James Rickards: FED, 2015’te faizleri artırmayacak

0
83

Küresel piyasalar uzunca bir süredir Amerika Merkez Bankası’nın (FED) atacağı adımlara göre hareket ediyor. Geçen yıl varlık alımlarını bir programla azaltmaya başlayan FED’in bu ay alımlarını sonlandırması ve gelecek yılın ilk yarısına kadar da faiz oranlarını artırmaya başlaması bekleniyor. Bu beklenti ile hareket edilmesi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde para çıkışına neden oluyor. Sermaye piyasalarında 30 yılı aşkın bir süre danışmanlık, yatırım bankacılığı, risk yöneticiliği yapan ve Johns Hopkins Üniversitesi’nde ders veren James Rickards ise FED’in gelecek yıl faiz oranlarını artırmayacağını ileri sürüyor. ABD ekonomisinin beklendiği gibi iyi gitmediğini, 2015 yılı haziran ayında verilerin bu durumu net bir şekilde ortaya koyacağını belirten Rickards, FED’in son beş yıldır öngörülerinde yanıldığını, bu kez de yanılacağını vurguluyor. Rickards, “2015 yılı ortasında veriler, ABD ekonomisinin beklenenden çok daha zayıf olduğunu gösterecek ve bu nedenle FED çok daha uzun bir süre faiz oranlarını artırmayacağını ilan edecek. Hatta FED yeniden varlık satın almaya başlayabilir” iddiasında bulunuyor. Bu nedenle önümüzdeki yılın ortalarından itibaren doların değerinin düşeceğini, euro ve yenin yükseleceği tahmininde bulunan Rickards, euro almak için doğru bir zaman olduğunu söylüyor.
 
2010 yılında başlayan kur savaşlarının uzun bir süre devam edeceğini ve sonunda dolar sisteminin çökeceğini savunan Rickards, sonrasında doların yerine altın veya SDR’nin rezerv para olacağını ileri sürüyor. Yapısal sorunların likidite ile çözülmeye çalışıldığını, bunda başarılı olmanın mümkün olmayacağını ve çöküşün kaçınılmaz olacağını belirten Rickards, Çin, Rusya gibi ülkelerin bu çöküşe hazırlanmak için uzun bir süredir altın alımlarını sürdürdüklerine dikkat çekiyor. Rickards, “Uluslararası para sisteminin son 100 yılda üç kez (1914, 1938 ve 1971 yılında) çöktüğünü gördük. Her çöktüğünde dünyanın sonu gelmedi. Sadece başlıca finans devlerinin oyunun kurallarını yeniden yazması gerekti” diyor. Rickards, kur savaşlarında hedef olmamalarına rağmen Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin “kurban” olduğunu vurguluyor.
 
Türkiye’nin Türk Lirası’nı euro’ya sabitlemesi durumunda yabancı sermayeyi mıknatıs gibi çekebileceğini iddia eden Rickards, Türkiye’nin bir deflasyon riski yokken ve enflasyonun yükselme riski varken faiz oranlarını düşürmesinin enflasyonu daha da artıracağı uyarısında bulunuyor. Rickards, Türkiye’nin bunun yerine Almanya, Singapur, Kore gibi kur savaşlarına katılmayıp iyi teknoloji, iyi insan kaynağı ile yabancı sermaye çekme yolunu tercih etmesi gerektiğinin altını çiziyor. FX World İstanbul fuarı nedeniyle İstanbul’a gelen ve yazdığı “Kur Savaşları” kitabı 10 dile çevrilen Rickards ile kur savaşlarını, merkez bankalarının politikalarını ve beklentilerini konuştuk.
 
Kur savaşlarının mantıklı bir sonucu var mı?
Öncelikli olarak dünya her zaman kur savaşlarının olduğu bir dünya olmuyor. Ama savaş başladığı zaman çok uzun süre (5-10-15 yıl gibi) sürebiliyor. Bugün bir kur savaşı yaşadığımız bir dönemdeyiz. 2010 yılında başladı, benim beklentim çok uzun süre devam edeceği yönünde. Kitabı 2011 yılında yayımladım, “Bugün yeni bir kur savaşının içerisinde miyiz?” diye soruyorlar. Hayır, 2010 yılında başlayan savaş halihazırda devam ediyor. Kur savaşları genellikle mantıklı bir sonuca ulaşmadan yıllarca sürer.  
 
Peki kur savaşları önümüzdeki dönemde nasıl bir tablo yaratacak?
Şu anda dolar inanılmaz güçlü; euro, yen, yuan, Avustralya Doları düştü. Bu nedenle dünyaya baktığımız zaman dolar şu anda en güçlü para birimi. Fakat FED bunu istemiyor. Amerika Merkez Bankası (FED) ve Amerika Hazinesi daha ucuz bir dolar arzu ediyor. 
 
Madem bu kadar ucuz bir dolar arzu ediyorlar neden dolar değer kazanıyor?
Bunun iki nedeni var. Birincisi Avrupa ve Japon ekonomisi gerçekten çok kötü durumdaydı ve yardıma ihtiyacı vardı. Bu nedenle ABD, “Biz biraz daha güçlüyüz, o nedenle daha güçlü para birimi bizde olsun, Avrupa ve Japonya para birimlerinin değerini biraz düşürebilsinler” dedi. Ancak şu anda Amerika ekonomisi insanların düşündüğü kadar güçlü değil ve gerçekten zayıf. Bu nedenle ben önümüzdeki yıl ABD Doları’nın yine zayıflamasını bekliyorum. Çünkü şu anda ABD ekonomisine kıyasla dolar fazla yüksek. 
 
FED, ekonominin toparlanacağını varsayarak, önümüzdeki dönemde faizleri artırmayı planlıyor. Bu nasıl bir sorun yaratacak?
Ben FED’in faiz oranlarını artıracağını düşünmüyorum. Piyasalarda varlık alımlarının bitmesinin ardından 2015 yılı mart veya haziran ayında faizlerin artırılacağı beklentisi var. Ancak ben 2015 yılında faizlerin kesinlikle artırılacağını düşünmüyorum. 
 
Ancak FED faizleri artıracağı sinyalini veriyor…
FED’in ne söylediğine iyi bakmak lazım. FED, “Faiz oranlarını veriler bağlı olarak, yani ABD ekonomisi güçlendiğinde artıracağız” diyor. Ama şu anda ABD ekonomisi zayıf ve muhtemelen bir resasyona giriyor. Ekonomi bu kadar zayıf olduğu için de FED, faizleri artıramayacak. FED’in öngörüsü ABD ekonomisinin toparlandığı ve güçlendiği yönünde olduğu için, verilere bağlı olarak faiz artıracağını söylüyor. FED, her yıl bir sonraki yıl için öngörülerini açıklıyor. Son beş yıldır öngörülerine baktığımızda her seferinde yanıldıklarını görüyoruz. Yine yanılacaklar, ekonomi beklenenden çok daha zayıf ve o veriler gerçekleştiğinde faizleri artıramayacaklarını görecekler. Dördüncü çeyrekte ekonomik durumun çok zayıf olduğu daha net ortaya çıkacak. Diğer yandan faiz oranları ABD Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) tarafından değerlendiriliyor. Bu komiteye üyelik her yıl değişiyor. Şu anda sıkı para politikasını savunan üyeler hakim. Şahinlerden Dallas FED Başkanı Richard Fisher ve Philadelphia Başkanı Charles Plosser, bu yılın sonunda emekli olarak komiteden ayrılacaklar. Onların yerine gelecek isimler ise genişlemeci para politikasına inanıyor. Yani komiteden şahinler ayrılıyor, güvercinler geliyor ve veriler de gittikçe zayıflıyor. Bu durum kesinlikle bizi faiz artışına götürmeyecek bir kombinasyon. O nedenle ben 2015 yılında faiz artışının olmayacağına inanıyorum. Böyle olacağı için de doların değeri düşecek, euro ve yen yeniden yükselecek. Bir miktar daha düşebilir ama şu an (25 Eylül, söyleşinin yapıldığı tarih) euro almak için çok doğru bir zaman. 
 
ABD ekonomisinde resasyon sıkıntısından söz ediyorsunuz, Avrupa ekonomisi ve Japonya zaten sıkıntıda. Çıkış nerede?
Çıkış yok. 2007 yılından başlayan küresel bir buhrandan geçiyoruz ve bu sonsuza dek sürecek. Çin yavaşlıyor, Japonya, Avrupa zayıf, ABD zayıflamaya devam edecek ve bu bütün dünyayı etkisi altına alacak. İnsanlar, bol paranın yardımıyla artık iyileşme sürecine girildiğini söylüyor. Ama hâlâ buhrandayız ve bunun nedeni likidite değil yapısal sorunlar. Yani yapısal sorunu da likidite ile çözemezsiniz, yapısal çözümlere ihtiyaç var. Vergiler, düzenlemeler, ABD Başkanı Obama’nın çıkardığı sağlık politikaları, inşaat, altyapı projeleri yapısal değişikliklerdir. Ama bunlar gerçekleşmiyor. Çünkü ABD’de Beyaz Saray ile Kongre işbirliği yapmıyor. Bu nedenle yapısal değişimler yapana kadar buhran sürecek. Bunun en iyi örneği Japonya, 25 yılıdır ekonomik depresyonda. Küresel buhranda sekiz yıldır yaşanıyor ve bu şekilde sürecek.
 
ABD genişlemeci para politikasını tercih ettiğinde “yanlış” olduğunu söylediniz, bugün de bu politikayı terk etmeye çalışıyor, bunu da “yanlış” diye tanımlıyorsunuz. Sizin çıkış için ABD’ye öneriniz nedir?
Ben daha yüksek faiz oranlarının olması gerektiğini düşünüyorum. Yani ben faiz oranlarını artırma taraftarıyım. Ben bir analist olarak size FED’in ne düşündüğünü anlattım. Onların modellerine baktığımda da verilerin düşük çıkmasıyla faizleri artırmayacağını düşünüyorum. Çıkış yolu var. ABD’de kurumlar vergisini düşürmek lazım, kişisel gelir vergisini düşürmek lazım, sermaye kazanımı vergilerini ortadan kaldırmak lazım, ayrıca düzenlemeleri azaltmak lazım. Bu yapısal değişikliklerle ekonomiyi yeniden büyütebiliriz. Bunların hiçbiri yapılmıyor. Çünkü Kongre ile Başkan çatışma halinde. 
 
Ekonomi daralacaksa kur savaşı alevlenecek…
Evet, kur savaşı 10 yıl daha devam eder, ta ki sistem çökene kadar. Uluslararası para sisteminin son 100 yılda üç kez (1914, 1938 ve 1971 yılında) çöktüğünü gördük. Her çöktüğünde dünyanın sonu gelmedi. Sadece başlıca finans devlerinin oyunun kurallarını yeniden yazması gerekti.  
 
Madem kur savaşı bitmeyecek, yeniden bir çöküş olacak ve oyunun kuralları yeniden yazılacak, nasıl olmalı bu kurallar? Dolar çökecekse yerine ne konacak?
Altın olabilir veya Uluslararası Para Fonu’nun ABD’yi kurtarması gerekebilir. Çünkü IMF para basabiliyor. FED dolar, Avrupa Merkez Bankası euro, Türkiye Merkez Bankası TL basabilirken IMF de SDR basar. Bir daha likidite krizi yaşandığında bu kriz FED’i aşacak.  
 
Altın standardı daha önce denendi ve terk edildi. Altın üretimi kısıtlı, yeniden altın standardına dönüş dünyanın ihtiyaç duyduğu büyümeyi sağlayabilecek mi?
Yeterince altın olmadığı için altının bir standart haline gelmeyeceği söyleniyor. Aslında her zaman yeterli derecede altın var. Önemli olan fiyatlandırma. Şu anda altının ons fiyatı bin 200 dolar. Evet, bu dünyadaki ticareti desteklemez. Ancak altının ons fiyatı 10 bin dolar olursa dünyadaki ticareti desteklemeye yeter. Yani buradaki sorun altının miktarı değil fiyatı. Ben bu nedenle altın fiyatlarının çok daha yükseleceğini düşünüyorum. Çünkü basılı paraya güven kaybedilirse ve merkez bankaları altına dönerlerse o zaman altın fiyatlarının yüksek olmasıyla deflasyonu önlerler. Eğer bunu yapmazlarsa büyük buhranın yeniden tekrarlanması gerçekleşir. O nedenle altının ons fiyatı 10 bin dolar civarına oturabilir.  
 
Altın dışında bir çözüm var mı?
Birinci çözüm altın ama çok daha yüksek bir fiyattan. İkincisi ise SDR. Bu da tüm dünyada enflasyonun yükselmesine sebep olacak.  
 
SDR’nin rezerv para olması IMF’nin de dünyanın merkez bankası olacağı anlamına mı geliyor?
Zaten IMF’ye şu an dünyanın merkez bankası diyebiliriz. SDR dünyada kullanılan bir para birimi olacak. Günlük harcamalarda yine dolar, euro, TL kullanılacak ama SDR daha büyük ödemelerde kullanılacak. Örneğin ülkelerarası ödeme dengelerini, petrol için ya da dünyanın en büyük 100 şirketi kendi finansallarını SDR cinsinden tutacak. Yani dolar yerel bir para birimi olarak kalacak, SDR global para olacak. Geçtiğimiz beş yılda Çin, 3 bin ton yani dünyadaki bütün resmi altının yüzde 10’unu satın aldı. Eğer altın para sisteminin bir parçası değilse neden Çin bu kadar altın alsın. Onlar benim tarif ettiğim çöküşe hazırlanıyor. Aynı şey Rusya için de geçerli. Rusya son beş yılda altın rezervlerini ikiye katladı. Keza İran altın alıyor. Çin, Rusya ve İran ABD karşıtı ülkeler ve mümkün olduğunca altın alıyorlar. Çünkü enflasyonun ve çöküşün geleceğinin farkındalar, altın alarak buna kendilerini hazırlıyorlar.  
 
Bu küresel piyasaların da çöküşü anlamına mı geliyor?
Zaten küresel bir çöküş olmadan dolar çökmez. Bazı ekonomiler diğer ekonomilerden daha iyi durumda olacak ama bu bütün büyük güçlerin bir araya gelmek zorunda kalacağı bir süreç yaşanacak. 1944 yılında gerçekleşen Bretton Woods Konferansı’nda Amerika’nın sesi en güçlü, en hakim olandı. Ancak bir sonraki konferansta bu böyle olmayacak. Yeni konferansta Çin, Rusya ve Almanya’nın liderliğinde Avrupa Birliği sesi en fazla duyulan taraflar olacak.
 
AB’nin dağılacağı yönünde senaryolar var. Bu noktada sizin değerlendirmeniz nedir ve Euro Birliği dağılır mı?
Üç yıl önce Avrupa’daki ülke borcu krizinde birçok ünlü, Nobel ödüllü iktisatçı panik içerisinde, “Yunanistan’ı Avrupa Birliği’nden atacaklar” demişti. Ben o dönem de “Kimseyi Avrupa Birliği’nden atmayacaklar, kimse ayrılmayacak, tam tersine üye sayısı artmaya devam edecek ve euro da güçlenmeye devam edecek” demiştim. Bugün söylediklerim doğru çıktı. Estonya, Hırvatistan eklendi, üye sayısı arttı ve son dönemde bir miktar düşse de euro yükseldi. Bu durum devam edecek. Almanya liderliğinde kendi bölgelerini genişletecekler, para birimleri daha da güçlenecek. Şu anda dolar en güçlü para birimi. Ben euro’nun en düşük seviyelerinde olduğunu ama gelecek yıl güçleneceğini düşünüyorum.  
 
Yuan rezerv para olma kapasitesine sahip mi?
Ticarette kullanılan para ile rezerv para ayrımının altını çizmek lazım. Yuan ticaret para birimi olarak daha çok ortaya çıkıyor. Ama bir rezerv para birimi olabilmek için bir kere yatırım yapılabilir araçların çok yoğun olduğu bir havuz olması lazım. Örneğin bir ülkede yüksek tasarruf varsa, ticaret fazlası varsa rezervinizi bir yere yatırım yapmanız gerekiyor. Çin’de bir bono piyasası, future piyasası, hedging mekanizmaları yok. Çin’in en az 10 yıla ihtiyacı var bu piyasaları oluşturması için. O zaman bile zor. Yatırım yapılabilir varlıkları olmadığı için yuan bir rezerv para birimi olamaz. Belki bu piyasaların oluşturulmasıyla 10-15 yıl sonra bu mümkün hale gelebilir. Ama sistem o zamana kadar dayanmayacak ve çöküş yaşanacak.  
 
SDR bono piyasası da yok. Aynı durum SDR için de geçerli değil mi?
Bir geçiş dönemi olacak. Petrolü örneğin SDR olarak tanımlarsak o zaman bir numaralı ticaret para birimi SDR olacak. Şu anda SDR bono piyasası yok, bu doğru. Ancak o piyasa kurulabilir, çünkü IMF 700 milyar SDR borç aldı. Bu kağıtlar gelecekte kurulacak SDR piyasasının ilk araçları olabilir. Bu olacak zaten.  
 
Bitcoin gibi sanal paraların geleceği ne olur?
Dolar da bir sanal para. Benim cebimde birkaç dolarım var ama bu çok küçük, önemsiz, ödemeleri kredi kartlarıyla yapıyorum. Yani insanlar artık faturalarını online olarak ödüyor, alışverişlerini kartlarla yapıyor. Bugün 17 trilyon dolarlık bir kredi kartı pazarı tamamen dijital. Yani dolar tıpkı bitcoin gibi dijital, sanal bir para. Bitcoin ise çok küçük ve geleceği olabilir. Aslında en ilginci blockchain teknolojisi. Bitcoin para birimi olarak başarısız olabilir ama teknoloji olarak başarılı olacak. Çünkü Bitcoin teknolojisi her tür transfer (hisse senedi, tapu, bono gibi) için kullanılabilir. Bu nedenle Bitcoin’in bir transfer teknolojisi olarak geleceği parlak.  
 
Kur savaşı bir çeşit “ip çekme” yarışı ise gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye bundan nasıl etkilenecek?
Maalesef gelişmekte olan ekonomiler çok ciddi hasar gördü. Hedefte yer almamalarına rağmen kurban oldular. Sıfır faiz varsa ve ekonomik büyüme yoksa, insanlar o para biriminden kredi alıp gelişmekte olan ülkelerin büyüme potansiyelinden yararlanmak için yatırım yapıyorlar. O zaman yatırım yapılan ülkedeki para birimi güçleniyor, hisse senetleri yükseliyor ama bu da bir balon oluşturuyor. ABD’nin faiz oranlarını artıracağı beklentisi ile yatırımcılar yeniden dolara dönüp bir kenara çekilecek. Yani sıcak para giriş çıkışları ile gelişmekte olan ülkelerde yükseliş-düşüş kısır döngüsüne giriliyor. Bu dalgalanma gelişmekte olan ülkelerin ekonomi politikalarından bağımsız oluyor üstelik. 2013 yılı mayıs ayında FED, varlık alımını azaltacağı sinyali verdi ve yıl sonunda bunu yaptı. Ancak mayıstan itibaren gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı oldu ve bu ülkelerin piyasaları çöktü. FED sıkılaştırmayı düşünüldüğü gibi yapmadığı için de para yeniden gelişmekte olan ülkelere döndü. Türkiye’nin de sıcak para girişi ve çıkışı dolayısıyla yaşadığı sorunları var.  
 
Gelişmekte olan ülkeler bu durum karşısında ne yapabilir?
Yabancı sermayenin gelmesi için daha yüksek faiz oranı ve güçlü bir para birimi olması lazım. Başka bir ifadeyle kur savaşına katılmayın. Kore ve Singapur güçlü para birimi ile güçlenen iki ülke. İhracat zayıf para birimi ile değil, teknoloji, eğitim, yatırım, düşük vergiler ve daha ılımlı bir iş ortamı ile desteklenmeli. Ancak o zaman yatırım çekilebilir. Almanya, Singapur, Kore kur savaşlarına katılmıyor, iyi teknoloji, iyi insan kaynağı ile sermaye çekmeyi başarıyorlar. Türkiye’de bunları yapmaya muktedir bir ülke. Çünkü eğitimli, güçlü bir işgücüne sahip.  
“Türkiye parasını euro’ya sabitlemeli” önerisinde bulunuyorsunuz. Bu Türkiye’ye ne kazandıracak?
Euro çok istikrarlı bir para. Eğer Türk Lirası euro’ya bağlanırsa o zaman o da istikrarlı bir para birimi olarak görülür. Avrupa, Çin sermayesini bir mıknatıs gibi çekiyor. Türkiye de parasını euro’ya sabitleyerek aynını yapabilir. Çünkü Çinliler dolar konusunda çok endişeli. 4 trilyon dolar rezervleri var, bunun 3 trilyonu dolara odaklı. Bu nedenle dolarda değer kaybı olacak diye çok endişeliler, başka para birimlerine geçmek istiyorlar ama istikrardan yanalar. Türkiye Avrupa’dan küçük bir pazar ama euro’ya parasını sabitler ve düşük olmayan bir faiz oranı, elverişli bir iş ortamı sunarsa Çin’den çok ciddi sermaye çekebilir.  
 
Sizin önerinizin aksine hükümet Merkez Bankası’na faizlerin daha da düşürülmesi baskısı yapıyor. Bu noktada Merkez Bankası’na öneriniz nedir?
Benim izleyeceğim politika “güçlü para birimi ve düşük enflasyon” olurdu. Eğer hükümet Merkez Bankası’na faiz oranlarını düşürmesi için baskı yapıyorsa, genellikle arkasında şöyle bir fikir vardır; “Düşük para birimi ile ihracata, turizme destek olalım.” Ama bu politika kısa vadede ihracatı ve turizm gelirlerini artırmaya yarar ancak orta uzun vadede tam tersine bütün sermaye yapısını bozan bir enflasyon ortaya çıkarır. Yüksek enflasyon ortamına yabancı yatırımcı gelmeyeceği gibi vatandaşlar da olumsuz etkilenir. Brezilya para birimi 2011 yılı başında inanılmaz güçlüydü ve Brezilya ihracatçıları ve turizm sektörü faiz oranlarını indirsin diye merkez bankasına baskı yaptı. Bu baskı sonuç verdi, faizler düştü ama 2013 yılında enflasyon kontrolden çıktı ve merkez bankası yeniden tam tersini yapıp faiz oranının artırmak durumunda kaldı. Yani çok büyük hata yaptılar. Aynı şey Avustralya’da da oldu. Madenciler merkez bankasına faiz oranlarını düşürsün diye baskı yaptı, bu politika Avustralya ekonomisine yardımcı olmadığı gibi enflasyon yükseldi, varlık balonları, gayrimenkul balonları oluştu. Yeniden faizlerin artırmayı düşünüyorlar. Türkiye de Avustralya ve Brezilya’nın hatasına düşerse yazık olur.  
 
Hükümet, “Amerika, Avrupa ve Japonya’da faizler sıfıra yakın iken bize faiz oranlarını artırın nasıl önerilir?” diyor…
Evet doğru, bu ülkeler faizlerini düşürdü ve kur savaşı da bununla ilgili. Bunu yapmalarının sebebi ihracatı desteklemek değil, enflasyon istedikleri için. Japonya deflasyonun sınırında, Avrupa ve Amerika da aynı durumda. Faiz oranlarını düşürüp para birimlerini ucuzlaştırıyorlar, daha yüksek ithalat fiyatları ortaya çıkıyor. Çünkü deflasyonla mücadele ediyorlar. Ama sizin ekonominiz deflasyonda değilken ve zaten enflasyonun yükselme riski varken faiz oranlarını düşürmek enflasyonu daha da artıracaktır.  
 
FED’in faizleri artırmayacağını söylüyorsunuz? Önümüzdeki dönemde Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler nasıl bir tablo ile karşı karşıya?
 FED’in faiz oranlarını artırması bekleniyor. Bu nedenle para Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden çıkıyor. Bu da Türkiye için daha zor bir ortam yaratacak. 2015 yılı ortasında veriler, ABD ekonomisinin beklenenden çok daha zayıf olduğunu gösterecek ve bu nedenle FED çok daha uzun bir süre faiz oranlarını artırmayacağını ilan edecek. Hatta FED yeniden varlık satın almaya başlayabilir. Yani gelecek yıl ortalarına kadar Türkiye açısından zor bir dönem geçecek. Ancak yıl sonuna doğru FED’in faiz artırmak bir yana yeniden para basmaya yönelmesiyle yabancı sermaye yeniden Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yöneleceği için yeniden patlama gerçekleşecek. Tabii ben tahmin yürütmüyorum, birtakım veriler ve ABD Federal Açık Piyasa Komitesi’nin söylemlerine dayanıp tespitte bulunuyorum.