HSBC’nin yeni yol haritası

0
61

Dünyanın en büyük bankacılık ve finans hizmetleri kuruluşlarından biri olan HSBC Grubu, 2016 yılı şubat ayında Türkiye’deki iştirakini satmaktan vazgeçti. Grup, bundan sonraki yol haritasını kurumsal ve yatırım bankacılığı ile bireysel bankacılıkta orta üst ve üst gelir grubuna hizmet vermek olarak belirledi. Bu süreçte müşteri portföyü ve şube yapısı gözden geçirildi. Yeni stratejiye uyan şubelerle çalışma kararı alan HSBC, bugün 89 şube ile faaliyet gösteriyor. 2016 yılının yeniden yapılanma yılı olduğunu belirten HSBC Türkiye Genel Müdürü Selim Kervancı, 2017 yılına temiz bir sayfa ile başladıklarını söylüyor. “İyi olduğumuz, fark yaratabileceğimiz alanlara ve müşterilerimize değer yaratabileceğimiz alanlara odaklanacağız” diyen Kervancı, 2017 yılının kendileri için bir yatırım yılı olduğunu kaydediyor. Kervancı, HSBC Türkiye’nin yeni yol haritasıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
 
2017 yılının sizin için yatırım yılı olduğunu söylediniz. Neler yaptınız?
Ürünlerimize yatırım yapmaya başladık. Bu konuda en önemli yatırımımız kredi kartımıza oldu. Bugün 200 bin üye işlerinde advantage markasının fırsatları sunuluyor. Diğer yandan, bütçesi 117 milyon dolar olan bir teknoloji yatırımı yapıyoruz. Bütün ana bankacılık sistemimizi değiştiriyoruz. Ve bunu bir Türk şirketiyle yapıyoruz. Bu da aslında bizim Türkiye’ye uzun vadeli inancımızın bir göstergesi. Bu projenin aralık sonunda tamamlanmasını planlıyoruz. Proje hayata geçtiğinde ilk olarak müşteri deneyimi tarafında fark yaratmayı hedefliyoruz. İkincisi operasyonel verimliliğimiz artacak. Üçüncüsü çalışanlarımızın hayatını kolaylaştıracağız. Dolayısıyla bizim için çok önemli bir proje. Ayrıca, çalışanlarımıza yatırım yapıyoruz. Eğitimlerin yanı sıra yeni konseptler getiriyoruz. Genel müdürlük binamızı yenileceğiz. Çalışanlarımız haftanın bir günü uzaktan çalışabilecek. Yeni stratejilerimizin rakamlarımıza da yansıdığını görüyoruz.
 
Yılın ilk 6 ayını nasıl tamamladınız?
Bu yılın ilk 6 ayında 93 milyon lira vergi öncesi bir kâr açıkladık. Aktif büyüklüğümüz 26,8 milyar lira olurken, ekonomiye nakdi ve gayri nakdi krediler aracılığıyla sağladığımız destek 17 milyar liraya ulaştı. İlk yarı itibariyle faaliyet gelirlerimiz de 791 milyon lira oldu. Toplam faaliyet giderlerimiz bir önceki yılın ilk yarısına göre yüzde 27,3 azalarak 479 milyon lira oldu. Mevduatımız ise bir önceki yılsonuna göre yüzde 27,6 artarak 19,3 milyar lira olarak gerçekleşti. Yatırımlarımızın geri dönüşleri sonucunda 2018 ve sonrası için stratejimizi sağlam temellere oturtmuş olacağız. Ve belirlediğimiz alanlarda büyüyerek HSBC Türkiye olarak yolumuza devam edeceğiz.
 
Bu süreçte dijital bankacılığa mı ağırlık vereceksiniz?
Biz bütün teknoloji altyapımızı yeniliyoruz. Dünyada en hızlı büyüyen kanal mobil bankacılık. Bizim de yatırımlarımız sonucunda mobil bankacılıkta işlemlerimiz şu andakinin iki katına çıkacak. Dolayısıyla, müşterilerimiz de bu kanallardan işlemlerini daha hızlı ve verimli gerçekleştirecekler. Internet tarafına da yatırım yapıyoruz. Orada da ciddi büyüme fırsatları ortaya çıkacak.
 
HSBC Grubu, Türkiye’deki faaliyetlerini devam ettirmekten kalmaktan memnunlar mı?
Planlarımızı uyguladıkça ve bunların sonuçları rakamlara yansıdıkça onlar da bu kararlarından memnunlar. HSBC Türkiye son üç senedir zarar ediyordu. Bu sene ilk 6 ayda 93 milyon lira kârı yakaladık. Bizim için en önemli konu bunu sürdürülebilir hale getirmek. Bütün çalışmalarımız bu yönde.
 
Neler yapacaksınız bu konuda?
Kârlılığı sürdürülebilirlik konusunda belirlediğimiz alanlara, yani kurumsal ve yatırım bankacılığına odaklanacağız. Kurumlar tarafında çok uluslu büyük şirketler, bankacılık kesimi, kamu sektörü gibi alanlarda büyüyeceğiz. Yatırım bankacılığı ise bizim en güçlü yönlerimizden biri. Bugün Türkiye’nin en fazla ihtiyaç duyduğu alanlardan bir tanesi yabancı sermaye. Çünkü, tasarruf oranları Türkiye’nin büyümesini destekleyecek kadar artmıyor. O nedenle Türkiye, yurtdışından finansmana sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için bir şekilde bağımlı. Bunu da HSBC’den daha iyi yapacak bir banka yok. Biz geçmişte yaptığımız işlemlerle Türkiye’ye dünyanın dört bir yanında sermaye girişine aracılık ettik. Bu hem borç yöntemiyle hem de direkt doğrudan yatırım, şirket alım-satım veya halka arzlar yöntemiyle oldu. Borçlanma tarafında 2016 yılında eurobond, sukuk, sendikasyon kredileri gibi farklı ürünlerle 8 milyar dolarlık bir finansmana aracılık ettik. Bu yılın ilk 7 ayında ise 7 milyar dolara ulaşmış durumdayız. Küresel ağımız sayesinde Türkiye’deki şirketlerin yurtdışına açılımı ve finansman alternatiflerinin çeşitlendirilmesini sağlıyoruz. Bugün Türkiye’de finansal aracılık tamamen bankacılık sektörünün üzerinde. Artık bankalarda bıçak kemiğe dayanmış durumda. Kredi mevduat oranlarına baktığımızda, bankaların neyi var neyi yok hepsini krediye dönüştürdüğünü görüyoruz. Bankalar ekonomiye ciddi anlamda katkı sağlıyor. Ama Türkiye’nin bu şekilde büyümesi çok mümkün görünmüyor. Türkiye’nin farklı finansman alternatiflerine ihtiyacı var. Bu konuda da HSBC olarak büyük katkımız olacağını düşünüyorum.
 
Bu yılın ilk 7 ayında 7 milyar dolarlık finansman aracılığı ile neredeyse 2016 yılını yakalamışsınız. Yabancıların Türkiye’ye ilgisi arttı diyebilir miyiz?
2016 yılı zor bir dönemdi. Bu yıla da belirsizliklerle başladık. Özellikle referandumdan sonra belirsizliklerin ortadan kalkmasıyla yabancı yatırımcılar Türkiye’de önlerini daha kolay görmeye başladı. Türkiye’ye olan ilgi de arttı. Tabi buna dünyadaki küresel likidite koşullarının iyileşmesinin de yardımcı oldu. Yılbaşından bu yana Türkiye’ye yaklaşık 12 milyar dolarlık portföy girişi oldu. Önümüzdeki döneme ilişkin bir takım riskler. Burada da özellikle FED’in faiz politikası önemli olacak. Şu anda bankaların ve şirketlerin yurtdışında borçlanmalarında sıkıntı olmadığını görüyoruz.
 
Borçlanma maliyetleri arttı mı?
Yurtdışından para bulmakta herhangi bir sıkıntı yok. Ama özellikle Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke notunu kaybetmesinden sonra maliyetlerde artışlar oldu. Bu nedenle, Türkiye bu dönemde daha fazla doğrudan yabancı yatırımcı ve daha fazla finansman çekmek için yatırım ortamının iyileştirilmesi ve güven ortamının sağlanması konularında adımlar atmalı. Türkiye’nin risk priminin aşağı inmesi borçlanma maliyetlerinin de düşürülmesi anlamına gelecek.
 
HSBC Türkiye’nin kredileri ne kadar büyüdü?
Bu yılın ilk 7 ayında kredilerimiz yüzde 30 civarında büyüdü. Bu da bizim Türkiye ekonomisine vermiş olduğumuz katkının önemli bir göstergesi. Bugün gayrinakdi ve nakdi yöntemlerle Türkiye’deki şirketlere 17,6 milyar TL’lik finansman sağlamış durumdayız. Bu sadece HSBC Türkiye’nin bilançosundan sağladığımız oran. Türkiye’deki şirketlere farklı yöntemlerle kredi, bono ve tahvilin yanı sıra farklı ürünlerle de yurtdışından borçlanmalarına aracılık ediyoruz. Örneğin, Türkiye’de ilk kez Malezya Ringiti cinsinden sukuk işlemine aracılık ettik. Ayrıca, bono/tahvil piyasasında proje finansmanına aracılık ediyoruz. Elazığ Şehir Hastanesi projesi buna güzel bir örnek. Uluslararası piyasalardan 20 yıl vadeli 288 milyon dolarlık bir finansmana aracılık ettik. Diğer yandan, bireysel bankacılıkta premium segmentini hedef olarak belirledik. Burada yaklaşık 4-5 milyon müşteri hedef kitlemizi oluşturuyor.
 
Orta üst ve üst gelir grubunda diğer bankalardan nasıl ayrışıyorsunuz?
Ağırlıklı olarak birikim yönetimi, kredi kartı, mevduat, sigorta ürünleri, ihtiyaç kredileri, konut kredileri gibi her türlü bankacılık hizmetini sunuyoruz. Bizi ayrıştıran en önemli unsur hizmet kalitemiz. Çünkü, premium segmenteki müşteriler ayrıcalıklı hizmet bekliyor. Müşteri temsilcilerimizin çoğu SPK lisanslı ve HSBC’nin uluslararası bilgi birikimine sahipler. Bütün premium müşterilerimize özel bankacılık kalitesinde hizmet veriyoruz. Bizimle çalışmak onlara güven veriyor. Yurtdışındaki HSBC şubelerinde de aynı hizmeti alabiliyorlar. Şu anda 1 milyonun üzerinde premium müşterimiz var. Diğer yandan, fon yönetimi de bireysel bankacılıkta bizi ayrıştıran özelliklerden bir tanesi. Burada yüzde 5,7 pazar payımız var. Ayrıca, bireysel emeklilik fon piyasasında da temmuz sonu itibariyle yüzde 4,07 oranında bir paya sahibiz. Şu anda Allianz ve Anadolu Hayat Emeklilik’in fonlarını yönetiyoruz. Bu konuda da farklı projeler üzerinde çalışıyoruz. 
 
Bu yıl KGF kredilerinin büyümeye de katkısı oldu. Sizin bu konuda bir çalışmanız oldu mu?
KGF kredileri ekonomide çarkların tekrar dönmesini sağlamak açısından çok isabetli bir karardı. Ayrıca, güven ortamı da sağladı. Türkiye’nin zorlu bir dönemi başarıyla atlatmasında önemli unsurlardan biri oldu. Temmuz sonu itibariyle 197 milyar liralık bir kefalet oluşturulmuş görünüyor. Bunun tamamı bankalar tarafında krediye dönüştürülmüş durumda değil ama ciddi anlamda krediye dönüştürüldü. Bu kredilerin ileriye yönelik olarak nasıl bir performans göstereceğini yakından izlemek gerekiyor. Hedef müşteri kitlemize KGF kredilerinin kullandırmak planlarımız içinde. Bu kredileri kullandırırken özellikle ihracata yönelik çalışan, istihdam artışı sağlayan şirketler konusunda seçici olacağız.
 
Mevduat faizlerinde düşüş öngörüyor musunuz?
Türkiye’de bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik oranı ve aktif kalitesi sağlam noktalarda. Sektörün takibe dönüşen kredileri yüzde 3,2 civarında. Bundan 10 sene öncesinde sektörün bilançosuna baktığımızda toplam kredilerin aktiflere oranı yüzde 15-20 seviyelerindeydi. Ağırlıklı olarak da bankaların aktiflerinde Hazine bonosu yer alıyordu. Bugün itibariyle Hazine bonosunun oranı yüzde 12-13’lere düşmüş durumda ve kredilerin aktiflere oranı da yüzde 60-65 seviyelerinde. Dolayısıyla, sektör neyi var neyi yok reel ekonomiye aktarmış durumda. Bunun daha artabilmesi için fonlama tarafında mevduat tabanının büyümesi lazım. Türkiye’de tasarruf oranlarının düşük olması nedeniyle orada büyümenin zor olacağı görünüyor. Türkiye’nin bir şekilde yurtdışından fon çekmesi lazım. Bunun için de Türkiye algısının iyi anlatılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi gerekiyor.
 
Bu yıl için bankacılık sektörü öngörüleriniz nedir?
Türkiye bankacılık sektörü 2016 yılında bütün zorluklara rağmen iyi bir performans gösterdi ve yüzde 44 gibi kâr büyüklüğüne ulaştı. 2017 yılının zor başlaması nedeniyle beklentiler kârlılığın yüksek bu kadar olmayacağı yönündeydi. Ancak, ilk 6 ayda sektörün kârı yüzde 33 arttı. Tabi burada KGF kredi büyümesinin de ciddi bir katkısı oldu. KGF kredilerinin katkısıyla bir takım yeniden yapılandırmalar sağlandı. Bu da kârlılığa pozitif katkı sağladı. Diğer yandan, sektör maliyet kontrolü tarafında da disiplini korudu. Fakat, yılın ikinci yarısına baktığımızda, özellikle fonlama tarafında artan maliyetler bu kârlılığın sürdürülemeyeceğinin işaretlerini veriyor. Yılsonunda kârlılığın yüzde 33’lerin altında olmasını bekliyoruz. Bankacılık sektörünün kârlılığına bakarken sermaye kârlılığına da bakmak lazım. Sektörün ne kadar fazla sermayesi varsa o kadar fazla kredi verme kapasitesi var demektir. Bankalar, bu kârları sermayelerine ekleyerek reel ekonomiye ve tüketiciye daha fazla katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Türkiye’de bankacılık sektörünün sermaye getirisi yüzde 13’ler civarında. Bu da uluslararası piyasalarda diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda çok makul seviyelerde.

“KORFEZ VE ASYA’YA AÇILMAK İSTEYEN ŞİRKETLERLE GÖRÜŞÜYORUZ”
Türk şirketlerinin yurtdışına açılımı konusunda ne tür hizmetler veriyorsunuz?
Dünyadaki son trendlere bakıldığında yatırımların ağırlıklı olarak Körfez ve Asya’dan geldiğini görüyoruz. Bizim dünyada ulaşamayacağımız bir yatırımcı yok. Banka olarak güçlü tarafımız Körfez ve Asya’daki varlığımız ve oradaki küresel ağımız. Bildiğiniz gibi Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesi var. Amaçları dünya nüfusunun üçte ikisine, dünya ticaretinin üçte birine, dünya GSMH’sının üçte birine ulaşmak. Çin’in bu kuşaktaki ülkelerle dış ticareti 1 trilyon dolar. Önümüzdeki 10 yılda bunun 2,5 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Bu kuşak üzerinde yer alan ülkelerde HSBC olarak varız. Buradaki fırsatlarla da Türkiye’deki şirketleri tanıştırabiliriz. Türkiye’de sektöründe belli bir büyüklüğe ulaşmış şirketlerin artık yurtdışına açılıp bölgesel bir marka, global bir oyuncu olma planları olduğunu görüyoruz. Körfez ve Asya’ya açılmak isteyen perakende, inşaat, servis gibi sektörlerde şirketlerle görüşmelerimiz var. Hem bu ülkelerde iş kurmalarına hem de ortaklıklar yapmalarına aracılık ediyoruz.