Abdi İbrahim dünya ligine hazırlanıyor

0
186

İLAÇ ENDÜSTRİSİ, son zamanlarda sık kullanılan yenilikçilik ve ARGE’yi özünde içeren bir alan; bundan dolayı da ilaç üretimi uzun soluklu, hem maliyetli hem de meşakkatli bir koşu. Aralarında dünya devlerinin yer aldığı çok oyunculu bir pazarda, yerli bir üreticinin ben de varım diyebilmesi için güçlü bir mali performans ve ARGE bütçesinin yanı sıra doğru iş stratejisi belirlemek de çok önemli. 105 yıl önce eczacı Abdi İbrahim Bey (Barut) tarafından İstanbul’da küçük bir eczane olarak kurulan Abdi İbrahim bugün artık ailenin üçüncü kuşağı tarafından-Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut-yönetilen, yurtiçi ve yurtdışı operasyonlarıyla yaklaşık 3 bin 500 kişiyi istihdam eden bir ilaç devi.

Sağlıkta yeni bir sayfa açan biyoteknolojik ilaç üretimini de gündeme alan ve 2015 yılında 100 milyon dolarlık bir yatırımla Abdi Bio’nun temelini atan şirket, bu yıl sonuna doğru üretime geçmeyi planlıyor. Şirketin gündeminde ilk etapta dolum, 2018 yılında teknoloji transferiyle üretim ve daha sonra da ilaç geliştirme planı var. Şirket cirosundan ARGE’ye ayırdığı yüzde 6,3’lük payla da sektöründe lider konumunda. Mütevazı bir eczaneden Türkiye’nin ilaç devine dönüşme yolculuğunda çıtayı daha da yükselten Abdi İbrahim 2020 yılında dünyanın ilk 100 ilaç şirketi arasında yer almayı hedefliyor. Bu amaçla, yurtdışı satın alma olanaklarını da gündemine almış durumda; aynı zamanda ABD’de startup yatırımlarıyla yeni biyolojik ilaç geliştirme ve üretimine katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Fortune’un sorularını yanıtlayan Abdi İbrahim CEO’su Süha Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim’in başarısının temel kaidelerini cesaret yani başkalarının yatırım yapmakta tereddüt edebileceği koşullarda bile yatırımdan vazgeçmeme ve yönetimin bir alana -yani ilaca-odaklanması, ana yatırım odağını çok fazla dağıtmaması olarak açıklıyor. Ankara Tıp Fakültesi mezunu olan Taşpolatoğlu mecburi hizmet dışında hekimlik mesleğini icra etmeden ilaç sektörüne geçmiş. Abdi İbrahim’le de ilginç bir hikayesi var: Kendisi, 2001 ila 2009 yılları arasında Abdi İbrahim Satış ve Pazarlama Genel Müdürü sıfatıyla görev yaptıktan sonra Roche’a geçerek, 2013 yılına kadar Roche Türkiye’nin genel müdür koltuğuna oturuyor. Dört yıllık bir aradan sonra Haziran 2013’te tekrar Abdi İbrahim’e dönen Süha Taşpolatoğlu bu kez CEO olarak atanıyor. Süha Taşpolatoğlu’nun hayali ise, teknoloji transferiyle üretim yapan Türk ilaç sektöründe Abdi İbrahim’in birgün molekül geliştirerek, çığır açması. Ancak bunun için tabii ki, mali kaynağın yanı sıra eğitim seviyesi yüksek bir insan kaynağının gerekliliğinin de altını çiziyor.
 
 2016 yılı Türkiye için zorlu bir yıl oldu. Bununla birlikte, Fortune 500 sıralaması iyi bir performans sergilediğinizi gösteriyor. Geçen yılı hem şirketiniz hem de sektör açısından kısaca değerlendirebilir misiniz?
Özellikle 2009 yılından itibaren ilaç fiyatlarındaki ve kurdaki değişimler nedeniyle ilaç sektörü son birkaç yıldır sıkıntıdaydı. Ancak 2014 ve 2015’ten itibaren -tam olarak sektörün beklentilerini karşılamasa da- ilaç fiyatlarındaki nispi iyileşmeler nedeniyle 2016 yılı biraz nefes alabildiğimiz bir yıl oldu. Genel olarak Türkiye’nin büyüyen bir pazar olması, yaşlı nüfusun artıyor olması, gerçek bir sosyal devlet yapısında olması, pek çok ülkeye kıyasla ilaca, sağlık hizmetlerine erişimin daha kolay olması ilaç sektörünü her zaman cazip kılmıştır.  Son dönemdeki sıkıntıların son birkaç yılda nispeten azaldığını görüyoruz. Bu nedenle 2016 yılının tüm ilaç sektörü için daha olumlu bir havada geçtiğini söyleyebilirim. Abdi İbrahim’e gelince, son birkaç aydaki kur değişimleri tüm ilaç sektörünü olduğu gibi bizi de etkiledi çünkü ilaç sektörü maalesef, hem hammadde hem bitmiş ürün bakımından büyük oranda yurtdışına bağlı bir sektör. Bu nedenle kurdaki  değişimlerden çok fazla etkilenir; biz de bu anlamda son aylarda kurdaki değişimler nedeniyle nispeten etkilendik. Ama bütün bunlara rağmen 2016 yılında bütçe çerçevesindeki yatırımlarımıza devam ettik.
 
Mevcut pazar payınız nedir?
Biz 2003 yılından beri hem ünite bazında hem de değer bazında Türkiye’nin en büyük ilaç firmasıyız. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilaç pazarı çok oyunculu bir sektördür ve bu nedenle, diğer sektörlerden farklı olarak, pazar payları çok büyük değildir. Bizim pazar payımız da kutu bazında yüzde 8,47, ciro bazında yüzde 6,34. Bu pazar paylarıyla da hem ulusal hem de uluslararası firmalar arasında lider konumdayız.

İlaç diğer sektörlere kıyasla daha regüle, sizin de belirttiğiniz gibi daha ithalata bağımlı ve ayrıca çok uluslu devlerin hakim olduğu bir sektör. Türk ilaç şirketi olarak başarılı olabilmenin püf noktaları neler? Çünkü maalesef pek çok yerli ilaç şirketinin satıldığına/el değiştirdiğine tanık oluyoruz.
Birkaç nedeni var. Bir tanesi bir defa çok köklü bir firmadan söz ediyoruz; üçüncü kuşak hala bir aile şirketinden söz ediyoruz. 1912 yılında kurulduğunu düşünürseniz, 105 yıllık bir şirket. Ve bu 105 yıl boyunca da yalnızca ilaç işinde olmuş bir şirketten bahsediyoruz. İlaç ana alanı ve bu alan dışında da yatırımlarını göremezsiniz. Odaklanmak, bir sektöre dedike olmak sanırım önemli, başarı faktörlerinden bir tanesi. Onun dışında da biz şirketin değerlerini tekrar yönetim olarak gözden geçirdik ve bizim şirketimizin değerleri sanırım, asıl sorunuzun cevabı: Biz nasıl bir şirketiz, kararları nasıl alıyoruz?    Birtakım yatırım planları yaparken, kararlar alırken hangi değerler bizim genetiğimizde var, buna dikkat ediyoruz; yazmak için değer bulmak değil, yaptığımız işi tarif eden değerler bulmak önemli. Burada da üç temel değer ön plana çıkıyor: Bu üç değerden bir tanesi cesaret; bence bu şirketin en önemli değerlerinden bir tanesi ve iş yapış biçimini de etkileyen bir değer. Bir diğeri tutku, bir diğeri de sorumluluk. Çok cesur bir şirket burası, özellikle de yatırım yapma konusunda. Pek çoğu ‘bu dönem yatırım zamanı değil’ derken bile, yatırım yapmaya devam etmiştir. Bence önemli başarı faktörlerinden bir tanesi bu. Tutkuyu saymak lazım çünkü 105 yıllık aile şirketi söz konusu ama bu değerler yalnızca aile tarafından değil çalışanlar tarafından da benimsenmiş durumda. Böyle baktığımız zaman, temel farklardan biri bu; diğer şirketler sektörden çıkmayı ya da yatırımdan vazgeçmeyi düşünebilirken, bu şirket tam tersine yatırım yapmayı sürdürüyor, odağından hiç sapmıyor. Sanırım bizi ayrıştıran da bu. Biz hiçbir zaman firmayı satmayı da düşünmedik.  İlaç dışında başka alanlara ciddi anlamda yatırım yapmayı da düşünmedik.  Burası çok rekabetçi bir sektör, çok uluslu firmalardan yerli firmalara kadar çok oyuncunun olduğu bir sektör. Ama biz her zaman doğru yönetim şekliyle, pazarlamaya ve üretime yatırıma, yeni teknolojiye değer vererek yol aldık. Belki bizi diğer yerli oyunculardan ayıran önemli bir özellik de hakikaten pazarlamaya, tıbbi pazarlamaya değer veren bir şirket olmamızdır. Bu sayede de Abdi İbrahim tıp camiası içinde son derece sözüne güvenilen, itibarlı, ürettiği ürünlere güven duyulan bir şirket. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde, sanıyorum bugüne geldik ve liderliğimizi de koruyoruz.

Abdi İbrahim yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında gerek üretim gerek pazarlama/satış bağlamında geniş kapsamlı operasyonları olan bir şirket. Cironuzda yurtiçi/yurtdışı bağlamında nasıl bir dağılım söz konusu?
Yurtdışı nispeten küçük çaplı. Geçen sene toplam ciromuz içinde yüzde 16-17 civarında bir paya sahipti.  Biz 2020 yılı için dünyanın en büyük 100 ilaç firması arasında yer almak gibi bir hedef koyduk. Amacımız 2020 yılında uluslararası pazarlardaki payımızı toplam ciro içinde yüzde 25’e çıkarmak. Bunun için de birkaç operasyondan söz edebiliriz; bir tanesi bizim bilfiil Abdi İbrahim olarak yer aldığımız ülkeler: Cezayir, Kazakistan, Irak, Gürcistan, Azerbaycan gibi… Bazı ülkelerde Abdi İbrahim olarak kendi arkadaşlarımızla iş yapıyoruz. Bunlardan ikisinde de üretimimiz var; bunlardan biri Kazakistan, faaliyete geçmiş durumda. Çok yakın zamanda da Cezayir’deki üretim tesisimiz faaliyete geçecek.  Onun dışındaki ülkelerde Türkiye’den ihracat yaparak yer alıyoruz. Bir bacağı bu; bir diğeri de, Türkiye’de geliştirdiğimiz ve ürettiğimiz ilaçları başka firmaların markalarıyla satmamız. Daha doğrusu bir anlamda firmalara lisans veriyoruz ve Türkiye’den ihracat yapıyoruz. Bir üçüncü iş modeliyse uluslararası pazarlarda, yine kendi geliştirdiğimiz ürünleri kendi markalarımızla ihraç etmemize dayanıyor.  Bunu kendi arkadaşlarımız aracılığıyla değil daha çok o pazarlarda ihalelere girmek, toplu distribütörler yoluyla satmak suretiyle gerçekleştiriyoruz. Bu üç şekliyle de geçen yıl 150 milyon liralık bir ihracat yaptık. Bu bir önceki yıla göre ciddi anlamda bir artış. Ama yurtdışı operasyonlarımızla birlikte uluslararası pazarlarda 70 milyon dolara yakın bir ciro elde ettik. Amacımız bu yıl ihracat artı yurtdışı operasyonlarla beraber 100 milyon dolarlık bir rakama ulaşmak.

2020 hedefi kapsamında yurtdışında yeni satın alma planları var mı?
2020 yılı stratejisini belirlerken kendimize beş yeni büyüme alanı saptadık. Bu beş alandan birisi mevcut ürünlerimizle büyümekti; ikincisi yeni ürünler, özellikle biyolojik ürünler pazara vermek; üçüncü alan daha önce bilgileri paylaştığım uluslararası alanlarda büyümek; dördüncü alanımız üretim hizmetleri vererek büyümek. Biliyorsunuz son zamanlarda devletin ithal ilaçların yerli olarak üretilmesine yönelik bir gündemi var; bu konuda ciddi bir teşviği söz konusu. Biz bunu Abdi İbrahim olarak önemli bir fırsat olarak görüyoruz ve başka firmalara üretim hizmeti vererek de büyüyebileceğimizi düşünüyoruz. Bu yeni bir iş modeli değil. Biz otuz yılı aşkın süredir Türk firmaları ve hatta bazı Avrupalı firmalar için üretim yapıyoruz. Ama bu yeni regülasyonlarla birlikte bu alanda da büyüyebileceğimizi öngördük. Beşinci ayak ise asıl sorunuzun cevabı, yani birleşme ve satın almalarla büyümek çünkü sadece Türkiye odaklı büyümek bazen riskli olabilir, zor da olabilir. Uluslararası ayağımızı güçlendirmek istiyoruz. Amacımız yalnızca oradaki üretim tesislerimiz ya da ihracatla bunu yapmak değil; başta ABD ve Avrupa olmak üzere şirket satın almaları da gündemimizde var. Şu anda çeşitli birimlerimiz bu olasılıklar üzerinde çalışıyor. Satın alma ve yatırım olanakları değerlendiriliyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde umarım bir netice alırız.
 
İlaçta ARGE çok önemli; cironuzun ne kadarını ayırıyorsunuz? 
Dünyada ARGE’ye en çok pay ayıran sektör, bildiğiniz gibi ilaç. Türkiye’de ARGE’ye ayrılan kaynaklar- genel olarak diyorum- maalesef yeterli değil. Buna rağmen Abdi İbrahim olarak ARGE’ye en çok kaynak ayıran firmayız. Geçen yıl ciromuzun yüzde 6,3’ünü ayırdık. Değerlendirmeler, bunun ilaç sektörü içinde en yüksek oran olduğunu gösteriyor; hatta TK genelinde yapılan sıralamada da tüm sektörler bazında 21’inci sıradayız. Bunu daha artırmayı planlıyoruz. Hep bir hayalimiz var; Türkiye’de bir molekülün bulunması gibi ve bunu bulan firmanın da Abdi İbrahim olması gibi. Bunu yapmanın iki yolu var; birincisi maddi kaynak bulmak zorundasınız, ikincisi de eğitimli insan kaynağı önemli. Şu anda ARGE’mizde 130 kişi çalışıyor ama umarım bu bilgiyi, bu birikimi bunu bulma yönünde değerlendirebiliriz. 

2015 yılında biyolojik ilaç üretim tesisi Abdi Bio’nun temeli atıldı;  bu yılın sonlarına doğru da üretime geçmesi planlanıyor. Tesise yapılan yatırım, üretim kapasitesi konusunda bilgi verebilir misiniz? Ayrıca biyoteknolojik ilaçlar konusunu biraz açarsak, sağlıkta artık bu alana bir yönelim var; bu ilaçlar spesifik tedavi alanlarını mı yoksa bütün hastalıkları mı kapsıyor?
Biyoteknoloji sizin de belirttiğiniz gibi son yıllarda ilaç sektörünün en çok konuşulan konusu; Türkiye’de halen ilaç pazarının yüzde 16-17’sini oluşturuyor değer bazında. Dünyada ise yüzde 20 bazında; birkaç yıl içinde de yüzde 25’e çıkması bekleniyor. Biyoteknolojik ilaçlar mevcut küçük moleküllü dediğimiz kimyasal ürünlerden farklı; bir kere geliştirilmesi daha zor ve daha pahalı ilaçlar. Ayrıca daha küçük bir hasta grubuna hitap ettiği için doğal olarak daha yüksek fiyatla pazara veriliyor. Ama bunlar hayat kurtarıcı ilaçlar. Peki her alanda geliştirmek mümkün mü biyoteknolojik ilaçları? Teorik olarak mümkün ama dediğim gibi bunlar pahalı ilaçlar; geliştirmeleri zor ve pahalı olduğu için de daha çok kanser gibi kan hastalıkları gibi, romatoid artrit, göz hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları gibi tedavisi bugün için hem zor hem de mevcut ilaçlarla çok da kolay iyileştirilemeyen alanlarda geliştirilen ilaçlar. Tabii trend buraya gittiği için bizim Abdi İbrahim olarak burada olmamamız mümkün değil. Bir de sektörünün en büyüğü olarak zaten olması gerekiyor. Biz de bu amaçla 2015 yılında, toplam yatırımı 100 milyon dolara çıkacak olan Abdi Bio üretim tesisinin temellerini attık. Bu sene sonunda ilk etabını bitireceğiz. İlk etaptan kastım, üretim yapabilir hale geleceğiz; üretimi de iki aşamada düşünmek gerekiyor. Birincisi hücreden itibaren; yani biyolojik ilaç, adı üstünde hücreden üretiliyor. İlk etapta hücreyi alıp bunu ilacın hammaddesi haline getirmek gerekiyor. İkinci aşaması ise bu oluşan hammaddenin flakona/ampule ya da hangi sunum şekliyle ortaya konulacaksa, ona dolum yapılması şeklinde düşünülebilir. Biz ilk etapta bu ikinci dolum kısmıyla üretime başlar hale geleceğiz. 2018 yılı boyunca da, yurtdışında yaptığımız anlaşmalarla ürünü burada geliştirmeyi istiyoruz. 2018’de bu yatırımı yapacağız. 2018 sonunda da hücreden bazı ürünleri geliştirir hale geleceğiz. Bundan sonraki amacımız ise sadece teknolojiyi transfer etmek değil, biyobenzerleri geliştirmek suretiyle işin ARGE tarafını da yapmak. Bir sonraki aşamada da yeni çıkacak biyolojik ilaçlar için ortaklıklar yapmak istiyoruz. Özellikle Amerika’da, geleceği olduğunu düşündüğümüz yeni biyolojik ilaçlarla ilgili bazı startup firmalara yatırıma başladık. Buralardan eğer yeni biyolojik ilaçlar çıkarsa bunların geliştirilmesine de katkıda bulunmuş olacağız. Adım adım gideceğiz bir yol. İlk önce dolum diyebileceğimiz üretim, sonra hücreden üretim ve en son da, bizim geliştirebileceğimiz biyobenzerler. Ve en son da, yeni bir biyolojik ilacın üretiminin tamamı olmasa bile bir parçası olmak. Amaçladığımız yol bu.
 
Sağlıkta kişiye özel tedavi gündemde. Bunun biyoteknolojik ilaçlarla bağlantısından söz edilebilir mi?Kısmen evet. Her biyoteknolojik ilaç kişiye özel tedavi değildir. Kişiye özel tedavi derken,  bize tıp fakültesinde öğretilen bir şey vardı. Hocalarımız, hastalık yoktur hasta vardır, derdi. Aslında kişiye özel tedavi de, hastalık yoktur hasta vardır yaklaşımının bir sonucu. Geliştirilen bazı ilaçlar sizin baş ağrınızı keser, benimkini kesmez. Nasıl oluyor da aynı ağrı kesici sizde etkili oluyor bende olmuyor… Metabolizmanız ürüne farklı cevap veriyor olabilir. İşte bu da kişiye özel tedaviye dayanıyor. Kişilerin bazılarında bazı ilaçlar daha etkili olabilir, bazılarında etkisiz olabilir; o zaman biz kişiye özel tedaviyi tespit edelim ki hem ilacın etkisini artıralım hem de yan etkisini, maliyeti azaltalım. Her ilacı herkese vermeyelim, etkisi olana verelim. Aslında temel olarak, bu ve biyolojik ilaçlarda da kişiye özel tedavilerde de buna yönelik çok çalışma var.  Bir örnek vereyim: Meme kanserinde kullanılan bir ilaç var. Bu ilaç bir reseptörü olan kadınlarda işe yarıyor ve bu reseptörü olan kadınların da toplam kadınlar içindeki payı yüzde 20. O ilacı verdiğinizde, yüzde 20’lik kesimde etki ediyor. Yüzde 80’lik kesimde etki etmiyor. O zaman sizin önce o kişi yüzde 20’nin içinde mi değil mi diye bakmanız, ona göre ürünü vermeniz gerekiyor. Kişiye özel tedavi denilen şeyin temel mantığı bu. Biyolojik ilaçlara gelince, bunlar daha önce de dediğim gibi pahalı ilaçlar ve bu nedenle, kişiye özel tedavi biyolojik ilaçları tetikleyen faktörlerden birisi.

Biyoteknolojik ilaç yatırımınızın bu 2020 hedefinin gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynayacağını söyleyebiliriz sanırım.
Evet tabii. Biz aslında 2007 yılında Abdi İbrahim olarak dünyanın ilk 100 ilaç şirketi arasına girmiştik. Ama o günden sonra, hem Türkiye’de ilaç fiyatları çok geriye gitti, hem de kurda lira aleyhine ciddi bir değişim oldu. Bundan dolayı biz 2007’de ilk 100 firma arasındayken maalesef sonra dışında kaldık. Şimdiki amacımız ise ilk 100’ün içinde olmak ve kalıcı olmak, girip çıkmak değil. Biyolojik ilaçların da bunda önemli bir katkısı olacak çünkü biz Abdi Bio’yu kurarken salt Türkiye içinde üretim amacıyla kurmadık. İhracat da gündemimizde. İlaç sektörünün buna önem vermesi gerektiğini düşünüyorum çünkü ilaç sektörü maalesef petrolden sonra cari açığa en çok katkıda bulunan sektör. Bundan dolayı da ilaca negatif bir bakış açısı var. Bunu pozitife çevirmek için Türkiye’nin ihracatı artırması ve cari açığı negatiften pozitife çevirmesi gerekiyor.

ABDİ İBRAHİM İLAÇ VE SAN.TİC.A.Ş
FORTUNE 500 
SIRA NO: 122
2016 ŞİRKET PROFİLİ
NET SATIŞLAR: 1.583.062.508 TL
FVÖK: 390.334.955 TL
İHRACAAT:165655.299 TL
ÇALIŞAN SAYISI: 2.499