Gelişen ülkeler cazibesini koruyor mu?

0
17

Mart ayında ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırımına gitmesinin ardından doların global piyasalarda güç kaybetmesi, gelişmekte olan ülkelere ilginin artıp artmayacağını gündeme getirdi. Piyasalardaki bahar havasının önümüzdeki dönemde devam edip etmeyeceği merak ediliyor. FED Başkanı Janet Yellen’ın güvercin söylemleri piyasalardaki bu olumlu havayı desteklerken, analistlere göre yeni bir dolar rallisine daha zaman var. FED’in nisan ayında toplantısı bulunmuyor. Piyasalar, FED’in bu yıl biri haziranda, diğeri eylül ya da aralıkta olmak üzere iki faiz artırımı yapacağını satın alıyor. FED konusunda rahatlayan piyasaları volatil hale getirecek gelişme ise Trump’ın adımları olacak gibi görünüyor. Yani Trump yine FED’den rol çalacak.

İntegral Yatırım Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Eda Karadağ, mart ayının ortasında FED baskısının ortadan kalkmasıyla gelişmekte olan ülke piyasalarına doğru fon akışlarının hızlandığını kaydediyor. Gelişmekte olan ülke borsaları (MSCI) son 20 ayın zirvesini gördü, kur endeksleri yönünü yukarı çevirdi. Karadağ’a göre, nisan ayında da gelişmekte olan ülke piyasalarına fon girişleri sürebilir. Karadağ, “Bu nedenle nisan ayı aslında gelişmekte olan ülkeler açısından ılımlı bir ay olarak yorumlanabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Güney Afrika Randı mart ayında yüzde 6,75 getiri ile “carry trade” (ucuz faizle borçlanıp, yüksek faiz getiren para birimine yatırma) şampiyonu olurken, Meksika Pezosu yüzde 6,69 primle ikinci sırayı aldı. Türkiye ile aynı sepette bulunan ülke para birimlerinin hepsi “carry trade” şampiyonu olurken, Türk Lirası’nın mart ayında aynı performansı sergileyemediği görülüyor. Halbuki TL uzun bir aradan sonra şubat ayında yüzde 4,14 getiriyle “carry trade” şampiyonu olmuştu. Bu konuda Karadağ, “Merkez Bankası’nın sıkılaştırma adımlarına devam etmesi, zorunlu karşılıklar, geç likidite penceresi ve gecelik faiz oranlarında yapmış olduğu değişikliklerle dövize olan talebi durduruyor olması geçmiş dönemlere göre Türk Lirası’nın yine de dolar karşısında biraz daha iyimser kalmasını destekliyor” diyor. Ancak, martta Türkiye’de yıllık enflasyonun çift haneye ulaşması, Moody’s tarafından Türkiye’nin kredi notu görünümünün “durağan”dan “negatif”e çevrilmesi de TL varlıklar üzerinde etkili oldu. Nisan ayının gündeminde ise referandum var. Piyasaların, 16 Nisan’dan sonra erken seçimin gündeme gelip gelmeyeceğini fiyatlaması bekleniyor. Diğer yandan, jeopolitik gelişmeler, AB ile ilişkiler de sıcaklığını koruyacak.
 
AVRUPA’DA DA GÜNDEM SEÇİMLER
Türkiye’de önümüzdeki günlerde gündem ağırlıklı olarak iç siyasete odaklı olacak gibi görünürken, Avrupa’da da seçimler ve Brexit’in nasıl şekilleneceği, başka ülkelerden AB’den çıkış konusunda adımların gelip gelmeyeceği önemli gelişmeler arasında bulunuyor. 23 Nisan-7 Mayıs tarihleri arasında Fransa’da başkanlık seçimleri gerçekleştirilecek. Almanya’da ise üç eyalette mahalli seçim, eylülde ise parlamento seçimleri yapılacak. Avrupa’daki bu seçim takvimi FED dahil olmak üzere tüm piyasalar tarafından yakından izleniyor. Avrupa genelinde aşırı sağ hareketinin yükselme eğiliminin önümüzdeki dönemde euro üzerinde baskı yaratması bekleniyor. Diğer yandan, Avrupa’da gündem ağırlıklı olarak seçimler olsa da Yunanistan ekonomisinde sorunlar devam ediyor, İtalyan bankalarının sermaye ihtiyacı sürüyor. Paranın güvenli liman arayışının süreceği bu ortam özellikle ucuz duruma gelen gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat yaratabilir. Bu noktada Türkiye de siyasi gerilimlerin geri plana atılması durumunda bundan yararlanmak için bir fırsat yakalayabilir. Nitekim Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 12. Türk-Arap Ekonomi Forumu’nda yaptığı açıklamada, “Hangi standarttan bakarsanız bakın Türk varlıkları şu anda değerinin altında. Normalde bu içinde olduğumuz zamanlar piyasaya girilmesi gereken zamanlardır. Piyasadan kaçılacak zamanlar değil. TL efektif kur açısından bakarsanız, 2003 seviyesinden çok daha aşağıya geldi. Dolayısıyla son 15 yıllık dönemde Türkiye çok şey başardı. Yapısal açıdan da baktığınızda Türkiye’de olumsuz görünüm için hiçbir şey yok” diyor. Şimşek, referandum sonrasında da bekleyen reformların gündeme alınacağını belirtiyor.

Denizbank’ın kuruluşunun 20’nci yılı nedeniyle gazetecilerle biraraya gelen Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş de ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, bu yıl büyümenin yüzde 3’ün üzerinde olmasını öngördüklerini kaydediyor. “Herhangi bir ekonomi, darbe girişimi, bölgesel karışıklık, küresel kriz, Brexit ve terör olaylarını bir anda yaşasaydı, ayağa kalkamazdı. Oysa Türkiye, bırakın ayağa kalkmayı biraz yavaşlamış olmakla birlikte eski hızına kavuşma gayreti içinde” diyen Ateş, 2017’nin 2016’nın yaralarının sarılacağı bir yıl olacağını söylüyor. Diğer yandan, gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda da büyüme beklentileri güçlenmiş durumda. Özellikle FED’in son açıklamaları bu ülkelere yönelik risk iştahını olumlu etkilemiş durumda.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin gelişmekte olan ülke ekonomine dair yayımladığı raporda, ülke koşullarının yatırımcıyı etkilediğine dikkat çekiliyor. Rapora göre, aralık-şubat döneminde gelişmekte olan ekonomilere 29 milyar dolarlık net dış borç akışı ve 14 milyar dolarlık hisse akışı gerçekleşti. FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın farklı para politikaları, ABD’nin mali politikalarındaki belirsizliklerin gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının volatil olmasına neden olduğu vurgulanıyor. Raporda, Türkiye ekonomisinin içeride ve dışarıdaki şoklara karşı dirençli olsa da siyasi gelişmeler, jeopolitik riskler ve güvenlik sorunlarının ekonomi üzerinde baskı yarattığına dikkat çekiliyor.

Sonuç olarak, gerek Türkiye özelinde gerekse diğer gelişmekte olan ülkeler için esen ılımlı rüzgar her an terse dönebilir. Ancak, bu olumlu ortam değerlendirilirse gelişmekte olan ülkeler için 2017 kazanç yılı olabilir.