirebilir miyiz?
Şimdi bunun tek doğrusu yok. Şirket bazında bakmak gerekir. Merck’in stratejisi inovasyon odaklı, hastaların karşılanmamış tıbbi ihtiyaçları için yeni ilaç geliştirmek, bu konuda yatırım yapmak. Hedef daha reçeteli, inovatif tarafta güçlenmek. Her şirketin kendi içindeki dengesine göre değerlendirmek lazım. Diğer şirketler için yorumda bulunmam doğru olmaz ama Merck’in amacı inovasyona ve yenilikçi ilaçlara konsantre olmak.
Şundan da söz edebilirim; bizim altmış senelik  ilacımız da var altın standart şeklinde. Az önce bahsettiğim gibi multipl skleroz (MS) ya da immüno- onkolojide, hastalara sunulan yeni tedavi seçenekleri de var. 350 seneliğiz fakat değişime uymazsak zaten 350 sene var olamazdık. Şirket aile şirketi, hisselerin yüzde 70’i aileye ait ama aile yönetimde değil. Profesyoneller yönetimde. Yüzde 30’u ise borsada. Şu an 13’üncü kuşak şirketin başında.
 
2015 yılında Turgut İlaç’la biyoteknolojik ilaç alanında işbirliği anlaşması imzaladınız. Bundan söz edebilir misiniz?
Bizim yaşam bilimleri bölümümüz dünyadaki çoğu ilaç şirketine destek sağlayan bir bölümdür. Burada ilaç üretimi için gereken kimyasalları satıyoruz. Biyoteknolojik ilaç üretimi için gereken malzemeleri tedarik ediyoruz. Prosesleri sağlıyoruz. Turgut İlacın da biyoteknolojik ilaç üretimi projesi vardı.
Uzun görüşmelerden sonra bizimle devam etmek istediler. Türkiye’deki üretimde işbirliği için bizi seçtiler. Proses danışmanlığı sağlıyoruz. A’dan Z’ye tüm süreçte çözüm ortakları olacağız. Bu da bizi heyecanlandıran bir proje. Çünkü biyoteknolojik ilacın Türkiye’de üretimi için çözüm ortağıyız.
Onun dışında paylaşmak istediğim başka bir konu daha var: Merck Afrika’da da büyümek istiyor. Afrika’da bir ilaç temin süreci var.
Buraya Türk firmaları  da  girmek  istediler ve biz bu süreçte, Türk firmalarına pazara açılmaları için çok destek olduk. Başka ülkelerden rakip firmalar yıllardır buradalar.
Ve bu süreçte bir Türk firmasının da ipi göğüslediğini söylemekten gurur duyuyorum. Afrika’da Merck’in satacağı bazı ilaçlar Türkiye’den gidiyor, bu ilaçları bir Türk ilaç firması üretiyor. Fakat firma isim paylaşmak istemiyor.
Bu tür ihale süreçlerine hazırlanmak çok kolay bir iş değildir. Mesela geliyorlar, sizin fabrikanızı inceliyorlar, kalite süreçleri, dosyalama gözden geçiriliyor. Hazırlık süreci var ve bu konuda tecrübesi olmayan bir firma için daha zor olur tabii. Burada biz sürekli destek olmaya çalıştık.
Buna benzer başka projeler de var ama firmalar isim vermek istemedikleri için açıklama yapamıyoruz.

Türkiye’de şu anda bir yerli ilaç hamlesinden söz ediliyor. Merck’in çözüm ortaklığı stratejisi böyle bir süreçte devreye girecek mi?
Biz bu konuda Türkiye’de yatırım yapmak isteyen tüm firmalara çözüm ortağı olmak istiyoruz ve olmaya çalışıyoruz. İşte bu noktada, Merck diğer ilaç firmalarından ayrışıyor. Yani hem bu firmaların rakibisiniz hem de bu  işlerin yapılması için onların çözüm ortağısınız. Biyoteknolojik ilaç üretimi aslında bir proses ve burada doğru çözümleri koymak çok önemli. Tabiri yerindeyse, anahtar teslimi bir fabrika kurmalarına yardımcı oluyoruz.
Şirkette de bizim üç bölümümüz var. Biri sağlık bilimleri/ilaç; bunun Merck içindeki payı yüzde 45-46’lar civarında. Yaşam bilimleri bölümü yüzde 40 civarı bir paya sahip. Bir de performans materyalleri var; şu anda masada dört kişiyiz ve burada Merck ürünleri var. Birincisi akıllı telefonların ekranları. Bunların hepsi Merck’in ürünleridir. Ayrıca boya pigmentleri,
iletkenler, evimizdeki televizyonların ekranları ve spesifik kimyasallar, araçların parlak dış boyasında kullanılan kimyasallar… Kozmetik sektöründe kullanılan ürünlerin içindeki kırışık açıcı maddeler… Gıdalarda kullanılan birtakım katkı maddeleri… Tümünü bu bölüm üretiyor.
 
Sizden söz edecek olursak, tıp dünyasından gelmiyorsunuz. Boğaziçi Üniversitesi İşletme mezunusunuz. Çok fazla bilimle iç içe aynı zamanda son derece kurallı, regüle bir sektörde yönetici olmakla diğer herhangi bir sektördeki şirketi yönetmek arasında fark var mı, ekstra bir özellik gerektiriyor mu?
İlaç regüle bir sektör ama diğer sektörlerde de regülasyon var. Dolayısıyla herhangi bir sektörde çalıştığınız zaman   o sektöre hakim olmanız lazım. Ben ilaç sektöründe çalışmaktan çok keyif alıyorum. İlaç insan kalitesi
yüksek bir sektör. Yabancı dil olmazsa olmaz… İlaç aynı zamanda çok farklı alanlara istihdam sağlayabilen bir sektör. Doktordan, eczacısından, sosyal bilimlerde
okuyanlara kadar çok farklı eğitim alanlarından gelenlere iş sunabilecek bir alan. Onun için genç arkadaşlara bu sektörü tavsiye ediyoruz.
Dünyada Ar-Ge’ye en çok kaynak ayıran sektör ilaçtır. 200 milyar dolara varabilen rakamlar söz konusu. Merck cirosunun yaklaşık yüzde 25’ini Ar-Ge’ye ayırıyor. Oysa sektör ortalaması yüzde 20’dir. Bizimki biraz daha yüksek çünkü öncü moleküller yapmaya çalışıyoruz. Onun da maliyeti daha fazla.
İlaç maliyeti fazla olan bir sektör çünkü yeni ilaç araştırmalarında geliştirilen moleküllerin yüzde 70’i çöptür, bunu istatistikler söylüyor. Molekülle çalışmaya başlayıp bunu ortaya koyana kadar geçen süre ise 10-12 yıl… O sürede de zaten patent ömrünün yarısını geçirmiş oluyorsunuz ve kalan yıllarda satışını yapıyorsunuz. Bu satış sürecinde de, bir sonraki yeni ürün için finansmanı sağlamanız gerekiyor.