Bireyselden kurumsala geçen hikaye

0
54

Enerji sektöründe enerji kaynaklarının sürdürülebilir olanlarla çeşitlenmesi, tüketicilere daha fazla seçenek sunan düzenlemelerin ortaya çıkması ve darbeli üretim yapan sürdürülebilir kaynakların neden olduğu arz düzensizliği, enerji yönetim sistemlerinin önemini giderek artırıyor. Türkiye’nin birçok yerinde konutlarda çeşitlenen elektrikli araçların ve elektronik cihazların yarattığı yeni arz ve sanayide kalkınmayla ortaya çıkan kapasite artışlarına bağlı olarak artan enerji arz düzeyi, yeni kavramları hayatımıza sokuyor. Elektrik sağlayan şirketler, ortaya çıkan yeni ihtiyacı tedarik edebilmek için kesinti yönetimlerini planlamak gibi bir işi çok daha ciddiyetle yapmak zorunda. Bu, sektörün en önemli konusu olmasa da değişimi anlama noktasında önemli bir örnek. Kesintilerin doğru yönetilmemesinin bedeli ile ilgili farklı hikayeler çoktan oluşmuş durumda. Örneğin, bir cam fabrikasında -ki bu tekil bir örnek değil- elektrik kesintisi, cam havuzlarında üretilmekte olan camın donmasıyla oluşan maddi kayıp ve üretime yeniden geçmeden önce havuzların temizlenmesi için harcanan zaman ve emekten kaynaklanan ek maliyet, enerjinin eksikliğini öldürücü olmasa da can yakan bir biçimde hissettiriyor. Geçen sene bu örnek, bir başka fabrikada elektrikler olmadığı için gelen hammaddenin indirilemeyip geri gönderilmesiyle taçlandı. Sorun, elektrikler olmayınca vincin çalışamaması ve buna bağlı olarak malzemenin    indirilememesiyle açıklanıyor. Buradaki zarar, tedarikçiye ödenmesi gereken 25 bin liralık ücretin ödenmemesi gibi çok daha yalın bir biçimde ifade edilebiliyor.

Günümüzde yaşanan bu sorunlar, zaman içinde nesnelerin interneti ve Sanayi 4.0 ile bağlantılı olarak çok daha farklı bir düzleme taşınacak ve çok daha kritik bir hal alacak. Bunun nedeni, bu düzlemlerde kumanda ve kontrol sistemlerinin, bilgi sistemlerinin, robotların ve işle ilgili diğer birçok unsurun elektrikle çalışmasından kaynaklanıyor olacak. Enerji olmayınca bu sistemlerin durması, üretim tesislerinin çalışamaz hale gelmesi anlamına gelecek. Sanayi 4.0 ile otomasyonun bir adım ötesine geçildiğinde, üretimin 7 gün 24 saat gibi çok daha büyük hacimle yapılması bu kesintilerin zararını çok daha can yakıcı hale getirecek.

Bu tabloya tersten bakıldığında ise, enerji verimliliğinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Öncelikle 80 bin megavatlık kurulu güce ulaştığı açıklanan Türkiye’de, bu kurulu gücün sürekli ve istikrarlı bir üretim miktarı anlamına gelmediğini bilmek gerekiyor. Barajların belirli dönemlerde içerideki suyu tutmak amacıyla kapakları kapatıldığı için, rüzgar ve güneş santrallerinin fiziksel koşullar uygunken üretim yapabildiğinin akılda tutulmasında yarar var. Dolayısıyla enerji hâlâ kıt bir kaynak ve bu nedenle tasarrufuna yönelik verimlilik projeleri çok değerli. Bu durum, Türkiye’de toplam enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını ve elektrik enerjisi tüketiminin yüzde 60’ını gerçekleştiren sanayi için de geçerli.
 
Daha önce ağırlıkla, maliyetinin büyük miktarını oluşturduğu veri merkezlerinde önemli bir konu olarak karşımıza çıkan enerji verimliliği, yeni trendlere bağlı olarak bilişimin üretim tesislerinin içine kadar girmesiyle tablonun genelinde bir mesele olarak karşımıza çıkacak. Burada sadece harcanan enerjinin miktarına değil, kalitesine de dikkat etmek gerekiyor. Elektrik tarafında, evlerdeki elektronik cihazları bozan frekans dalgalanmaları endüstri için çok daha büyük bir tehdit. Geçmişte ziyaret ettiğim bir alüminyum üretim tesisinde, frekanstaki değişikliğin hassas ayar gerektiren kalınlıkta değişime neden olduğunu görmüştüm. Bunun sonucu, folyo kalınlığının dalgalanması, hatta yırtılmaların yaşanması olmuştu.

Kaliteli enerji ile beslenen tesisler ve günümüzdeki koşullar dikkate alındığında, kullandığı enerji miktarı yüksek olan sanayi sektörlerinin, verimlilikten en büyük faydayı sağlama potansiyeline sahip olduklarını söylemek mümkün. Türkiye’de en çok enerji tüketen sektörlerin sıralamasında çimento ilk sırada yer alırken, amonyak, alüminyum, cam, çelik, gübre, kağıt, seramik, tekstil, gıda ve rafineri bunu takip ediyor. Araştırmalar, Türkiye’de verimlilik yatırımlarıyla ilgili çok etkileyici bulguları da ortaya koyuyor. Uzmanlar, kapsamlı verimlilik yatırımlarıyla sanayi tesislerinin yüzde 95’inde, yüzde 5 ila yüzde 40 arasında enerji tasarrufu yapılabileceğini belirtiyor.

Bu çalışmalar sadece daha az enerji kullanmaya yönelik çözümleri uygulamakla sınırlı değil; atıl ve atık enerji kaynakları da enerji verimliliğini artırmak için kullanılabiliyor. Ulaşım sektöründe gördüğümüz, yavaşlama ve durma sürecinde kinetik enerjinin depolanarak daha sonra yeniden kullanılması bu tür çözümlerden biri ve sanayide benzer örneklerin oluşması şaşırtıcı olmayacak. Ulaşımdaki bu örnek, atık ısının kullanıldığı örneklerle şimdiden sanayiye yansımış durumda. Büyük yatırımlara girmeden alınacak önlemlerle bile yüzde 10’luk enerji verimliliği sağlamanın mümkün olduğu yönündeki görüşler, olanaklar portföyünün hiç de kısıtlı olmadığını gösteriyor.

Son olarak, işin maliyet tarafına bakmak, hangi sektörlerin bu konuda hızlı balık olarak hareket etmesinin yararlı olacağı konusunda makro bir resim veriyor. Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nin (EİE) verilerine göre, üretim maliyetleri içinde enerjinin payı rafineride yüzde 7,5, gıdada yüzde 10, tekstilde yüzde 12,5, metalürjide yüzde 15, seramikte yüzde 20, gübre ve kağıtta yüzde 25, çelikte ve camda yüzde 30 iken çimentoda yüzde 55’i buluyor. Bu oranların sadece makro düzeyde olduğunu ve farklı sektörlerde enerji verimliliği projeleri ile dikkat çekici rekabet avantajlarının elde edilebileceğini akılda tutmakta yarar var.
 
Schneider Electric Türkiye, İran ve Orta Asya Bölge Başkanı Bora Tuncer: Gerçek enerji verimliliği için ilk yatırım maliyeti yanıltıcı olabilir
Özellikle sanayi devriminden sonra hızla gelişen teknoloji ile insan yaşamı çok daha kaliteli hale gel di. Her ne kadar olumsuz etkileri de olsa teknoloji, insanlığa hizmet eden ve yaşam standartlarını yükselten bir kavram. Aynı şekilde, gelişen teknoloji sayesinde üretkenlik de ciddi anlamda artarak çok daha az kaynakla daha fazla üretim yapma olanağı sundu. Bora Tuncer ile gelişen teknolojinin enerji verimliliğine katkısını konuştuk:
 
Teknolojide enerji verimliliğinin önemi nedir?

Teknoloji, enerji verimliliğine önemli miktarda hizmet ediyor. Özellikle malzeme teknolojisinde yaşanan gelişmeler ve yeni üre tim metotları sayesinde çok daha az enerji kullanılarak daha fazla üretim yapan süreçler ve konforlu yaşam alanları üretebiliyoruz. Örneğin atık enerjilerin geri kazanılmasını sağlayan teknolojiler, yeni geliştirilen malzemeler sayesinde ekipmanlarda oluşan kayıpların azaltılması ve üretim optimizasyonu sağlayan süreç otomasyonu teknikleri sayesinde sanayi üretiminde bugün yüzde 30’a varan oranlarda verimlilik elde edilebiliyor. Benzer şekilde gelişen yalıtım malzemeleri, çok daha verimli hale gelen ekipmanlar ve hem konforu hem de verimliliği maksimum hale getiren bina otomasyon sistemleri sayesinde hizmet binaları ve konutlarda yüzde 40’a varan oranlarda enerji verimliliği sağlamak mümkün. Sonuç olarak, gelişen her yeni teknoloji yalnızca üretimi veya konforu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda enerji verimliliğini destekliyor. Günümüzde enerji verimliliği, teknolojilerdeki en önemli kriterlerden biri ve hatta çoğu zaman hedef, yani teknoloji üretme nedeni oluyor, üretilen bu teknolojiler de enerji verimliliğine hizmet ediyor.
 
Yeşil ve çevreci teknolojiden ne anlıyoruz?
Gelecekte enerji ihtiyaçlarını karşılarken aynı zamanda yaşanabilir bir çevre bırakabilmemiz için hem arz hem de talep tarafında ciddi iyileştirmeler yapılması gerekiyor. Arz tarafında enerji üretim teknolojilerimizi geliştiriyoruz.  Bu yeşil ve çevreci teknolojiler sayesinde hem fosil kaynaklı enerji üretimlerimizi çok daha verimli hale getiriyor hem de yenilenebilir enerji üretiminin payını artırıyoruz. Diğer yandan da yenilenebilir enerji üretim teknolojilerini geliştirerek üretim verimliliklerini artırıyoruz. Talep tarafında ise yeşil ve çevreci teknolojileri iki boyutlu olarak düşünebiliriz. Bunlardan biri enerji kullanımlarını, dolayısıyla da enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarını azaltacak teknolojiler, ikincisi ise her türlü atığın çevreye zarar vermesini engelleyecek şekilde bertaraf edilmesini sağlayan teknolojilerdir. Söz konusu teknolojiler sayesinde hem sanayi üretiminde birim ürün başına olan enerji tüketimlerimizi azaltıyor hem de binalarımızdaki enerji kullanımlarını optimize ediyoruz. Diğer yandan, yine bu teknolojiler sayesinde hem enerji de dahil olmak üzere tüm atıklarımızı geri kazanmaya yönelik çalışmalar yürütüyor hem de çeşitli filtrasyon ve bertaraf teknikleri sayesinde (baca gazı filtreleri, toz filtreleri, kimyasal atık bertaraf tesisleri vb.) çıkan atıkların doğaya zarar vermesini engelliyor veya minimize ediyoruz.
 
Şirketler teknoloji yatırımlarında enerji verimliliği ile ilgili hangi noktalara dikkat etmeli?
Şirketler öncelikle enerji verimliliği için teknoloji yatırımı yapmalı. Yapılan birçok çalışmada görülüyor ki, enerji verimliliği sağlayan teknolojilere yapılan yatırımlar genellikle aylar mertebesinde kendi maliyetlerini çıkarıyor. Bir kez böyle bir yatırıma karar verildiğinde ise dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Bunlardan en önemlisi, yapılacak yatırımla ilgili alternatiflerin çok doğru değerlendirilmesi. Yalnızca ilk yatırım maliyeti göz önüne alınarak yapılan yatırımlarda genelde yanıltıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, en düşük verim sınıfına sahip, yani IE1 sınıfındaki bir motor değiştirilmek istendiğinde ilk yatırım maliyeti yüzde 10-15 daha fazla olan ancak verim sınıfı diğer alternatife göre daha yüksek olan bir motor seçilmesi durumunda, bu iki motor arasındaki yatırım farkı kendisini birkaç ayda telafi ediyor. Diğer taraftan seçilmiş olan daha verimli motor ömrü boyunca diğer motora oranla ilk yatırım maliyeti dahil yüzde 2030 daha az toplam maliyete neden olacaktır. Toplamda bakıldığında pahalı olan ancak daha verimli olan motor kullanım ömrü, sonunda şirkete daha ucuza mal olmakta. Bu nedenle şirketler teknoloji yatırımlarında, ömür boyu maliyetleri göz önünde bulundurmalıdır. Benzer şekilde yeni bir bina yatırımı yaparken, tüm enerji verimliliği teknolojilerinin (verimli ekipmanlar, bina otomasyon sistemi vb.) ve önlemlerinin (doğru yalıtım vb.) uygulanması ile ilk yatırım maliyetini yüzde 2 artırarak binanın ömrü boyunca olan tüm maliyetlerini yüzde 40’a varan oranlarda azaltmak mümkün olabilmekte.

Dikkat etmesi gereken noktalardan bir diğeri ise, yapılan teknoloji yatırımının vaat ettiği verimlilik seviyelerini yakalayıp yakalamadığının doğrulanmasıdır. Çünkü vaat edilen verimlilik ile gerçekleşen verimlilik seviyeleri arasında farklar oluşabiliyor. Bu aşamada, düzgün yapılandırılan bir “Enerji İzleme Sistemi” ile hem yapılan yatırımların hem de diğer tüm enerji tüketim noktalarının kontrolü sağlanabilir.