ABD’nin ‘Trump Bozukluğu Sendromu’

    0
    44

    ABD “Trump Bozukluğu Sendromu”na (TBS) yakalanmış olabilir mi? Bu sendrom ülkeyi daha istikrarsız, daha riskli bir hale getirip, son perdede de tamamen yönetilemez bir konuma düşürebilir. İşte eko-politik mikro kozmosun son zamanlarda kafasını kurcalayan konu bu.
    ABD ekonomisinin ve şirket kârlarının güçlü bir büyüme sergilediği doğru ama buna paralel bütçe açığı ve dış borçlar da tırmanışta. “Make America Great Again” sloganı varlığını ABD Hazine bonolarını satın alan yabancılara, faiz oranlarını çok yavaş artıran FED’e ve enflasyonu dizginlemek için daha fazla petrol üretmeyi kabul eden Suudi Arabistan’a ve Rusya’ya borçlu.

    Paranoyanın başlangıcı
    Durum değerlendirmesi için Amerikalı siyaset bilimci Charles Krauthammer’in 2003 yılındaki tespitine dönüp bakmak gerekiyor; o döneme de “Bush Bozukluğu Sendromu” (BBS) damga vurmuştu. “Aslında normal olan insanların siyaseti değil George W.Bush’un bizzat kendisini hedef almalarına yol açan paranoya”. Bu ifadeyi 2003 yılında kullanan Charles Krauthammer şimdi aynı analizi Donald Trump için yapıyor; bu defa sendromun adı TDS.
    Charles Krauthammer’e göre, bu yalnızca entelijansiyayı mevcut Başkan’la ilgili olarak etkileyen “genel bir histeri” değil; aynı zamanda bu kesimin “bir yandan açıklanabilir politikalar diğer yanda ise bizzat Trump’ın kişiliğiyle bağlantılı patolojik belirtiler arasında ayrım yapamama kapasitesizliğini ortaya koyan” bir yaklaşım söz konusu.
    G7, Kuzey Kore, NATO, Theresa May ve Putin… Dünyanın en güçlü adamı acaba ABD için mi çalışıyor (ve de hangi stratejiyi benimseyerek) yoksa Rusya’ya mı bağımlı (ve de nasıl?) veya tamamen kendisi için mi çalışıyor ya da dengesiz mi?
     
    Başkan nefreti
    Amerikalılarda TDS üç boyutta ortaya çıkıyor: İlk önce “orantı algısı kaybı”, ikincisi “hiperbolik tartışma” ve nihayetinde takıntılı twitter kullanımının sonucu olan “hayalle gerçeği birbirine karıştırma”.
    Sonuç itibariyle, Başkan Trump’a yönelik nefret her tür sağduyulu yargıyı ortadan kaldırıyor.  Normalde de böyle bir sendromun sadece Trump karşıtı kesimi esir alması gerekirken, bazı Cumhuriyetçiler’in ve hatta nüfusun çok geniş bir kesiminin de akıntıya kapıldıkları gözleniyor.

    Merkantalist vizyon
     “Trump Bozukluğu Sendromu”nu incelerken psiko-politik analizlerin ötesinde, bu noktada ani ve çoğu zaman şaşırtıcı kararlara yol açan davranışları rasyonalleştirme çabalarını görmek gerekiyor.
    TDS aslında merkantalist bir vizyonun sonucu. Ekonomi siyasetin önüne geçmiş bulunuyor: Müttefikler ya da düşmanlar yok “rakipler” var.
    Bu merkantalizm Donald Trump’ın güçlenmek için niçin müttefikleriyle ikili ilişkiler kurmayı tercih ettiğini açıklıyor. Çin’in büyümesini ve yayılmasını önlemek için ihraç ettiği ürünlere vergi getiriyor-Çin’in ticaret fazlasını azaltmak için- yuan’ı değerlenmeye zorluyor-Çin’in ticaret fazlasını azaltmak için-ve özellikle de teknolojik ilerlemesini yavaşlatmaya çalışıyor… Ve yine bunu Çin’in ticaret fazlasını azaltmak için yapıyor!
    Trump’ın bu merkantalist stratejisine rağmen ABD ekonomisi büyüyor ve bu da piyasaların bu yaklaşımı desteklediğinin göstergesi. Belki de piyasalar da Çin’i yavaşlatmak için bunun uygun bir yaklaşım olduğunu düşünüyor. Donald Trump küresel tekellerle- dolar, teknolojik, askeri ve kültürel ilerleme-alışverişi kendi lehine dengelemek istiyor; bu noktada Çin’in ABD’ye göre daha riskli bir konuma düşeceğini hesaplıyor. Bu global oyun işbirliğini reddediyor ama taktiğin tamamen aptalca olduğu da söylenemez…