Gelecekte insanların yapacağı bir iş kalacak mı?

    0
    119

    Sahnede, üzerinde adımın yazılı olduğu, belime kadar gelen bir platformun arkasında duruyorum. Sağımda adı Vicki olan bir kadın var; o da üzerinde isminin olduğu benzer bir platformun arkasında. Aramızda ise arkasında kimsenin olmadığı bir üçüncü platform bulunuyor; ön tarafta yalnızca “Watson” yazıyor. Jeopardy! oynamak üzere buradayız.

    New York City Javits Center’daki Ulusal Perakende Federasyonu’nun devasa yıllık konferansının katılımcılarıyız; etkinlikte moderatörlüğün yanı sıra çılgınca bir fikre kapılarak, IBM’in gücünü perakendecilere kanıtlamak istediği bilgisayar sistemi Watson’a karşı mücadele etmeyi kabul ettim. Watson, yaklaşık bir yıl önce Jeopardy’nin iki önemli şampiyonunu yenilgiye uğratmıştı; bu nedenle, pek umutlu değilim. Ama başıma geleceklere de hazırlıklı değilim. 

    Before and After at the Movies (Sinemalardan Önce ve Sonra) adlı bir kategoriye alınıyoruz. İlk ipucu, 200 dolar: “Han Solo zaman yolculuğunda Marty McFly’la ilerlerken Lando Calrissian’la karşılaşıyor.”
    Hımm…ne?

    Watson hemen vızıldıyor. “The Empire Strikes Back to the Future” diye doğru cevabı veriyor. Aynı kategoriyi bu kez 400 dolara seçiyor: James Bond bir yandan Sovyetler’e karşı savaşırken bir yandan da Ali MacGraw ölmeden önce onunla bir romans yaşamaya çalışıyor.” Ben konseptle uğraşırken o hemen cevabı yapıştırıyor: “From Russia with Love Story”

    Ben hâlâ soruyla uğraşırken Watson kategorinin son ipucunda. “John Belushi ve oğlanlar çılgın Vincent Price’ın insanları heykele dönüştürdüğü müzede dostluklarını ilan ediyorlar.” “Doğru cevap Watson’ın hemen bildiği gibi “Animal House of Wax” Watson kategoriyi tamamladı. 

    Diğer kategorilerde bazı soruları ben doğru yanıtlıyorum, Watson ise yanlış cevap veriyor ama birinci turumuzun sonunda havluyu atmış durumdayım. Skoru hatırlamıyorum ancak çok derinden bir şeylere tanık olduğumu biliyorum. 

    Düşünün ki, Watson internete bağlı değil. Benim gibi serbest bir makine ve yalnızca bildiklerine dayanıyor. Benim gibi sunucunun söylediklerini duyması ve anlaması gerekiyor. Ayrıca Watson bir ipucunu yanıtlarken kendiliğinden bir gecikmeye sahip. Biz insanlar bir devreyi kapatan ve sesi çıkaran düğmeye basmak için tarih öncesi kas sistemlerimizi kullanmalıyız. Watson elektronik sinyalle bunu ışık hızında halledebilir; bundan dolayı da bilgisayarı geliştirenler, söz konusu alanı düzgün hale getirmek için araya bir geciktirme koyuyorlar. Aksi takdirde, ikimizin de cevabı bilmesi halinde benim kazanma şansım olamazdı. Ancak tabii ki gecikmeyle bile kaybettim. 

    O halde gerçekle yüzleşelim: Watson benden daha zeki. Nitekim, sofistike işlerde benden daha iyi olan teknolojiyle çevrelenmiş durumdayım. Google’ın otonom arabası benden daha iyi bir sürücü. Şirketin sahip olduğu araba filosu otonom halde yalnızca bir kaza vakasıyla yüz binlerce kilometre yol gidebiliyor; kaza ise bir insan sürücünün trafik lambalarında arabaya arkadan çarpmasıyla meydana gelen bir durum. Bilgisayarlar davanın araştırma sürecinde dokümanları taramada insanlardan daha iyi; oysa aynı işlem için genç hukukçular çalışmanın saatine çok yüksek bir ücret isteyebiliyor. Bilgisayarlar ayrıca insan duygularından bazılarını saptamada da insanlardan daha iyi; oysa ki, bir milyon yıllık evrimin bizi bu konuda jilet kadar keskin kıldığı düşünülür.

    Bir şey daha var. Watson’a karşı iki yıl önce mücadele etmiştim. Bugün Watson yüzde 240 daha hızlı. Ben değilim. Sizin de olmadığınızı düşünüyorum. Dünyamızda pek çok şey büyüdükçe ve yaşlandıkça yavaşlıyor: Yeni kurulan küçük bir şirket bir yılda yüzde 100 büyüyebilir ama büyük bir Fortune 500 şirketi yüzde 5’lik bir büyüme için mücadele etmek zorunda. Teknoloji bu konuda kısıtlı değil. günümüzün sistemleri bugün ne kadar korkutucu derecede güçlüyse, iki yıl içinde yüzde 100 daha da ürkütücü bir biçimde güçlü olacaklar. On yıl içinde ise 32 katı daha güçlenecekler. 

    Bunun son derece ciddi bir konu olduğu aşikâr. Bu ortamda, yarının yüksek değerli becerileri, bize ve çocuklarımıza iyi ücret sağlayacak işler neler olacak? Bu sonsuz endişe ise kaçınılmaz olarak şu tatsız soruya gelip dayanıyor: İnsanlar bilgisayarlardan daha iyi ne yapacak?

    Pek çok faktör birleşerek özellikle soruyu halihazırda acil kılıyor. Ekonominin istihdam yaratmada düşük kalan performansı ekonomistlerin bu soruya bir cevap bulmak için kafa yormalarına neden oldu. ABD ekonomisi on yıllar boyunca, resesyonun başlamasından yaklaşık 18 ay sonra resesyon öncesi istihdam oranlarına dönmeyi başardı; ancak bu kez bu düzelme 77 ay sonra gerçekleşebildi. Peki bu nasıl oldu? Ücretler niçin ABD nüfusunun büyük bir bölümü için durağanlaşmış bulunuyor? İlerleyen teknoloji bunun nedeninin bir parçası olabilir mi?


    İki yüzyılı aşkın bir süre, bu son soruya yanıt netti: Hayır. Pratik olarak teknolojide her ilerleme işleri ortadan kaldırabileceği endişesi doğurdu ve nitekim kaldırdı da; ancak aynı zamanda daha fazla yeni iş de yarattı ve gelişen teknoloji bu işleri daha verimli ve daha yüksek ücretli hale getirdi. İşsiz kalmaktan korkanların evhamları her zaman temelsiz oldu. Teknoloji hayat standartlarını gözle görülür bir şekilde yükseltti. Ancak ekonomideki en bağnaz düşüncelerden biri olan bu körü körüne inanmışlık şimdi sorgulanıyor. Yıldız ekonomist ve eski Hazine Bakanı Larry Summers geçen yıl saygın ekonomistlerden oluşan bir topluluğa yaptığı önemli bir konuşmada şunları söyledi: “Birkaç yıl öncesine kadar bunun çok komplike bir şey olduğunu düşünmüyordum; işsizlikten korkanlar yanılıyordu, teknolojiye ve teknolojik gelişmeye inananlar ise haklıydı. Ama şimdi o kadar da emin değilim.” 

    Bilgisayarların insanlardan daha iyi yaptıkları sofistike görevleri -ve 25-45 yaş arası çalışmayan erkek sayısındaki oransal artışı- inceleyen Summers olağanüstü bir sonuca ulaştı: “Bu gelişmeler dizisi çağımızın belirleyici ekonomik özelliği olacak.” Teknolojide otorite olan Microsoft’un ortak kurucusu Bill Gates de aynı fikirde: “Bundan 20 yıl sonra, pek çok beceriye yönelik işgücü talebi önemli oranda azalacak. Böyle bir modelin insanların kafalarında var olduğunu sanmıyorum.”

    Teknoloji aslında işlerin bütününde bir azalmaya yol açmadan da Sanayi Devrimi’nin doğuşundan beri 200 yılı aşkın bir süredir istihdamın doğasını ve özel bazı becerilerin değerini dönüştürüyor. Şimdiye kadarki öykü belli başlı üç dönüm noktasından oluşuyor. İlkinde, endüstriyel teknolojinin yükselişi, işlerini baştan sona elle yapan zanaatkarların becerilerinin değerini düşürdü. Bir silah üreticisi kabzayı oyuyor, namluyu döküyor, ateşleme tertibatına biçim veriyor, tetiği eğeliyor ve büyük bir zahmetle parçaları birbirine uygun hale getiriyordu. Ancak Eli Whitney’nin silah fabrikasında bu işlerden her birini ya da bir kısmını, su gücüyle çalışan makineleri kullanarak ayrı ayrı işçiler yapıyordu ve her tür parça birbirinin aynıydı. Kalifiye olmayan işçilere talep vardı; buna karşılık becerileri olan zanaatkarlar gözden düşmüştü. 

    İkinci dönüm noktası 20. yüzyılın başında yaşandı ve trend tersine döndü. Bol miktarda elektrik daha sofistike fabrikaların kurulmasını sağlarken, daha eğitimli, daha yüksek becerilere sahip çalışanlara ihtiyaç doğdu; ayrıca şirketler büyüdüğünden daha geniş çaplı eğitimli yöneticilere ihtiyaç duyuldu.

    Artık kalifiye olmayan işçilere gerek duyulmazken, eğitimli olanlar talep ediliyordu. 20. yüzyılın büyük bir bölümünde, teknoloji ilerler, hızla yükselen yaşam standartlarıyla ekonomik bir mucize doğarken, Amerikalılar daha iyi bir eğitimle buna yanıt verdiler. 

    Ancak daha sonra 1980’lerden itibaren üçüncü büyük dönüm noktası geldi. Bilgi teknolojisi muhasebe, arka ofis işleri, fabrikada tekrarlanan işler gibi pek çok orta düzeyde beceri gerektiren işi bertaraf etti. Bu işler azaldı, ücretleri geriledi. Bununla birlikte, beceri spektrumunun her iki ucundaki yüksek beceri gerektiren işler ve düşük beceri gerektiren hizmet işleri çok daha iyi bir performans sergiledi. Bilgi teknolojisi yüksek beceriye sahip çalışanların sorun çözen, muhakeme gerektiren ve görevleri koordine eden çalışmalarını yapamazdı; nitekim teknoloji düşük maliyetli daha fazla bilgi sağlamak suretiyle bu insanları daha verimli hale getirdi. Ayrıca bilgisayarlar fiziksel beceri konusunda felaket olduklarından bilgi teknolojisi düşük düzeyde beceri isteyen hizmet çalışanlarını tehdit etmedi: Bilgisayar usta bir şampiyonu yenebilirdi ama masanın üzerinden kalemi alamazdı. Evde sağlık hizmeti verenler, bahçıvanlar, aşçılar ve diğerleri rahat bir nefes alabilirdi.

    Kısa süre öncesine kadar bu durum böyle sürdü: Bilgi teknolojisi orta derecede beceriye sahip çalışanları ezerken, beceri spektrumunun iki ucundakiler güvendeydi. Ancak bir dizi hızlı gelişmenin ardından şimdi dördüncü dönüm noktasındayız. Bilgi teknolojisi, spektrumun her iki ucuna doğru düzenli bir şekilde ilerleyip, endişelenmeye gerek olmadığını düşünen çalışanları da tehdit ediyor.

    Son kertede, hukukçuların durumu analiz, ayrıntılı bir yorum, strateji ve ikna gerektiren her tür meslek için bir model oluşturuyor. Hukuki keşif sürecine bilgisayarın girmesi bilinen bir süreç. Ülkedeki sayısız davada, bilgisayarlar milyonlarca belgeyi okuyor ve yorulmadan, dikkatleri dağılmadan inceleyebiliyor. Ancak bu yalnızca başlangıç. Bilgisayarlar ayrıca herhangi bir davada, insanların yapabileceğinin çok daha ötesine uzanarak, çok daha kapsamlı ve ayrıntılı bir şekilde herhangi bir davada emsal oluşturabilmek için önceki benzerlerini araştırmada çok daha becerikli. İnsanlar hâlâ hukuki konuları tanımlamakla meşgul ama Northwestern Üniversitesi’nden Profesör John O. McGinnis’in kısa süre önceki bir makalesinde işaret ettiği gibi, “Arama motorları bunları nihayetinde kendileri yapacak ve daha sonra da, konuyla ilgisini kanıtlayacak davayı ortaya koyacaklar” diyor.
    Hukuki becerilerin alanına daha derinlemesine girildiğinde, bilgisayarlar Yüksek Mahkeme’nin kararlarını hukukçulara kıyasla çok daha doğru bir şekilde tahmin edebiliyor. Bu tür bir analitik gücün kapsamı gittikçe genişlediğinden bilgisayarlar, herhangi bir mahkemeden ya da hukuki süreçten daha önce, dava açmanın mı yoksa anlaşma yoluna gitmenin mi daha uygun olacağı konusunda hukukçulara kıyasla daha doğru kararlar verebiliyor. Lex Machina ve Huron Legal gibi şirketler her gün daha da gelişen bu tür hizmetler sunuyor. 

    Tabii ki bunlardan hiçbiri avukatlığın ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor ancak dünyada sayılarının azalacağına işaret ediyor. Nitekim bunu şimdiden görebiliyoruz. McGinnis, “Makine zekasının yükselişi muhtemelen bugün hukuk fakültelerinde yaşanan krizin kısmi nedeni” diyor. Bilgi teknolojisinin gelişimi üç yıllık eğitim gerektiren ve yüksek ücretli meslekleri bile fazlasıyla tahrip ederken, diğer nitelikli çalışanlar -analistler, yöneticiler- ister istemez kendi gelecekleriyle ilgili olarak endişeye kapılıyor. 


    Beceri spektrumunun diğer ucundaki gelişmeler de en az bunun kadar şaşırtıcı. Fiziki alemde, robotlar özellikle şu iyi detaylandırılmış, tekrarlanan işlerde -örneğin, araba montaj bandında kaynak gibi- çok başarılı oldu. Tüm bunlar her şeyi kökten değiştiriyor. Google’ın otonom arabaları bariz bir örnek ancak daha fazlası da geliyor. Rethink Robotics’in Baxter robotunun sadece kollarını ve ellerini istediğiniz şekilde hareket ettirmek suretiyle, robota istediğiniz her şeyi yaptırabiliyorsunuz; kutuları ambalajlama ya da ambalajlarını açma, taşıma kayışına bir şeyler koyma veya kayıştan bir şeyler alma, bir şeyler taşıma, taşınanları sayma, denetleme… Baxter alışveriş katında vızır vızır çalışırken kimseye çarpmıyor; insanlar dahil etrafındaki her şeyi hissederek hareketlerini çevresine adapte ediyor. 

    Daha gelişmiş bir model ise Harvard, Yale ve Roomba vakumlu temizleyiciyle daha pek çok başka mobil robotun üreticisi iRobot’tan bir ekibin geliştirdiği robot kol. Motor becerileri o kadar hassas ki masanın üzerinden kredi kartını alabiliyor, matkap ucunu yerleştirebiliyor ve anahtarı çevirebiliyor. Harvard profesörü Robert Howe kısa süre önce Harvard Magazine’e yaptığı açıklamada, “Engelli bir insan elleri olan robota ‘mutfağa git ve yemeğimi mikrodalgaya koy’ diyebiliyor” demişti. 

    Buradaki baskın mesaj şu ki, artık hiçbir meslek grubu güvende değil. Şimdiye kadar gelmemiş olan 200 yıllık terör nihayet kapımızda olabilir. Ancak bu doğru olsa bile -ki bunu söylemek için henüz çok erken- aynı zamanda şunu da eklemek gerekir ki, teknoloji bazı becerilerin değerini düşürürken bazılarını ise daha değerli kılabilecek. Peki bu dördüncü önemli dönüm noktasında, hangi beceriler kazanacak?

    Yanıt netleşiyor. Tekrar hukukçuları düşünelim. McGinnis’in görüşüne göre, ortalama hukukçuları “iç açıcı olmayan bir gelecek” bekliyor. Bu kişilerin geçimlerini sağlayabilecek tek şey en iyi ihtimalle “kızgın ve irrasyonel müşterileri kendi çıkarları doğrultusunda davranmaya ikna etmek” olabilir. “Makineler bu önemli hizmeti sunacak gerekli duygusal bağları yaratabilecek durumda değiller.” Buna ek olarak, az sayıda “süper star” maliyeti kısmak (çok fazla yardımcıya ihtiyaç olmayacak) ve son derece karmaşık davalarda “sadece insan muhakemesi”ni desteklemek üzere bu teknolojiyi kullanacak.

    Burada, bilgisayarların edinemeyeceği becerilerin -duygusal bağ kurmak, insanlara özgü yargılara varmak- değerli olacağına dair bir ortak akıl yürütülebilir. Öte yandan, geçmişten alacağımız ders şu ki, bilgisayarların edinemeyeceği birtakım beceriler olduğunu söylemek yanlış olacaktır. IBM Watson’a nasıl ikna edici olunacağını öğretiyor; bu girişim Debater olarak adlandırılıyor. Henüz “Her” filminin dünyasına ulaşmadık; kısa süre önce Oscar kazanan filmde, bir adam aygıtındaki işletim sistemine aşık oluyordu; film hayal edebileceğimiz bir geleceği öngördüğünden hem izleyicileri hem de eleştirmenleri cezbetti.

    Daha derinlemesine bir gerçeklikle, insanlar salt insan elinden çıkmış olmasında ısrar ettikleri becerilere değer verecekler; hatta bu beceriler objektif bir bakış açısıyla, bilgisayar tarafından en az insan kadar iyi bir şekilde yapılmış olsa bile… Örneğin, bilgisayarlar bir karara varmada çok daha fazla faktörü tartabilir durumda olsalar bile, ihtilaflarımızın insan yargıçlar ve jüriler tarafından ele alınmasını isteriz. Aynı şekilde, tanıyı bir bilgisayar sağlamış olsa da, bunu doktorun ağzından duymayı arzu ederiz; çünkü konu hakkında doktorla konuşmak tercihimizdir; belki de, sadece konuşmak ve bir doktor tarafından işitildiğimizi bilmek için… Bir bilgisayar bütün doğru sözcükleri kullansa bile -ki bu hiç de ihtimal dışı değil- insan liderleri izlemek isteyeceğiz. 

    Towers Watson ve Oxford Economics tarafından kısa süre önce gerçekleştirilen ve işverenlere gelecek 5-10 yıl içinde hangi becerilere en çok talep olacağı yönünde soruların sorulduğu anketi ele alalım. Bu beceriler işle ilgili yetenekleri, analizi ya da kâr/zarar yönetimini kapsamıyordu. Bunlar yerine, ilişki kurma, takım oluşturma, ortak yaratıcılık, kültürel duyarlılık ve farklı çalışanları yönetmek en çok aranan niteliklerdi. 

    Geleceğin ortaya çıkan görüntüsü genel geçer kariyer tavsiyelerini yeni bir ışık altında değerlendirmemizi sağlıyor. En önemlisi ise, bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik okuyan öğrencilere yönelik tavsiyelerin ince ayar gerektirmesi. Bu tavsiyeler halen çok önemli; kısa bir süre önce yapılan araştırmaya göre, en yüksek ödeme yapılan 10 üniversite mezunundan sekizi mühendislikten ve bu beceriler kuşkusuz kritik önemini koruyacak. Ancak enformasyon teknolojisi yüksek becerilere doğru ilerlerken, değer başka yerlere hareket edecek. Mühendislere yine talep olacak ancak yarının en değerli mühendisleri kendi küçük bölmelerinde çalışan dahiler olmayacak; bunun yerine ilişki kurabilen, beyin fırtınası ve liderlikte etkili kişiler ön plana çıkacak. 

    Sağ beyin becerilerinin değer kazanacağı fikri insana çok cazip geliyor. Nihayetinde matematiksel hesap işleri zor ama hepimiz duyguları anlarız değil mi? Ancak bundan herkes yararlanmayacak. Hepimiz duyguları anlayabiliriz ama hepimiz oraya gitmek istemeyeceğiz. İnsan etkileşiminin becerilerini inşa etmek, en temel insani özelliklerimizi kucaklamak bazı insanları güçlendirirken, bazılarının ise kendilerini son derece rahatsız hissetmelerine yol açacak. Bu insanlar sıkıntı yaşayacak.

    Bilgisayarlar ortaya çıktıkları zamanlardan beri insanları korkutuyor, işleri yok ediyor, yeni işler yaratıyor, bazı becerileri değersizleştiriyor ve bazılarını da güçlendiriyor. Ancak yine de bugünkü duruma bakarak geçmişte de böyle olduğunu söylemek yanlış olur. Çünkü değildi. Bilgisayarlaşmanın gücündeki büyüme yavaşlamadığından, hızla çok farklı bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Bilgisayarlar bazı en ileri bilişsel ve fiziksel becerileri edinmeye başladığından, yeni bir gerçekle yüzleşiyoruz. Daha öncesi için geçerli olmayan bir süreçte ilerlerken, ekonomi ve bu ekonomi dahilinde çalışan hepimiz için esas konu, şu soruya verilecek yanıt olacaktır: İnsanlar neyi bilgisayarlardan daha iyi yapacak?