Dijital dalgayı yakalayamayanlar üç yıl sonra yok olacak

0
150

Dile kolay; bilişimde 70 yılını tamamlayan bir şirket olmak, daima sektörün önünde yürümek ve yol gösterici olmak hiç de kolay değil. Ülkemizin içinden geçtiği tüm zor ve iyi zamanlarına tanık olan, iş ve ticaret hayatının gelişmesine teknoloji çözüm sağlayıcısı olarak katkıda bulunan KoçSistem, Türkiye’de dijital dönüşümün temellerini atan şirketlerin başında geliyor. Bu noktada ulusal ve uluslararası pazarda örnek gösterilecek, teknolojinin hizmet modeli olarak kullanıldığı çok sayıda projeyi de hayata geçirdi. Arkasında derin bir deneyimin oluştuğu bu projeleri, NoW (New Opportunities World) adını verdiği yeni bir yaklaşımla, dijital dalgayı yakalayıp büyümek isteyen şirketler için sunuyor. Mehmet Nalbantoğlu’nun dijital dönüşümü teknoloji, süreçler ve insan boyutuyla ele alarak dijital kültür dönüşümüne imza atmak isteyen liderlere verdiği mesajlara göz atalım:
 
Dünya derin bir dijital dönüşüm sürecinden geçiyor. Size göre bu bir devrim mi, evrim mi yoksa bir dalga mı?
Dijitalleşme dediğimiz olguyu; kurumları, ülkeleri en derinden etkileyecek enteresan bir dalga olarak görüyorum. Bir tsunami etkisi beklememekle birlikte bazı endüstrilerin, bu mevcudiyet altında o dalgayı devam ettirmeleri mümkün değil. Dijital dalgayı fark edip buna göre yapılanmayan kurumlar dağılıp en fazla üç sene içinde ticari faaliyetlerine son vermek durumunda kalacaklar. Bazı sektörler ve kurumlar ise adım adım iyileştirmelerle güçlü bir şekilde varlıklarını, kârlılıklarını sürdürebilecek ve önümüzdeki 10 yıl boyunca tehdit altında olmadan hayatını devam ettirebilecekler. Tehdidi ve gerçeği net bir şekilde ortaya çıkardıktan sonra, kamu ve özel ayırt etmeden tüm kurumların atacağı en önemli adım, dijital dalgayı iyi yönetmek olacak. Çünkü şirketlerin yeni teknolojileri iş hayatında yaptıkları faaliyetlere entegre etmeleri gerekiyor. Bu süreci şirketlerde en üst düzeyde, CEO seviyesinde sahiplenerek ele almak, yönetim ekiplerini toplayıp öncelikli olarak “Nerelerde tehdit altındayız, bire bir rakiplerimiz kimler, bunlar son bir yıl içerisinde rekabette farklılaşmak için değişik ataklar yaptılar mı, güçlü ve zayıf yönlerimiz nedir” gibi temel soruları yanıtlamak durumunda. Bu arada bu büyük kurumsal şirketlerin de aslında faaliyet alanlarına göre dijitalleşme yolculukları hatta dijital lider profilleri de farklılık gösterecektir. Örneğin müşteri odaklı bir şirket ile üretim odaklı bir şirketin dijitalleşme öncelikleri apayrı olacak. Her şirketin dijitalleşme yolculuğunda liderliğe ihtiyacı var. Bu lider kim olacak? Teknoloji liderlerine (CIO) baktığımızda hâlâ mevcut sistemlerin yönetimini ellerinden bırakmama mücadelesi verdikleri için, o kurumun önceliklerini alıp yeni iş modelleri veya mevcut süreçlerin eldeki teknolojilerle farklılaştırılması gibi önceliklendirmeye vakit ayıramıyorlar. Aslında bu yaklaşım onların kendi geleceklerini de tehdit eden bir durum. Çünkü artık şirketteki teknolojiyi elinde tutmak ve yönetmek bir rekabet avantajı sağlamıyor. Mevcut teknoloji yönetimini, bu işte uzmanlaşmış profesyonel şirketlere devredebilen ve yeni dijital iş modelleri geliştirmek üzerine kafa yoran yeni nesil yönetici profili başarıyı yakalayabilecek. Bu bir kültür dönüşümünü de ifade ediyor. Bütün üst düzey yöneticilerin öncelikli sorumluluğu, mevcut durumu çok iyi analiz edip temel adımları çok hızlı bir şekilde atma ve mutlaka bilgi teknolojilerini dışarıdan hizmet olarak almaktan geçiyor.
 
Teknolojisini tamamen dış kaynak hizmeti olarak alacak cesarette şirketlerimiz var mı?

Bütün şirketlerimizin ve yöneticilerimizin bu cesarette olduğunu düşünüyorum. Sadece bu tehdidin, çok kısa bir zaman diliminde şirketlerini yok edebileceğinin farkında değiller. Buna en güzel örnek olarak Nokia CEO’sunu verebiliriz. Rekabeti kaybettiğinde basın önünde yaptığı konuşmada, “Ben hiçbir şeyi yanlış yapmadım” dedi. Çok doğru. Hiçbir şeyi yanlış yapmadı ama doğruları da yapmadı. Halbuki yeni teknolojilerin değiştirdiği yeni tüketici ve pazar dinamiklerini doğru analiz edip değişimi başarabilseydi ayakta kalabilecekti.
 
Endüstri 4.0 ile birlikte üretim endüstrisi de bu dalgadan nasibini alacak. IoT, bulut, yapay zeka, 3D teknolojisiyle desteklenen endüstri 4.0 bizi nasıl bir üretim dünyasına götürüyor?

Sanayi toplumuna ilk geçiş yapan gelişmiş ülkeler, 1980’lerden sonra maliyetlerin yükselmesi ve rekabet avantajının yok olması nedeniyle üretimlerini ucuz işgücü sağlayan üçüncü dünya ülkelerine kaydırmıştı. Zaman içerisinde bu döngü değişmeye başladı. Lojistik, ekonomik, politik ve coğrafi bir takım nedenler üçüncü dünya ülkeleriyle iş yapmayı zorlaştırdı. Yeni çareler aramaya başlayan gelişmiş ülkeler, üretimlerini tekrar kendi ülkelerine taşımak için yeni teknolojinin sağlayacağı olanakları kullanarak yeni bir sanayi ve üretim modeli geliştirmeye başladı. Adına 4.0 dediğimiz bu dalga, en az insana ihtiyaç duyacak şekilde, üretimi tamamen robotik hale getirmeye dayanıyor. Üçüncü dünya ülkelerindeki ucuz işgücü ihtiyacının ortadan kalkacağı bu yeni modelde bugün görünen resim, büyük bir tehdit altında olduğumuzdur. Pek çok çalışan mavi yakalı devre dışı kalacak, bunların sadece yüzde 5’i veya 10’u iş bulabilecek. Endüstri 4.0’ın teknolojik boyutundan ziyade toplumsal boyutunun sosyologlar, hükümetler ve politikacılar tarafından sorgulanması gereken bir durum olduğunu düşünüyorum.

Endüstri 4.0 bu anlamda zaten işsizlik sorunu olan Türkiye için de büyük bir tehdit. Ancak işin üretimde yeni açılımlar yakalama boyutuna baktığımızda da bizim bu dalgadan geri kalmamamız gerekiyor. Dolayısıyla, bütün sanayi üretimi yapan kurum ve kuruluşların, fabrika düzeyindeki otomasyon sistemlerini mutlaka Endüstri 4.0 konsepti çerçevesinde ele alıp nerelerde değişim, dönüşüm ve yenilik gerektiği taramasını yapması gerekiyor.

Bugüne kadar mevcut sanayimiz; girdisi ve çıktısı belli olan, kapalı devre otomasyon sistemleri ile yönetiliyordu. Endüstri 4.0 ile birlikte üretim süreçlerindeki bütün kontrol noktaları kendi içlerinde akıllı kimlikleri olan nesnelere dönüşecek. Bu nesnelerle toplanan veriler, merkezde tamamen yapay zekanın kontrol ettiği merkezi otomasyon sistemine gönderilerek işlenecek ve yönetilecek. Tüm bu üretim yapısı da önümüzdeki üç-beş yıl içerisinde değişim gösterecek. Bunun yanı sıra Endüstri 4.0 ile birlikte Ar-Ge politikamızın da yeniden gözden geçirilmesi söz konusu olacak. Özellikle Endüstri 4.0’a hazırlık olması itibariyle yapay zeka, robotik, 3D, IoT gibi yeni nesil teknolojilere özel bir yönlendirme ve liderlik yapılması gerekiyor. Bizim şu anki Ar-Ge politikalarımız; yaratıcı insanların bir araya gelip teşvikler alarak bu fikirlerini devlet katkısıyla ürüne dönüştürme mantığına dayanıyor. Tüm Ar-Ge stratejilerimizde, kamu kurum ve kuruluşları dışında büyük kurum liderliğinin olması gerektiğini düşünüyorum. Bugün ne yazık ki birçok alanda, özellikle savunma sanayinde Ar-Ge tamamen kamunun sahipliğini yaptığı liderlikler şeklinde yürüyor. Mutlaka özel sektörde bizim gibi kurum ve kuruluşların farklı bir şekilde bu liderliği yapması için teşvik edilmesi, motive edilmesi ve görevlendirilmesi gerekiyor.
 
KoçSistem olarak kendi yönetim süreçlerinizde dijitalleşmeyi nasıl yönetiyorsunuz? Bu bilgi birikiminizi müşterilerinize daha iyi nasıl sunacaksınız?
KoçSistem olarak çok şanslıyız çünkü Koç Topluluğu gibi yenilikçi, birçok alanda ilklere imza atan öncü bir topluluğun parçasıyız. Dijital dönüşüm projesi, topluluğumuzda CEO’muz tarafından sahiplenildi ve bütün şirket yöneticilerine hedefler şeklinde aktarılan bir yapıda yönetiliyor. Bir taraftan sektörde bu dönüşüm dalgasında nasıl bir liderlik yapmamız ve hangi rolleri almamız gerektiğine bakarken; diğer taraftan gerçekten önemli değişim-dönüşüm projelerini kendi içimizde de gerçekleştiriyoruz.

Güvenlik sistemlerinden kurumsal uygulamalara her şeyin daha akıllı, daha bağlı olduğu teknolojik bir dönüşüm yaşıyoruz. Bu dönüşüm pek çok fırsatı içinde barındırıyor. Biz de bu dünyayı NoW – New Opportunities World diye adlandırıyoruz. NoW’ı, müşterilerimizin dijital dönüşümünü gerçekleştirirken onları gerçek teknolojiyi yaşamaya, teknolojinin yarattığı fırsatlardan faydalanmaya davet ettiğimiz gerçek teknoloji deneyim dünyası olarak konumlandırdık. Bunun yanı sıra şirket içerisinde “dönüşüm insandan başlar” düşüncesiyle KoçSistem Ailesi’nin tüm üyelerini bu dönüşümün liderleri yapacak şekilde harekete geçtik. Çalışmalarını bu yıl başlattığımız ve bin 300 kişinin kültür dönüşümü için katkı verdiği Lead Now Programı kapsamında, başarılarımızı yeni zirvelere taşımak amacıyla, kurum içinde hep birlikte değerlerimizi tanımlıyoruz. Programda grup liderlerini ve konusunda uzman olan çalışanlardan oluşan 130 kişilik ekip ile yeni dijital dünyaya nasıl hazırlanmamız gerektiğine ve hizmet sağlayan kimliğimiz tarafında nasıl bir kültürle hareket edersek başarılı olabileceğimize ilişkin çözümler üretiyoruz. Bugün bir kuruma gittiğimiz zaman, çok hızlı bir şekilde o kurumun mevcut dijitalleşme durumu, altyapısı gibi özelliklerinin resmini çok hızlı çekebiliyor ve aynı hızda kurumlara öneri setleri geliştirebiliyoruz. Öneri setlerini hizmet olarak sunabilme ayrıcalığımız var. Türkiye’de de bunu yapabilen bilişim şirketi sayısı çok az. Kısacası şirketler bizimle çalışarak düşük maliyetlerle, çok büyük yatırım gerektirmeden, dijital dönüşüm projesinde hızlı kazanım elde edebilirler.

Bu noktada Çaykur’un dijitalleşme yolculuğunda yakın dönemde KoçSistem ile birlikte hayata geçirdiği projeden söz etmek isterim. Çaykur’un Yaş Çay Alım Otomasyon (ÇAY-AL) Projesi, çağın çok ötesinde bir proje oldu ve çay toplama sürecindeki inovasyon, küresel bir başarı öyküsü haline geldi. Proje, bin 500’e yakın satın alma uzmanının 24 saat içinde işlenmesi gereken çayı fabrikaya ulaştırmaları sürecini kapsıyor. Kurum bu proje sayesinde uçtan uca sağlanan akıllı çözüm ile çay üretim kalitesinin hep aynı seviyede kalmasını garanti altına almış oluyor. Akıllı mobil cihazlar üzerinde geliştirilen uygulama sayesinde satın alma uzmanları yüz tanıma sistemi ile merkezi sunuculara kendini tanıtıyor ve eşzamanlı olarak GPS üzerinden konum bilgisi kontrolü gerçekleştiriliyor. Ayrıca daha önce Çaykur tarafından tüm üreticilere dağıtılmış olan elektronik kimlik kartları mobil cihazlar üzerinden taratılarak satın alma yapılacak üretici bilgisi de anlık olarak merkez sunuculara aktarılıyor. KoçSistem tarafından teslimat adreslerine kurulan bluetooth uyumlu elektronik kantarlarda tartılan ürünlere ait bilgiler, KoçSistem’in android tabanlı geliştirdiği uygulama üzerinden Çaykur üretim planlama sistemlerine aktarılıyor. Yaş Çay Alım Otomasyon (ÇAY-AL) çözümü sayesinde Çaykur fabrika kapasitelerini verimli bir şekilde yönetirken, üreticiler de hızlı ve doğru bir şekilde ürünlerini değerlendirme fırsatını yakalıyor. Sonuç olarak dijitalleşen dünyada, bölgesel ve küresel anlamda ülkemize çok farklı yeni fırsatlar getireceğimizi düşünüyorum. KoçSistem olarak bu heyecanla yola devam ediyoruz.