BM: Küresel talepteki azalmadan dolayı fiyatlarda deflasyon yaşanabilir

    0
    33

    Birleşmiş Milletler’den (BM), küresel ekonominin geçen yıl olduğu gibi 2015’te de yüzde 2,5 büyüyeceği, küresel talepteki azalmadan dolayı fiyatlarda deflasyon yaşanma ihtimalinin artabileceği bildirildi.
     
    BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı tarafından hazırlanan 2015 Ticaret ve Kalkınma Raporu, BM Mukim Koordinatörü Kamal Malhotra’nın katılımıyla Ankara’da tanıtıldı.
     
    Raporda yer alan tespitlere göre, gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme hızı yüzde 4,1 seviyesinde görülecek. Küresel ekonomi geçen yıl olduğu gibi 2015’te de yüzde 2,5 büyüyecek. Bunun sebebi ise gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler ile geçiş ekonomilerinin büyüme hızlarındaki yavaşlama olacak. Gelişmiş ülkelerde ise büyüme hızı 1,6’dan yüzde 1,9’a yükselecek.
     
    “HÜKÜMETLERİN HAREKETE GEÇMESİ GEREKİYOR” 

    Dünyada likiditenin büyük oranda mevcut, kredi maliyetlerinin ise hiç olmadığı kadar düşük olduğuna işaret edilen raporda, buna rağmen hala birçok kalkınmakta olan ülkenin uluslararası finans birimlerinden üretime yönelik yatırım için uzun vadeli kaynak bulmakta zorlandığına vurgu yapıldı. Raporda, “Söz konusu eksikliğin giderilmesi amacıyla hükümetlerin harekete geçmesi gerekir. 2015 sonrası gündemin gerçeğe dönüşebilmesi için var olan mali kurallara ve para uygulamalarına sadece rötuşlar yapmak yeterli olmayacak. Söz konusu sistemi dönüştürmek gerekir” denildi.
     
    Raporda, kısa vadeli özel sermaye girişleri için kalkınma bankalarının güçlendirilmesi gerektiği belirtilerek, “Kalkınma bankaları altyapı, sosyal yatırımlar, küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarım gibi sektörler ve yaratıcılık gibi olumlu çıktıları, uzun vadeli ekonomik ve sosyal getirileri olan faaliyetler konusundaki projelere yoğunlaşmalıdır” ifadesi kullanıldı.
     
    “FONLARDA 7 TRİLYON DOLAR VAR”

    Dünyadaki ülke fonlarının 7 trilyon dolardan fazla varlığa sahip olduğunun altı çizilen raporda, şu değerlendirmelere yer verildi:
     
    “Bunların 6 trilyon dolarlık kısmı kalkınmış ülkelere ait. Söz konusu fonlar da uzun vadeli finansmanı güçlendirebilir. Ancak bu fonların çoğunluğu özel kurumsal yatırımcılarla aynı portfolyo kararlarını alıyor. Ulusal refah fonlarının yarıdan fazlası (çoğunlukla enerji, ulaşım ve telekomünikasyon gibi) alt yapı çalışmalarına yatırım yaparken hedef ülke olarak genellikle gelişmekte olan yerine gelişmiş ekonomiler seçiliyor. Bu tür fonların daha iyi kullanılabilmesi için kalkınmakta olan ülkelerde proje yönetimi kapasitesinin geliştirilmesine yönelik önlemlerin alınmasının söz konusu ülkeler için ulusal refah fonlarını çekecek ölçekte büyük proje olmadığına yönelik eleştiriye de çözüm bulunmasına yardımcı olabilir.”
     
    Raporda, hem hükümetlerin hem de yatırımcıların desteğini alabilecek bir ülke borcu geri ödeme mekanizması için izlenebilecek pazar temelli, esnek hukuk ve yasal yolların artı ve eksileri de ele alındı. Finansal şokların etkisinin azaltılması, borçların sürdürülebilir olmasının sağlanması ve krizin başka yerlere sıçramasının önlenmesi için uluslararası seviyede kabul gören adil ve verimli bir ülke borcu geri ödeme mekanizması kurulmasının büyük önem taşıdığı ifade edildi.
     
    Borç krizlerinin, kalkınmakta ve geçiş sürecinde olan ekonomilerde gelirden çok harcama yapmaktan çok, özel sektörü kurtarmak için hükümetlerin adım atmasından kaynaklandığının altı çizilen raporda, “Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin para birimlerinin değer kaybetmesi, ihracatın artacağı ve böylece ekonomik iyileşmenin yaşanacağını göstermiyor. Aksine küresel talepteki azalmadan dolayı küresel fiyatlarda deflasyon yaşanma ihtimali artıyor” görüşleri yer aldı.
     
    “FİNANSAL SİSTEM YENİDEN YAPILANMAYA ODAKLANDI”

    Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan Malhotra, “Rapor, ağırlıklı olarak küresel ekonominin normale dönmesi için küresel finansal sistemin yeniden yapılandırılmasına odaklandı” ifadelerini kullandı.
     
    Raporun gelişmekte olan ülkelerin küresel finans piyasalarına entegrasyonunun, bu ülkelerin uzun vadeli kalkınma planları ile çok zayıf bir bağa sahip olduğunu ifade ettiğini anlatan Malhotra, “Son 20 yılda küresel finans piyasalarındaki değişim, sermaye akımlarındaki büyük artış ve volatiliteyle birlikte, gelişmekte olan ekonomiler için dış şoklara karşı önemli güvenlik açıkları üretti. Sonuç olarak, ekonomik büyümeye ve kalkınmaya adanmış politikaların birçoğu etkisiz hale geldi” diye konuştu.
     
    Malhotra, IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarının reformların da uzun zamandır gündemde olduğunu anımsatarak, konunun bu yılın kasım ayında Antalya’da yapılması planlanan G-20 Liderler Zirvesi’nde gündeme geleceğini kaydetti.
     
    “KÜRESEL BORÇ 200 TRİLYONA DAYANDI”
     
    Raporda görüşlerine yer verilen BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı Genel Sekreteri Mukhisa Kituyi, “Küresel ekonominin içinde bulunduğu kırılgan yapı, BM’nin ülke borcu geri ödeme mekanizmasının kurulması için bu acil çağrısının gerekliğini ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu. Kituyi, şunları kaydetti:
     
    “Hala borç üzerine sağlıksız bir bağımlığı olan küresel ekonominin kırılgan yapıya sahip olması şaşırtıcı değil. ‘Büyük moderasyon’ yıllarında (1985-2005) küresel borç seviyeleri 1984 yılında 21 trilyon dolar iken, 2000 yılında 87 trilyon dolara, 2007 yılı sonu itibarıyla ise 142 trilyon doları gibi çarpıcı bir seviyeye ulaştı. 2007-2008 finans krizinden bu yana bu miktara 57 trilyon doları daha eklendi.”