Çin, Amerika sonrası dünya düzeninin temelini atıyor

    0
    72

    Çin’in farklı girişimlerinde bu gidişatı görmek mümkün; Asya Altyapı Yatırım Bankası’ndan (AIIB) Kuşak ve Yol projesine, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da Çin’in finansmanına kadar geniş bir coğrafyada etkin olan 16+1 grubu gibi çeşitli girişimler söz konusu. Çin aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadele için sürdürülebilir bir kalkınma sağlamak amacıyla rüzgâr ve güneş enerjisiyle işleyen küresel bir elektrik ağı oluşturma peşinde.

    Bu yeni dünya düzeni ise eskisi gibi olmayacak. En azından şimdilik göründüğü kadarıyla, tek bir tane çok yönlü değil de tümünün Çin merkezine bağlandığı birden fazla ikili ilişkilerden oluşan yeni bir yapı gündemde. Ve de Çin’in “tek dünya, çok sistem” perspektifi göz önüne alındığında, değerlerin değil çıkarların yakınlaşması söz konusu.

    Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bu girişimleri “insanlık için ortak geleceğe dayalı bir topluluk” oluşturmak gibi pozitif bir mesaj etrafında inşa etti. Çin’e eleştirel yaklaşanlar ise, Pekin yönetiminin bu söylemle küresel hegemonya arayışına kılıf uydurduğunu ve ekonomisi yavaşlamaya başladığı için üretim fazlasına yeni pazarlar bulma peşinde olduğunu ileri sürüyorlar.

    Kuşkusuz Çin’in ihtirasları ve çıkarlarına yönelik planlarıyla ilgili kimse saf düşüncelere sahip değil. Ancak Çin’in girişimlerine karşı çıkmak Batı için hata olur.

    Öte yandan, bazıları ne kadar homurdanırsa homurdansın, yardıma gereksinimi olanlar Çin’e müteşekkir. Nitekim Yunanistan eski başbakanı George Papandreou kısa süre önce özel bir sohbette, “mali krizle karşı karşıya kaldığımızda, AB’nin bize dayattığı zorluklar karşısında Çin bize yardım etti” demişti. “Çin tahvillerimizi satın alan az sayıdaki ülkelerden biriydi. Bu önemli bir güvenoyuydu. Ardından Çin Pire limanına yatırım yapmaya başladı. Bu erken yatırım yeni deniz İpek Yolu’nun önemli yapı taşlarından biriydi. Bu yatırımlar ülkemin krizi aşma kapasitesine duyulan yüksek güvenin yansımasıydı; başka çok az ülke bunu yapardı.”
    İşte dünya düzeninde oluşan boşluk ve bu boşluğu doldurma çabalarıyla ilgili bazı analistlerin yorumları:
    Atlantik Konseyi Strateji Konseyi’nden Ali Wyne savaş sonrası Amerikan liderliğindeki dünya düzeninin gerilemesini Başkan Trump’ın politikalarının sonucu olarak görmüyor; Wyne’a göre burada daha çok Amerika’nın kendi başarısının kurbanı olması gibi bir durum söz konusu. Büyük güçler arasında küresel çapta bir savaşı önlemeyi amaçlayan bu düzen amacına ulaştı. Açık ticaret sistemiyle, bu küresel çatışma nosyonunun eksikliği Çin’in barışçı bir biçimde yükselmesini sağladı.

    Ancak yeni dünya düzenlerinin kuruluşunu tarihsel olarak dünya savaşları gibi felaketlerin izlediğine dikkat çeken Wyne yorumunu şu sözlerle tamamlıyor: “Nükleer bir çağda yeni bir düzenin ortaya çıkması için nelerin göze alınabileceğini düşünmek bile korkunç.”

    Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Jonathan Hillman ise, Çin’in yükselişine olumsuz bakıyor. Hillman’a göre, “Kuşak ve Yol projesi ustalıklı bir jeopolitik reklam. İpek Yolu mitolojisiyle ambalajlanan bu girişimle Xi Çin odaklı bir düzeni etkili bir şekilde dünyaya satıyor.” Wyne, Kuşak ve Yol projesine dahil olan Afrika ve Asya’daki ülkelerin borçlanma derecelerinin çöp olduğuna ya da  dereceye bile alınmadıklarına dikkat çekerek, Çin’in büyük altyapı projelerinin bu tür ülkelerin başlarındaki, yolsuzluk yapan yöneticilere imajlarını iyileştirme ve halklarının gözünde bir tür meşruiyet kazandırma fırsatı sunarak, olumsuz bir duruma yol açtığı görüşünde.

    Ekonomist ve aynı zamanda Columbia Üniversitesi Dünya Enstitüsü Başkanı Jeffery Sachs ise, Trump’ın Çin’in etkisini durdurmaya çalışırken Amerika’nın başarılı kalkınma modelinden vazgeçmesini yanlış buluyor. Sachs yazısında şu değerlendirmelere yer veriyor: “Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan beri refahı federal hükümet, iş, akademi ve girişim sermayesini birbirine bağlayan güçlü bir inovasyon sisteminin beslediği bilim ve teknolojideki ilerlemeler üzerinde inşa edildi. ABD’nin inovasyon politikası Avrupa ve Asya’da, kısa süre önce de
    Çin’de başarılı bir şekilde uygulandı. Başkan Trump’ın Çin’e karşı ticaret savaşı ise Çin’in teknolojik büyümesini yavaşlatmayı amaçlıyor ama yanlış yönde ve başarısızlığa mahkum bir politika; bunun yerine Amerika’nın en iyi yaptığı şey yapılarak refah güvence altına alınmalı; yani içerde inovasyona devam etmek ve dünyanın geri kalanıyla da ticaret yapmak şart.”