2019 risk mi getirecek fırsat mı?

0
41

Ticaret savaşları ve daralan likidite koşullarının dünya ekonomilerinde büyüme oranlarını yavaşlattığı görülüyor. 2019 yılında da ekonomilerdeki yüksek borçluluk oranları, ticaret savaşlarının etkisiyle özellikle Uzakdoğu ülkelerindeki yavaşlama sinyalleri gündemdeki yerini koruyacağa benziyor. Bu anlamda, önümüzdeki yılın özellikle global üreticiler için yeni fiyat ve vergi oranlarında kendilerini yeniden yapılandıracakları bir yıl olacağını söyleyebiliriz.
Diğer yandan, ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz oranlarını artırmaya devam edecek olması da özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından risklerin devam edeceğini gösteriyor. Ancak, FED’in büyüme kaygıları nedeniyle faizleri beklendiği kadar hızlı bir faiz artışı yapmayabileceği de beklentiler dahilinde. Analistlere göre bu durumda, 2019 yılı büyümenin azaldığı ancak, finansmanında sıkıntı çekilmediği bir yıl olabilir.
 
İTALYA KAYGILARI ARTIYOR
Varlık alım programını sonlandırmaya hazırlanan Avrupa Merkez Bankası için de işlerin zor olacağı açık. Avrupa ekonomileri de büyüme sorunlarıyla savaşırken İtalya ekonomisinin borç sorunu ve Brexit masada ciddi bir sorun olarak duruyor. Bu nedenle önümüzdeki yıl İtalyan ve Brexit nedeniyle İngiliz ekonomisindeki sorunlar Avrupa Merkez Bankası’nın bilanço daraltmada acele etmeyeceği bir yıl olabilir. İtalya’nın borcunun GSYH’ya oranı yüzde 130’a ulaşmış durumda. Bu borç sorunu İtalya’nın yanı sıra Avrupa’nın geneli için de bir sorun oluşturuyor. 2019 yılında İtalya’nın Avrupa için yeni bir Yunanistan olup olmayacağı soruları soruluyor.
 
GELİŞEN ÜLKELER İÇİN FIRSATLAR…
Bu arada analistlere göre, FED’in faiz artırımları konusunda acele etmeyeceği iyice belli ederse gelişmekte olan ülkelere fon akımının artabileceğini düşünmek gerekiyor. Yine fırsatları gelişen ekonomilerde arayacak uluslararası sermaye, riskleri Avrupa ekonomilerinde görebilir ki bu da fon akımlarını gelişmekte olan ülkelere yönlendirebilir.
Ayrıca, FED’in faiz artırımlarını yavaşlatması doların diğer para birimleri karşısında eskisi kadar güçlü işlem görmemesi anlamına geliyor. Ekonomist, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Sağman, euro/dolar paritesinin önümüzdeki yıl da 1.10-1.15 seviyelerinde işlem görmesini beklediklerini belirtiyor. Sağman, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz artırım sürecine girmesi durumunda ise paritenin 1.20’ye çıkabileceğini söylüyor. Diğer yandan, Avrupa ekonomilerindeki sorunlara dikkat çeken Sağman, İtalya riskini vurguluyor. Dolar, yılbaşından bu yana TL karşısında yüzde 40’a yakın değer kazansa da yaklaşık üç aydır düşüş eğiliminde. Haberi hazırladığımız gün dolar 2.30 TL’nin altında işlem görüyordu.
 
ENFLASYON GÜNDEMDEN DÜŞMÜYOR…
Global ekonomilerin 2018 yılındaki sorunlarını 2019 yılına da taşıyacağı ve bunlara yönelik adımları gündemdeki yerini koruyacak. Peki Türkiye bu ortamdan nasıl etkilenecek? Bilindiği gibi şu anda ekonominin en önemli gündem maddesi enflasyon. Hükümet, eylül ayında yıllık yüzde 24.52’ye çıkan enflasyonun aşağı çekilmesi için bir dizi önlem aldı. Bunun etkilerinin kasım ve aralık enflasyonunda görülmesi bekleniyor. Ancak, 2019 yılının ilk aylarında enflasyonun tekrar yukarı hareketlenmesi öngörülüyor. Enflasyonun yılın ilk çeyreğinde yükseleceğini belirten Murat Sağman, enflasyonun düşmesiyle faizlerde de aşağı yönlü bir seyir başlayacağını söylüyor.
Öte yandan, enflasyonda tek haneli seviyelerin ancak 2020 yılında görülebileceğine yönelik değerlendirmeler de bulunuyor. 2019 Türkiye ekonomisinde enflasyon ve faizleri aşağıya çekip büyümesini sağlayacak finansman kaynakları arayışının devam edeceği bir yıl olacak. Bilindiği gibi önümüzdeki yıl mart ayında yerel seçimler bulunuyor. Bu nedenle ekonomik gelişmeleri yerel seçimlere kadar ve seçimlerden sonra diye ikiye ayırmak gerekebilir. Seçimlere kadar büyüme odaklı politikalar izlenmesi öngörülürken, seçimlerden sonra tasarruf ve yeniden reform odaklı politikalara ağırlık verilmesi bekleniyor.
Analistlere göre, Türkiye seçim sonrasında tasarruf tedbirlerine ve yapısal reformlara ağırlık verebilirse uluslararası fonlardan daha fazla kaynak çekebilir. Tabi bir de uluslararası yatırımcılar için cazip gelecek bir büyüme hikâyesi yaratması gerekiyor. Geçmişte olduğu gibi Avrupa Birliği ile tam üyelik olmasa da stratejik ortaklık gibi daha güçlü siyasi ve ekonomik bağlar kurulması bu hikâyeyi oluşturabileceği ifade ediliyor. Analistler, 2020 yılında Türkiye’nin ekonomi yavaşlasa da cazibesini korumasını öngörüyor.
Sonuç olarak, önümüzdeki dönemde global risklerde artış bekleniyor. Ancak, her risk kendi içinde bir de fırsat barındırır. Bu fırsatları kullanabilen ekonomilerin sorunlarını daha rahat aşabileceği ve öne çıkacağı görülüyor.