Hamdi Ulukaya: İşbirliği için Bill Gates’ten davet aldım

0
184

ABD’nin bir numaralı yoğurt markası Chobani’yi yaratan Hamdi Ulukaya şimdi de dünyanın hayırsever zenginler kulübünde. Bill Gates ve Warren Buffett’ın kurduğu ve toplam 130 kişiden oluşan “The Giving Pledge”de onun katılımıyla artık bir Türk iş adamı da var.
 
Amerika’nın en başarılı 10 işadamından biri. Hamdi Ulukaya (43), 700 milyon dolarlık “Chobani” markasıyla ABD yoğurt piyasasının en önemli oyuncusu. 5,5 milyar dolar büyüklükteki yoğurt piyasasının yaklaşık yüzde 15’ini elinde tutuyor. Kendisine yakıştırılan sıfat, “Yoğurdun Steve Jobs’u…” Bu görkemli tablonun ötesinde, Ulukaya’nın gündeminde başka konular var oysa ki… Özellikle de zenginler kulübünde yer alan Bill Gates ve Warren Buffett’ın kurdukları ve toplamda 130 kişiye ulaşan “The Giving Pledge” (Verme Taahhüdü) adlı oluşum… Paralarının en az yarısını, yaşarken hayır işleri için bölüştüren zenginler arasına ilk kez bir Türk işadamı olarak katılmanın heyecanını yaşıyor.
 
Taksim İstiklal Caddesi – Suriye Pasajı’ndaki mütevazı kafeteryayı, röportaj yeri olarak seçen Ulukaya ile 1,1 milyar doları geçen servetini hangi sosyal projeler için dağıtacağını konuştuk.
 
“The Giving Pledge” oluşumu ile yolunuz nasıl kesişti? Bu oluşumun neresinde, nasıl bir görev üstlendiniz?
The Giving Pledge oluşumu benim için çok önemli ve anlamlı. Bu işbirliğimde kilit kişi Bill Gates oldu. Beni o davet etti. Aslında ben her şeyi çok önceden düşünerek yola çıkmıştım. Chobani markasını kurarken, şirket DNA’sına sosyal sorumluluk, dayanışma ve yardım ilkesini yerleştirmiştim. İlk yoğurt kabımıza dahi bu felsefeyi yazdırmıştım. Chobani markasını kurarken beş kişiydik. Bugün 3 bin kişiyiz. Konuyu iş dünyası kamu arasındaki bir ilişki olarak görmüyorum. Chobani’nin felsefesi var. Ürün yap ama en iyisini yap. Bunu en iyi yaratıcı olarak yap ve sat. Satarken hem işini iyi yap hem de çevrene duyarlı ol. Önce kendi kasabana duyarlı ol, sonra elin nereye uzanabiliyorsa… Eğer bir marka çevresine duyarlıysa, bu iş alanında yaptıklarından daha büyük etki yaratır. Chobani’nin de marka davranışı var. Marka büyüdükçe biz de sosyal sorumluluk projelerine ağırlık verdik. İş sadece bağış yapmak değildi. Çiftçilerle, doğaya olan saygısı olan kişilerle, çevrecilerle ilk günden beri bu iletişimi kurmak ve sosyal ilişki boyutunda en iyiyi gerçekleştirmekti amacımız. Bundan da büyük keyif aldık. Baktığımızda sorumluluk alan çok iş adamı var. Aslında Türk kültürünün bir tarafında yardımlaşma meselesi var. Hep deriz ya; “İyilik yap, denize at”. Bu amaçla yola çıktık. Yardımlaşma olgusunu dile getiren ve olayı daha da öne çıkarmamız gerektiğini söyleyen Bill Gates ve Warren Buffet bu oluşuma liderlik etti. Çünkü onlar artık “Bunu gizli tutmayın. Açıklayın ki herkes örnek alsın” dediler. Amaç; hayattayken, yaşarken bir şeyler yapmak. İş dünyasında başarılı olmuş kişilerin topluma örnek olması. Ben de davet edildim. 2014’te New York’ta Bill Gates ve eşiyle karşılıklı konuştuk. Gates bana; “Sevilen bir ürün yapıyorsun ve perakende alanında da ilksin. Bu oluşumda sen de olmalısın” dedi. Bunu büyük bir ses haline getirmeye odaklandık. Haziran’da genel toplantı var. Toplantıda oluşuma yani bu taahhüde neden imza attığımı açıklayan bir mektup okuyacağım.
 
Daha öncesinde sizin bir de kişisel olarak kurduğunuz vakıf var diye biliyoruz…
Evet, bu oluşumun öncesinde Chobani Shepherd’s Gift Foundation’ı (Çoban Armağanı Vakfı) kurmuştum. Kültürümüzde paylaşmak var. Para bir yere kadar, sonra insan manevi bir başarı arıyor. Kârın yüzde 10’u vakfa gidiyor. Şimdi de The Giving Pledge ile amacımızı daha da büyüteceğiz.
 
Bu kadar zengin arasında Türk vatandaşı olarak yer almak size nasıl sorumluluklar yüklüyor? Üstlendiğiniz misyon ağır değil mi?
Beni tanıyanlar iyi bilir. Aile geçmişimden gelen durum bu. Böyle bir oluşumda yer almak hayatımda radikal değişikliklere neden olmuyor. Aslında kişisel sorumluluklardan ziyade bazı şeyleri yerine getirmek üzere söz veriyoruz. Bu sözün arkasında durmaya çalışıyoruz. Sadece “Bak ben ne yapıyorum” değil, amaç dünyada olup biten olaylara sağır kalmamak. Çünkü dünyadaki tüm kötü gelişmelerden bizim de canımız yanıyor. Şöyle baktığımızda dünyanın her bölgesinde ciddi sorunlar var. Afrika’da salgın hastalıklar var. Ciddi göçmen ve mülteci sorunu var dünyada ve gittikçe büyüyor. Kadınlar ve çocuklarla ilgili pek çok olumsuz olay, değişen iklim, enerji sorunu, bilgiye erişim… Sorunlar saymakla bitmez. Bill Gates en son Afrika’da AIDS’le mücadele için ciddi bağışlarda bulundu. Çok ses getirdi. Bazen bir işadamı politikacıdan da, dernek yetkilisinden de, sanatçıdan da söyledikleriyle daha etkili olabiliyor. Türk iş adamı olarak ben de böyle bir oluşumun içinde olmaktan gurur duyuyorum. Böyle düşünmemi sağlayan kişi ise annemdir. Duyarlı olmayı ondan öğrendim. Hedefim, genç girişimcileri teşvik etmek. Hayallerini yerine getirirken, yaşadıkları topluma, dünyaya ve evrene sahip çıkmalarını sağlamak… Gençler bu yönlerini güçlendirsinler istiyorum.
 
Bağışlar genelde farklı yerlere ve alanlara yapılıyor. Siz nerelere bağışta bulunacaksınız?
Olaya evrensel bakıyorum. Dünyanın her coğrafyası ve her sorunu benim için önemli. Özellikle mülteci sorunlarıyla ilgileniyorum. Çünkü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra mülteci sayısının en fazla arttığı dönemdeyiz. 55 milyon mülteci var şu an dünyada. Çoğu kadın ve çocuk. Suriye ile beraber bu problem doruğa çıktı. Filipinler’de, Haiti’de problemler üzücü. İnsanlar gemilerin içinde başka coğrafyalara gidebilmek için okyanus ortasında ölüyor. Bu bir travma. Diğer taraftan mülteci olarak yaşayan insanların dramları da korkunç boyutlarda. İş bir ülkeye gelmekle bitmiyor. Kamplarındaki insanların durumları fena. Eğitim, sağlık, gelecek kaygısı korkutucu. BM, mülteciler konusunu gündeme getirse de yeterli değil. Çoğu kimsenin umurunda değil. Bazen halkın ilgisinin olduğu sorunlara, karanlık güçler engel koyabiliyor. Tüm bu olup bitenler beni farklı projelere yönlendirdi. “TENT-Çadır Vakfı”nı kurdum. Bu vakıf ile birkaç şeyi hedefledim. İlk olarak ihtiyacı olanlara acil yardım etmek istedim. Erzak, battaniye, ilaç gibi ihtiyaçları belirleyip, gereken yerlere ulaştırdık. Diğer amacım, konuya ilgisiz olanları haberdar etmekti. Konuyla ilgilenenlerle ise iletişime geçmekti. Son olarak da yardım ettiğimiz insanlara balık tutmayı öğretmek istedik. Dünyada halen 20-25 senelik mülteci kampları var. Orada büyüyen çocuklar ilerisini görmedikleri için daha sonrasında kötü yollara başvuruyorlar. Mültecilerin dünyaya nasıl entegre olabileceklerine bakmak lazım. Bir de konuyla ilgili bazı devletleri harekete geçirmek gerek. Çünkü bazı ülkeler yardım ederken, bazıları kör ve sağır kaldı. O devletlerin üzerinde etki yaratmaya çalışıyoruz. Ya da bir nevi devletler bazında lobicilik yapmak amacım. Mültecilerle ilgili konularda özellikle kadınlar ve çocuklar için ne yapabiliriz meselesine odaklanıyoruz. İnsanların hayallerine ulaşmaları için çalışıyoruz. Pırıl pırıl gençler hayallerini gerçekleştirsinler. Kısırdöngüler, problemlerle uğraşmak yerine her insanın üzerinde uzlaşacağı ideallere odaklanalım istiyorum.


 
Türk iş dünyası bu atağınızı nasıl değerlendirir sizce? Aynı şeyi Türkiye’de yapmak isteyen iş adamlarına neler önerirsiniz?
Türkiye’deki iş adamları da hayırsever. Üniversiteler açıyorlar. Yardımda bulunuyorlar. Ama iş adamlarıyla genç girişimciler arasında ciddi uçurum var. Ben işin bu kısmını çok önemsiyorum. Türkiye’deki genç girişimcilerle ilgileniyorum. Girişimcilerle iş adamı arasındaki bağı kuvvetlendirmeye çalışıyorum. Ben Erzincan’ın Ilıç ilçesinde doğdum, büyüdüm. Neden memleketimden daha fazla girişimci çıkmasın? Türkiye’nin her bölgesinde çok başarılı insanlar olduğunu biliyorum. Ben aynı zamanda Obama’nın girişimcilik büyükelçisiyim. Bu konuda Amerika’da da ciddi çalışmalarımız var. Şuna inanıyorum. Sosyal yanı güçlü girişimcilerle yaratacağınız birlikteliklerden renklilik ve ahenk doğar. Sosyal problemler daha kolay çözülür.
 
Bu sosyal projelerin dışında Chobani markasının sürdürülebilir başarısı için neler yapıyorsunuz?
Üniversite eğitimim yok. Başka işlerde çalışmadım. Yöneticilik tecrübem yok. Siyasalı terk ettim. Tüm bunlardan sonra uzun planlamalara inanmadığımı söylemek isterim. Dolayısıyla sürdürülebilir başarı için aklımda her zaman temelde bir şeyler olsa da asla 5-10 yıllık planlar yapmam. Para, hayal, dünyalar kadar soru işareti… Beni bulunduğum noktaya getiren şeyler bunlar. İş geliştiği sürece siz de gelişiyorsunuz. Steve Jobs öldü ama markası ve insanlığa sunduğu hizmetler kaldığı yerden devam ediyor. Sosyal sorumluluk çok önemli. Dört beş sene sonra Chobani’nin ne olacağını ben de bilmiyorum. Bildiğim tek şey, yaptığım işi çok seviyor olmam. ABD’de küçük bir fabrikayı alıp bu hale getirdim. Kimseyi tanımazdım. Sadece özgüvenim vardı. Büyük param yoktu. Benim kimleri tanıdığımın bir önemi yoktu. Güzel bir markam vardı, bu yeterliydi. İşimde tutkuluydum. Yükselişimdeki en önemli neden bu. Herkese de bunu tavsiye ediyorum.
 
Size ulaşan genç girişimcilere nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Bir genç arkadaş fikrim var diyorsa, o fikir hakikatten güzelse, onun önünde engelin olmaması lazım. Geçenlerde Bursa İnegöl’den bir üniversite öğrencisinden mail aldım. Mailinde; “Her gün yaptığın işlere bakıyorum. Seni takip ediyorum. İşlerin bana enerji veriyor” demiş. Amacım da işte bu. Örnek olabilmek. İçinde ateşi olan gençleri teşvik etmek. Türklerde bu ateş var. Amerikalılara benziyoruz. Avrupalı gibi değiliz. Bence iş adamı da iş alemi de işi abartmamalı. Ulaşılabilir olmaya çalışmalılar. Yaptığımız işleri gözümüzde büyütmeyelim. Gittiğim yerlerde Chobani markasını anlatıyorum. Bu işin formülü yok. Tecrübeler önemli. En büyük amacım Türkiye’de üniversiteler aracılığıyla girişimcilik kulüpleri kurmak. Gençlerle konuşmak ve onlara mentorluk etmek. New York’ta birkaç yerde Chobani Food Incubator-Kuluçka Merkezleri’ açtık. Bu alana odaklanan girişimler için 2 milyon dolar bütçe ayırdık. Chobani’deki başarımıza benzer şekilde “iyi besini herkes için erişilebilir” hale getirecek girişimleri arıyoruz. Başvuranlar arasından merkeze kabul edilecek 10 girişime, teknolojilerini test edebilecekleri mutfaklar, mentorlük desteği ve şirketin ağından faydalanma imkanı sağlayacağız. Gıda alanındaki girişimlere özel destek sağlayacağız. İyi iş fikri olan ancak bunun için gerekli bütçeye sahip olmayan girişimci adayları biraraya getireceğiz. Program adaylara ortak mutfak alanı, danışmanlık gibi destekler sağlıyor. Kuluçka merkezlerine iki hafta içinde 3 bin kişi başvurdu. Bu gıda sektöründe bir ilk aynı zamanda. Türkiye’de pek çok bölgede girişimcilik merkezleri açacağım. En büyük planım bu. Onlar da diğer insanlara el verecek. Zincir büyüyecek.
 
Pişmanlık duyduğunuz ya da geç kaldığınızı düşündüğünüz işler oldu mu?
Hatalarımın üzerinde bir- iki günden fazla durmam. Zaman harcamam ama öğrenirim. Bu yolculukta ufak tefek şeylerin önemi yok. İnandığım şeyi yapabilmek çok önemli. Risk almaya devam etmek lazım. Kendini yenilemek önemli. Bir yere geldikten sonra durmamak lazım. Bu anlamda işimde de hayatımda da pişmanlıklarım yok.
 
Siyasetle ilgili misiniz?
“Best job in the world.” Kısaca en iyi bildiğim işi yapıyorum ve çok mutluyum.
 
Chobani markası nasıl bu kadar başarılı oldu sizce? Mesela Amerika’da marka danışmanlarıyla, uzmanlarla çalışıyor musunuz? Farklı olmak adına neler yapıyorsunuz?
Hayır, hiç kimseden bu konuda destek almadım, almam da… Markalar da kişilerin isimleri gibidir benim için. İsim çok önemli. Markayı, davranışlar yüceltir. Kişinin yansımasıdır markaya. Dolayısıyla başkasının benim adıma markamı yani beni anlatması yanlış geliyor. Aradan geçen sürede marka yaratma ve vizyon oluşturma konusunda başarılı olduğumu gördüm. Meğerse içimde böyle bir yetenek varmış. Ürünün ambalajından, renk dizaynına, fotoğrafından, ürün modellerine ve tadımına kadar her şeyiyle ilgileniyorum. Chobani’de marka tasarımında iki konu mutlaka onayımdan geçmek zorundadır. Biri her ürünün tadına bakmak, diğeri de marka adına reklam, ambalaj ne olacaksa benim onaylamam. Ben onay vermeden hiçbir ürün raftaki yerini alamaz. Bu işleri ne zaman ki benden daha iyi biri çıkar ve yaparsa, o zaman o kişiye teslim ederim. Bir de işi teslim edeceğim kişinin dürüst olması gerekiyor. Chobani dürüst, güvenilir ve olduğu gibi, rol yapmayan marka. Gıda firması olabiliriz ama stratejilerimizi teknoloji firması gibi geliştiriyoruz. Basit ürün, yenilikçi ürün ve şaşırtıcı pazarlama yöntemlerimizle farklılaşıyoruz.
 
İş dışında Hamdi Ulukaya neler yapıyor?
New York’ta Albany’de küçük ve mütevazı bir evim var. Fırsat buldukça evimde oluyorum. Onun dışında işteyim. Zaman kavramım yok. İki köpeğim var. Yaşadığım bölgede çiftlikler var. Doğada yürüyüşler yapıyorum. Bunun dışında son zamanlarda seyahat tutkum ağır basmaya başladı. Çok geziyorum. Konferanslara katılıyorum. Üniversitelere gidiyorum. Genç arkadaşlarla bir araya geliyorum. Öğrendiklerimi yani bilgiyi gençlerle paylaşıyorum. Markam adına daha neler yapabilirim diye düşünüyorum. Ekibimizle beyin fırtınası yapıyoruz. Kısaca işimi ve hobilerimi bir bütünlük içinde yaşıyorum.
 
2015 sonrasında gündeminizde neler olacak?
Çok fazla söylemem ne yapacağımı. Ama şunu diyebilirim ki, 2015 ve sonrasında sosyal konularda daha aktif olacağım. The Given Pledge oluşumunun birleştirici yönünü öne çıkaracağım. Gelecek yıllar özellikle vakıfların, derneklerin hayır kurumlarının daha aktif oldukları, sorun çözdükleri bir dönem olacak. Sosyal vakıfların yeni akımı bu olacak. Ben ve benim gibi düşünenlerle beraber dünyayı, insanların daha iyi koşullarda yaşadığı bir yer haline getirmek için çalışacağım.