Barça’nın küresel futbol imparatorluğuna içeriden bir bakış

    0
    112
    Eğer burası başka bir yerin banliyö­sü olsaydı, sıradan bir okul sonrası spor etkinliği olarak görülebilirdi. Ancak bun­lar sıradan çocuklar değil. Eşofman altı ve tişörtleriyle, burada olmalarının tek bir amacı var: Global futbol endüstrisinin çok fazla elemeden geçilmesini gerektiren tepe noktasında yer almayı başarabilmek. Bu oğlanlar profesyonel yetenek avcıları tarafın­dan bizzat seçilip, İspanya’daki ya da başka yelerdeki küçük kulüplerden alınıyorlar. Ve daha sonra da, değerli orkide çiçekleri gibi, dünyanın en sevilen ve en zengin profesyo­nel spor franchise’larından olan Barcelona Futbol Kulübü’nün eğitim akademisi La Masia’ya ekiliyorlar. Aralarından hangisinin Lionel Messi olabileceğini sorduğumda-Barcelona’nın süper yıldızı ve bazılarına göre gelmiş geçmiş en iyi futbolcu- oradaki personelden biri neon turuncu rengi kram­ponlarıyla sahada tazı gibi koşan uzun, ince bacaklı 11 yaşındaki bir oğlanı işaret ediyor. Oğlanın Kuzey Afrika’dan göç etmiş, müte­vazı bir aileden geldiğini ve bir star ışığına sahip olduğunu anlatıyor. “İspanya’daki en iyilerden” diye sürdürüyor konuşmasını.
    Futbolda en iyisi olmak, dünyada milyon­larcasının rüyası; yeryüzündeki en global spor dallarından biri olan futbol, ABD’den Uganda’ya ister çocuk ister yetişkin, yüzler­ce ya da binlerce kilometre uzaklıkta, tıka basa dolu stadyumlarda tuttukları takımları izleyen bir kitleye sahip.

    Elit kulüpler arasında ise, Barça ya da daha bilinen adıyla FC Barcelona düzeyin­de olanı çok az. Barça’yı facebook’ta 100 milyonu aşkın, twitter’da ise on milyonlarca kişi takip ediyor. Barça bu baş döndürücü kitleyi kısmen de son derece renkli tarihi sayesinde edinebildi. Sloganı Més que un club, yani “bir kulüpten daha fazlası”. FC Barcelona yalnızca lig şampiyonluğu için değil-İspanya’nın La Liga’sı­nı tam yirmi dört kez kazandı ayrıca sayısız Avrupa şampiyonluğu var- aynı zamanda İspanya’nın yarı özerk bölgesi olan ve yüz yıldan uzun bir süredir Madrid’den bağımsız haklar elde etmek için savaşan Katalonya’nın kendine özgü kültürünü korumak için de mücadele ediyor. Barça tüm bunlar ve de 1980’lerde geliştirdiği, tiki-taka olarak adlandırılan ve oyuncuların karşılıklı pozisyon değiştirmeleri sırasın­da hızla paslaşmalarına dayanan oyun stilleri sayesinde milyonlarca kişinin televizyondaki maçlarını adeta yapışarak izlemelerini sağlıyor. Şimdi ise soru, Barça’nın gittikçe daha fazla paraya odaklanan bir endüstride kendine özgü kültürünü koruyup koruyamayacağı.
    Küresel futbol devasa bir iş ve hâlâ da hızlı bir şekilde büyümeye devam ediyor. 2014 yılı Dünya Kupası sırasında Almanya ve Arjan­tin final maçında, Almanya’nın Arjantin’i yenmesini 3 milyarı aşkın kişi izledi. Bu da şubat ayında Super Bowl’u izleyen kişi sayısının 30 katından fazla. Kuşkusuz bu yaz Rusya’nın başkenti Moskova’da, 14 Haziran’da başlayıp bir ay sürecek olan, 32 ulusal takımın katılacağı Dünya Kupası da yine devasa bir izleyici kitlesini kendisine çekecek. Ve de üstelik bu sporun en hızlı büyüdüğü pazarlardan biri olan ABD elenip, kupaya gidemeyecek olmasına rağmen. Ancak bu hiç önemli değil: Arjantin’den Messi gibi Barça yıldızları küresel markalar olarak yükseliyorlar. Nitekim her yıl Barça gibi profes­yonel takımlar devasa miktarda paraya ve çok sayıda izleyiciye hükmediyorlar ve her ikisi de hızla artıyor.

    Yüz yıl boyunca ateşli bir yerel gurur simgesi olan Barcelona artık dünyada yılda 1 milyar euro (1,23 milyar dolar) kazanabilen ilk her­hangi bir spor takımı olmak istiyor; ve bunu da 2020 yılı gibi oldukça erken bir zamanda gerçekleştirmeyi hedefliyor. Deloitte tarafından ocak ayında yayımlanan yıllık “Football Money League” raporuna göre, dünyanın üç önemli futbol takımı olan Manchester United, Real Madrid ve Barcelona Avrupa futbol ligleriyle imzalanan TV yayın hakları ve bireysel kulüpler­le imzalanan sponsorluk anlaşmaları sayesinde toplamda yaklaşık 2,5 milyar dolarlık bir gelir elde ettiler. Her üçü de böylece NFL’nin (ABD Ulusal Futbol Ligi) en büyük gelir sağlayıcısı olan, geçen yılki bilet satışlarından da 70 milyon dolar elde eden Dallas Cowboys’un önüne geçti. İngiltere, Manchester’da Deloitte Sports Busi­ness Group’un direktörü Austin Houlihan Bar­celona gibi elit kulüplerin “dünyada başlıca gelir yaratan spor franchise’ları” olduğunu söylüyor.
    Ancak bu göz kamaştırıcı rakamlar bazı kronikleşen sorunları maskeliyor. Dünyada TV izleme oranları azalıyor, gittikçe daha fazla sayıda insan mobil telefonlarında maçları canlı izleyebiliyor. Bu arada, yıldız oyuncuların ücret­leri o kadar baş döndürücü artışlar kaydetti ki, çok değil bir yıldan daha kısa bir süre önce akla hayale gelmeyecek astronomik boyutlara ulaştı.

    Her iki faktör de elit kulüpleri sürekli para peşinde koşma döngüsüne sokmuş durumda: En üst sıralar için ne kadar sıkı rekabet etseler, zirvede kalmak için o kadar çok paraya ihtiyaç hissediyorlar. Çok az sayıda takım dünyanın en iyi futbolcularını transfer etmek için çaba har­carken, bu kategoride da aynı zamanda en üst düzeyde rekabet edebilmek için gerekli paraya sahip olan çok az sayıdaki takımla-ki buna ör­nek olarak Barça verilebilir-alttakiler arasındaki makas gittikçe açılıyor. Deloitte’a göre, Barça 2016-2017 sezonunda 648 milyon euro (706,7 milyon dolar) tutarında bir gelir elde etti; bu da beş yıl öncesine göre, toplamda yüzde 25’lik bir artış anlamına geliyor.

    Barça’nın ünlü merkezi ve aynı zamanda 99 bin 500 kişilik kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük futbol stadyumunu da içeren Camp Nou’daki executive suite’inde oturan Barcelona kulübünün başkanı Joseph Maria Bartomeu (55), “eğer başarılı olmak istiyorsak ve de sürdürülebilir bir kulübe sahip olmak istiyor­sak, 2020 yılında 1 milyar euro’ya ulaşmamız gerekiyor” diyor.

    Bu büyük iş hedefleri Barça’nın geleneksel kimliğinden keskin bir şekilde uzaklaşmak an­lamına geliyor. Kulüp kurulduğu 1899 yılından beri kendisini, başkentteki hasmı Real Madrid’e karşı Katalonya cephesinin temsilcisi olarak görüyor; bu iki takım İspanya’nın had safhada­ki siyasi gerilimin cisimleşmiş halini yansıtıyor. Takımın yıldız defans oyuncusu Gerard Piqué “yalnızca Barcelona’yı değil, Katalonya’yı da temsil ettiğimizin bilincindeyiz” diyor. Barcelo­na doğumlu Piqué Messi gibi 13 yaşındayken La Masia akademisinde oynamaya başladı. Ocak ayında yeni bir dört yıllık anlaşma imza­layan 31 yaşındaki Piqué, “daha fazla yatırım yapan, daha fazla para teklif eden tüm diğer kulüplerle rekabet etmek zorundayız” diyor.

    Ancak Barça bu büyük para akışını sağla­yabilmek için şimdiden bazı prensiplerinden taviz vermeyi kabul etti. 2011 yılında, logosu­nun takım formalarında yer alması için Qatar Foundation’la 45 milyon dolara bir yıllık bir anlaşma imzaladı. Japon kuruluşu Rakuten da isminin üniformalarda yer alması için yılda 68 milyon dolar ödemeyi kabul etti ve geçen yıl da Bartomeu Nike’la cazip bir uzun vadeli anlaşma imzaladı. Barça aynı zamanda yakın­da genişleme çalışmalarına başlanacak olan stadyumu ve spor kompleksinin isim hakları için de şirketlerle görüşüyor; dört yıl içinde açılması öngörülen, 105 bin oturma yerine sahip yenilenmiş stadyumu için gelecek 20 yılı kapsayan, yaklaşık 300 milyon dolarlık bir anlaşma bekliyor.
    Bununla birlikte futbol endüstrisinin yetkili­leri ve bazı taraftarları, kulübün finansal yükü taşımada gittikçe daha fazla zorlanacağından kaygı duyuyor. Barcelona’da yer alan televizyon ve iletişim şirketi MediaPro’nun CEO’su Jaume Roures, “bu gerçekçi değil ve sürdürülebilir de değil” diyor.

    KÜRESEL FUTBOL İŞİNDE sözün bittiği yer denilebilecek gelişme ise, kuşkusuz geçen Ağustos ayında Paris Saint-Germain takımının Brezilyalı yıldız forvet oyuncusu Neymar’ı 222 milyon euro’ya (270 milyon dolar üzeri) Barça’dan almasıy­dı; bu anlaşma futbol tarihinin en büyük transferi olarak kayıtlara geçti. Bu miktar Neymar’ın sözleşmesinde “satın alma maddesi” ola­rak yer alıyordu; 2013 yılındaki sözleşmesine göre, başka bir takımın Neymar’ı satın alması halinde Barça’ya bu rakamı ödemekle yüküm­lüydü. Sözleşme hazırlandığı tarihte bu rakam o kadar astronomik gözükmüştü ki, Barça bu futbolcusunun kimsenin alamayacağını düşünmüştü. Bartomeu, “bu rakamın asla ödenemeyeceği kanaatin­deydik” diyor. “Ama biri geldi ve ödedi.”
    Nitekim Bartomeu gittikçe yaklaşan tehdidi görememişti: Gittikçe artan sayıda futbol kulübü-Barça’dan farklı olarak-kullanabileceği sınırsız bir para kaynağına sahip. Örneğin, PSG dünyanın en zengin ülkelerinden birinin devlet fonu olan Qatar Sports Invesments’a ait. Uçsuz bucaksız serveti olan diğer kulüp sahipleri ise, Manchester United’ı alan BAE lideri Şeyh Mansur bin Zayed El Nahyan ve Chelsea futbol kulübünün patronu Rus oligark Roman Abramoviç.

    Barça yetenek elde etmede uyguladığı tak­tiklerden dolayı mercek altına alındı. Geçen yıl Bartomeu ve Neymar, Barcelona’nın 2013 yılında Neymar’ı Brezilya’daki kulübünden satın almak için vardığı anlaşmayla ilgili olarak yolsuzlukla suçlanarak, hukuki kovuşturmaya tabi tutuldu. Bu dava hâlâ askıda: Barça “mahkeme sürecin­den önce bir anlaşmaya varmayı” umuyor.

    Neymar’ın PSG’ye kaptırılması Barça’da ciddi bir kaygı yarattı; kulüp sıranın, en değerli varlığı olan Messi’ye gelmesinden korkuyor. Nitekim yüz milyonlarca taraftar Barça’nın maçlarını büyük ölçüde, sahada koşturup gol üzerine gol atan Messi için seyrediyor. İspanyol spor gaze­tesi AS’nin Barcelona editörü Giménez Blanco “işletme tamamen Messi’ye bağlı” diyor. Peki 30 yaşındaki Messi bir başka kulübe geçerse ne olur? Blanco, “iç savaş çıkar” diye yanıtlıyor.

    Messi’yi kaybetmekten büyük endişe duyan Barça, Messi’yle ilk kontratı imzalamasından yalnızca beş ay sonra, kasım ayında kendisiyle yeni bir kontrat daha imzaladı. Bu anlaşmanın ayrıntıları gizli. Ancak ocak ayında Der Spiegel dergisi kulübe ait olduğunu söylediği belge­leri yayımlayarak, Messi’nin yılda 100 milyon euro’nun üzeri bir para kazanacağını yazdı. Yeni kontrat Messi’nin satış fiyatını da 700 milyon dolara çıkarıyor. Bartomeu, “birilerinin gelip Leo Messi’ye talip olmasından korkuyorduk” diyor.

    Messi ve babası İspanya’da vergi kaçırmaktan dolayı suçlu bulununca, geçen yıl hakkında dava açıldı. Yıldızın 21 aylık hapis cezası 288 bin do­larlık para cezasına çevrildi; babası ise 222 bin dolar ödemeye mahkum edildi.
    Bartomeu’nun bütün korkularına karşı­lık Barça hızla yükselen enflasyonda kilit rol oynadı. Neymar’ın 222 milyon euro’ya PSG’ye satışıyla adeta paraya boğulan takım geçen yaz harcama furyası başlattı. Alman kulübü Borus­sia Dortmund’dan 20 yaşındaki Fransız oyuncu Ousmane Dembelé’yi 105 milyon euro’ya satın aldı; Dortmund’un genç oyuncuyu 15 milyon euro’ya Fransız kulübünden transfer etmesin­den tam bir yıl sonra bu satın alma gerçekleşti. Ocak ayında ise, Barcelona Liverpool’un orta saha oyuncusu Philippe Coutinho’yu 160 milyon euro’ya satın alarak, Neymar’ınkinden sonra spor tarihinin ikinci en büyük transferini ger­çekleştirmiş oldu.
     Barça’yı takip eden yetkililere göre her iki oyuncunun satın alınması kulübün panikledi­ğinin göstergesiydi. Barcelona’daki spor sim­sarı Joseph Maria Minguella iki futbolcu için “değerleri ödenen paranın yarısı bile değil” diyor. Neymar’ın gidişinin kulüp yöneticilerini “ürküt­tüğü ve üzdüğü” nü söylüyor. “Kendilerini ciddi bir baskı altında hissettiler.”Minguella, henüz ergen bir oğlanken Barcelona akademisine gelen Arjantinli Messi’nin 2001 yılında Barça’yla ilk kontratını imzalamasına arabulucu olan kişi ola­rak tanınıyor. Messi’nin varlığıyla, kulüp önemli oyuncuları çekebilecek ve kurumsal ortaklıklar üretebilecek bir şöhret edindi.
    Avrupa’da zaten belli bir popülerliğe ulaş­mış olan Barça ABD’yi başlıca büyüme alanı olarak görüyor. 2016 yılında da zaten ABD, Manhattan’da ilk faaliyetini başlattı; New York şehri Barça’nın gelişini kutlamak için Empire State binasını kulübün renkleri olan mavi, kırmı­zı ve bordoyla ışıklandırdı. Bu bahar aylarında da N.Y. King’s Park’ta bir eğitim akademisi açıyor; Bartomeu gelecek yıl bir kadın futbol takımı kurmayı da planladıklarını söyledi.

    ANCAK BARÇA’NIN kökleri sorgulanamaz. Messi, Piqué ve takımın geri kala­nı maçtan önce soyunma odasından çıkıp sahaya doğru giderken, stadyu­mun altında bir tünelden geçerler. Çim sahaya varmadan önce en son gördükleri şeylerden biri de tünel duvarına oyulmuş küçük bir kilisedir. Burada, Katalonya’nın en ünlü dini ikonu Virgin of Montserrat’nın kucağında bebek Hz İsa’yla tasviri yer alır.
    Kim bilir kaç oyuncu dua etmek için bu tasvi­rin önünde duruyor? Ancak Azize Montserrat bir başka amaca daha hizmet ediyor: Barça takımı­nın Katalonya’ya ve onun İspanya’dan özerklik için uzun soluklu mücadelesine bağlılığını hatır­latıyor. Piqué, “(FC) Barcelona Katalonya’nın her şeyi” diyor. “Katalonya’nın en önemli kurumu.”
    Bartomeu ve yönetim kurulu üyeleri para almıyor ve atı yıllık görev sürelerinin de he­men hemen yarısına gelmiş bulunuyorlar. (Bartomeu’nun asıl işi ise, uçak körüklerini üreten mühendislik şirketi Adelte’teki CEO’luk görevi.) Kulübün yöneticilerinin tümünün de Katalon kökleri birkaç kuşak öncesine dayanı­yor. Barça’daki pozisyonları da bölgede şöhretli bir statüye sahip olmalarını sağlıyor. Yönetim kurulu başkan yardımcısı ve aynı zamanda iş dünyasında tepe yönetici olan Manel Arroyo, “Katalonya’da FC Barcelona’nın yönetim kuru­lunda olmak onurdan daha fazlası” diyor. “Bu kulübün hassasiyetini anlamanız önemli. “Ül­keyle, Katalonya’yla, FC Barcelona etrafındaki bütün unsurlarla, tarihimizdeki her şeyle bağlantı halinde olmak demek.”

    Aslında Barça’nın kurucuları 1899 yılında Noel günü ilk seçmeleri gerçekleştirirlerken, pek de böyle şeyler düşünmüyorlardı. Çoğu bölgeye yeni gelmişti. Ancak ilerleyen yıllarda insanlar Katalon şarkıları söyleyip, Katalon bayraklarını sallayarak stadyumu doldurdu. Katalonya’nın bağımsızlık ta­raftarı militanı olan ve İspanya İç Savaşı sırasın­da öldürülen, Barcelona’nın başkanı Josep Sunyol şimdi artık kulübün müzesinde ölümsüzleştiril­miş durumda ve yılda yaklaşık 2 milyon turisti çekiyor. İspanya’da General Francisco Franco’nun 35 yıllık diktatörlüğü döneminde, Barça taraftar­larının Katalan şarkıları söylemeleri yasaktı. Bu baskı Barcelona ve Real Madrid arasında bugün de hâlâ devam eden yoğun bir rekabetin orta­ya çıkmasına neden oldu. Yazar Jimmy Burns Barça: A People’s Passion adlı kitabında “Barça taraftarları söz konusu olduğunda, Real Madrid yalnızca Franco tarafından desteklenmiyordu, aynı zamanda bizzat Franco’nun kendisiydi” diye yazıyor.
    Geçen aylarda da bu eski gerilimler yüzeye çıktı. Geçen yıl ekim ayında, Katalonya liderleri bağımsızlık referandumu düzenleyerek İspanya hükümetine meydan okudular; Katalonların yüz­de 90’ı si (evet) dedi (kayıtlı seçmenlerin yalnızca yüzde 42’si sandıklara gitmiş olsa da). Yaklaşık altı ay sonra, si afişlerinin kentte hâlâ pencerelerde ve balkonlarda asılı olduğu görülüyor. Katalonya lideri Carles Puigdemont tek taraflı Katalonya’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, olası bir tutuklanmadan kaçmak için gittiği Brüksel’de hâlâ sürgünde.
    Barça için bu ayaklanmanın sonuçları acı oldu. Kulüp bu gerginlikte tarafsız kalmaya kararlı olduğundan, Bartomeu referandum günü, İspanyol polisinin seçim bürolarını basıp oy vermeye gelenleri tartakladığı bir atmosferde, önceden programa alınmış olan maçın oynanmasına onay verdi. O gün maçın iptal edilmesi takımın İspanyol Ligi La Liga’da puan kaybetmesine yol açacaktı. Bunun üzerine Bartomeu maçın seyircisiz oynanması talimatını verdi. “Dünyaya böyle bir şeyin ilk defa olduğunu göstermek istiyorduk” diyor. Ancak Bartomeu’nun oylamaya destek vermesi gerektiğini düşünen bazı üyeler bu karara tepki gösterdi; iki yönetim kurulu üyesi istifa etti. Sabırsız ve öfkeli bir yapıya sahip olan Piqué referandumdan önce 18 milyon takipçisine “oy vereceğiz” diye tweet attı. Ancak seyircisiz oynanan maçın ardından kameralar önünde ağlayarak, profesyonel hayatının en kötü günü olduğunu söyledi ve İspanyol ulusal takımını bırakmakla tehdit etti. Aylar sonra şimdi Fortune’un haberi için yaptığı açıklamada, “burada çok zor bir durumdayız” diyor. “Barcelona her zamankinden daha fazla Katalonya’yı temsil eden bir kulüp olmalı.”

    Ancak bütün bu hararetli politik tartışmalara rağmen Barça’nın nasıl ayakta kalacağında asıl belirleyici unsur mali yapısı olacak. Franchise’ın 143 bin 855 üyesi var; bu şekilde işleyen az sayıdaki tepe kulüplerden biri. 18 yaş üzeri bütün Barça üyeleri, başkan ve yönetim kurulunu seçmek ve aynı zamanda yıllık oturumlarda belli başlı konular için oy verirler.

    Bartomeu kulübü halk demokrasisi için bir tür egzersiz yeri olarak tanımlıyor; hem üyelere hem de oyuncuların çoğu bu geleneğe derinden bağlı. Nitekim socios olarak adlandırılan üyeleri kapalı bir dünya oluşturuyor. Bu insanların hemen hepsi Katalonya’dan ve üyelik de uzun zamandan beri dışarıdan gelenlere kapalı olduğundan gittikçe daha fazla sayıda, üyelerin çocukları ya da torunlarının katılımına tanık olunuyor; anne babalar çocukları doğar doğmaz onları kulübe kaydediyor. Diğer pek çokları gibi Piqué de doğduğunda büyük babası tarafından üye olarak kaydedilmiş; kendisi de, Kolombiyalı şarkıcı Shakira’yla beraber iki çocuğunu doğar doğmaz kulübe kaydetti. “Bu kulübü çok seviyorum” diyor. “Evim gibi görüyorum.”

    Üyeler yıllık 180 euro gibi cüzi bir yıllık aidat ödüyorlar. Bu rakam sekiz yılda artış göstermedi. Üyelik en azından sezon biletlerini elde etme olanağı sağlıyor. Bartomeu, “koltuk isteyen üyelerimizi kapsayan bir bekleme listemiz var” diyor. “En büyük oğlum 19 yaşında ve 19 yıldır bekleme listesinde.”

    Barça’nın maliyeti hızla büyürken, halen socios’lardan elde ettiği üyelik ücretleri gelirinin yalnızca yüzde 5’ini oluşturuyor. Koltukların çoğu üyelere ayrıldığından, bilet satışlarından para kazanma olasılığı sınırlı. Diğer kulüpler de aynı sorunla karşı karşıyayken, Barça’da bilet satışlarından daha fazla gelir elde etmek istenilmesi halinde üyelerin oylarına başvurmak gerekiyor; bu durumda da, böyle bir karar alınması tabii ki imkânsız.
    Barça’nın ayrıca kendine has başka bir uygulaması daha var: Başkan ve yönetim kurulu üyeleri seçildiklerinde, olası zararlara karşı garanti olarak, kendilerinden kulübün yıllık gelirinin yüzde 15’ini teminat göstermeleri talep ediliyor. Kulübün yıllık geliri 1 milyar euro olarak hesaplandığında, bu rakam her birinden 7,5 milyon euro’luk bir rakama denk düşüyor.

    Bununla birlikte, Barça satılabilir mi ya da daha geleneksel bir kâr üreten işletmeye dönüştürülebilir mi diye sorduğunuzda, yönetim kurulu üyeleri dehşete kapılıyorlar. Sorunun iletildiği herkes gibi aynı cevabı veren yönetim kurulu başkanı Manel Arroyo, “hayır. Asla. Bu bizim kulübümüz. Üyelerin kulübü. Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar kulübü satın almak için buraya geliyorlar” diyor. “Biz ise hep aynı şekilde yanıtlıyoruz: ‘Konu para değil.’”

    Olabilir tabii. Nitekim bu haliyle, Barça sporun aşırı ticarileşmesine karşı insana umut veren bir farklılığı temsil ediyor ve ironik bir biçimde, bu yaklaşımıyla markasının değerini artırıyor ve milyonlarca taraftar kazanıyor.
    Ancak Barça’nın tepede kalması paraya bağlı. Global telekom danışmanlık ve yatırım şirketi Delta Partners’ın CEO’su ve 2021 yılında Bartomeu’nun muhtemel halefi olarak görülen Victor Font, “150 bin üyenin sahip olduğu bir kulüp için bu sahiplik modelini korumak zor olacak ya da koruyacak olsa bile, en tepede rekabet etmeyi sürdürmesi zorlaşacak” diyor. Bartomeu ve Piqué gibi Font da çocukluğundan beri kulübün üyesi; tıpkı babası ve büyükba­bası gibi… 2015 yılında ise, kulübün finansal modelinin sürdürülebilirliğinden kuşku duydu­ğundan takım için bir strateji planını anlattığı Si al Futur (Geleceğe evet) adlı bir kitap kaleme aldı. Font’un stratejisi sert bir kırılma olabilir ya da belki de, faaliyetlerini modernleştirmeye çalışan diğer kulüplere bir model sunabilir. Bu plan doğrultusunda Barça daha çok, çok uluslu bir şirket yapısını andırabilir. Font’a göre, Barça gibi çok fazla tanınan bir kulübün devasa seyirci tabanını kazanca çevirebilmek için daha fazla bir şeyler yapmamasının anlamsız olduğunu söylüyor. Tahminlerine göre, her taraftar halen Barça’ya yılda yalnızca 2 dolar kazandırıyor. Ancak eğer kulüp her taraftardan ayda bir dolar kazanacak bir formül bulsa- örneğin, videodaki maç gösterimleri için abonelik ücreti talep et­mek gibi-bu durumda, 400 milyon seyirci yılda 6 milyar dolar tutarında bir gelir sağlayabilir. Ayrıca Barça’nın kendi imaj haklarına sahip olması ve Nike, Adidas vb’nin aslan payını talep etmesine izin vermek yerine ürünleri doğrudan kendisinin satması gerektiğine inanıyor. “Kulüp­ler futbolun değer zincirinde çok küçük bir role sahip” diyor.

    Aslında Font köklü değişimleri öneren ilk kişi değil; yalnızca futbol dünyasındaki pek çok kişinin hislerine tercüman oluyor. 2008 yılında Barça’nın gelecekte nasıl bir yol izleyeceğiyle ilgili tartışmalarda anlaşmazlık üzerine yönetim kurulunun sekiz üyesi istifa etmişti. Bu kişiler arasında, dünyada Barça franchise’larının açıl­ması için ısrar eden o zamanki başkan yardım­cısı Ferran Soriano da vardı. Ancak socios’lar böyle bir adımın kulübün Katalon köklerine za­rar vereceğini düşünerek bu fikre karşı çıktılar.

    Soriano halen İngiltere Premier League’de futbol kulübü Manchester City’nin CEO’su; burada Abu Dhabi ve Çin ortak girişimi City Football Group’un veya kısaca CFG’nin kurulu­şuna yardımcı oldu. Grup dünyada altı kulüpte hisseye sahip; bu tam da, Soriano’nun Barça için düşündüğü iş modeline benziyor. İngiliz Guardian gazetesi bunu sporun “ilk gerçek an­lamdaki çok uluslu şirketi-futbolun Coca-Cola’sı” olarak tanımlıyor.

    Barça’nın taraftarları çok sevdikleri kulüple­rinin küresel bir emteaya dönüşmesini hiçbir zaman kabul edemez. Ancak işe futbol endüst­risinden çok iyi anlayan ücretli bir yönetim kurulunun oluşturulmasıyla başlanabilir; böyle bir yapı da, Barça’nın şimdiki modeli gibi, ope­rasyonları yönetecek amatör yöneticilere sahip olmak yerine futbol endüstrisinden iyi anlayan, takım CEO’su Oscar Grau’ya stratejik bir yol haritası çizebilecek ücretli bir yönetim kuruluna dayanabilir. Piqué halihazırdaki yöneticilerle ilgili olarak, “kulübe son derece odaklanmış olduklarını biliyorum ama kulübü yönetmek için para almıyorlar” diyor. “Sanırım bunun değiş­mesi gerekiyor.”

    Bir video oyun şirketi kuran ve bir gözlük şirketine de devasa yatırımlar yapan Piqué gittikçe daha fazla iş stratejisine yoğunlaşmış durumda. Kendisi 2017 yılında Harvard Busi­ness School’da yönetici programına katıldı ve muhtemelen birkaç yıl içinde futboldan emekli olduktan sonra, gelecekte Barça’yı yönetmeyi planlıyor.
    Font daha profesyonel bir FC Barcelona yönetimi için zamanın geldiğini düşünüyor. “Yönetim kurulu tıpkı Apple ya da Uber’inki gibi, iş dünyasına uygun bir yapıyı benimsemeli” diyor. Yönetim kurulu bu durumda, lig şampi­yonluklarıyla yetinmek yerine, Barça’yı ne kadar iyi yönettiğini gösterecek tek ve net bir kritere sahip olmalı: “2030 yılında takımın sahalarda mücadele edip etmeyeceğine odaklanmalılar.”

    BARÇA’NIN 2030 YILINDA nasıl bir perfor­mans göstereceği La Masia akademisin­de futbol oynayan çocukların geleceği için de belirleyici olacak. Bu çocuklar­dan her biri 12 yıl kadar sonra isimlerinin, tıpkı burada çocukken futbol oynamaya başlayan Andrés Iniesta, Pep Guardiola ve daha onlarca futbol yıldızı gibi akademinin duvarındaki onur tablosuna ekleneceğini umut ediyor.

    Ancak bu saflara katılmak pek de kolay değil. La Masia’nın yöneticilerinden Ana Merayo, “yalnızca yüzde 5’i ana takıma girebilecek” diyor. “Onlara her zaman gerçek hayat için bir B planı veriyoruz; tıpkı akademisyenler gibi.” Beni finans dersindeki ergen oyuncuların sınıfına so­kuyor. Burada öğretmen onlara birkaç yüz euro değerindeki işlem örneklerini gösteriyor. Ancak sınıftaki oğlanların daha büyük hayalleri var: 2030 yılında, Messi gibi dokuz sıfırlı rakamlara ulaşmak. Ve çoğu da o paranın tam da burada, Barcelona’nın kaleleri arasında top koşturarak kazanılacağına inanıyor.