Bosphorus Capital’e İtalyan dopingi

0
208

Geçen yıl sonunda 1 milyar TL’lik portföy büyüklüğünü aşan ilk bağımsız (bir banka veya aracı kurum ortaklığı olmayan) portföy yönetim şirketi olan Bosphorus Capital, hızlı büyümesiyle İtalyanların da dikkatini çekti. Ocak ayında İtalya’nın en büyük bağımsız, Avrupa’nın ise önde gelen portföy yönetim şirketi Azimut, Bosphorus’un yüzde 70 hissesini satın aldı.
 
Hong Kong, Brezilya, Lüksemburg veMeksika gibi geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren Azimut’un yönettiği portföy büyüklüğü 30 milyar euro’yu aşıyor. Milano Borsası’nda yüzde 80’i halka açık olan Azimut, piyasa değeri açısından da ilk 40 şirket içinde yer alıyor. Bosphorus Capital, Azimut’un Türkiye’deki ilk yatırımı değil. Grup 2012 yılında Global Portföy’ün yüzde 60’ını satın almış ve şirketin ismi de AZ Global olmuştu. Geçen yıl ise Notus Portföy’ün yüzde 70’ini almıştı.
 
Ortaklıkla ilgili olarak “Rakiplerinizle aynı grup çatısına girdiniz” şeklindeki yoruma Bosphorus Capital Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Murat Salar, üç şirketin farklı konsantrasyon alanları olacağı yanıtını veriyor. Bosphorus’un sadece portföy yönetimine odaklanacağını vurgulayan Salar, bir satış ekibi oluşturmayacaklarını, burada Azimut’un know-how’ından yararlanacaklarını belirtiyor.
 
Bosphorus Capital, 2011 yılında sektörde 20’şer yıllık tecrübesi bulunan Mustafa Doğan, Murat Salar, Hüseyin Yener, Ebru Bayar Göktan ve Tanju Günel’in bir araya gelerek kurduğu bir şirket. Azimut’la ortaklık sonrasında yönetimde bir değişiklik olmayacak.
 
Bosphorus Capital’e hem yurtiçinden hem de yurtdışından başka şirketlerden de ortaklık teklifleri gelmiş. Ancak, bir aydan daha kısa bir sürede Azimut’la yapılan görüşmeler olumlu sonuçlanmış. Bu kadar kısa sürede anlaşmaya varmalarının arka planınıSalar, “Vizyonlarımız uyuşuyor. Ayrıca, Azimut’un Türkiye’ye bakışındaki kararlığı bizi etkiledi. Kimsenin Türkiye ile ilgilenmediği dönemlerde Azimut arka arkaya yatırımlar yaptı. Türkiye pazarına çok güveniyorlar” diyerek anlatıyor. Neden böyle bir ortaklık yaptığı sorusunu ise Salar şöyle yanıtlıyor:“Bundan sonra şirketimizin büyümesinde iki yol vardı. Birincisi yeni uygulamaya alınan Türkiye Elektronik Fon Dağıtım Platformu (TEFAS) olacak. İkincisi ise direkt satış ekibi kurmak. TEFAS’ın sektöre büyük katkısı olacak. Ama direkt satış ekibi kurmak bizim gibi bağımsız portföy şirketleri için maliyetli bir iş. Azimut’un satış platformundan faydalanmak bize cazip geldi. Direkt satış ekibi kurmayacağız.”
 
Türkiye’de portföy yönetim sektörü yeni yeni büyüyor. Bu nedenle sektördeki yatırım enstrümanları da bono, özel sektör tahvili, döviz, hisse senedi ve altınla sınırlı. Azimut, Bosphorus Capital’e uluslararası platformda yeni ürünlere ulaşma imkanı da sunacak. Önümüzdeki dönemde Türkiye’deki yatırımcılar Azimut’un ürünlerine de ulaşabilecek.

Ayrıca, iki şirket hedefledikleri sinerjiyi yakaladıktan sonra orta vadede Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da da birlikte faaliyet göstermeyi planlıyor. Salar, “Öncelikle Türkiye’de büyümeye devam edeceğiz. Bizim yurtdışına açılma isteğimiz var. Azimut da faaliyet göstermediği ülkelere yatırım planlıyor. Türkiye’deki büyümeyi sürdürdükten sonra birlikte bu bölgelerde ne yapacağımıza bakacağız” diyor.
 
Türkiye’de portföy yönetim sektörünün önümüzdeki yıllarda hızlı büyümesi bekleniyor. Yaklaşık 35 milyar dolarla sektörün büyüklüğü Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 5’inin altında. Öte yandan, Türkiye ekonomisinin en büyük yapısal sorunu olan tasarruf açığının kapatılması hükümetin öncelikleri arasında. Salar, şu anda yüzde 14 seviyesinde olan tasarrufların milli gelire olan oranının önümüzdeki yıllarda artacağını öngörüyor. Bu büyümeden portföy yönetim sektörünün de pay alması bekleniyor.
 
30 Haziran itibariyle artık bankalar ve aracı kurumlar yatırım fonu kurucusu olamayacaklar. Portföy yönetim şirketleri fon kurabilecek ve yönetecek. Yeni süreçle ilgili olarak tüm şirketler Sermaye Piyasası Kurulu’na başvurularını yapmış durumda. Salar, hem TEFAS’ın devreye alınması hem hükümetin tasarrufla ilgili yaklaşımı hem de fon kuruluşu düzenlemesinin sektöre olumlu katkıları olacağını vurguluyor.
 
Salar sektörün büyüyeceğine yönelik olumlu beklentilere sahip. Ancak, piyasalar hem yurtdışı hem de yurtiçindeki gelişmelerle oldukça hareketli. “Bu ortamda yatırım tercihleri etkileniyor mu?” sorusuna Salar şu yanıtı veriyor: “Bu yıl orta ve uzun vadeyi öngörebileceğimiz bir yıl gibi gözükmüyor. Türkiye kaynaklı herhangi bir belirsizlik yok ortada. Ama yurtdışı piyasalar belirsiz. Avrupa likidite enjeksiyonları deniyor. ABD ise ne zaman faiz artırırım diye bakıyor. İki tarafın farklı amacının nasıl dengeleneceği, dünya finansal piyasalarının da nasıl şekilleneceğini gösterecek. Böyle olunca yatırımcının tercihinin ne yönde şekilleneceğini görebilmek açısından bir-iki ayın daha geçmesine ihtiyaç var. Yatırımcılar bilinçlendi. Hızlı hareket yerine, daha sabırlı davranabiliyor.” Rüzgarın yönü pek belirgin olmasa da Azimut’un gücünü arkasına alan Bosphorus Capital, sektördeki yarışta iyi bir yer tutmuş gibi gözüküyor. 
 
“Yeni politika düşük faiz, yüksek kur” 
Şubat ayında yatırım ortamına yüksek kur damgasını vurdu. Doların yönü ile ilgili olarak Salar, “TL’nin değeri çok fazla lokal gerekçelerle değil, biraz daha uluslararası konjonktürle belirleniyor. Dışarıdaki gelişmeler bundan sonra da kurların yönünü belirleyecek. Türkiye çok uzun yıllar düşük kur, yüksek faiz politikası izledi. Yeni dönemde ise düşük faiz, yüksek kur Türkiye’nin yeni politikası olarak adlandırılabilir” yorumunda bulunuyor.
Şu anda, ekonomide en önemli gündem maddelerinden biri Merkez Bankası’nın faiz indirip indirmeyeceği. Salar, dövizin yükselişinin belirli bir doza kadar, yani finansal istikrarın bozulmayacağı sınıra kadar ekonomi açısından kötü değil, iyi olduğunu savunuyor. Salar, “Faiz düşüşü ile iç piyasayı tetiklersiniz. Türkiye artık büyümede zorlanıyor. Yüzde 3’ler konuşuluyor. Sanayi üretimi iyi gitmiyor. İşsizlik yüzde 10’lar ile son dört yılın en yüksek seviyesinde. Bu nedenle ekonomiyi ivmelemek için bir enjeksiyon gerekiyor. Faizi indirmek de ilk hamle gibi görünüyor. Tabii faiz düşüşü ile kurda rekabetçi bir seviye olacak. Bu da dış ticaret dengesini biraz olumlu etkiler” diyor.

Salar, “Büyüme için faiz düşüşü gerekli” diyor ancak, ABD ve Avrupa ekonomileri düşük faizle neden büyümüyor? Bu konuda ise şu değerlendirmede bulunuyor: “Ekonomi pozitif bir bilim değil. İçinde insan faktörü var. Herkes haklı olabilir. İkisini de besleyen datalar var. ABD sıfır faizle ne kadar büyüdü? Sağlıklı büyüme için yapısal reformlar gerekiyor. Bu orta ve uzun vadeli bir proje. Üreten, kendi ürettiğini tüketen bir ülke olabilmek için de bir 10 yıla, 20 yıla ihtiyaç var. Sağlıklı büyüme için değil ama içine girdiğimiz o alıştığımız ortalamalara göre kısa vadede atlatmak istiyorsak, yüksek faiz düşük kur yerine, düşük faiz yüksek kur bizi bu sarmaldan kısa vadede kurtarır. Sorunu kökünden çözmez çünkü sorun yapısal. Yapısal reformlarla beslemeniz lazım.”