Büyüme ve gelir dağılımındaki iyileşme eş zamanlı sağlandı

0
30

Yılmaz, “Türkiye büyümeyi ve gelir dağılımındaki iyileşmeyi eş zamanlı olarak başaran ender ülkelerden biri. Mutlak yoksulluk göstergelerimizde de ciddi bir iyileşme söz konusu” dedi.
 
Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda bakanlığının bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada, kaliteli büyümeyi hedeflediklerini belirterek, özel sektör, yatırım  ve dış talep ağırlıklı dengeli bir şekilde gelişmesi, refahın ve büyümenin nimetlerinin paylaşılması, çevreyle duyarlı, kalkınma sürecinin devam ettirilmesi ve insan odaklı bir kalkınmanın sağlanmasının politikalarının esasını oluşturduğunu kaydetti.
 
Türkiye’nin önemli bir yere geldiğini, üst orta gelir grubuna ulaşmış durumda olduğunu anlatan Yılmaz, 10 bin 500 dolar civarında kişi başına gelirin 13 bin dolara çıkması halinde yüksek gelir grubuna, alt limitlerinden de olsa adım atmış olacağını, bunu da orta vadeli bir perspektif içinde gördüklerini belirtti.
 
“Önümüzdeki dönemde özellikle katma değeri daha yüksek, teknoloji, bilgi tabanlı bir ekonomik yapıyı inşa ederek, yüksek gelir grubu ülkeler arasına da ülkemiz dahil olacaktır” diyen Yılmaz, CHP’li bazı milletvekillerinin son dönemlerde büyüme hızının düşük olduğu eleştirilerine karşılık, “Çin dahil gelişmekte olan ülkelerin büyümesi 2014 yılında 4,4 düzeyinde. Çin ve Hindistan’ı hariç tuttuğunuzda, değişik hesaplamalara göre 2,9 ile 3 civarında. Dolayısıyla bu rakamlarla baktığınız zaman, son dönemlerdeki büyüme hızımızın dahi gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızıyla uyumlu bir şekilde seyrettiğini söyleyebiliriz. Türkiye, 20 çeyrektir büyümeye devam ediyor. Büyüme hızı dönemsel olarak değişmekle birlikte, istikrarlı bir şekilde büyüme hızını devam ettiriyor. Bunu önümüzdeki döneme de taşımamız önemli. 2003-2007 döneminde baktığınız zaman gelişmekte olan ülkelerin büyümesi 6,6 ortalama, Türkiye’nin 6,9.  Bu; Çin ve Hindistan dahil büyüme. Son dönemlerde Çin ve Hindistan dahil ortalamanın bir miktar altındayız. Ancak Türkiye’nin kategorisini de burada iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye önümüzdeki dönemde de büyümeye, gelişmeye devam edecek” diye konuştu.
 
Yılmaz, 10. Beş Yıllık Plan’ın yeni perspektif ortaya koyduğunu belirterek, “Türkiye belli bir seviyeye gelmiş vaziyette, bir kritik eşiğe ulaşmış durumda ve biz de bu çerçeve içinde planımızı hazırladık. Daha önceki kalkınma planlarında olmayan bir yenilikçi uygulama şeklinde 25 kritik reform alanı belirledik ve bu reform alanlarını dönüşüm programları şeklinde ifade ettik. Geçtiğimiz yıl ve bu yıl içinde bu dönüşüm programlarını eylem planlarına ayrıntılı şekilde dönüştürdük. Başbakanımız 9 tanesini paylaştı, geri kalan 16 eylem planımız da yakın bir dönemde paylaşılacak. 25 tane kritik alanda teknolojinin ticarileşmesinden lojistiğe, sağlık turizminden enerji verimliliğine, suyun tasarruflu kullanımına varıncaya kadar Türkiye’nin izleyeceği yol haritası çok detaylı şekilde ortaya konmuş olacak. Bu önemli bir başarıdır” dedi.
 
Zor bir dönemden geçildiğini, bir taraftan küresel kriz, diğer yandan ise Avrupa temel pazarlarındaki ciddi durgunluğun henüz aşılamadığını anlatan Yılmaz, “Kuzeyimizde ve güneyimizde bölgesel istikrarsızlıklar var; Ukrayna’dan Suriye meselesine kadar. Bütün bu şartlar içinde ekonomimizin büyümeye devam etmesi, hiçbir şekilde duraksamadan istihdam üretmeye devam etmesi son derece önemli. Bu yeni reform programımız da Türkiye büyümesini geleceğe istikrarlı ve nitelikli bir şekilde taşıyacaktır” görüşünü kaydetti.
 
“Büyüme tek başına yetmez”
Yılmaz, büyümenin tek başına yetmeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:
 
“Büyümeyi topluma nasıl yayıyorsunuz, sosyal adaleti sağlıyor musunuz; bu da son derece önemli bir unsur. Gini katsayısı dediğimiz, gelir eşitsizliğini ölçen bir katsayımız var. TÜİK bunu ölçüyor, 2006 sonrasında çok daha hassas bir şekilde ölçmeye başladı ama 2002’den itibaren baktığımızda 0,44’ten 2013’te 0,38’lere düştüğünü görüyoruz. Bunun düşmesi gelirin daha adil dağıtıldığı anlamına geliyor. Yeterli mi bu rakam? Elbette değil. Son 12 yıla baktığınızda, bir taraftan hızlı bir şekilde büyüyeceksiniz, diğer taraftan gelirinizi daha adil dağıtmaya başlayacaksınız. Bir çok ülke maalesef bundan uzaklaştı. Bir çok ülkede son 10 yılda gelir dağılımı bozuldu. Türkiye büyümeyi ve gelir dağılımındaki iyileşmeyi eş zamanlı olarak başaran ender ülkelerden biri. Mutlak yoksulluk göstergelerimizde de ciddi bir iyileşme söz konusu. Bir doların altında harcaması olan vatandaşımız kalmadı.
 
2 dolar 15 sentin altında harcaması olan vatandaşlarımızın toplam nüfusumuza oranı da sıfır civarına gelmiş durumda. 4 dolar 30 sentin altında harcaması olan vatandaşlarımız ise en son ölçümlerimizde yüzde 2’ye kadar gerilemiş durumda. 2002 yılında bu rakam yüzde 30’un üzerindeydi. O dönemde 66 milyon nüfusumuz vardı, 20 milyondan fazla insanımız maalesef günde 4 dolar 30 sentin altında bir yaşam standardına mahkumdu. Son rakamlarımızda 77 milyon nüfus içinde bu yüzde 2’ye gelmiş durumda. Bu sevindirici ama amacımız, orta vadede bir taraftan yüksek gelirli ülkeler ligine girmek, diğer taraftan mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir ülke haline gelmek. Yani biz bunu da sıfırlamayı hedefliyoruz. Bundan sonrası artık göreli yoksulluk meselesidir. Türkiye bundan sonra göreli yoksullukla ve çok boyutlu yoksulluk meselesiyle uğraşmak durumundadır. Bu kapsamda da TÜİK’in güzel bir çalışması var, önümüzdeki dönemde bitince kamuoyuyla paylaşacağız. Çok boyutlu bir şekilde yoksulluğu ölçen ve buna göre tedbirler geliştiren bir perspektif içinde çalışmalarımızı devam ettireceğiz.”
 
“Bu dünyayı kıskandıracak bir rakam”
Yılmaz, ekonominin 2002-2014 döneminde 6 milyon 935 bin kişiye iş imkanı oluşturduğuna dikkati çekerek, “Bu çok güzel bir performans. 20 milyonun altındayken toplam istihdam sayımız, bugün mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış bir şekilde bu yıl sonu tahminimizi de alırsak 25 milyon 823 bine ulaşacağını tahmin ediyoruz, bu yıl sonu itibarıyla. Dolayısıyla çok ciddi bir performans.  Kriz döneminde birçok ülke mutlak olarak istihdam kayıpları yaşarken Türkiye’de yine istihdam artmaya devam etti. Krizin en derin olduğu noktadan bugüne baktığımızda, 2014-2009 dönemine baktığımızda, 5 milyon 777 bin yeni iş imkanını Türkiye ekonomisinin oluşturduğunu görüyoruz. Son döneme baktığımızda, bir yıllık perspektifle bu yılın ağustos istihdamıyla 2013 yılının ağustos istihdamını mukayese ettiğimizde 1 milyon 258 bin insanımıza iş imkanı oluşturduğunu görüyoruz ekonomimizin. Bu dünyayı kıskandıracak bir rakam. Ama aynı dönemde işsizlik oranımız da bir miktar yükseldi. Ürettiğimiz istihdamdan daha hızlı bir şekilde iş gücüne katılım oranının arttığını gördük. Özellikle kadın istihdamında, kadınların iş gücüne katılımında çok hızlı bir  artış söz konusu. Bu da sevindirici. Önümüzdeki dönemde de bu politikalarımızı istihdam dostu büyüme içinde devam ettireceğiz” diye konuştu.
 
“Seçim yılı olsun olmasın”
Türkiye’nin enerji bağımlısı bir ülke olduğunu, son dönemde petrol fiyatlarının düşmesinin büyüme perspektifini  destekleyici olacağını ifade eden Yılmaz, “2015 yılı için söylüyorum; Yaptığımız bir senaryoya göre büyüme etkisi, 60 dolarlar civarında bir petrol olduğunu varsaydığımızda bunun büyümemize 0,4 puan bir artış getireceğini düşünüyoruz. Cari açığımızı 1,8 puan düşüreceğini hesaplıyoruz ve dolaylı olarak tasarruflarımıza 1,4 puan bir artı getireceğini hesaplıyoruz” dedi.
 
Türkiye’de tasarruf oranlarının yeterince yüksek olmadığına dikkati çeken Yılmaz, “Bu yıl olumlu dönem yaşıyoruz. Bir taraftan cari açığımız düşerken, bir taraftan da tasarruflarımız nispeten yükselme eğilimine girmiş durumda. Yüzde 13’lere kadar yaklaşmıştı geçmişte tasarruf oranımız. Bu yıl yüzde 14,9 tahmin etmiştik. Bu petrol fiyatları altında bu oranın dolaylı etkilerle birlikte daha yüksek çıkacağını da tahmin ediyoruz. Bu fiyatlar akaryakıt fiyatları yoluyla enflasyona da  halkımızın refahına da yansıyacak diye bekliyoruz” diye konuştu.
 
Yılmaz, 2002 yılında Türkiye’nin yaptığı toplam yatırımın 40 milyar dolar civarında olduğuna işaret ederek, bu yıl 166 milyar dolar civarında gerçekleşeceğini, bunun içinde kamu yatırımının 39 milyar, özel sektörün yatırımının 127 milyar dolar seviyesinde olacağını, rakamlara  kamu özel işbirliği projelerinin dahil olmadığını söyledi.
 
Toplam sabit sermaye yatırımlarının bu yıl 362 milyar lira düzeyinde gerçekleşeceğini, gelecek yıl öngördükleri rakamın yaklaşık 400 milyar lira olduğunu anlatan Yılmaz, “Gelecek yıl Türkiye yatırım yapacak. Bunun içinde kamunun payı ne olacak diye baktığımızda; 2014 yılında kamudaki gerçekleşme 85,4 milyar, 2015’te yılbaşında koyduğumuz ödenek 88,5 milyar lira civarında. Başlangıç ödenekleriyle mukayese ederseniz kamu yatırımlarımızda gelecek yıl için yüzde 17’lik bir nominal artış öngörüyoruz. Yatırımlarımızı geçmişe göre çok daha verimli bir şekilde yapmaya başladık. Kamu yatırımlarında bir projeyi ortalama tamamlama süresi dokuz yılın üzerine çıkmıştı. 2014’te bu rakamın 4,4 seviyesine kadar gerilediğini görüyoruz. Yıl içi gerçekleştirmelerse daha iyi noktada. Çünkü yıl içinde biz ek ödeneklerle de kamu yatırımlarımızı takviye ediyoruz” dedi.
 
Yılmaz, “Seçim yılı olsun olmasın mali disipline büyük önem veriyoruz. Önümüzdeki yıl da mali disipline önem vermeye devam edeceğiz. Merkezi yönetim bütçemizin yurt içi hasılamıza oranı gelecek yıl yüzde 1,1 seviyesine kadar gerileyecek. Dönem sonunda orta vadeli programımızın bittiği yıl olan 2017’de ise neredeyse denk bütçeye yaklaşacağımızı öngörüyoruz. Bu, Türkiye’nin en önemli avantajlarından biri. Bunun borç rakamlarımıza da yansıdığını görüyoruz: 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı genel devlet borç stokunun yurt için hasılaya oranı, gelecek yıl yüzde 32 seviyesine kadar gerilemiş olacak. Türkiye’nin, kriz döneminde borcunu azaltan ender ülkelerden biri olduğunu da not etmemiz gerekir” diye konuştu.
 
Bölgesel politikalarda önemli ilerlemeler sağladıklarını, GAP, DAP, DOKAP ve KOP’un yatırımlar içindeki payının 2002 yılında yüzde 20 seviyesinde iken bugün yüzde 32’lere ulaştığına işaret eden Yılmaz, GAP illerinin toplam kamu yatırımlarımızdaki payının yüzde 6,1’den yüzde 14’e ulaştığını kaydetti.